TÜRKİYE’DE KOOPERATİFÇİLİK VE PARTİNİN KOOPERATİFÇİLİK POLİTİKASI NE OLMALIDIR?

TÜRKİYE’DE KOOPERATİFÇİLİK VE PARTİNİN KOOPERATİFÇİLİK POLİTİKASI NE OLMALIDIR?

KOOPERATİFLERE EL ATMAK ZORUNLULUKTUR…

Köylü kitlesinin yoğun olduğu, Türkiye’de demokratik bir devrimin zorunluluğu ve üstüne üstlük Halk Savaşı stratejisinin esas olduğu koşullarda köylü yığınlarının örgütlenmesi tartışılmaz bir gerekliliktir. Köylü kitleleri nasıl örgütlenecektir? Açıktır ki politik, askeri ve ekonomik temelde örgütlenmesi gerekir. Politik ve askeri örgütlenmenin nasıl olacağı esasta partimiz tarafından çözümlendiği için biz işin ekonomik ve buna bağlı olarak politik örgütlenme biçimi olan kooperatifçiliğe değineceğiz. Esasta da bizi ilgilendiren her türden kooperatifçilik değil Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerdir.

Her örgütlenme gibi kooperatif örgütlenmesi de bir ihtiyacın ürünüdür. Bu ihtiyaçların neler olduğunu incelediğimizde kooperatif örgütlenmesinin neden gerekli olduğunu da görürüz. Dağınık küçük üretimin, köylü yığınlarının ekonomik bir güç olarak var olmalarını önlediği, böyle olunca da sömürü sisteminin; örgütsüz, dağınık köylü yığınları aleyhine kolayca işlediği… Bu ekonomik temelin kendi üstyapısını oluşturduğu ortaya çıkan bireyciliğe karşı kolektivizmin vazgeçilmezliği… Yarı-feodal sistemin bir parçası olan aracılara (tefeci-tüccara) karşı, köylülerin yekvücut olarak örgütlenmeleri gereği… Köylülerin günlük veya yaşamsal ihtiyaçlarına yanıt vermek için bu tür örgütlenmelerin sağlanacağı yararların çokluğu… Mülkiyet ilişkileri gereği proletaryaya göre daha tutucu olan köylülerin, parti ve ordu örgütlenmelerine göre, ekonomik temeldeki örgütlenmelerde kısa sürede kitlesel olarak örgütleneceği ve buna bağlı olarak partinin dolaylı yoldan bu yığınları yönlendirebileceği ve önderlik edeceği… Daha bir çok nedeni sıralamak mümkün ama bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyoruz. Köylüler arasında kooperatifçilik faaliyetini zorunlu kılan bu nedenlerden ayrı olarak, göz önünde bulundurmamız gereken bir gerçeklik var ki o da hala vardan (devlet güdümünde) kooperatiflerde binlerce köylünün sözde ortak olarak üye olduğu ama aslında sömürü çarkının bir parçası haline getirildikleri ve alınterlerini yok pahasına kaptırdıklarıdır. Gerek tarım kredi kooperatiflerinin aracılarla işbirliği halinde köylüleri inim inim inletmeleri, gerekse de Tarım Satış Kooperatiflerinin (örn.) bir türü olan Pancar Kooperatifleri Birliği (PANKO-BİRLİK)’te dönen dolaplar bizlere buralarda faaliyeti zorunlu kılmakta ve köylüleri bu çarkın bir parçası olmaktan kurtarıp onlara önderlik ederek bu kan emici çarkı parçalamayı emretmektedir.

Bilinen bu duruma karşı proletarya partisi sessiz kalamaz. Stratejisinin temel gücü olan köylülerle organik bağını güçlendirmek için onların çıkarlarını feodallere karşı korumak ve kollamak zorundadır. Hal böyle olunca köylülerin çıkarını sağlayabilecek araçlardan olan kooperatifler de partinin gündemine girmek zorundadır. Parti tek cephede savaş vermez. O düşmanı yıpratacak ve stratejisini geliştirecek her konuda politika belirler ve taktikler üretir. Ancak böyle olunca parti, hedeflerini nakış nakış işleyerek menziline ulaşır. 2. OPK’dan sonraki stratejimizi ele alış ve köylülüğe ciddi yönelim maddi bir güç haline ancak bu tür çabaların artmasıyla gelir. Bu bilinçle ele aldığımız kooperatifçilik daha doğrusu tarımsal amaçlı kooperatifçilik olgusu bizler için mutlaka derinleştirilecek ve ihtisaslaşarak pratiğe uygulanacak stratejik önemdeki bir politikadır.

İşin komünistler tarafından önemini göstermek için Mustafa Suphi yoldaşın bu konudaki çabasını görmek yeterlidir. Suphi yoldaş Paris’te öğrenciyken “Türkiye’de Tarım Kredi Kooperatiflerinin Durumu ve Geleceği” adlı tezi yayınlıyordu. Bu tez 1911 yılında Fransa’da toplanan Kredi Kooperatifleri Kurultayı’nda önemli bir ilgi odağı haline geliyordu. Yine bu tezin bir kısmı Roma Tarım Enstitüsünde yayımlanmıştı. Biz ise köylülüğü temel güç aldığımızı 25 yıldır söylememize karşın kooperatifçilik konusunda ciddi adımlarımızın olmaması önemli eksikliğimizdir. Sorunu kooperatifçilik açısından ele almadığımızı, işin özünün köylülüğün devrimci dinamiğini harekete geçirmek olduğunu ve bunun araçlarından bir tanesinin de kooperatifçilik hareketi olduğunu görmeliyiz.

Yığınları devletin etki alanından çıkarmak ve onları doğru tarzda örgütlemek gerekir genel doğrusu reddedilmez ama bunun için yapılması gerekenler yapılmazsa, genellemeler özgüllere uyarlanamazsa bir anlam ifade etmez. Köylülüğü örgütlemek de böyledir. Ve biz kooperatif-köylü ilişkisinde kısa-orta ve uzun vadeli bakış açımızı stratejimizin bir parçası olarak ele almakta yarar görüyoruz. Sadece kısa vadeli ele alışın ekonomizme götüreceği açıkken, kısa vadeli kazanımları yadsıyarak uzun vadeli kazanım elde edeceğimizi ummak da pratikte hiçbir başarı sağlamayan sol lafazanlık olarak havada asılı kalacaktır.

KOOPERATİFÇİLİĞİN TARİHİ

A) Dünyada: Kooperatifçiliğin tarihine kısa da olsa değinmenin yararları var. Birincisi bu tür örgütlenmenin ilk önce ezilenlerin önderliğinde oluştuğu ve doğru ele alındığında yararlı bir silah olabileceği gerçeği.

İkincisi; konumuzun içerisinde ele alacağımız gibi emekçilerin tarihinin bir parçası sayılabilecek kooperatifler, sömürücüler tarafından nasıl işlevsizleştirildiği, bununla yetinilmediği gibi emekçilere karşı bir silah olarak kullanıldığını görüyoruz. Tarihimizi ele alırken bakış açımız bu olmalıdır. Yoksa tarihsel bir bilgiden ziyade çıkarılacak dersler ve nasıl silahlanacağımızdır aslolan.

Dünyada kooperatifçilik hareketi kapitalist sömürünün arttığı 19. yüzyılda bu sömürüye bir tepki olarak doğdu. Kır ve kent emekçileri, yaşam koşullarını iyileştirebilmenin ve sömürüye karşı koyabilmenin yolunu aramaya başladılar. Sanayileşmenin beşiği olan İngiltere’de Manchaster şehrinin yakınında küçük bir kasaba olan Rochdale’de 28 dokuma işçisi bir araya gelerek bir tüketim kooperatifi kurdular. Öncüleri Charles Havard isminde bir işçiydi.

İngiltere’de proleterlerin öncülüğünde tüketim kooperatifi olarak başlayan bu harekat Avrupa’ya hızla yayılıyordu. Rochdale’deki proleterlerin öncülüğü yankısını bulmakta gecikmedi.

1831’de Fransa’da ilk üretim kooperatifi dağınık haldeki marangozların bir araya gelmesiyle oluştu. Fransa’da kısa sürede kooperatiflerin sayısı yüzleri buldu. Almanya’da Herman Schulze, esnaflar için, 1849 yılında bu kooperatifler, Alman Küçük Sanat ve İktisat Kooperatifleri Birliği adı altında birleşti. 1848’de Raiffesen’in öncülüğünde köylülere yönelik kooperatif kuruldu. Böylece kooperatifler çok çeşitli biçimlerde hızla yayıldı. Kooperatifçilik diğer ülkelerde de hızla gelişti ve 1895 yılında Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) doğdu.

Kooperatifçilik alanındaki en önemli gelişme Ekim Devrimiyle kurulan kooperatiflerdir. Bu kooperatifler köylük bölgelerde sosyalist ekonominin köylük bölgelerdeki temelini oluşturmaktaydı. Sovyetler Birliği’nde başarıyla uygulanan kooperatifçilik Çin Halk Cumhuriyeti’nde Halk Komünleri biçimini alarak hem nicelik hem de nitelik olarak gelişmesinin doruğuna çıkıyordu.

Dünyada kooperatifçilik hareketi tekelleşmeye karşı, ezilen yığınların bir hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak burjuvazi böyle bir gelişmenin hem hedefini saptırmak hem de içeriğini boşaltmak için bu silahı kendi lehine kullanmaya başladı. Bugün gelişmiş kapitalist (emperyalist) ülkelerde olsun, revizyonist ülkeler ve yarı sömürgelerde olsun kooperatifler esasta burjuvazinin güdümündedir. Tarihimizin bir parçası olan kooperatifleri yine halkın hizmetine sunmak tarihsel görevimizdir. Elbette bu asıl olarak devrim sorunu olarak gündemimizdedir. Ancak sınıfın örgütü olan sendikalar gibi kooperatifler de bugün hem faaliyet yürütecek hem de denetimimizde kurulacak örgütlenmeler olarak gündemdeki can alıcı önemini korumaktadır.

