TÜZÜK ÜZERİNE BAZI AÇIKLAMALAR!

Bundan bir süre önce MK, “TÜZÜK ÜZERİNE BAZI AÇIKLAMALAR” başlığıyla bir yazı yayınladı; sınıf partisi olma sorunu, M-L teorinin önemi, partinin geçmişi, oportünizme karşı mücadele, proleter enternasyonalizme karşı mücadele, proleter enternasyonalizmi, partimizin amacı, gönüllü birlik ve bilinçli disiplin, sınıf kökeni sorunu, disiplin cezaları, demokratik merkeziyetçilik, parti yan örgütler ilişkisi ve maddi mesele konuları açıklanmaya çalışılıyordu. Parti tüzüğümüzün yoldaşlar tarafından daha iyi kavranılabilmesi için bu yazı kale alınmıştı.

Gelişme içerisinde, tüzük üzerinde diğer bazı noktaların da açıklanması ve yeniden gözden geçirilerek yayınlanması zorunluluğu doğdu. Bütün yoldaşlar tüzüğümüzün örgütsel ilişkileri ve çalışmaları kural ve hükümlere bağlayan parti teşkilatımızın Marksist-Leninist esaslarının belirtildiğini göz önünde tutup önemini kavramalıdır. Bütün yoldaşlar tüzük hükümlerine uygun olmayan en küçük bir davranış ve tutumu hoş görmemeli; komünist teşkilatlanmanın ancak ve ancak bu tüzük hükümleri ve esaslarının üzerinde yükselirsek mümkün olabileceğini bir an bile unutmamalıdır. TKP/ML menşevik ve oportünist teşkilatlanmayı reddeder. TKP/ML Marksizm-Leninizm kurallarına ve gelişmemesine uygun ideolojik siyasi ve örgütsel bir hat izleyen komünist teşkilattır. Yoldaşlarımız parti tüzüğünü diğer parti belgeleriyle birlikte kolektif olarak bütün organlarda etraflıca tartışmalı, kavramak için çalışmalıdır.

TÜZÜK ÜZERİNE BAZI AÇIKLAMALAR!

Yoldaşlar;

Partimizin 1. Konferansı, bilindiği gibi “PARTİ TÜZÜĞÜ”nü kabul etti. Böylece Partimizin iç işlerliği kesin kurallara bağlandı. Tüzüğün kabulü partimizin bundan sonraki örgütlenmesi açısından tayin edici bir öneme sahiptir. Tüzükler bütün Marksist Leninist partilerde, partinin örgütlenme ilkelerini ve niteliklerini üyelerin hak ve görevlerini ve partini iç işlerliğini belirleyen temel belgelerdir. Bütün Marksist Leninist partilerde tüzükler; bu partilerin savunduğu devrimci öze uygun olmak zorundadırlar. Partimizin tüzüğü de savunduğumuz devrimci öze uygun bir tüzüktür.

Partimizin bilindiği gibi kurulduğundan bu yana ilk defa bir tüzüğe kavuşmaktadır. Tüzük hazırlanırken dünya Marksist-Leninist hareketinin tecrübelerinden ve kendi Partimizin tecrübelerinden yararlanılmış; Marksist Leninist ilkelerin içinde bulunduğumuz somut durumla kaynaştırılması ilkesi uygulanmaya çalışılmıştır. Buna rağmen tüzüğümüzde hatalar ve eksiklikler olması mümkündür. Önümüzde duran sınıf mücadelesi pratiği önümüze yeni sorunlar çıkaracaktır. Böyle bir durumda, tüzüğümüzün özü elde tutulacak ve ikincil bazı değişiklikler yapılma gerekliliği ortaya çıkabilecektir. (1)

Bugüne kadar partimizin bir tüzüğü olmadığı için tüzüğün uygulanmasında yoldaşlarımızı bazı zorluklarla karşılaşabilirler. Bu yüzden tüzükte yoruma açık bazı konuların nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bazı açıklamalar yapmakta yarar görüyoruz.

SINIF PARTİSİ OLMA SORUNU

Tüzüğün 1. Bölümünde; partimizin niteliği ve amaçları belirtilmektedir. Partimizin niteliği konusunda şöyle denmektedir:

“TKP/ML çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının sınıf örgütlerini en yüksek biçimi, Marksizm Leninizm teorisi ile silahlanmış bilinçli, örgütlü ve öncü siyasi partisidir.”

Görüldüğü gibi burada partimizin bir sınıf partisi olduğu; proletaryanın siyasi partisi olduğu için bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek bir açıklıkla ortaya konmaktadır. Gerçekte sınıflı toplumlarda istisnasız bütün partiler sınıf partileridir. Ama burjuvazinin ve toprak ağalarının partileri, proletarya ve diğer halk sınıf ve tabakalarını kendi sınıf menfaatlerinin peşine takabilmek amacıyla sınıfsal niteliklerini gözlerden gizlemeye çalışırlar. Kendilerini “Bütün halkın partisi” “Bütün toplumun partisi’ vs. olarak ilan ederler. Bugün revizyonist partilerin büyük çoğunluğunun da kendilerine “Bütün halkın partisi” demeleri, gerçekte onların burjuva niteliklerini belirlemektedir. Partimizin tüzüğünün başında sınıf partisi olduğunu açıkça ilan ederek, tüm burjuva partileri ile arasına kalın bir çizgi çekmektedir.

Partimizin neden proletaryanın siyasi partisidir?

Çünkü proletarya, bugün dünya çapında genel anlamda yeniyi temsil eden tek sınıftır. Proletarya, üretim ve toplumdaki konumu itibarı ile, toplumun sonuna dek devrimci tek sınıftır. Proletarya dışındaki tüm sınıfların, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin şu veya bu şekilde sürmesinde menfaati vardır. Yalnızca Proletarya, sınıf olarak, üretim araçları üzerindeki, özel mülkiyetin sürmesinden hiçbir menfaate sahip değildir. Tam tersine üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, proletaryanın sömürülme ve ezilmesine temelidir.

Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, aynı zamanda tüm sınıfların; tüm sömürünün ve zulmün de temelidir. Proletarya sömürü ve zulümden kurtulmak için özel mülkiyeti (üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti; başkalarının emeğini şu veya bu şeklinde sömürmeye araç olan özel mülkiyeti) ortadan kaldırmak zorundadır. Başkalarını sömürmeye araç olan özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ise, her türlü sömürünün; sınıfların ortadan kaldırılmasını beraberinde getirecektir. İşte Marks bu anlamda:

“Sınıf mücadelelerinin şimdi ulaştığı aşamada; sömürülen ve ezilen sınıf (proletarya) aynı zamanda tüm toplumu sömüründen; baskıdan ve sınıf mücadelelerinden nihai olarak kurtarmadan, kendini ezen ve sömüren sınıftan (burjuvaziden) kurtaramaz” der.

