Ali Demirdağ

Ali Demirdağ

Ölümsüzleştiği tarih: 22 Ocak 1993

1966 yılında Dersim’in Merkez Haceri köyünde doğan Ali Demirdağ, daha 5-6 yaşlarındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etmişti.

Lise yıllarında TKP-ML’nin görüşlerine sempati duyan Ali Demirdağ, üniversite yıllarında TMLGB faaliyetlerinin aktif militanlarından olmuştur. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi son sınıfına kadar öğrenim gören Demirdağ, artık Dersim dağlarının Doktor Hü’sü olmak üzere TİKKO’ya katılır.

Ali Demirdağ yoldaş, 22 Ocak 1993 tarihinde, partimizin savaş tarihine Yel Dağı Ölümsüzleri olarak geçen zorlu kış şartlarında yoldaşları, Erkan Fener, Zeki Peker, Ali Ekber BatasulBarbara Anna Kistler  ve Ali İhsan Yalçın‘la birlikte ölümsüzleşti.

Parti adı “Doktor Hü” olan Ali Demirdağ yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP-ML Üyesi ve TİKKO savaşçısıydı.

******

Yel Dağı Ölümsüzleriyle ilgili basında çıkan haber, yorum ve makale

“PÜLÜMÜR ŞEHİTLERİ VE BARBARA KİSTLER’İN ANISINA”

İŞÇİ-KÖYLÜ KURTULUŞU, Sayı: 87, Şubat 1994

*****

Gerilla Günlüğü

SENİ ŞİMDİ DAHA ÇOK GÖRMEK İSTİYORUM!  

Gerilla birliklerinin toplanıp kendi faaliyet alanlarına dönmelerinin ardından bir özellik ortaya çıkar: Her yoldaş, ilginç, komik vb. yönleriyle tanıdığı kişiyi içinde bulunduğu yeni birlikteki yoldaşlara anlatmadan edemez.

Bulunduğumuz birlik Dersim Merkez civarlarında bulunuyordu. Kendi faaliyet alanımızdaki birliğe yeni yeni yoldaşlar gelmişlerdi. İlk anlardaki çekingenlik yerini kısa sürede kaynaşmaya bırakmıştı. Ve meseleler, olaylar, diğer tanımadığımız yoldaşlar hakkında anlatımlar başlamıştı.

Birinden oldukça çok söz ediyorlardı. O’nun için kısa boylu, kırsal alana ayak uydurmada zorluk çeken, temizliğe pek önem vermeyen biri, siyasi olarak oldukça iyi ve aynı zamanda sinirli oluşundan söz ediyorlardı.

Bir yoldaş O’nun için temizliğe pek önem vermeyen birisi dedikten sonra, barınakta onun banyo yapmamak için, suyu ısıttıktan sonra, kendisi gibi bir yoldaşı yanına alıp banyoya gittiklerini, oysa banyo yapmadıklarını, sözde biri leğene girip diğeri de suyu döküyormuş. Oysa suyu boş leğene döküp, diğeri de oh oh ne güzel ne güzel banyo yapmak ne güzel deyip banyo sonrasında sadece kafalarını yıkayıp çıkmışlar, diğer yoldaşlara ise banyo yaptıklarını söylemişlerdi.

Yine bir yoldaş O’nun için yürümekte zorluk çektiğinden dolayı, ormanlık alanlarda yürüdüklerinde diğer yoldaşların ağaçlara basarak O’nun ise yoldaşlara yetişmek, onları engellememek için ağaçların altından nasıl zorlanarak geldiğini, ayrıca derelerde diğer yoldaşların atlayarak geçtiğini, O’nun ise direkt olarak suya girip geçtiğini anlatıyorlardı.

Bir diğeri O’nun sinirlendiğinde gösterdiği komik davranışları kahkaha atarak anlatıyordu.  Bütün bu anlatımlardan sonra o yoldaşı çok görmek istiyordum.

Anlatılan yoldaş Dr. Hüseyin’di. Yani Ali Demirdağ. Komutan yoldaş bir başka gerilla birliğimizle görüşeceğimizi söyledi. O gerilla birliğinde Dr. Hüseyin’de vardı. Onu göreceğimden dolayı seviniyordum.

Nihayet o birlikle karşılaştık. Biri yanıma gelip merhaba yoldaş dedi. Birbirimizi sorduktan sonra O’na ismini sordum.