Sosyalist maskeli ülkelerde revizyonizmin iflası, burjuvaziye kendi kooperatifçilik anlayışının propagandasını yapma şansı vermiştir. Bizim ısrarla bu kooperatif (burjuva) anlayışının sınıfsal niteliğini göstermemiz gerekmektedir.

B) Türkiye’de: 1935 yılına kadar, 1863’lerde uygulanan memleket sandıkları vardır. Bu ilk önce Tuna valisi Mithat Paşa tarafından uygulanmıştır. Bu bir kooperatif hareketinden ziyade kredi yaratmak amaçlı girişilen bir imece çalışmasıdır. Bu işin pratik uygulanışı ise: Köy ihtiyar heyeti köy civarında devlete ve köye ait işlenebilecek araziyi tespit eder, köylüler de burayı kendilerine ait araçla eker-biçerlerdi. Her hane ancak yarım dönüm arazi işleyebilirdi. Elde edilen ürün ihtiyar heyetinin denetiminde pazarda satılır. Köylüler ekim biçim işini tatil günü yaparlardı.

Memleket sandıkları, zamanla üyeler arası ilişkilerin bozulması yanında yöneticilerin yanlış uygulamaları sebebiyle başlangıçtaki başarılı durumunu kaybetmiştir. Bir kooperatif niteliğinden ziyade gelir arttırıcı bir girişim olan memleket sandıkları geniş bir alana yayıldı. Uygulaması dar anlamıyla bir kooperatifçilik sayılabilir. Ama her taraftan köylülerin kanını emen, ezen ve sömüren feodallerin varlığı böyle bir dayanışmayı kendi çıkarları için kullanmayı sağlayacaktı. Feodallerin bu pratikleri memleket sandıklarını köylüler, yani ortaklar lehine olmaktan çıkaracaktı. Burada önemli bir noktaya vurgu yapmak istiyoruz. Türü ve amacı ne olursa olsun dengesizliğin ve eşitsizliğin sistem sorunu olarak var olduğu bir düzlemde, her türlü “iyi niyetli” çaba sistemin devamından yana ve onun deliklerini yamama çabasından başka bir anlam taşımaz. Delikleri yamamakta, sadece boş bir çaba olarak kalacaktır. Aynı şey 1935’lerde kurulan kooperatifler için de geçerlidir.

TC’nin kurulması sonrası 1935 yılında 2834 ve 2836 sayılı kredi kooperatifleri kanunu çıkarılmıştı. Tamamen devlet denetiminde özellikle Ziraat Bankası, kooperatif yönetim kurulu üyelerini murakıp ve memurlarının işten çıkarılmalarını, tayin ve seçimlerini denetliyordu. Gereğince kooperatif işlerine bakanlık veya banka el koyabiliyordu. Genel Kurul kararları Ziraat Bankasınca onaylanmadıkça geçersizdi. Ortakların kooperatif yönetiminde rolü hemen hemen hiç yoktur. Kooperatifler bu dönemde devlet vesayeti altında kurulmuşlardır.

Tarım Satış Kooperatifleri ile birliklerine müdür durumundaki yöneticilerin devletçe tayin edilmesi Kemalist dönemin bir armağanıdır. Kooperatif müdürleri kendi kararlarını alma ve uygulama yetkisine de sahip olmuşlardır. Burada bir parantez açarak güdümlü kooperatiflere değinelim. 1969 yılı öncesi kurulan ve gelişen kooperatiflerdir. Tamamen devlet yönlendirir. Tarım Satış Kooperatifleri (TSK) ve Birliklerinin yönetim kurullarının 4 kişisi genel kuruldan seçilir. Müdürü ise Ticaret Bakanlığı atar. Yine birim kooperatif müdürleri seçimle geliyor gözükse de tayini ve işten çıkarılması bakanlığın onayını gerektirir. Bu sistemde kooperatif ortaklarının pratik hiçbir müdahalesi etkili değildir. İşleyiş demokratik değildir. Aynı zamanda birim kooperatif müdürleri de yönetim kurulu üyesi oldukları için bu kooperatifler tamamen devlet denetiminde siyasi birer kurum gibidirler. Genel müdür yardımcıları da genel müdürün teklifi üzerine Merkez Birliği Yönetim Kurulunca tayin edilmektedir. Yönetim kurulu “ortaklardan” oluşmasına rağmen teklifi devlet temsilcisi genel müdürden gelmektedir. Böyle durumda istenmeyen bir bölge müdürünü devlet başka yere atarsa ortakların ne kadar karşı çıkabileceği şüphelidir. Aynı zamanda politik bir güç olan feodallerin işlerine gelmeyen müdürleri sürdürdüğü hatırlanırsa, kooperatiflerin kimin yönlendiriciliğinde olduğu unutulmaz. Buna bir de devletin sahipleri olan feodallerin bizzat devlet eliyle kooperatifi yönlendirdiğini gördüğümüzde çarkın nasıl işlediği ortaya çıkıyor.

Kooperatifler bu yönüyle bir kamu işletmesidir. Devlet destekleme alımlarını ve açtığı kredileri güdümlü kooperatifler üzerinden yapmaktadır. Bu da bağımsız kooperatifçiliğin gelişmesini engellemektedir. Buna rağmen alınan krediler devlete geri ödenmemiştir. Aynı zamanda bu krediler ortaklara da yansımamıştır. Başarı ve başarısızlık kooperatifin değil devletindir.

 

Kooperatif TürüSayısıOrtak SayısıBirlik Sayısı

Merkez Birlik Sayısı

1Köy Kalkınma7.441585.221112
2Tarım Kredi2.5331.350.00491
3Orman Köylerini Kalkındırma1.61297.776
4Toprak ve Su1.59012.750
5Tarım Satış826174.02623
6Hayvan Üreticileri Tedarik ve Paz.4107.494
7Su Ürünleri53716.7524
8Çay İstihsal ve Satış8511.3256
9Pancar Üretim ve Satış*21715.1351
10Elektrik Üretimi Sağlama-İşletme13268
11Toprak ve Tarım Reformu13876
12Tütün Tarım Satış124.780
Toplam14.8733.476.4271273

*      Bugün Panko-Birliğe üye olan üretici sayısının 1.5 milyon olduğunun bilinmesinde yarar var.

Devlet denetimindeki, daha doğrusu güdümündeki bu kooperatif olayı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım Satış Kooperatifleri biçimindeydi. TC’nin ilk yıllarında Kemalist diktatörlüğün tüm halka saldırdığı ve sömürdüğü, devamında dünya ekonomik bunalımının başladığı yılların sonuna denk geliyordu. Geniş köylü yığınları amansızca sömürülmekteydi. Toprak ağaları ve tefeci tüccarlar kırsal alanda Kemalizm’in asıl dayanaklarıydı. Tek parti döneminde CHP aracılığıyla ve yine CHP içinde kooperatiflere müdürler atanıyordu. Ve bunlar da devlet politikasını uygulamak zorundaydılar. O zaman CHP ve devlet özdeşleşmişti. Devlet de kompradorların devletiydi. Bundan dolayı da kooperatifleri yönetenler devletin memuru gibi çalışan, kimi zaman feodalin ta kendisi veya onun uzantılarıydı. Durum böyle olunca kooperatif ve köylü ilişkisinde köylü; ürününü veren ve aidatını ödeyen ama yönetime hiçbir şekilde müdahale edemeyen “efendi”ydi. Teorik düzlemde köylülerin ekonomik çıkarını koruması gereken, tefeci tüccara (aracılar) karşı güçbirliği sağlayan kooperatifler, bu amaca hizmet etmediği gibi, sömürünün bir aracı olmasına ek halkı kooperatiflerden soğutan bir işleve sahip olmuşlardır. 1950’lerde DP’nin hükümet olmasında köylülerin CHP’ye tepki oyları belirleyici olmuştur.

1960’ların ortalarında devlet güdümünden farklı kooperatifler de kuruluyordu. Bu kooperatifler, değişik amaç ve nitelikteydi. Örneğin kurulan köy kalkınma kooperatiflerinin bir amacı da yurt dışına işçi göndermekti. Hatta bu amaçla kurulan kooperatifler de vardı. 1970’lerde Türkiye’de kooperatif tür ve sayılarında hızlı bir artış gözükmektedir. 1970’lerde aynı amaçlı birçok kooperatife ve birliklere rastlıyoruz. Köy Kalkınma Kooperatifleri (KKK) Merkez Birliği KÖY-KOOP varken aynı amaçlı ama daha gerici nitelikte HÜR-KOOP kuruluyordu. Dikkatimizi çeken nokta o yıllarda toplumsal uyanışın hızla kabarmasıydı.

1163 sayılı kanunla 1969 yılında başlayan kooperatif hareketi, devlet güdümünden ayrı, bir taban hareketi olmasına karşın birçok eksiklikleri bulunan ve dolaylı olarak devlet denetimine ve baskısına maruz kalmışlardır. İlgili yasayla kooperatiflerin kendi organlarınca yönetileceği belirlenmiştir. Ortaklar genel kurulu oluşturur. Genel kurul yönetim ve denetim kurullarını seçer. Kararlar genel kurulda alınır. Yürütme ve yönetim kurulunca yapılır.

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi gerçekleştiğinde tüm devrimci-demokratik örgütlenmeler gibi demokratik nitelikteki (KÖP-KOOP gibi) kooperatifler de payını faşist darbeden alıyordu. Bu konuyu kooperatiflerin mevcut durumu bölümünde inceleyeceğiz.