TKP/ML’nin proletaryanın partisi olması; onun yalnızca işçi sınıfının çıkarların savunduğu anlamına gelmez. Türkiye’de içinde bulunduğumuz devrim aşamasında, proletaryanın menfaatleri, yoksul ve orta köylülüğün; şehir küçük burjuvazisinin ve milli burjuvazinin sol kanadının menfaatleri ile çakışmaktadır: Bu sınıf ve tabakalarında, proletarya gibi, emperyalizmin, komprador kapitalizminin ve feodalizmin tasfiyesinden menfaati vardır. Bu yüzden bu sınıf ve tabakalarda içinde bulunduğumuz devrim (Demokratik Halk Devrimi aşamasında objektif olarak devrimci sınıf ve tabakalardır. Yalnız bunların devrimciliği, emperyalizmin, komprador kapitalizmin, feodalizmin tasfiyesi talepleri ile sınırlıdır. Bu sınıf ve tabakalar üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin devamından yanadırlar. Proletarya partisi, devrimin içinde bulunulan aşamasında var olan üretim ilişkilerini değiştirmekten yana olan tüm sınıf ve tabakaların da menfaatini savunur. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, burada menfaatlerin çakışması söz konusudur. Fakat proletarya, bu sınıf ve tabakaların da menfaatlerini savunurken, bu sınıflarla proletarya arasındaki temel farklılığı bir an bile unutmaz; bu sınıf ve tabakaların devrimciliğinin sınırlarının dar olduğunu bir an bile akıldan çıkarmaz; kendisi ile bu sınıf ve tabakalar /ve özellikle) bu sınıf ve tabakaların özel mülkiyetçi ideolojisi) arasına kesin sınırlar çeker. Bunu yapmadığı an, proletarya partisi sınıf partisi olma niteliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.

TKP/ML, bugün ülkemizde Demokratik Halk Devrimi mücadelesini yürüttüğü zaman; belli bir dönem için, emperyalizm, komprador kapitalizm ve feodalizmin tasfiyesinden menfaati olan köy ve şehir küçük burjuvazisinin ve milli burjuvazisinin sol kanadının da menfaatlerini objektif olarak savunmaktadır. Ama o, mesela köylülerin de menfaatini savunduğu için “İşçi Köylü” Partisi değildir. Ya da tüm emekçilerin menfaatlerini savunduğu için “Emekçiler Partisi” de değildir. Hayır, TKP/ML tüzüğünde de belirtildiği gibi, bir tek sınıfın, toplumun en ileri ve sonuna dek devrimci tek sınıfının partisidir.

TKP/ML’nin işçi sınıfı dışında bulunan ve fakat içinde bulunulan devrim aşamasında devrimden menfaati olan diğer sınıf ve tabakaların da menfaatini savunması iki yönlüdür. Birincisi: İşçi sınıfının partisi, içinde bulunulan devrim aşamasında devrimden menfaati tüm sınıf ve tabakaların menfaatlerini (tümünü değil, proletaryanın menfaatleri ile çakışan menfaatlerini), bu sınıf ve tabakaları kendi etrafında toplamak için, sınıfsız topluma varma nihai hedefine aşamalı bir şekilde yaklaşma amacı ile savunur. İkincisi: İşçi sınıfının partisi, işçi sınıfı dışında yer alan tüm ezilen ve sömürülen sınıfların gelecekteki menfaatlerini temsil eder. Çünkü işçi sınıfı sömürüyü ve baskıyı bir bütün olarak ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Sömürü ve baskının temeli olan, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ve sınıfları ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Modern toplumda, ezilen ve sömürülen tüm sınıf ve tabakalar zaman içinde proleterleşme süreci içinde bulunmaktadırlar. Bir yandan emek sömürdüğü (veya emek sömürüsünden pay aldığı) halde, diğer yandan kendi de sömürülen küçük şehir ve köy burjuvazisi proleterleşme süreci içinde bulunmaktadır.

Yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde milli nitelikte orta burjuvazinin gelişme imkanı yoktur. Bunlar ya kompradorlaşmakta ya da proleterleşmektedirler. Bu anlamda bugün proleter olmayan, ama zaman içinde proleterleşen ve proleterleşecek olan bu sınıfların gelecekteki menfaati proletaryanın partisi tarafından temsil edilmektedir.

TKP/ML’nin işçi sınıfının partisi olması; onun bütün işçi sınıfını içinde barındırdığı anlamına da gelmez. TKP/ML işçi sınıfının, tek sınıf örgütü değildir. İşçilerin içinde örgütlendikleri çeşitli sınıf örgütleri mesela sendikalar, dernekler vb. vardır. Partimiz, tüzüğünde de belirtildiği gibi; işçi sınıfı örgütlerinin en yüksek biçimidir. Partimiz işçi sınıfının diğer bütün örgütlerine yön verir. Partimiz işçi sınıfının yalnızca en ileri bilinçli; en fedakar unsurlarını; işçi sınıfının öncülerini içinde barındıran proletaryanın ve halkın diğer kesimlerinin devrimci eylemlerini bir hedefe yönlendiren öncü örgüttür.

MARKSİST LENİNİST TEORİNİN ÖNEMİ

TKP/ML proletaryaya ve bütün halka devrimde öncülük etme görevini yerine getirebilmek için toplumun en ileri teorisi ile silahlanmak zorundadır. Bu teori Marksizm-Leninizm’dir. Marksizm-Leninizm bütün tarih boyunca ezilenler ve sömürülenlerin, ezenler ve sömürenlere karşı verdiği mücadelenin tecrübelerini özetleyen; bu mücadelelerden dersler çıkaran, toplumsal gelişmenin kanunlarını ortaya koyan; gelişmenin yönünü belirleyen, sınıf mücadelesi pratiği içinde doğruluğu her gün yeniden ispatlanan bir bilimdir. İşte proletaryanın partisi TKP/ML ancak bu bilimi kendine kılavuz alarak öncülük görevini başarabilir. Bu yüzden partimizin tüzüğünün 1. Bölümünde: “TKP/ML proletaryanın elinde dünyayı devrimle değiştirmek için bir araç olan Marksizm Leninizm’i bütün eylemlerine yön veren teorik temel olarak kabul eder.” denmektedir.