Dr. Hüseyin dedi. Doğrusu tahmin edememiştim. Kendisine ilk söylediğim söz, sen söyledikleri kadar ufak biri değilmişsin dedim. O’da gülerek benim için çok şeyler söylediklerini biliyorum demişti. İki gün birlikte kalıp tekrar ayrılmıştık. O’na oldukça ısınmıştım. Ve ayrılığımız uzun sürmedi. Sonbahara birleşip aynı barınağa girdik

Tesadüf ya onunla birlikte mutfak nöbetçisi olmuştuk. Diğer yoldaşlar bize takılıyor, şunu söylüyorlardı: Sen deli, Dr. Hüseyin deli, diğeri daha deli, herhalde epeyce kavga edersiniz. Biz de yoldaşlara; Üçümüz aynı kafadayız, sorun çıkmaz diyorduk.

Nöbetçi olduğumuz gün hem konuşuyor hem de işimizi yapıyorduk. Benim fazla iş yapmamam için ikide bir gelip bana “ez keda ben bulaşıkları yıkarım” diyordu. Zorlayınca bende tamam sen yıka diyordum. Zaman geçiyordu bulaşıklar henüz yıkanmamış. Etrafıma baktığımda Dr. Hüseyin bir başka yerde tartışmaya girmiş. Ben gelip bulaşıkları yıkamaya başladığımda ve O’da o an bulaşıkları hatırladığında hemen geliyor, benim yıkadığımı görünce üzülerek “… sen bırak ben yıkarım, tartışıyordum, unuttum, yeni hatırladım” diyordu. Ve almak istiyordu. Fakat O’nun unutkan olduğunu biliyordum. O’na yıkadığımı, kendisinin yıkamasına gerek kalmadığını söylüyordum. Üzülüyordu. Ama O’da biliyordu aramızda bulaşıktan dolayı sorun çıkmayacağını.

Bir gün bana kendisinin bir yoldaşı sevdiğini söyledi ve ismini söyleyince ilk önce inanmadım ve inanmak istemedim. Oldukça tartıştık. Çünkü bana göre birbirlerinin dengi değillerdi. Ve ben bu durumu kabul etmediğimi söyleyince oldukça üzüldü. Çünkü yoldaşı çok seviyordu. Zaten benim de kabullenemediğim bayan yoldaşın onu kabul etmemesine rağmen O’nu hala sevmesiydi.

Barınakta günler birbirini kovalamaya devam ederken, günün birinde düşman karşımıza gözetlemeye çıkmıştı. Ve ertesi gün barınağın üst tepelerinde mevzilenmiştik. Öğlenden sonra bombalama başlamış ve akşamleyin tepeleri terk edip yol almaya başlamıştık.

Artık düşmanla çatışmamız bitmiş, doğa koşullarına karşı mücadele başlamıştı. Doğaya karşı alışkın olmayan yani kışın o soğuğuna, fırtınasına, alışkın olmayan yoldaşlar zorlanıyor ve bazılarını şimdi bize düşman olan doğa koşullarına şehit vermek zorunda kalıyorduk. Nitekim iki yoldaşımızı yürüyüşümüzün ilk gününde doğa koşullarına şehit vermek zorunda kaldık. Zorlananlar artmaya başlamış ve bunların taşınmasına yardım ediliyordu. Gelemeyenler arasında Dr. Hüseyin’de vardı. O’na yardım etmeye gittiğimizde zorlanıyor, gelemiyordu. Slogan atıyor ve kendisinin bırakılmasını istiyordu. Daha sonra birlik hareket halini aldı. Dr. Hüseyin’in yanına birkaç kişi, O’na hareket ettirilmesi ve sonra getirilmesi için bırakıldı. Biz köye girmiş dinleniyorduk. Dr. Hüseyin’in yanına bırakılan yoldaşlarda geldi. Fakat o yoktu. Daha benim sormama fırsat verilmeden O’nun şehit düştüğünü söylediler. O an irkildim, kabullenmek istemedim. O’nu şimdi, daha çok görmek istiyordum. Konuşacaktım. Bazı tartışmalarda ona haksızlık etmiştim. Özeleştiri verecektim. Oysa biliyordum, o haksız belirlemelere kızmayıp olgunca bir tavırla beni ikna etmeye çalışıyordu. Ama durum beni şimdi çok daha rahatsız ediyordu.

Bir ara yoldaşlar O’nun malzemelerini aldıklarını söylediklerinde, O’nun kullandığı tespihi almak istedim. Çünkü tespihini çok seviyordu. O’nu alırsam bir anlamda O’nu görmüş olacaktım.

Ama biliyordum O sinirli bir yoldaştı, fakat sinirliliği alçak gönüllüğü yanında sıfır kalan, olaylara yüzeysel değil de derinlemesine bakan Komünist yoldaşı bir daha göremeyecektim.

O, Komünisti her ne kadar fiziki olarak görmesem de mücadeleye, bana ve bizlere bıraktığı şu olmuştur: Devrime bağlılık, olaylara nesnel gerçeklikle bakış açısıdır.  Ve O mücadelemizde sonsuza dek yaşayacak.

İKK Ocak ’94 Sayı: 86

******