1980 öncesi Türkiye’de kooperatifçiliğin gelişmesini göstermek için Türkiye’de tarımsal amaçlı kooperatiflerin tablosunu aşağıya aktardık:

DÜNYADA KOOPERATİFÇİLİĞİN UYGULANDIĞI TOPLUMSAL SİSTEMLER

A) Gelişmiş Kapitalist Ülkelerde Kooperatifçilik

Dünyada ilk kooperatifler bugünkü gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya çıkmıştı. Bugün bu ülkelerdeki kooperatifçilik hareketi işçi ve köylü yığınlarının tekelleşmeye karşı oluşturdukları bir hareket olmaktan çıkarak emperyalist sömürünün bir aracı durumuna gelmiştir. Özellikle tarımsal alandaki kooperatiflerin kendileri birer tekel durumuna getirilmiştir. Olayın iç yüzü bilinmediği ve sadece işin görüntüsüne bakıldığında kooperatifçilik, kan emici emperyalist ülkeleri çok sevimli gösterebilmektedir. Örneğin Türkiye’de kooperatifçilik alanında söz sahibi olan, CHP’nin bu konudaki politikasını belirleyen Z. S. Mülayim’e göre Avrupa’da birçok tarımsal ürünün, sözgelimi sütün %50’si ile, %100’ünün kooperatifler tarafından üretilmesi ve satılmasının pratik yararları açısından köylülüğü kalkındırdığı sonucunu çıkarabiliyor. Bu konuya ilişkin “… Avrupa Topluluğu ülkelerinde, ABD gibi büyük kapitalist ülkelerde kooperatifçiliğin tarımda yüzde elli ile yüzde yüzlere varan oranlarda yer aldığını görüyorum, biliyorum”, yine “kooperatifçiliğin sütçülükteki pazar payı İsveç’te yüzde yüz, Almanya ve Danimarka’da yüzde doksan, yaptırdığım bir araştırmada bizde ise yüzde üç olduğunu gördüm.” (Z. S. Mülayim Demokratik Kooperatif Politikası ve Toprak Reformu s. 215) Biz burada emperyalist sistemin tahlilini yapmayacağız, sadece bu emperyalist ülkelerdeki, özelde AB ülkelerindeki kooperatifçiliğe kısaca değineceğiz. Değinmek zorundayız. Çünkü uygulanan bu politika bağımlı ulusların tarımını felce uğratmış, köylü yığınlarının sömürülmesinin bir parçası haline gelmiştir. Proleter sınıf perspektifinden ve enternasyonalist cepheden bakmazsak, “sömürülmek ne kötü ama sömürmek ne hoş ne hoş” diyerek gerici cephenin bir parçası oluruz. İşte bay Mülayim’le aramızdaki fark budur. Biz dünya proletaryasının ve emekçi halkların sömürülmesine karşıyız. Sömürü yöntemi kooperatifçiler aracılığıyla da olsa biz buna karşıyız. Avrupa’daki kooperatifçiliği örnek gösteren bay Mülayim, bu ülkelerin demokratik devrimlerini tamamladıklarını ve kırsal alandaki kapitalist mülkiyet ilişkilerini görmezden gelmektedir. Bu ülkelerde kooperatifçilik tekelleşmeye karşı bir örgütlenme olarak ortaya çıkmakla birlikte, tıpkı sendika ağaları gibi tekellerin çıkarını savunan uzantılara dönüştüğünü görmek zorundayız. Bu ülkelerdeki kooperatifleri Demokratik Halk Kooperatifi olarak göstermek aymazlıktır. Hedef saptırmak, gerçek halk kooperatiflerini yok saymaktır. Bir kere bu ülkelerde kooperatifçilik bir rekabet sonucu ortaya çıkmış, özellikle iç pazarı ele geçirmek ve korumak için kooperatifler kurulmuştur. Avrupa’dan daha önce tekelleşen ABD, Avrupa pazarına 1900’lü yıllarda hızla girmiş, bundan ürken Avrupalı kapitalistler hem iç pazarı kaptırmamak hem de dış pazarda etkinliklerini arttırmak için kooperatifçiliğe yönelmiştir. Bu yönelimde ne var? Hatta “küçük burjuvazi (köylüler) emperyalizme geri adım attırıyor” da denebilir. Böylelikle ekonomi politikten habersiz güzel hülyalar kurulabilir. Ama gerçekler böyle değildir. Gerçek, bu ülkelerde kooperatifçiliğin tekellerin bir parçası olduğu ve kooperatif yönetiminin şirket yönetimi gibi ele alındığı, tıpkı bizde uygulamaya hazırlanan yasa tasarısı gibi kooperatif yönetiminin şirket yönetimi biçiminde ele alındığı, yani kooperatifleri şirketleştirerek hisse senetlerinin birkaç elde toplandığı, dolayısıyla sanıldığı gibi “demokratik” olmadığı açıktır. Yani biz yediğimiz Hollanda peyniriyle sütçülüğümüzün ölmesi bir yana, sırtımızdan elde edilen karların büyük çoğunluğu tekellere, ancak çok az miktarı ortaklara gider. İşte örnek gösterilen emperyalist kooperatiflerin özü budur. Konumuz bu ülkelerdeki kooperatifçiliğin ayrıntılı tahlili olmadığı için biz işin sınıfsal ve politik yönüne değinmekle yetiniyoruz. Bu emperyalist ülkeler kendi kooperatifçilik uygulamalarını da yarı sömürge ülkelere dayatmışlardır. İşte aslan Sosyal Demokratların ve halkçı Karaoğlan’ın köylülerimizi kurtarmak için örnek aldıkları kooperatifçilik budur. Bu ülkelerde kooperatifçilik sömürü sisteminin bir parçasıdır ve enternasyonal proletarya bunu örnek almak yerine buna karşıdır, karşı olmak zorundadır.

Dünyada iki tür kooperatifçilik vardır. Birincisi tam kooperatifçilik (emek değerlendirme kooperatifleri) ikincisi ise yardımcı kooperatiflerdir. Kapitalist ülkelerde uygulanan ikincisidir. Bu kooperatifler sistemin yamalarıdır. Emperyalist sistemde uygulanan yardımcı kooperatifçilik emperyalist bir ülkede başka ulusları ezme, yağmalama ve talan etme işlevine sahiptir. Bunun için de ilerici ve demokrat olamaz. Aksine gerici ve tekelci olduğu için sömürü sisteminin güçlü bir dayanağı ve vazgeçmek istemediği bir kurumudur.

Yarı Sömürge Yarı Feodal Ülkelerde Kooperatifçilik: Bizim gibi emperyalizme bağımlı ülkelerde kooperatifçilik, özelde tarıma dayalı kooperatifçilik bağımsız gelişemez. Bağımsız olması demek, toprak sorununun çözülmesi için kararlı adımlar atılmasını gerektirir ki bunu da ancak proletaryanın önderliği sağlar. Emperyalistlerin ihtiyacına göre tarım ürünlerinin üretildiği yarı sömürge ülkelerde bağımsız kooperatifçilik tutarlı bir anti emperyalizmi zorunlu kılar. Toprak sorunun çözülmediği, tarımda geleneksel yöntemin (feodalizmin) varlığı, kompradorluk ilişkisinin kendisi nedeniyle bu tür ülkelerde kooperatifçilik ya ölü doğar veya iyileşmez bir hasta olarak öylesine yaşar. Böyle ülkelerde kooperatiflerin birtakım köylüleri kalkındırmasını, bağımsız olarak ayakta kalmaları bile başarı kabul edilmektedir. Her zaman ısrarla vurguladığımız şey, ne tür kooperatifçilik olursa olsun içinde yer aldığı sistemin bir parçasıdır. Sistem doğası gereği bağımsız kooperatifçiliğe izin vermez. Bizim bağımsızlıktan anladığımız devlete rağmen anti emperyalist, anti feodal olmasıdır. Yani demokratik nitelik taşımasıdır. Demokratik Halk kooperatifçiliğe devletle uyum içinde olamaz, çünkü feodallerin ve kompradorların devleti karşıtının örgütlü gücüne tahammül gösteremez. Ya kooperatifler devletin yani sistemin bir parçası haline getirilerek “uysallaştırılacak”, veya mevcut devletle demokratik halk kooperatifleri arasındaki çelişki varlığını sürdürecektir. Bunun farkında olan egemenler çelişmeyi kendi lehlerine çözmek için kooperatifleri güdümlü hale sokarlar ama buna rağmen var olmaya çalışanları yok etmek için her şeyi yaparlar. Bu durumda yapabileceğimiz tek şey vardır: Kooperatifçiliğe stratejik temelde yaklaşarak onun özünün sistem sorunu olduğunu bilerek hareket etmektir. Bu yaklaşım da bizim karşı devrim ile devrim arasındaki duruşumuzu belirler… Ya düzen savunucu-reformcuyuzdur ya da devrimci… Bağımlı ülkelerdeki güdümlü kooperatifçilik emperyalistlerin çıkarına hizmet eder. Hammaddeler, yarı-mamul maddeler bunlar aracılığıyla emperyalistlerin boğazına akar. Kahveden pamuğa, fındıktan şekere kadar böyledir. Yine emperyalistlerden kooperatifler aracılığıyla gerçekleştirilen ithaller içinde aynı şey geçerlidir. Devlet güdümlü kooperatifler, köylüyle emperyalist arasında, emperyalizmin çıkarına hizmet eden aracıdan başka şey değildir. Olayın özü budur. Ülkemiz de bu kategoride olduğu için devletin kooperatif politikasını ele alınca konu daha iyi anlaşılacaktır.

Sosyalist Ülkelerde Kooperatifçilik: İki tür kooperatifçilik vardır. Kapitalist ülkelerde uygulanan yardımcı kooperatifler ve sosyalist ülkelerde uygulanan kooperatifler. Sosyalist ülkelerde uygulanan kooperatiflere Tam Kooperatifçilik veya Emek Değerlendirme Kooperatifi denir. Kooperatif hareketi doğası gereği toplumsal nitelik taşıdığı için en güzel ve başarılı olarak sosyalizmde uygulanmaktadır.