Bu belirtildikten sonra, partimizin tüzüğünde, Marksizm Leninizm biliminin öğretmenleri ve uygulayıcıları olan Mark, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung’un öğretilerine sadık olunduğu; bu öğretilerin her türlü revizyonist saldırıya karşı korunacağı açıklanmaktadır. Bilindiği gibi revizyonistler ve her türden oportünistler, Marksizm Leninizm’e karşı olan saldırılarını özellikle Stalin ve Mao Zedung yoldaşların şahsında yoğunlaştırmaktadırlar. Partimizin tüzüğünde Stalin ve Mao Zedung’a sahip çıkılması; onların büyük Marksist Leninistler olduğunu belirtmesi bu yüzden çok önemlidir.

Partimizin tüzüğünde bilinçli olarak Mao Zedung savunulmakta fakat “Mao Zedung Düşüncesi” kavramı kullanılmamaktadır. Çünkü, “Marksizm Leninizm Mao Zedung Düşüncesi” kavramı, Mao Zedung’un öğretilerini Marksizm Leninizm’den ayırmaktadır. “Mao Zedung Düşüncesi” kavramını piyasaya süren modern revizyonistlerin ekmeğine yağ süren bir kavramdır. Aynı modern revizyonistlerin yaptığı gibi, Mao Zedung’un öğretilerini Marksizm Leninizm’den ayırmaya hizmet etmektedir. “Mao Zedung Düşüncesi” kavramı; Lin Biao’nun Troçkist “yeni çağ” teorisinden kaynaklanan bir kavramdır. Lin Biao’ya göre çağımız artık emperyalizm ve proleter devrimleri çağı değil; “Emperyalizmin toptan çöküşe sosyalizmin bütün dünyada zafere ilerlediği” yeni bir çağdır ve “Mao Zedung Düşüncesi de bu yeni çağın Marksizm Leninizm’idir.” İşte “Mao Zedung Düşüncesi” kavramı bunu ifade etmektedir. Partimiz bu yüzden bu kavramı kullanmayı reddetmekte; Mao Zedung’un en büyük Marksist Leninist ustalardan biri olduğunu vurgulamakta ve onu savunmaktadır.

PARTİMİZİN GEÇMİŞİ

Partimizin tüzüğünde, kısaca Türkiye Komünist hareketinin ve partimizin geçmişi konusunda da tavır takınılmaktadır. Ülkemizde komünist hareket (örgütlü Komünist hareket) 60 yıla yakın bir geçmişe sahiptir. Partimizin tüzüğünde bu geçmişte nelere sahip çıkılıp nelerin reddedildiğinin belirtilmesi önemlidir. Çünkü partimiz gökten zembille inmemiştir. Ortaya çıkması ve doğması ülkemizin komünist hareketinin geçmişine doğrudan bağlıdır.

Bu konuda tüzüğümüzde, partimizin Mustafa Suphi yoldaş önderliğinde 1920 de kurulan TKP’nin devamı olduğu bugünkü Rus sosyal emperyalizmine hizmet eden sahte T”K”P ile bir ilişkisi olmadığı belirtilmektedir.

TKP bilindiği gibi Mustafa Suphi yoldaş önderliğinde 10 Eylül 1920’de Bakü’de kurulmuştur. TKP kuruluşunda Türkiye ve yurtdışındaki çeşitli komünist grupları birleştirerek Türkiye proletaryasının örgütlenmesinde tarihi önemde bir adım atmıştır. Mustafa Suphi önderliğinde kurulan TKP ana hattıyla Marksist Leninist ilkeler temelinde kurulmuş bir partiydi. TKP/ML işte bu kuruluş dönemindeki TKP’ye, onun mirasına sahip çıkmaktadır. TKP/ML 1972’de TKP’nin yeniden kurulmasıdır. TKP’nin kurulma dönemine sahip çıkmak, açıktır ki TKP’nin hiçbir hatası yoktur görüşünde olduğumuzu, onun hatalarına da sahip çıkmadığımız belirtmek anlamına gelmez. (2)

TKP kuruluşundan çok kısa bir süre sonra bilindiği gibi çok ağır bir yenilgiye uğradı. Kemalistler Mustafa Suphi ve yoldaşlarını 28/29 Ocak 1921 gecesi hunharca katlettiler. Daha sonra TKP’nin önderliği Şefik Hüsnü’nün eline geçti. Şefik Hüsnü yenilgiden ders alıp hataları aşacak yerde, TKP’nin kuruluşunda var olan bazı hataları sistemleştirerek revizyonist bir çizgi haline getirdi. Şefik Hüsnü önderliğindeki TKP, milli nitelikte orta burjuvazinin menfaatlerini savunan revizyonist bir parti haline geldi.

Bu parti 1952’de komprador burjuva ve toprak ağalarının saldırıları ile bütünüyle çökertildi.

1960, 27 Mayıs darbesinden sonra, 1952 tevkifatında yakalanan TKP üyeleri serbest bırakıldı. Bunlardan bir bölümü yurtdışına çıkarak daha önceden yurtdışında bulunan bazı “eski” TKP kadroları ile birleştiler. Bunlar doğrudan doğruya Rus sosyal emperyalizminin denetiminde olan “yeni” T”K”P oluşturdular. Bu “yeni” sahte T”K”P Rus sosyal emperyalizmine uşaklık etmeyi kendine görev edinmiş sosyal-faşist nitelikte bir partidir. Bu sahte T“K”P’nin, Mustafa Suphi’nin kurduğu TKP ile adından başka bir ilişkisi yoktur. Hatta bu yeni TKP’nin, revizyonist olduğu halde halk saflarında yer alan Şefik Hüsnü önderliğindeki TKP ile de bir ilişkisi yoktur. Bugünkü T”K”P uşak bir parti, halk düşmanı sosyal faşist bir partidir.

Mustafa Suphi ve yoldaşları öldürüldükten sonra, ülkemizde Komünist hareket içinde elli yılı aşkın süre revizyonizm hakim olmuştur. TKP 1921 de uğradığı ağır yenilgiden bir türlü kurtulamamış; 1952 de ise örgütsel olarak da bütün ile çökertilmiştir. Böylece ülkemizde Komünist Partinin yeniden kurulması görevi Komünistlerin önünde duran bir görev olarak ortaya çıkmıştır.