Kooperatifçiliğin bir sistem sorunu olduğunu, en iyi sosyalist ülkelerin kooperatifçilik pratikleri öğretmiştir. Kırsal alanda sosyalizmin dayanağı olan kooperatifçilik, bu ülkelerde başarıyla uygulanmıştır. Küçük köylü üretiminin sosyalizme dönüşmesinde zorunlu bir aşama olan kooperatifçilik ilk önce Sovyetler Birliğinde Lenin önderliğinde uygulamaya geçildi, Stalin döneminde pratik başarılar kazandı. Köylü ve devlet kooperatifleri (kolhoz, solhoz) olarak iki türde örgütlenen bu kooperatiflerde köylülerin toprak mülkiyetindeki ortaklıkları da olabilen bu kooperatiflere kullanmak amaçlı, devlet ücretsiz makine yardımı yapıyordu. Gönüllülüğe dayalı uygulama sayesinde zengin köylüler ve kooperatif dışı orta köylüler doğal tasfiye sürecine giriyor veya kendiliğinden kooperatiflere katılıyorlardı. Kooperatiflerdeki gelişmenin kooperatif dışındaki işletmelere nazaran hızlı gelişmesi bu sürece ivme kazandırıyordu. Sadece ekonomik değil aynı zamanda politik nitelikte olan bu uygulamalar sayesinde Sovyetler Birliği kırsal alanda tüm gerici kurumları parçalayarak sosyalist alternatifini yaratmıştı. Tam kooperatifçilik dediğimiz bu uygulama için Türk Kooperatif Kurumu’nda çıkan bir kitap şu itirafı yapıyordu: “Sosyalist bir ekonomide başarıyla uygulanan tam veya emek değerlendirmeye dayanan kooperatifler…”

Halk komünleri 1958 yılında Çin’de ortaya çıktı. Bu komünler su basmasını denetim altına alabilmek, barajlar inşa edebilmek, ağaçlandırma, balıkçılık ve ulaşım gibi büyük projeleri gerçekleştirebilmek amacıyla birbirine komşu kooperatiflerin birleştirilmesi sonucu oluştu. Birçok komün, traktör, kimyasal gübre ve diğer üretim araçlarını yapabilmek için fabrikalar kurdu. Bir komünün nüfusu bazen 100 bini buluyordu.

Komün bir üretim birimi olmasının yanı sıra ulaşım, haberleşme ve dükkanlar, kredi ve tasarruf bankaları, okullar, klinikler ve düşkünevleri de dahil olmak üzere çok çeşitli ticaret, eğitim, sağlık vb. Hizmetlerinden sorumludur. Bütün bunlar komüne aittir. Yönetim işlerinde çalışanlar ve memurlar hiçbir ayrıcalığa sahip değildirler ve bürokrasinin artmasına karşı bir önlem olarak, bunların bir süre tarlada ya da fabrikalarda çalışmaları gerekmektedir. Komün aynı zamanda yerel milisleri örgütlemekten sorumludur ve eyalet halk meclisine de bir temsilci seçer.

Komünü ilgilendiren önemli kararlar alınacağı zaman komün devrimci komitesi tartışma açar ve tartışılarak kararlar alınır. Görüldüğü gibi Çin Halk Komünü bir üretim birimi olmanın çok ötesinde, temel bir iktidar organıdır.

Görüldüğü gibi sistemsel farklılıklar kaynaklı olarak kooperatiflere yaklaşımda iki karşıt görüş vardır. Bir tanesi halkın çıkarını savunan, sosyalist ülkelerde uygulanan tam kooperatif, diğeri ise özel mülkiyeti temel alan sistemlerde uygulanan yardımcı kooperatiflerdir.

Bugün sosyalist sisteminin yaşadığı örgütsel yenilgi kendisini kooperatifçilik alanında da göstermiştir. Bu kooperatif ve komünlerin bugün birer kapitalist işletmeye dönüşmesi gerçekte sosyalist (tam kooperatif) kooperatiflerin yenilmesi değildir. Sosyalist sistemdeki kooperatifler tam da bugün ve kararlıca halk yığınları için savunulması ve özünün yine kitlelere kavratılması daha bir önemli hale gelmiştir.

Türkiye’de Faşist Devletin Kooperatifçilik Politikası:

A) Devletin Niteliği: Devletin kooperatif politikasını ve bugünkü uygulamalarını anlayabilmek için öncelikle devletin niteliğini doğru belirlemek gerekiyor. TC devleti komprador burjuva ve feodallerin devletidir. Emperyalizme bağımlı, köylü sorunu (toprak sorunu) çözülmemiş ve demokratik gelişimini tamamlayamamış Türkiye’de faşizm bir devlet biçimi olarak varlığını sürdürmektedir. Biz devletin müdahale ettiği her yerde onun kime hizmet ettiğini de unutmamalıyız. Şu anki mevcut devlet olan TC, geniş halk yığınlarına karşı feodallerin ve kompradorların çıkarını koruyup kollamaktadır. Feodallerin ve kompradorların devleti olan TC’de, her kurum ve örgütlenme bu sınıflara hizmet etmektedir. Feodaller; toprak ağaları, tefeci ve tüccarlardır. Bunlar kırsal alanda köylülüğü ezen, sömüren can düşmanlarıdır. Komprador dediğimiz kesim ise; emperyalizme bağımlı olarak gelişen, emperyalizm adına ülkeye sermayeyi aktaran, kar için meta sokan “yatırım” yapan büyük burjuvazidir. Devlet bunların devletidir.

Daha sonra ayrıntılandıracağımız gibi Türkiye’deki kooperatif hareketi de devletten bağımsız veya devlete rağmen gerçekten köylü sorununu çözen bir hareket olarak var olamaz ve yaşayamaz. Biz sadece kırsal alanda feodal yapının sürdürücüleri olan ağalar ve tefeci-tüccarlara karşı sistem (düzen) içi kooperatifçiliğin çözüm olmadığını Türk Kooperatifçilik Kurumu yayınlarında çıkan kitap ve broşürlerde de görmekteyiz. “Kooperatiflerin varlığına rağmen piyasa ekonomisinin rekabete göre işlediği ülkemizde kooperatifler karşısında, aracı pazarlama işletmeleri varlığını başarıyla devam ettirmekte, geniş çapta karlar sağlamaktadır.” (Cemil Kıvanç, Türkiye’de Tarımsal Amaçlı Kooperatifler, sf. 121)

Bu belirlemeyi birçok yerde görebiliriz. Doğrudur da, devlet gerçekten köylülüğü ve onun sorunlarını çözmeyi amaçlasaydı, (bu nitelik değişimi anlamına gelir ki devletin doğasına aykırıdır) asıl yöneleceği hat iyileştirme ve uzlaşmalar değil, tersi olduğu için yani komprador feodal düzenin devamından yana olduğundan, köylülüğün büyük öfkesini yatıştırmak, onu uyutan yöntemlerle ve politikalarla olaya el atmakta, kooperatifçiliği piyasaya bırakmakta ve piyasa da feodal ve kompradorların elinde olduğundan bilinçli olarak kooperatifleri feodallerin insafına terk etmektedir. İşte yalın gerçek budur.

B) Kooperatif Örgütlenmesi ve Devlet: Kooperatiflerin kuruluş amacı ve bu doğrultuda atılan adımlar onların politikalarını yansıtır. 1979 yılında yapılan IX. Türk Kooperatifçilik Kongresinde kooperatiflerin kuruluş amacı şöyle özetleniyordu:

“Üreticilerin kooperatifler şeklinde örgütlenmesinin amacı küçük tarım işletmelerinin geçim ekonomisinden çıkarıp piyasa ekonomisine açılması, tarımda devletçe öngörülen üretim ve yatırım plan ve programlarının desteklenmesi, tarımsal üretimden elde edilen tasarrufların yine bu sektörde değerlendirilmesi, sanayici üretici ilişkilerinin düzenlenmesi, kırsal alanda yaşayanların gelir düzeyinin yükseltilerek şehirli-köylü vatandaş arasındaki farkın asgariye indirilmesi, aracıların aşırı kazançlarının üretici ve tüketicilere mal edilmesi vb. …” (Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler Karşısında Türkiye’de Kooperatifçilik Politikaları – TSK Kooperatif Politikası Nedir?”)

Yine aynı kurumun banka yayınlarında neler deniyor bakalım: “Türkiye’de üretim kooperatifçiliği, yardımcı nitelikte uygulandığı taktirde, toprak sahibi çiftçiler için, maliyet düşürücü hizmetler yanında toprak bütünlüğü sağlayarak, bütün işletme ölçeği yaratacağı beklenir. Ancak bu uygulamanın, serbest piyasa mekanizmasına ve özel-ferdi mülkiyete dayanan bir sistem içinde yapılacağı unutulmamalıdır. Aksi halde, yani sosyalist bir ekonomide başarıyla uygulanan tam veya emek değerlendirmeye dayanan kooperatifler uygulaması bir tür organ nakli gibi olacaktır. Mevcut sistemde yabancı bir organizasyon şekli beklenen neticeyi vermeyebilir. Kapitalist bir ekonomide, kooperatiflerin her şeyden önce ekonomideki sınırlanmaların, eksikliklerin giderilmesi için kullanılan bir araç olduğu unutulmamalıdır. Asıl amaç bozulan rekabet sistemini ve fiyat mekanizmasını yeniden düzenlemede etkili kılmaktır.” (C.K., Age 121)

Devamla, “üretim kooperatiflerinde öncelikle ele alınan hedef, üretim fonksiyonlarını bozan toprak dağılımı ve üretim girdileri tedarikinde, üreticilerin, kendileri dışındaki ekonomik birimlere (büyük arazi sahipleri, aracı firmalar) karşı bozulan dengeyi düzeltmektir.” (C.K., Age 27)

Bu amaçları açmakta, proleter bakış açısıyla çözümlemekte ve onun sınıfsal yapısını irdelemekte yarar görüyoruz. “Geçim ekonomisinden kurtarıp piyasa ekonomisine geçiş” demek geleneksel üretim olarak da nitelenen feodal ekonomiye karşı yani kendi ihtiyaçları için üretim yapan kapalı ekonomiden pazar için üretime yönelterek kapitalist-emperyalist pazara kanalize etmektir. Egemen sınıflar özellikle de kırsal alandaki feodaller, mevcut düzenin devamından yanadırlar. Onlar mevcut düzenin köylülük lehine ve radikal tarzda değişmesine göz yummayacakları gibi var olan açık sömürüyü gizlemek, kitleleri oyalamak ve üstüne üstlük daha fazla kar elde edebilmek için kooperatifleri bir araç olarak kullanmaktadırlar. Çünkü devletin kooperatif politikası devletin programlarının ve yatırımlarının desteklenmesini amaçlar. Devletin kim olduğuna değinmiştik. Egemenlerin bindikleri dalı kestikleri nerede görülmüş ki onların programları da halka hizmet amaçlı olsun. Halkın çıkarlarıyla devletin sahibi olan feodallerin ve kompradorların çıkarı taban tabana zıttır. Halk yığınlarının ekonomik, siyasi ve örgütsel güçlenmesi demek, egemenlerin ekonomik, siyasi ve örgütsel zayıflaması demektir. Kooperatifçilik hareketi de böyledir. Mevcut kooperatifçilik uygulamaları düzenin ömrünü uzatmayı hedeflemekte, halk yığınlarını küçük hesaplar için oyalamakta, kısa vadeli çıkarların peşine koşturmakta ve köylüler asıl yönelmesi gereken düşmanları yerine yaşam mücadelesini yeni ve değişik uğraşlarla sürdürmektedirler. Kooperatifçilik bu kadar yararsız bir faaliyet mi? Elbette hayır. Ama kilit nokta şu üç soruda düğümlenmektedir. 1. Kooperatifçilik hangi sistemde yapılıyor? 2. Kooperatifçilik kime hizmet ediyor? 3. Kooperatifçilik nasıl yapılıyor? İşte bu sorular ve yanıtları açıkça konulduğu anda ve olgulara bilimsel yaklaşıldığı zaman kooperatifler yararlı olmaktadır.