1960 yılları ülkemizde ve dünya sınıf mücadelesinin görülmemiş bir hızla yükseldiği; proletarya partisine ihtiyacın kendini şiddetle hissettirdiği yıllar olmuştur. Ülkemizdeki “eski” ve yeni oportünistler proletarya partisinin kuruluşunu engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar ama komünistleri yollarından alı koyamamışlardır. Ülkemizde proletarya partisinin gerekliliğini kavrayan komünist kadrolar, İbrahim Kaypakkaya yoldaş önderliğinde revizyonizme ve oportünizmin her türüne karşı bayrak kaldırmışlar ve 1972 yılının 10 Şubatında, ülkemizde 1920 yılının 10 Eylülünde kurulan proletarya partisinin yeniden kuruluşunu gerçekleştirmişlerdir. Hakim sınıflar nasıl 1921 de Mustafa Suphi ve yoldaşlarına saldırdı ise, TKP/ML kurulduktan sonra İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşlarımıza öyle saldırmıştır. Başta İbrahim Kaypakkaya yoldaş olmak üzere önder yoldaşlarımızın bir bölümü hunharca katledilmiş bir bölümü zindanlara atılmıştır.

Ardından Partimizin içine sızan bazı dönekler aynı Şefik Hüsnü’nün yaptığı gibi partimizi yozlaştırmaya çalışmış; partimizi tasfiye etmek istemişlerdir. Partimiz bu saldırılarda ağır kayıplar vermiş ama yıkılmamıştır. Bugün eskisinden çok daha ağır kayıplar vermiş ama yıkılmamıştır. Bugün eskisinden çok daha sağlam olarak kale gibi ayaktadır. Yaralarını sarmakta savaşarak güçlenmektedir, güçlenecektir.

Partimizin tüzüğünde Mustafa Suphi yoldaşın önderliğinde TKP’nin geleneğine sahip çıkılması, “miras” hesapları içinde olan her türden oportünistlerin bu hesaplarını boşa çıkarmak için çok önemlidir.

Aynı şekilde, Partimizin önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya önderliğinde kurulmuş olmasının tüzüğümüzde belirtilmesi, önder yoldaşımıza sahtekarca sahip çıkan bütün oportünistlere özellikle PB tasfiyeci hizbine karşı çıkmak için çok önemlidir. Bunlar bilindiği gibi, bir yandan partinin varlığını reddetmekte; bir yandan İbrahim Kaypakkaya yoldaşa sahip çıkmaktadırlar. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın TKP/ML’yi değil; “TKP/ML Hareketi”ni kurduğunu söylemektedirler. Bunlar bir süre proletarya partisi içine sızmış; nitelikleri kavranınca partiden atılmış döneklerdir. Partimiz bu döneklerle olan olumsuz tecrübelerinden de öğrenmiş ve öğrenmektedir.

Partimizin tüzüğünde Dünya halklarının ve Türkiye’nin çeşitli milliyetlerinden halkının mücadele tecrübelerinden de öğreneceği belirtilmektedir. Tüzüğümüzde ayrıca, partimizin Paris Komünü, Büyük Ekim sosyalist Devrimi ve Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin aydınlık yolunda yürüyeceği de belirtilmektedir. Bu devrimlerin özellikle belirtilmesinin sebebi şudur:

Bu devrimler dünya proletaryasının devrim mücadelesi tarihinde dönüm noktaları olan devrimlerdir. Paris Komünü, proletaryanın ilk defa ele geçirdiği devlet mekanizmasını tümüyle parçalamadan devrim yapılamacağını öğrendiği şanlı bir devrimdir. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, proletaryanın dünyanın bir ülkesinde merkezi iktidarı ilk defa ile geçirdiği devlet şeklinde örgütlendiği devrimdir. Büyük Proleter Kültür Devrimi ise, proletaryanın devrim olmuş bir ülkede süreç içinde burjuvaziye kaptırdığı iktidarı yeniden ele geçirdiği büyük bir devrimdir. Bu devrimlerden öğrenmek bütün Marksist Leninistlerin görevidir.

OPORTÜNİZME KARŞI MÜCADELE

Partimizin tüzüğünün 1. Bölümünde, partinin önderliğinin gerçekleşmesi için, oportünizmin proletarya ve halk içindeki etkisinin kırılması gerektiği vurgulanmakta ve partimizin “tüm düşman akımlara karşı” uzlaşmaz bir mücadele vereceği belirtilmektedir. Burada sözü edilen “düşman akımlar” Marksizm Leninizm’e düşman her türden oportünist akımlardır. Bunlara karşı verilecek mücadele öncelikle ve esas olarak ideolojik mücadeledir. Bugün oportünist fikirlerin taşıyıcı ve yayıcısı durumunda olanların önemli bir bölümü objektif konumları itibarıyla halk saflarındadır. Bunların önemli bir bölümü subjektif olarak da devrim istemekte; savunduğu görüşlerin Marksist Leninist görüşler olduğuna, devrime hizmet ettiğine inanmaktadır. Ama onların bu isteği, onları objektif olarak hakim sınıflara hizmet etmekten alı koymamaktadır. Bunlar Marksizm Leninizm adına savundukları ve yaydıkları anti-Marksist Leninist düşüncelerle proletaryanın ve halkın devrim davasına zararlı olmaktadırlar. Bu yüzden proletarya partisi her türlü anti-Marksist Leninist akıma karşı ideolojik alanda tavizsiz bir mücadele yürütmek zorundadır. Fakat bu mücadele verilirken oportünist düşüncelerin yayıcılarının objektif olarak halk saflarında oldukları unutulmamalı; bunlarla doğrudan halk düşmanı olanlar arasına kesin bir sınır çekilmelidir. (3)

PROLETER ENTERNASYONALİZMİ

Partimizin tüzüğünün 1. Bölümünde; partimizin proleter enternasyonalizminin ilkelerini savunduğu belirtilmektedir. Proleter enternasyonalizminden anladığımız, kendi ülkemizde devrim için mücadele etmek ve her ülkede devrim için mücadele eden Marksist Leninist teşkilatları bütün gücümüzle ve her yönden desteklemektir. Bu iki görevden birinin ihlali; proleter enternasyonalizminin ihlali demektir.

Partimizin tüzüğünün 1.Bölümünde, Partimizin tüm halkı ve üyelerini milliyetçiliğe karşı, proleter enternasyonalizmi ruhu ile eğiteceği belirtilmektedir. Bu partimizin her türlü milliyetçiliğe karşı olduğu anlamına gelmektedir. Partimiz çok uluslu bir devlet olan Türkiye’de ve tüm çok uluslu devletlerde öncelikle ve özellikle ezen ulus şovenizmine karşı çıkar. Ama bunu yaparken hiçbir zaman ezilen ulustan halkın birliğini savunur. Milliyetçiliğe karşı enternasyonalizmi yayar. Partimiz emperyalizm ve proleter devrimleri çağında çok yaygın hale gelen emperyalizmin sözde bağımsız ama gerçekte her yönden kendine bağımlı devletler kurma sahtekarlığını teşhir etmeyi ve milliyetçiliğe karşı mücadelede önemli görevlerden biri olarak kavrar.

Tüzüğün 1. Bölümünde, partimizin uluslararası komünist hareketin Marksist-Leninist ilkeler temelinde birliğini savunduğu belirtilmektedir. Bunun açıkça belirtilmesi çok önemlidir. Bilindiği gibi tüm oportünistler Marksist-Leninistlere her dönemde “bölücü” damgasını basmışlar; her dönemde ne idüğü belirsiz birliklerin havariliğini yapmışlardır. Biz Komünistler için “birlik” bir amaç değil araçtır. Biz ne pahasına olursa olsun bir “birlik”ten yana değiliz. Biz proletarya; proleter dünya devrimine hizmet edecek bir birlikten yanayız. Böyle bir birlik ancak Marksist-Leninist ilkeler temel alınarak kurulan bir birlik olabilir. Marksizm-Leninizm temelinde birlik ise süslü açıklamalarla değil, oportünizme karşı verilecek amansız bir ideolojik mücadele ile gerçekleşebilir. Ve gerçekleşecektir. İşte partimizin “uluslararası Komünist hareketin Marksist-Leninist ilkeler temelinde birlik” ilkesinden anlaşılması gereken şey budur.

Tüzüğümüzde partimizin M-L partilerle proleter enternasyonalizmi ve eşitlik ilkeleri temelinde ilişki kuracağı belirtilmektedir. Burada eşitlikten anladığımız büyük-küçük bütün komünist partiler arasında tam bir eşitliktir. Partimiz Kruşçef modern revizyonistinden kalan “ana” parti “yavru” parti ilişkisini reddedip, bu geleneğin yıkılması için mücadele eder.

Tüzüğümüzde ayrıca, partimizin uluslararası alanda emperyalizmi zayıflatıp gerileten ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerini desteklediği açıklanmaktadır. Burada sözü edilen mücadeleler, proletarya önderliğinde olmayan mücadelelerdir. Emperyalizm ve proleter devrimleri çağında, toplumları gerçekten kurtuluşa götürecek devrimci hareketler ancak ve yalnız proletarya önderliğindeki devrimci hareketlerdir. İçinde yaşadığımız çağda, proletarya önderliğinde olmayan devrimci mücadeleler, halkları tam bir kurtuluşa götüremez. Devrimin başarı ve kazanımları kısa süreli ve geçici olur. Buna rağmen böyle hareketler de uluslararası alanda, kısa süreli ve geçici de olsa, emperyalizmi zayıflatıp, gerileterek proleter dünya devrimi cephesinin yedek gücü durumuna gelirler. Proletarya böyle hareketleri destekler. Partimiz bütün devrimci hareketler içinde; nüve olarak da olsa esas olarak Marksist-Leninistleri destekler; onların güçlenmesi için çalışır.

PARTİMİZİN AMACI

Tüzüğümüzde Partimizin Amacı:

“Demokratik Halk Devrimini gerçekleştirerek, sosyalist toplumu kurma, komünizme ulaşma” şeklide belirlenmektedir. Bunlardan Demokratik Halk Devrimini gerçekleştirmek partimizin yakın hedefidir. Demokratik Halk Devrimi ülkemizde emperyalizmin, komprador kapitalizminin ve feodalizmin hakimiyetine son verecek olan devrimdir. Bu devrimle komprador patron ağa devleti yıkılacak; yerine proletarya önderliğinde Demokratik Halk İktidarı kurulacaktır. Proletarya Demokratik Halk Devrimi’ni yapıp durmayacaktır. Devrime önderlik eden proletarya, devrimi proletarya önderliğindeki halk iktidarı şartlarında kesintiye uğratmadan sürdürecek; sosyalizmin inşasına her alanda öncülük edecektir. Devrim sosyalizmin inşası sırasında ve ekonomik dönüşümler tamamlandıktan sonra da durmayacak; proletarya, sosyalizm şartlarında sınıfsız toplumu dünya çapında gerçekleştirme nihai hedefine yönelecektir.

Komünist (sınıfsız) toplum, bayrağında “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” yazan; bütünüyle özgür insanların toplumudur. Sosyalizm, kapitalist toplumla komünist toplum arasındaki bir geçiş aşamasıdır. Çok uzun bir tarihi dönemi kapsıyan bu aşamada, halen sınıflar ve sınıf mücadelesi vardır. Proletarya, bu amansız sınıf mücadelesinin kazanabilmek, sınıfsız toplum hedefine varabilmek için, burjuvazi üzerinde tüm sosyalizm dönemi boyunca diktatörlük uygulamak zorundadır. Proletaryanın devleti ve proletaryanın diktatörlüğü; her türlü devleti ve diktatörlüğü bir daha gelmemek üzere tarihe gömmeyi amaçlayan araçlar durumundadır. Komünizmi dünya çapında gerçekleştirmek, bütün Marksist-Leninist partilerin olduğu gibi partimizin de nihai hedefidir.

Partimizin yakın hedefi olan Demokratik Halk Devriminin yolu halk savaşıdır. Bu partimizin tüzüğünde belirtilmektedir. Halk savaşı; yarı-sömürge yarı-feodal toplumlarda iktidarın kırlık bölgelerde kızıl siyasi iktidarlar kurularak, parça parça ele geçirilmesi; şehirlerin kırlardan kuşatılma stratejisinin adıdır.

GÖNÜLLÜ BİRLİK-BİLİNÇLİ DİSİPLİN MESELESİ

Partimiz yukarıda belirtilen uzak ve yakın hedeflere varmak için bir araya gelenlerden oluşan gönüllü bir birliktir.