Birinci sorunun yanıtını vermiştik. Diğerlerini ele alalım. Hadi diyelim ki biz her şeyde, hatta kurdun kuzuyu yemesinde bile neden olarak sömürücü düzeni gören yıkıcı komünistleriz. Peki egemenlerin kooperatifçilik politikasını Türk Kooperatif Kurumu (TKK) yayınlarındaki belirlemelere ne demeli?.. Yukarıdaki alıntıda vurguladığımız gibi “büyük toprak sahipleri ve aracılara –siz bunu toprak ağaları ve tefeci-tüccarlar olarak algılayın- köylülerle arasındaki dengesizliği düzeltmektir.” Peki sonuç nedir? Ona bakalım. Yine TKK yayınlarında bol bol kooperatiflere rağmen aracıların büyük karlar sağladıkları itiraf ediliyordu. İşte bunlar gizlenemeyen, gizlenemeyecek olan gerçeklerdir. Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) eski başkanı Feyyaz Berker TÜSİAD başkanı olduğu dönemde aracılar için “aracı kimdir? Türkiye’de bir müessese olarak aracılık bugünkü ekonomik yapıdan çıkıyor. Pazarlama müesseseleri ve krediler yetersizse, aracı da vardır. İlke olarak kooperatiflere karşı değilim, ama bunlar eğitim düzeyi yüksek ülkelerde uygulanabilmiş.” TÜSİAD yönetim kurulu üyesiyken konuşan Orhan Asker, “istifçilik ve spekülasyona karşıyız. Ancak aracının kaldırılması da mümkün değil. Aracıyı bu kadar umacı gibi göstermek yanlış. O da sistemin bir parçası ve sistemin işleyişini sağlıyor.” İşte devletin gerçek sahiplerinin aracılığa ilişkin yaklaşımı bu. Onlar çok iyi biliyor ki sistem aracılarla karşı karşıya gelmez. Çünkü aracıları var eden bu sistemdir. Aracılar tüketicinin ödediği 100 birimin 75-80 birimini cebe indirirler. Üreticiye ise sadece %20-25’i kalmaktadır. Aracıların varlığından hem üretici hem de tüketici çok ciddi zararlar görmektedir. Üstelik öyle ki bir ürün sadece bir aracı eliyle üreticiden tüketiciye gitmemekte, birçok el değiştirerek üreticiye ulaşmaktadır. Böyle bir mekanizmaya karşı olmak şöyle dursun, daha fazla kar etmek için rantiyeciler aracılığı her tarafa yaymak ve sürekliliğini sağlamak için her yola başvurmaktadırlar. Peki neden böyledir? Çünkü sorun sistem sorunudur. Düzen içi kooperatifçilik çözüm olamaz. Gerçek çözüm de itiraf edildiği gibi sosyalist sistemde uygulanan planlı kooperatifçiliktir. Aslında alıntıda doğru bir nokta var. Sosyalist bir ülkede başarıyla uygulanan kooperatifçilik türü, ‘bizim gibi yarı sömürge, yarı feodal ülkede’ uygulanamaz. Çünkü sistem buna müsait değildir. Köşe başlarını tutan feodaller, eşitsizliği körükleyen rekabet ortamında fazla sermayeleri nedeniyle kooperatiflerin gelişme koşullarını yok etmiştir. Bu çözümsüzlük ortamında aranan çözüm yolları da çözümsüzlüğü körüklemekte ve devletin kooperatifçilik politikası ve pratiği açmazlar yaşamaktadır.

Dışarıya bağımlı ve emperyalizmin yarı sömürgesi ülkemizde kooperatifçiliğin de bağımsız olmayacağını biliyoruz. Yine itiraflardan yararlanalım! “Sosyal siyasetin, kendi kendine yeterli vasıtalarından olan kooperatifçilik, günümüzün fakir, sanayileşmesi geri kalmış ülkelerinde, belli bir işletme organizasyonu olarak, Avrupa ülkelerindeki modellere göre ayarlanmıştır. İngiltere, Almanya, Fransa tüm dünyaya kendi kooperatifçilik prensiplerini yaymışlardır. Diğer bir ifade ile birçok konuda olduğu gibi kooperatifçilik konusunda da hazır reçete halinde, hasta ekonomik yapıları olan söz konusu gelişen ülkelerce kabullenilmiştir.” (C.K., Age, giriş VIII.)

Bu tespit emperyalizmin nasıl köylülerimizin yumurtasına dahi göz koyduğunu, sözde kalkınma modeli olan düzen içi kooperatifçiliğin kimler tarafından yönlendirildiğini gösterir. Yine aynı yazarın kooperatifçiliğe biçtiği misyon ise şöyle: “Aslında tamamen piyasa ekonomisinin bir tamamlayıcı unsuru olduğu çoğu kez gözden kaçmış veya görülmek istenmemiştir.” İşte düzenin devamından yana olan düzen içi düzenbazın nedenlerle uğraşmak yerine sonuçlarla uğraşarak vardığı sonuç düzenin kutsanmasından ibarettir.

Türkiye’de kooperatifçiliğe biçilen misyon “devletin politikalarını desteklemek” ve “piyasa ekonomisinin tamamlayıcı unsuru” olmasını sağlamaktır. İşte Türkiye’deki mevcut kooperatifçiliğin gerçek hedefi ve politikası budur. Devlet bu doğrultuda faaliyet gösteren kooperatifleri destekler, devlete rağmen var olmaya çalışanları da köstekler. Bağımsız nitelikteki Köy Kalkınma Kooperatifleri merkez birliği olan Köy-Koop’un 12 Eylül AFC’sinden sonra mahkemelerde süründürülmesi boşuna değil. Devlet bağımsız kooperatiflere yardım yapmadığı gibi çeşitli yollardan; “kooperatif yöntemlerine müdahale”, “bürokratik engeller çıkarma”, “rekabet koşullarını bağımsız kooperatifler aleyhine oluşturma” vb. müdahale ederek gelişmesini önlemeye, hatta yok etmeye çalışmaktadır.

Devlet, kooperatifçiliğin doğru ele alındığında, çürümüş sistemin her türlü pisliğine rağmen devrimci bir önderlik olduğu zaman halka yararlı olacağını bilmektedir. Birebir aynı olmasa bile bir nevi işçi sınıfının örgütü olan sendikalara benzetebiliriz. Burjuvazi nasıl sendikaları işlevsizleştirmek için onu sadece ekonomik istemleri dile getiren bir örgütleme çerçevesinde tutmak istiyorsa aynı şeyi kooperatifler için de yapmaktadır. İçi boşaltılmış bir sendika veya kooperatif bu düzende ne kadar yararlı olabilir ki? Egemenler kilit sorunun önderlik olduğunu kavramışlardır. Önderlik ideolojik, politik, örgütseldir. Bir dönem TKK başkanlığı da yapmış olan ve egemenlerin bu konudaki çanak yalayıcısı olan Nurettin Hazar devrimci-demokratların önderlik ettiği kooperatifçilik hareketine duyduğu kini bakın nasıl açıklıyor: “… 12 Eylül 1980 hareketinden önce, bazı kooperatiflere sapık ideolojiler ve anarşi sokulmuş ve bundan maddi ve manevi büyük zarar görmüş olan bir memleket olan Türkiye …” (C.K., Age)

Bunun kişisel bir görüş olmadığı açıktır. Öyle ki dayattıkları kooperatifçilik anlayışı her yönüyle hakim sınıfların ideolojisini yansıtmakta, bir dayanışma örgütü olması gereken kooperatiflerde herkes “köşe dönme” peşinde koşturmakta, çalıp çırpmanın ve yemeyenin keriz olduğu şeklindeki burjuva ideolojisi köy köy, fert fert beyinlere kazınmakta ve uygulanan piyasa ekonomisinin kuralları da bunu beslemektedir. Memleket sandıklarının niçin battığını unutmayalım: Toplumsal mülkiyet yerine özel mülkiyetin var olduğu, biz yerine ben diyen bir sistemde kooperatifçilik nasıl olacak da gelişip güçlenecektir. Toprağın, mülkiyetin hala bireylerin elinde olduğu, sadece ürünlerin ortaklaşa pazara sunulduğu yardımcı kooperatifçilik uygulamasında, özel mülkiyetin kökeni hala var olduğu sürece gerçekten uzun vadeli ve sistem için içinde köylülerin kalkınmasını ummak hayalcilik olur.