Tüzüğümüzde, partimizde “bilinçli bir disiplin” hüküm sürdüğü belirtilmektedir. Bizi tüm burjuva teşkilatlardan ayıran temel kıstaslardan biri budur. Partimiz içindeki disiplin, parti üyelerinin komünizm davasına olan bilimsel inançlardan; ortak amaçlardan kaynaklanmaktadır. Bilinçli disiplin, Marksizm-Leninizm ilkelerine bağlılık; bu ilkeleri savunmaktan ayrı olarak ele alınamaz. Hiç kimse “disiplin” adına parti üyelerinden bir çizgi haline dönüşmüş anti-Marksist-Leninist görüşler savunmasını talip edemez. Partimiz içinde, disiplin adına anti-Marksist görüşler yayılamaz. Böyle bir durumda parti üyelerinin görevi böyle bir “disiplin”i reddetmektir. Partimizin tarihi TİİKP revizyonizminden ayrılma döneminin tecrübeleri, KK hizibine karşı mücadelenin tecrübeleri, bize burjuvazinin “çelik disiplin” “proletarya disiplini” gibi maskeler ardına gizlenerek Marksizm-Leninizm’i nasıl tahrif ettiğini revizyonizmi nasıl yaydığını göstermiştir. Bu yüzden disiplinin bilinçli disiplin olması ilkesine sıkı sıkıya sarılınmalıdır. Tüzükte getirilen “bilinçli disiplin” ilkesi; bütün parti üyelerini Marksizm-Leninizm’in ilkelerini her şart altında savunmaya çağırmaktadır. Aynı çağrı, partimiz üyelerinin görevlerinin belirtildiği bölümünde yinelenmekte; partimiz üyelerinden “akıma karşı mücadele cesaretine sahip” olmaları istenmektedir. Bugün partimiz varlığını sürdürüyorsa; tasfiyeciler merkezi ele geçirdikleri halde partimizi yıkmayı başaramadılarsa, bunun sebebi, parti üyelerimizin önemli bir bölümünün “akıma karşı mücadele cesareti”ne sahip olmalarındandır. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ama salt “akıma karşı mücadele cesareti”nin yetmediği; Marksizm’e karşı bir akımı görmenin bu konuda tayin edici olduğu da unutulmamalıdır.

Bilinçli disiplin, parti içinde görüşlerin çatışmasını, doğrularla yanlışların mücadelesini; eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının doğru bir biçimde işletilmesini gerektirir. Parti içinde hiçbir eleştiri bastırılmamalıdır. Her üye çalıştığı organ içerisinde her konuda görüşlerini serbestçe savunabilmelidir. (4)

Partinin bilinçli disiplini, doğrularla yanlışların mücadelesi, açıktır ki belli kurullar içinde ve partiyi güçlendirmek amacı ile sürdürmek zorundadır. Bu kurallarda partimiz tüzüğünde belirtilmiştir.

Parti içinde eleştiri özgürlüğü, partiyi geliştirme ve güçlendirme amacına hizmet etmeli; partinin irade ve yelme birliğini sarsmamalı, alınan merkezi kararların tüm kademelerde uygulanmasını engellememelidir.

Parti içinde eleştiri özgürlüğü adına, partinin belli kararlarına uymayanlar; parti içinde (Demokratik Merkeziyetçilik ilkeleri uygulandığı halde) yalnızca doğru buldukları kararları uygulayanlar; kendi doğru bildikleri görüşler temelinde parti içinde ayrı örgütlenmeye gidenler burjuva hizipçilerdir. Bunlara parti içinde yer yoktur. Bunların varlığı, partini varlığı ile bağdaşamaz. Bu da tüzüğümüzde açıkça belirtilmiştir.

SINIF KÖKENİ SORUNU

Partimiz tüzüğünün ikinci bölümünde üyelikle ilgili hükümler yer almaktadır. Bu bölünün girişinde:

“Her Türkiye’li işçi, yoksul ve orta köylü veya sınıf kökeni ne olursa olsun herhangi bir kişi TKP (M-L)’ye üye olabilir.” denmektedir.

Aslında Komünist Partiye üyelikte tayin edici olan Marksizm-Leninizm bilimini kavrama ve proletarya davasına olan bağlılık ve inançtır. Ama sınıf kökeni tayin edici olmasa da önemli bir rol oynar.

Partimizin tüzüğünde yer alan, yukarıda alıntı yaptığımız üyelikle ilgili hüküm; partiye üyelik konusunda özellikle işçi ve yoksul köylülere öncelikle verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü ülkemizde işçiler ve yoksul köylüler üretimdeki ve toplumdaki konumları gereği, diğer sınıf ve tabakalardan çok daha az ölçüde burjuva hayat tarzı ile bağ içindedir. Ve Marksizm-Leninizm ile temasa gelmesi halinde eski toplumla bağını koparması çok daha kolaydır.

Bunun ötesinde işçi sınıfı, özellikle büyük sanayi kuruluşlarında çalışan işçiler; üretim araçlarından bütünüyle “özgür olma”; en ileri düzeydeki üretim içinde bulunma, iş bölümünün en ileri şeklini, yaptığı işe yabancılaşmanın en ileri düzeyini tanıma; üretimin toplumsal niteliğini pratik içinde görme, yoğun olarak bir arada bulunma; ileri düzeyde örgütlü olma gibi üstünlüklere sahiptir. İşte bu sebeplerden parti üyeliği konusunda sanayi işçilerine ve yoksul köylülere öncelik verilmelidir. Ama bu yapılırken işçi kuyrukçuluğuna ya da halkçılığa (popülizm) düşmemeye de dikkat edilmelidir.

Parti üyeliği ili ilgili olarak getirilen “üyelik yalnızca birey temelinde olur” kuralı, dünya komünist hareketinin tarihinden ve partimizin tarihinden çıkarılan derslere dayanmaktadır.

Dünya komünist hareketinin tarihi göstermektedir ki; Komünist Partilere grup halinde ve grup yapısını koruyarak katılmalar, parti içinde hizip yaratmaya hizmet etmektedir. Buna örnek Bolşevik Parti içindeki Troçkistlerdir.

Partimizin tarihinde de bilindiği gibi, merkezi ele geçiren tasfiyeci dönekler AB hizbinin grup olarak almışlardı. Aslında bu alınma, partiyi tasfiye çalışmasının bir parçasıydı. AB. hizbi partiye alınırken yaptığı “özeleştiride” partinin temel siyasetlerini reddetmekte idi. Daha sonra bu hizip en son döneminde baş kaldırdı.

Bu tecrübeler bize, partiye üyelik yalnızca birey temelinde olur, kuralının doğruluğunu ve gerekliliğini göstermektedir.

DİSİPLİN CEZALARI SORUNU

Partimizin tüzüğünün disiplin cezaları ile ilgili bölümü bilinçli olarak genel tutulmuştur. Bu konuda anlayışımız şudur:

Biz her suçun ayrı bir ortamda oluştuğu; bu anlam da -benzerlik gösterse de- hiçbir suçun, bir diğer suçla aynı olmayacağı; bunun içinde her suça verilecek cezanın ayrı olması gerektiği görüşündeyiz.

Biz suçlara burjuva hukukçuları gibi soyut planda değil, somut olarak yaklaşılması gerektiği görüşündeyiz.