C) Türk Kooperatifçilik Kurumu: 20 Mayıs 1931 yılında İstanbul’da kooperatifçilik düşüncesini teorik ve uygulamalı olarak yayma, bu konuda ilmi araştırmalar yapmak veya yaptırmak, TC vatandaşlarına kooperatifçilik ruh ve zihniyetini aşılamak vb. amaçlarla Türk Kooperatifçilik Cemiyeti olarak kurulur. 2 yıl sonra cemiyet merkezi Ankara’ya taşınır. 1946 yılında Bakanlar Kurulu tarafından kamu yararına cemiyet kararı alınmış ve 1948 yılında adı TKK olmuştur. Kamu yararına dernek olduktan sonra yine Bakanlar Kurulu kararıyla merkezi Londra’da bulunan Milletlerarası Kooperatifler Birliğinin de üyesi olmuştur. Kendisini böyle tanıtan TKK gerçekte şovenist-faşist bir kurumdur. Tek amacı devletin “bölünmez-yıkılmaz” bütünlüğünü korumaktır. Bu hedefleri doğrultusunda bir dizi dini ve milli gün dolayısıyla etkinlik düzenlemekte gerici faşist örgütlenmelere olanak yaratmaktadır.

Devletin kooperatifçilik politikasını belirleyen, devlet lehine kamuoyu oluşturan gerici bir kurumdur. Nurettin Hazar’ın belirttiği gibi “devrimci ideoloji” düşmanıdırlar. 24.6.1993 tarihinde gerçekleştirilen “Milli Hakimiyetin İktisadi, Sosyal ve Kültürel Temelleri Sempozyumu”nda sunulan tebliğlerde: “TKK kooperatifçiliğin devlet nizamını sağlamlaştırıcı, ideolojik saplantılara yönelmeyi önleyici tarzda gelişmesini temin edici yönde çalışmalar yapar” deniyordu. Tebliği sunan TKK adına Celal Er’di. Bu sempozyumu örgütleyen yine TKK idi.

Bu amaçlı bir kurum halkçı ve demokratik kooperatifleri temsil edebilir mi? Yeni yasa taslağında kooperatiflerin denetimi TKK’ya verilmek isteniyor. Bu anti-demokratik uygulamaya karşı çıkmalıyız. Böyle bir kurum halkçı ve ilerici hiçbir uygulamaya tahammül edemez. Faşist nitelikteki bu kurumu bağlı bulunduğu devletin niteliğinden ayrı düşünemeyiz. Kooperatifçilik faaliyetimizde bu kurumun niteliğini iyice teşhir etmeliyiz. Bu konuda kooperatifçiliğe içten gönül vermiş burjuva demokrat aydınlardan dahi yararlanabiliriz. Çünkü bu kurumun Türk-İslamcı kimliği geniş kitlelerin tepkisini çekmektedir.

D) Kooperatiflerin Hedefleri: 1163 sayılı kanunun 4. maddesine göre hazırlanan KKK (Köy Kalkınma Kooperatifleri) ana sözleşmesinin 6. maddesi kooperatiflerin gayesini aşağıdaki şekilde belirlemiştir:

Madde 6: Kooperatif, çevresinin kalkınmasına dönük gayelerle ilgili aşağıdaki konularda çalışır:

Yerleşim sahasını düzenlemek, çiftçi işletmesini verimli hale getirmek ve her türlü ürünlerin ve mamüllerin pazarlanmasını düzenleyerek kazançlı yola koymak.

Ortakların mesleki ve gerektiğinde kişisel tüketim gereksinimlerini de karşılamak.

Tabi kaynaklardan faydalanılması, köy sanayinin kurulmasını sağlayan çalışmalara katılmak.

Bu hedefler demokratik isteklerdir. Biz bunları destekliyoruz ancak bununla yetinmiyoruz. Kooperatifçiliğin politik yönü inkar edilemez. Dolayısıyla biz her fırsatta bunun propagandasını yapmalıyız. Yine ideolojik anlamda halkın çıkarını temsil eden devrimci ideolojiyi, halk demokrasisini savunmalıyız. Bunu kitlelere malederek meşrulaştırmalıyız. Yani biz yukarıdaki amaçları savunmakla birlikte köylü sorununun sistem sorunu olduğunu açıklamıştık. Onun için yukarıdaki hedeflerle yetinmeyerek Demokratik Halk Kooperatiflerini hedefliyoruz.

Kooperatiflerin çözmesi gereken ekonomik istemleri veya problemleri şöyle sıralayabiliriz: Bu sorunlar bugünkü kooperatiflerdeki acil görevlerimiz olarak da görülebilir:

Arazi cinsine ve sınırlarına göre tarım yapılması.

Girdi maliyetinin düşürülmesi.

Doğa şartlarına bağlılığın azaltılması.

Doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi.

Kalitenin iyileştirilmesi.

Organizasyon ve eğitimin yaygınlaştırılması.

Bu ekonomik hedeflerin mevcut düzende ne kadar gerçekleşebileceği, daha doğrusu gerçekleşemeyeceği açık değil mi? Kooperatiflerin mevcut durumunu ele aldığımızda devletin kooperatifleri nasıl yok etmeye çalıştığını göreceğiz.

E) Kooperatiflerin Mevcut Durumu: Kooperatifler hedeflerini gerçekleştirmek için birim kooperatifler, bölge kooperatifleri de merkez birlikleri biçiminde yatay ve dikey örgütlenmeye başlamışlardı. Ama 12 Eylül AFC merkezi örgütlenmeleri dağıtarak binlerce kooperatifi birbirinden bağımsız hale getirdi. Türkiye’de binlerce olan küçük üretim örneğindeki gibi kooperatifler de birbirinden kopartıldılar. Köy-Koop’un merkez birliği varken, Hür-Koop’u kurdurarak, Köy-Koop’un olumlu girişimlerini gören egemenler en kolay olanı seçerek parçala-yönet siyasetiyle varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Özcesi şu an Türkiye’de binlerce kooperatif olmasına rağmen bunlar birbirinden bağımsız ve eşgüdümsüz durumdadırlar. Bundan kaynaklı kendilerini güçlü ifade edemedikleri gibi kuruluş gerekçesi olan birçok şeyi de yerine getirememektedirler.

Aracılara kaptırılan değeri ortadan kaldırmak veya aza indirmek amaçlı olan kooperatifler bu amaçlarına ulaşamamışlardır. Çünkü aracılık (tefecilik, tüccarlık, komisyonculuk vb.) bir sistem sorunudur. Ve devlet sistemin kendisidir. Dolayısıyla devletin kendisini yok etmesini beklemek ham bir hayaldir.

Devlet halk yığınlarının bilinçlenmesini istemez. Öyle olduğu için de ne eğitimde ne de ona bağlı olarak kooperatif yönetiminde gelişme sağlanamamıştır. Öyle ki bilinçli bir önderlik her ne kadar kuşatılmış olursa olsun kısmi de olsa kooperatifler aracılığıyla bir gelişme sağlanmasına yardımcı olacaktır. Onun için devlet devrimci-demokrat kooperatif yöneticilerini karalamak için her şeyi yapmış, hatta hukuki yollarla onları engellemiştir. Örneğin demokratların yönetimde olduğu dönemde, Köy-Koop’un daha ucuza traktör ithal ederek girdi maliyetlerini düşürme çabasını gösterebiliriz. Zamanın parasal değeri olarak bir traktör köylüye 150.000 TL’ye malolurken, aracıları ortadan kaldırarak traktör ithal eden Köy-Koop bunu köylüye 90.000 TL’den satıyordu. Romanya’dan ithal edilen bu traktörler (universal marka) ülke içindeki egemenleri ve emperyalistleri ürkütmüş, Köy-Koop bu nedenle mahkemelik olmuştu. Şu an bırakalım kooperatifleşmeyi ve eğitimini, kooperatif sözü bile ağızlara alınmaz oldu. Özellikle tarım kooperatifleri unutturulmaya çalışılmakta, bilinçli olarak sadece yapı kooperatifleri gündeme getirilmektedir. Tarım amaçlı kooperatifler unutturulmaya çalışılmaktadır.

Gerek devletin bilinçli olumsuz propagandası olsun, gerekse yozlaştırılmış kooperatifçilik nedeniyle bugün köylü yığınlarının çoğu kooperatiflere pek olumlu bakmamaktadır. Özellikle devlet güdümündeki kredi kooperatifleri veya tarım satış kooperatiflerindeki (Panko-Birlik örneği gibi) yolsuzluklar ve siyasi oyunlar nedeniyle köylüler kooperatiflere temkinli yaklaşmaktalar. Elbette bu geçici durumdur. Doğru perspektif ve kararlılığımız kitleleri örgütleyecektir.

TC’nin yasal düzenlemelerine gelince; 1980 sonrası dönemde, genelde politik gelişmelere paralel kooperatifçilik de gerilemiş, 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Yasası 18.06.1984 tarihinde çıkarılan 238 sayılı kanun hükmünde kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır. Söz konusu kararname 30.04.1985 tarih ve 3186 sayı ile yasa haline dönüştürülerek 8.05.1985 günlü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu yasa döneminde tartışmalara ve tepkilere neden olmuştu. Hatta iptali yolunda Anayasa Mahkemesi’ne dava açılmıştı. Bu yasayla “kooperatiflere bağlı fabrikalar Anonim Şirket haline dönüştürülerek bu yolla da kooperatif malı olmayacak ve hisse satışı yoluyla özel sektöre devredilebilecektir. Yine ilgili yasayla yönetim kurulları bakanlık kararlarına uymak zorunda bırakıldı. O da yetmedi, birlikler Devlet Destekleme Alım Yönetmeliğiyle biraz daha devletleştirildi. Bu yönetmelikte Ziraat Bankası personeline denetim yetkisi tanındı. 3186 sayılı kanunla başlatılan, birlikleri ofis haline getirme çabası sonuçlanmak üzeredir.