Komünistler, burjuva hukukçularının tersine, her suçu, o suçun işlendiği ortam içindeki şartlara bağlı olarak ele alırlar ve cezayı ona göre verirler. Bu yüzden komünistler suçu ve suçluyu yargılayacak; cezayı verecek olanları sınırlayan kurallar (kanunlar) getirmeyi mümkün olduğunca aza indirgemeye çalışırlar. İşte bu yüzden disiplin cezaları bölümü çok geniş tutulmuş; cezalar belirtilmiş, bunlar hafiften ağıra doğru sıralanmış; yargılayıcılara bunun ötesinde sınır getirmekten kaçınılmıştır.

Ayrıca ceza hükümlerinde, özel mahkemeler kurmak için herhangi bir hüküm de getirilmemiş, yargılama görevi, suçu işleyen parti içinde en iyi tanıyan yer olan kendi hücresine verilmiştir. Bu bizim hukuk anlayışımızın gereğidir.

Disiplin cezaları içinde “ölüm cezası” da yoktur. Çünkü disiplin cezaları parti içi disiplini sağlamak için, partili yoldaşlara verilen cezalardır. Ölüm cezasını gerektiren bir suçu işleyenin parti ile ilişkisi derhal kesilir. Parti üyesi olmayan kişilere uygulanacak herhangi bir cezalandırmanın ise, parti disiplini ile ilgisi yoktur. Bu anlamda bir partiliye verilecek en ağır ceza temelli ihraç cezasıdır.

DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİK SORUNU

Tüzüğümüzün 3. Bölümünde, partimizin örgütlenme ilkesinin demokratik merkeziyetçilik olduğu belirtilmekte; demokratik merkeziyetçiliğin kuralları kısaca açıklanmaktadır:

Bu meselede önemli olan, demokrasinin ve merkeziyetçiliğin arasındaki bağın doğru bir biçimde sağlanmasıdır.

Demokratik merkeziyetçilik; demokrasi ve merkeziyetçilik ilkelerinin iç içe girdiği bir örgütlenme ilkesidir.

Demokrasi olmadan merkeziyetçilik, burjuva kuyrukçuluğudur. Açıktır ki böyle bir merkeziyetçilik, Komünist Partisini yozlaştırıp, onu bir burjuva teşkilatına dönüştürür.

Merkeziyetçilik olmadan demokrasi ise, herkesin her istediğini her istediği anda yapması anlamına gelir. Bu da burjuva başıbozukluğudur. Açıktır ki böyle bir demokrasi de Komünist Partisini yozlaştırır.

O halde yapılması gereken, bu iki ilkenin (daha doğrusu bir ilkenin iki yanının) doğru bir biçimde kaynaştırılmasıdır.

Aynı örgütlenme ilkesinin (demokratik merkeziyetçilik ilkesi) hem birbirine zıt (birinin varlığı diğerinin varlığını reddeden) hem de birbirine ihtiyaç duyan (birinin varlığı diğerinin varlığını gerekli kılan) bu iki yanı çok kısa aralıklarla birbirlerine ağır basarlar. Öyle ki, mesele uzun süreli ele alındığında “demokrasi ağır basar-ya da merkeziyetçilik ağır basar” şeklinde bir genel tespit yapma imkansızlaşır.

Böyle bir tespit, ağır bastığı söylenen yanın mutlaklaştırılması, diğer yanın göz ardı edilmesine kılıf olarak kullanılabilir.

Nitekim gerek TİİKP için gerekse tasfiyeci “KK” hizbi döneminde “illegal şartlarda merkeziyetçilik ağır basar” şeklinde bir tespit yapan burjuvaların, bu tespiti nasıl kullandıkları hepimizce bilinmektedir. Bunlar bu “ilke” (!)nin ardına gizlenerek, kendileri ve taraftarlarına demokrasi, Marksist-Leninistlere ise merkeziyetçilik uyguladılar.

Biz komünistler demokratik merkeziyetçilik ilkesinin bir bütün olduğu ve herhangi bir yanın mutlaklaştırılmaması gerektiği görüşündeyiz. En ağır illegalite şartlarında bile demokrasinin de uygulanabileceği ve uygulanması gerektiği görüşündeyiz.

İşte tüzüğümüzde bu yüzden, demokratik merkeziyetçiliğin şu veya bu yanı ağır basar şeklinde tespit yoktur.

Biz komünistler, Komünist Partilerinin yukarıdan aşağıya örgütlendiklerinin bilincindeyizdir. Bu anlamda henüz yeni kurulan bir örgüt kademesinde merkeziyetçiliğin “ağır basacağı”nı da biliriz. Ama bu ağır basma demokrasiyi red etme temelinde bir ağır basma olamaz. Kurulan her yeni hücre, kendi içinde istikar sağladıktan sonra, demokrasi ilkesi, mümkün olan en geniş şekliyle uygulanır.

Tüzüğümüzdeki “bütün parti yönetim organları aşağıdan yukarıya seçimlerle işbaşına gelir” “Her hücre kendi sekreterini, kendisi seçer.” Şeklindeki ilkeler, bu şekilde anlaşılmalıdır. Yoksa merkeziyetçiliğin red edilmesi ve aşağıdan yukarıya örgütlenmenin savunulması şeklinde değil!

PARTİ SEMPATİZAN HÜCRELERİ SORUNU

Parti tüzük hükümleri, esas olarak partili yoldaşlar ve parti hücreleri (yani parti üyesi-üye adayı olan yoldaşlardan oluşan hücreler) için geçerlidir Parti tüzüğümüzün, partinin temel organları bölümünde parti sempatizan hücrelerinin de hücre örgütlenmesine uygun olarak örgütlenmesine uygun olarak örgütlendiği belirtilmektedir.

Parti sempatizan hücrelerinin, parti hücrelerinden farkı, bu hücreler içinde (partili yoldaşlar olsa da) çoğunluğun henüz parti üyesi olmayan sempatizanlardan oluşmasıdır. Açıktır ki, sempatizanlardan, parti üyesinden beklenen tüm işler beklenemez. Bu anlamda, tüzük hükümleri sempatizanlar için geçerli değildir. Fakat, tüm sempatizan hücrelerde de yoldaşlar, demokratik merkeziyetçilik hükümlerine göre örgütlenirler. Sempatizan hücrelerini yöneten yoldaşlar, sempatizanları da tüzük hükümleri ışığında eğitirler. Sempatizan hücrelerin amacı, sempatizanları parti üyeliğine hazırlanmak, onları kazanmaktır.

ÜYELİK SORUNU

TKP (M-L)’e üye olma işleminin gerçekleşme şekli konusunda tüzüğümüzün bu konuyla ilgili bölümünde şöyle denmektedir.

“Partiye üye olmak isteyen her kişi kendisi ile temas halinde bulunan parti hücresine bu isteğini bildirir. Partiye üyelik isteği, parti hücresinin oybirliği ile onaylamasıyla karar haline gelir.” Görüldüğü gibi burada iki önemli sorun vardır.

  1. Partiye üyelik konusunda karar verecek yer parti hücresi olmak zorundadır. Bunun sebebi açıktır. Partiye üye alma konusunda yetkili olanlar ancak parti üyeleri olabilir. Parti sempatizan hücrelerinin bu konuda yetkisi yoktur ve olamaz. Bunun tersi, herkesin kendi kendini partili ilan etmesi demek olur ki, bu, partinin varlığının sonu demektir. Burada ortaya şöyle bir sorun çıkmaktadır: Partiye üye alma yetkisi parti hücresine ait olduğuna göre, partiye üye olmak isteyen bir parti sempatizanı, illegal şartlarda, parti hücresini nasıl bulacaktır. Bu sorunun cevabı basittir. Partiye üye olmak isteyen kişi, bu isteğini yazılı olarak, çalıştığı komite sekreterine (komite sempatizan komitesi de olabilir) bir üst komiteye iletmek üzere bildirir. Komite sekreteri bu isteği, istek ve istek sahibi üzerindeki düşünceleri ile birlikte bağlı bulunduğu bir üst hücreye ulaştırır. Bu üst hücre de eğer parti hücresi değilse, istek hücreler yoluyla parti hücresine varana dek ulaştırılır. Parti hücresi verdiği kararı, parti yolu ile partiye üye olmak isteyen kişiye bildirir.
  2. Partiye üyeliğin kabul edilmesi için, hücrede oy birliği şart koşulmaktadır. Parti üyeliği konusunda alınacak karar, partinin geleceğin ilgilendiren hayati önemde bir karardır. Böyle bir kararda, parti üyeleri arasında birbirini iknaya dayanan bir birlik şarttır. Böyle bir birlik şartının getirilmesi, gerektiğinde tek kişiye bile veto hakkı verme anlamına geldiğinden, partinin içine burjuvalar sızdığında, partiye zarar verebilir. Fakat bu muhtemel zarar, partiye üyelik kararının da çoğunlukla alınması halinde, (yine partiye burjuvaların sızdığını bir hücrede çoğunluğu ele geçirdiğini düşünürsek) çıkabilecek muhtemel zarardan daha az olacaktır ve daha kolaylıkla önlenebilecektir. “Az fakat iyi”; üyelik konusunda bu, partimizin temel ilkesidir.

PARTİ VE PARTİ YAN ÖRGÜTLERİ İLİŞKİSİ

Parti tüzüğümüzde, parti ile parti önderliğinde kurulan partiye bağlı örgütler arasındaki ilişkiye de yer verilmekte, TİKKO ve TMLGB’nin partimizin yan örgütleri olduğu; partinin ve örgütleri kurulacak komisyonlar aracılığı ile yönlendireceği belirtilmektedir.

Bu örgütlerin kendi iç işleri ile ilgili hükümler partimizin tüzüğünde yoktur. Bu konudaki hükümler, bizzat bu örgütlerin kendi tüzüklerinde ortaya konulmalıdır.

Parti tüzüğümüzde, parti önderliğinde bir de Komünist Kadınlar Örgütü kurulacağı bildiriliyor. Kadınların örgütlenmesi sorunu bugüne dek partimizin küçümsediği bir sorun olmuştur. Bunun hatalı olduğu pratik içinde görülmüş, “Kadınlar katılmadan devrim olamaz” sözünün anlamı kavranılmaya başlanmıştır.

Tüzüğümüzde kadınlar örgütü konusunda getirilen hüküm ileriye dönük ve çalışmalarımızda bize perspektif gösterme amacını taşıyan bir hükümdür. Önümüzdeki çalışma döneminde kadınlar arasındaki çalışmaların tecrübelerin toplayarak özetlemeli ve kadınların örgütlenmesinde somut adımlar atmalıyız.

MADDİ MESELE

Parti tüzüğümüzde üye aidatı “her üyenin gelirinin %10’u” şeklinde tespit edilmektedir. Bu, genel bir hükümdür ve temel alınacak bir kıstas olarak kavranmalı; bütün üyelerin özel somut durumları da göz önüne alınarak özel durumlarda bu hüküm uygulanmamalıdır. Bu konu da hücreler inisiyatifli davranmalıdır.

Şubat 1978

TKP (M-L) MK

 

AÇIKLAMALAR:

(1)        Açıktır ki, tüzük üzerinde değişiklik ancak parti kongresinde yapılabilir. Bu tüzük, bu haliyle parti kongresi toplanana dek geçerliliğini koruyacaktır.

(2)        TKP’nin kuruluş döneminde yaptığı hatalarla ilgili görüşlerimiz ileride, bu konu ile ilgili araştırma sonuçlanınca ortaya koyacağız.

( 3)       Ayrıca, bugün Rus Sosyal Emperyalizmine doğrudan uşaklık etme durumunda olan modem revizyonistlerle her türden diğer revizyonist ve oportünistler arasında da ayrım yapmalıyız. Bugün modern revizyonistlerin Rus Sosyal Emperyalizmine doğrudan uşaklık eden kesimlerinin bütünü ve “Üç Dünya Teorisi”nin bilinçli savunucusu TİİKP modern revizyonistleri halk düşmanlarının saflarındadır.

(4)        Her parti üyesinin her konuda “çalıştığı organ” içerisinde fikirlerini serbestçe savunup savunmayacağı meselesi parti tüzüğümüzde de şu şekilde belirtilmektedir:

“Bağlı olduğu parti organında, partinin siyasetini ilgilendiren tüm konularda fikrini belirtmek, önerilerde ve eleştiride bulunmak. “(K.S-1 Sy-47)

“Parti içi demokrasi, her parti üyesine, partinin siyasetini ilgilendiren tüm konularda fikrini, çalıştığı parti organı içinde ve genel parti toplantılarında savunma hakkını garanti eder.” (K.S-1 Sy-49)

Buradaki “çalıştığı parti organı” gibi ifadeler parti içinde esas olarak iki türlü yorumlanıyor. Bir kısım yoldaşlar bunu, parti üyesinin “çalıştığı tüm organlar” olarak yorumluyor. Diğer bir kısım yoldaşlar ise bunu parti üyesinin çalıştığı en üst organ” olarak değerlendirmektedir.

Bu konu, şu andan itibaren tüm partide, bütün organlarda Siyasi Büro tarafından tartışmaya açılmıştır. Bütün yoldaşlarımız sorunu canlı bir şekilde tüm organlarda araştırıp incelemeli ve tartışmalıdır.

 

Komünist, sayı 3, 1978