STRATEJİMİZİN BİR BASAMAĞI OLARAK KOOPERATİFÇİLİK

Mevcut sistem içerisinde kooperatifçiliğin kurtuluş olmadığını ve olamayacağını geniş köylü yığınlarının sorunlarının kooperatifler yoluyla köklü bir biçimde çözülemeyeceğini söylemiştik. Ekonomik temelde ve demokratik tarzda kurulması gereken kooperatiflerin özellikle devlet tarafından kösteklendiğini de vurgulamıştık. Sorunun özü olan sınıfsal konumlanış ve o perspektiften bakış doğru politikalar ve doğru taktikleri de üretmemize yol açacaktır. Köylülüğün sorunları köklüdür ve sistemseldir. Feodalizm köklüdür ve bir sistem olarak sırtımızda taşınan bir kamburdur, koca bir dağdır. Toprak dağılımındaki eşitsizlik, köylünün ürününü yok pahasına alıp erişilmez fiyatlarla satan tefecilik-tüccarlık, TÜSİAD sözcülerinin de belirttiği gibi sistemin ta kendisidir. Öyleyse sorunu stratejimizin bir parçası olarak düşünmek ve kooperatifçiliği de onun içinde ve ona hizmet edecek şekilde ele almak gerekmektedir.

A) Demokratik Halk Kooperatifçiliği: Demokratik Halk Kooperatifleri kesinlikle devlet güdümünden bağımsız olarak örgütlenmek zorundadır. Devlete rağmen örgütlenmesinin zor ama demokratik niteliğini koruyabilmesi için gerekli olduğundan, kurulacak kooperatifler devlet vesayeti dışında olmalıdır. Devletin niteliğini belirlemiştik; bunun için bizim önderliğimizdeki kooperatifler tümüyle halkın çıkarını savunan ekonomik-politik örgütlenmeler olmalıdır. Demokratik Halk Kooperatifleri kendi koşulları içerisinde ekonomik-demokratik temelde sistemi zorlayacak tüm yönelimlerle kucaklaşmalıdır. Bu doğrultuda, hedefleri olan feodaller ve kompradorlara karşı demokratik temelde karşı koyarken, amacı doğrultusunda dost güçlerle dayanışmasını güçlendirmektedir.

Demokratik Halk Kooperatiflerinin perspektifi şunlar olmalıdır:

1- Ekonomik Olarak Köylü Yığınlarının Durumunun İyileştirilmesi

Girdi Maliyetinin Düşürülmesi: Köylüler tarımsal faaliyette bulunurken birçok şeyi satın alırlar. Tohum, traktör, gübre, ilaç vb. gibi şeyleri ya tarım krediden ya da piyasadan fahiş fiyatla alırlar. Sömürü çarkı köylüleri hemen dişlileri arasına almıştır. İşte buna karşı “girdi maliyeti” olarak ifade ettiğimiz dışarıdan temin edilmesi gereken ihtiyaçları kooperatifler aracılığıyla ucuza malederek köylülerin hizmetine sunmak Demokratik Halk Kooperatiflerinin temel görevlerindendir.

Tarımın Bilimsel Temelde Yapılmasını Sağlamak: Tarımda verimliliğin artışını sağlamak anlamına da gelen bu yaklaşım, toprağın niteliğini iyi tanıma, buna uygun tohum, ilaç, gübre kullanılması ve gelişen teknolojiyi köylülerin kullanmasını hedefler.

Doğa Şartlarına bağlılığın Azaltılması: Doğa ile insan arasındaki gelişmede, geleneksel kaderci anlayışa karşı doğayı yenme mücadelesinde bilinçli müdahaleden yanadır. Bu doğrultuda su baskınlarına karşı ve toprak kaymalarına karşı mücadeleyi hedefler.

Ürünlerin Kalite Düzeyinin Yükseltilmesi: Kaliteli ürün kolay alıcı bulmayı ve piyasada kalıcılaşmayı sağlar. Aynı zamanda halkın sağlıklı beslenmesine yardımcı olur. Kaliteli ürün ekip-dikme süreci öncesinden hasat toplama ve pazarlama sürecinin bütününü kapsar. Ambalajlama da bu kapsamdadır. Kaliteli ürünün gerekliliğini Demokratik Halk Kooperatifleri hem ekonomik hem de halk sağlığı açısından savunur ve teşvik eder.

Doğal Kaynakların Korunması ve Geliştirilmesi: İnsan iradesi dışında doğada kendiliğinden var olan ormanlar, su kaynakları, madenler vb. olanakları doğaya zarar vermeden, kar hırsına kapılmadan ve bu kaynakları koruyarak halkın yararlanmasını sağlamak Demokratik Halk Kooperatiflerinin hedefidir.

Aracı Kurumların Kaldırılması ve Tüketiciye Doğrudan Ulaşmak: Bu önemli ve sistemsel bir sorundur. Bu hedefe ulaşma mücadelesi devlete karşı olan bir mücadeledir. Aracıların kaldırılması bir devrim sorunudur. Aracılara rağmen üretilen ürünlerin pazarlanmasını –satış kooperatifleri biçiminde- yaparak aracıların cebine inen karlara engel olmaya çalışır. Böylece hem üretici daha fazla gelir elde edebilecek hem de tüketici halk daha ucuza ihtiyacını temin edebilecektir.

Üreticilerin İhtiyaçlarının Karşılanması: Kooperatifler çeşitlilik arz eder. Bunlardan bazıları tüketim kooperatifleridir. Bundan başka KKK de bu tür işlevleri yerine getirebilir. Bu ihtiyaçlar tarımsal verimi arttıracak şeyler dışındaki kişisel ihtiyaçları temin etmek amacını taşır. Toplu ve ucuz olmasının yanı sıra aynı zamanda kaliteli malzeme kullanmayı amaçlar.

Ekonomik Temelde Birliklerin Örgütlenmesi: Örgütlü ve kitlesel gücün önemini bilen Demokratik Halk Kooperatifleri de bu anlayışla hareket ederek birim kooperatifleriyle yetinmez. Kendisini daha üst düzeyde ifade edebilmek ve karşı koyuşunu daha güçlü yapabilmek için birim kooperatiflerini bölge birlikleri biçiminde ve bunun daha üst aşaması olan merkez birlikleri temelinde örgütlenme anlayışıyla hareket eder.

Devletin Ekonomik Politikasının Teşhiri ve Alternatif Politikalar Üretmek: Demokratik Halk Kooperatifleri siyasetin, ekonominin yoğunlaşmış hali olduğu bilinciyle hareket eder. Onun için devletin ekonomik politikalarını ve uygulamalarını takip ederek çıkarına ters olanları kabul etmez ve buna karşı çıkar. Bunu yaparken halkın çıkarına olan ekonomik uygulama ve politikaları sunar.

Ekonomik nitelikteki ve köylülerin bu yönlü sorunları Demokratik Halk Kooperatifleri kapsamı içerisindedir.

2- Politik Yanıyla Demokratik Halk Kooperatifçiliği

Anti Emperyalist, Anti Feodal Olmak ve Bu Yöndeki Girişimleri Desteklemek: Demokratik Halk Kooperatifleri sorunun kaynağının sistem olduğunu bilir. Sistemi var eden de emperyalizm ve feodalizmdir. Bunlara karşı olunmadan sorunların çözülmeyeceğini de bilir. Bunun için sadece ekonomik istemlerle yetinmez. Politik yanı ekonomik temeldeki faaliyetle iç içe olacak olan Demokratik Halk Kooperatifleri bu yönlü hareket eder.

Toprak Sorununu Gündemine Almak ve Toprak Reformu Gerekliliğinin Propagandasını Yapmak: Demokrasi sorununun bir devrim sorunu olduğunu bilen Demokratik Halk Kooperatifleri demokratik devriminde özde bir toprak devrimi olduğunu bilir. Köylü ve kooperatif sorunlarının kaynağının de geleneksel üretim tarzında (feodalizm) olduğunu görür. Bu konuyu gündemde tutmak, kamuoyu oluşturmak perspektifiyle hareket eder. Yine köylülerin alınterlerinin emperyalistlere akmasına, onlar tarafından yağmalanmasına karşı çıkmaktı. Toprak sorununun emperyalizmle bağını bilir ve toprak sorununu çözmenin emperyalizme karşı olmaktan geçtiğini kabul eder.

Köylülerin Devlete Karşı Örgütlü Olarak Kendisini İfade Etmesini Sağlamak: Örgütlü bir güç olan devlete karşı –ki bağımsız kooperatifler her koşulda devletle karşı karşıyadır- örgütlü olmanın zorunluluğunu kavramıştır. Devlete karşı kendi amaçları doğrultusunda etkili olabilmek için üst düzeyde örgütlenmeleri savunur ve bu amacına ulaşmaya çalışır. Örgütlü güç yenilmez. Ama devlete karşı tek başına var olmanın yetmeyeceğini bilir.

Köylülerin İşçi Sınıfıyla İşbirliğini Güçlendirmek: Demokratik Halk Kooperatifleri bunu sendikalar aracılığıyla yapar. İşçi sınıfının kooperatif benzeri örgütlenme aracı olan sendikalarla kooperatiflerin işbirliği hem büyük bir ekonomik güç ve aynı zamanda politik bir gücü ifade eder. Özellikle devrimci-demokratik sendikalarla birlikler şeklindeki dayanışma etkili olacaktır. Pratik olması açısından işçilerin kuracağı tüketim kooperatifleri mallarını Demokratik Halk Kooperatiflerinden temin edebilirler. Bu tür pratik paylaşımlar komprador-feodal güçlere karşı doğal bir güçbirliği –ittifak- zemini yaratır.

Köylülerin Diğer Köylülerle İşbirliğini Sağlamak: Demokratik Halk Kooperatifleri çok çeşitli yollarla başka köy ve köylülerle diyalog sağlayarak onları kooperatifçiliğe teşvik eder. Bu yönlü propagandalarla kitlelerle organik bağı artar ve onları doğal önderlik yapar. Köylü yığınlarını ortak hedef doğrultusunda örgütler. Meşru ve yerinde amaçlarını kitlelere maleder.

Köylülerin Başka Devrimci-Demokrat Kooperatiflerle Diyaloğunu Arttırmak: Böylelikle doğru politikalarımız başka kooperatifler aracılığıyla daha geniş kitlelere taşımak olanağı sağlanmış olunacaktır. Bu aynı zamanda devrimci-demokratik kuruluşlar arasında da diyalog ortamını sağlayacak yararlı bir girişimdir.

Kitlelerin Demokrasi Bilincini Geliştirmek: Gerek kendi içerisinde uygulayacağı demokratik merkeziyetçilik ilkesiyle gerekse ekonomik ve demokratik alandaki doğal varlığı ve mücadelesiyle üyelerine demokrasi bilinci aşılamada etkili bir araç olacaktır. Özellikle demokratik merkeziyetçilik ilkesinin ısrarlı uygulanması kitlelerin kooperatifi sahiplenmesini sağlayacaktır.

Köylülerin Kooperatif Eğitimini Geliştirmek: Özellikle piyasa oyunlarının pratik değerlendirilmesi, aracı kurumlarının niteliği ve kooperatifler yine kooperatif ve devlet gibi konular pratik örnekleriyle üyelere anlatılarak onların politik bilinç seviyesi yükseltilmelidir.

Devletin Ambargo Politikalarına Karşı Çıkmak: Köyleri insansızlaştırma ve ambargo politikalarına karşı çıkmak Demokratik Halk Kooperatiflerinin görevlerindendir. Özellikle ticaret ve mülkiyet serbestliğinin kutsandığı düzende (kendi söylemiyle ters olan gerçekliğine) karşı çıkmak zorunludur. Çünkü devletin bu politikası halkın kendi davasının savunucusu olan gerillaya ve onu var eden, yaşatan halkın kendisine karşıdır. Bunun için Demokratik Halk Kooperatifleri kendi koşulları içinde mücadele yürütür.

Köy Yaşamının Düzenlenmesine Yardımcı Olmak: Kooperatifler köyün kalkınmasına yardımcı olurlar. Bu çok yönlü faaliyeti kapsar. Demokratik Halk Kooperatifleri bu kapsamdaki tüm girişimleri destekler ve önderlik eder.

Bu amaçlar doğrultusunda girişimlerde bulunmak bile devleti ürkütecektir. Ama bizim ısrarlılığımız ve kooperatifçilik hareketini kitlelere maledişimiz sonuç verecektir. Birçok devrimci-demokrat, burjuva aydın bu konuda örgütlü bir önderliğe ihtiyaç duymaktadır. Demokratik Halk Kooperatifleri kitlelere dayanmayı esas alır. Bu amaçla birleşebileceği tüm güçlerle birleşmekten yanadır. Devletin azgın saldırılarına karşı kararlı ve ısrarlı duruşu zamanla meyvelerini verecektir.

Demokratik Halk Kooperatifleri Haksız Savaşlara Karşı Çıkar ve Haksız Savaşlara Karşı Verilen Her Türlü Onurlu Mücadeleyi Destekler: Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır. Haksız savaşlar emekçi halk için yıkım ve zulüm demektir. Buna karşı verilen … demokratik … zor biçimindeki haklı olan mücadele biçimlerini kendi gücü ve gerçekliği oranında destekler.

2- Bölgemizde Kooperatiflerin Gerekliliği ve Yapılması Gerekenler

Kooperatiflerin Gerekliliği: Bugün bölgemizde (2 Nolu Gerilla Bölgesi) köylü yığınlarıyla bağımız artmakta ve genişlemektedir. İleri unsurları parti saflarında ve gerilla birliklerinde örgütleme faaliyetimiz sürmektedir. Konumuz kapsamı içerisinde olan yanıyla ele aldığımızda Halk Savaşını örgütlemek, geliştirmek ve sürekliliğini sağlamak onlarca siyaseti, taktiği ve örgütlemeyi zorunlu kılmaktadır. Tüm bunların niteliği legal, illegal, politik, askeri, ekonomik vb. temelde olacaktır. Eskiyi yıkacak olan Halk Savaşı yenilerini de kurmak zorundadır. Bu bağlamda kooperatifçilik partinin kılavuzluğunda ve geniş köylü yığınlarının desteğiyle, devrimci temelde aracı vb.lerine karşı bir örgütlenme ve aynı zamanda dağınık durumdaki üreticilerin güçlerini birleştirmeleri bakımından yararlı olacaktır. Hemen bugün olumlu sonuçlar ve pratik kazanımlar sağlayacağımızı zannedecek kadar hayalci değiliz. Devrimden sonra dahi nitelik değiştirmiş haliyle sürdürülecek veya yeniden örgütlenecek olan kooperatifçiliğin bugünkü ele alışımız itibarıyla ilk zamanlarda devleti ve onun kooperatiflere ilişkin politikalarını çok yönlü propagandayla teşhir etmek ve onları devletin kan emici dişleri arasından kurtarmak bir zorunluluktur. Asıl kurtuluşun ise devletin yıkılışıyla olacağı açıktır.

Bölgemizdeki kooperatifçilik hareketine değinirsek; öncelikle irademiz dışında binlerce köylünün (bugün ülke çapında 68 ilde 1.5 milyon köylünün) ortak (üye) olduğu Panko-Birlik var. Şeker şirketinin güdümündeki bu kooperatifin üyeleri olan köylüler, Türkiye ekonomisinde çok önemli bir yere sahip olduklarının farkında bile değiller. Şekerbank’ın sermayesi ve şeker fabrikalarının (Turhal-Suluova) hammaddesi bu kooperatif aracılığıyla sağlanır. Bunun farkında olan egemenler Panko-Birlik’in, bölge birlik seçimlerinde devlet destekli faşist milli güreşçi Mahmut Demir’i yönetime seçtirebilmek için milyonları harcamaları boşuna değildir. İşte partinin kooperatifçiliğe el atmasının gereklerinden birisi irademiz dışında binlerce köylünün bu kooperatiflere zorunlu üye olması ve onların yaşamlarını doğrudan etkilediği gerçekliğidir. Yine irademiz dışında var olan Tarım Kredi Kooperatifleri de binlerce köylüyü etkilemekte, her dakikalarında bu kooperatifin dolaylı ve dolaysız bıraktığı izleri taşımaktadır.

Binlerce insan kendiliğinden bu kooperatiflerin ve devletin politikasının girdabına kapılmışlar, ne yapacaklarını bilmez durumdadırlar. Bu yığınlar kendi düzenlerinde kendilerinin olan kooperatiflerden de soğumuş durumdadırlar. Toparlarsak; irademiz dışında binlerce köylü kooperatiflere üyedir. Devlet vesayetindeki bu kooperatiflerin politikasını teşhir etmek ve alternatiflerimizi koymamız kaçınılmazdır.

Kooperatifçiliğe el atmamızı gerektiren bir başka etmen de köylülerin günlük pratiklerinin asıl parçası olan yaşamsal faaliyetlerinin bütününün parti tarafından yönlendirilmesi gerekliliğidir. Binlerce ayrıntılı pratikle devam ettirilen yaşam savaşında geleneksel ekonomiye karşı bilinçli müdahalelerle yok etmek istediğimiz aracı kesimlere karşı köylülerin örgütlenmesini sağlamak, böylece köylülerin ekonomik girişimlerinin felce uğramasını önlemiş oluruz. Bu aslında önderlik sorunu olarak kendini gösterir. Böyle bir yaklaşımla ileri kitleleri parti ve ordu saflarında örgütlerken geri kalan binlerce kişiyi de onların günlük yaşamlarını da önemsediğimizi gösterecek ve pratikte müdahale ederek ekonomik istemlerinin bizim istemlerimiz olduğunu görecek ve onları bize yakınlaştıracaktır.

Dışımızdaki kooperatiflere müdahale veya kendi kuracağımız-kurduracağımız kooperatiflerde köylü kitleleri dostlarını ve düşmanlarını en önemsedikleri konu bazında, yani yaşam faaliyetlerinde tanıyacaklardır. Kendiliğinden kooperatiflere üye binlerce köylünün dışında, yine binlerce köylü kitlesi de devrimin kendileri için olduğunu göreceklerdir. Biz burada kitlelerin acil ekonomik talepleriyle yetinmeyeceğimizi, bu konuya ilişkin temel yaklaşımımızın stratejimizin bir parçası olarak ele aldığımız kooperatifçiliğe ilişkin bölümde belirtmiştik. Vurgu yapmak istediğimiz konu köylü yığınlarının günlük ve acil taleplerin bir kısmına kooperatifler aracılığıyla ulaşmak ve bunu siyasi ajitasyon ve propagandayla stratejimizin bir parçası haline getirebileceğimizi devletin kooperatif politikası ve pratiğine karşı bizim politika ve pratiğimizin öğretici olacağı gerçeğini kitlelere göstermek olacaktır.

B) Kooperatiflerde Yapılabilecekler

Ekonomik Olarak: Öncelikle devlet ve şeker şirketinin güdümündeki Tarım Kredi ve Panko-Birlik’e baktığımızda önemli bir ekonomik gücün varlığıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Ülkemizdeki şeker ihtiyacı mevcut 29 şeker fabrikası tarafından karşılanmaktadır. Bu fabrikaların 24 tanesi KİT konumundaki Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’ye, 3 tanesi (Amasya, Kayseri, Konya) Panko-Birlik’e, diğer ikisi ise (Adapazarı, Kütahya) Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ile Panko-Birlik’e aittir. Panko-Birlik’e ait olan fabrikaların ülke şeker üretiminin %25’ini gerçekleştirdiği düşünülürse Panko-Birlik’in ekonomik gücü daha iyi anlaşılabilir. Kaynağını köylülerden alan bu kuruluşlar devletin hatta uluslararası burjuvazinin önemli bir dayanağıdır. Teorik bazda köylülerin ekonomik kalkınmasını sağlayacak araçlardan olan kooperatifler özellikle devlet güdümündeki kooperatifler tam tersi bir işlevi yerine getiren birer sömürü aracıdırlar. Şu an için düşmanın denetiminde olan bu kaynaklar ya halkın lehine kullanılmalı ya da koşullarını yaratarak düşman tarafından kullanılmasını önlemeliyiz. Özellikle köylülerin toplu tavır takınmaları ve işçilerin pratikleri bunu sağlayabileceği gibi daha farklı yöntemlerle bu durum sağlanabilir.

Bağımsız olarak kurulacak kooperatiflere gelince, öz kaynakları kısıtlı olacağı için devlete ve aracılara karşı dezavantajlı olacaktır. Sistemin devam ettiği sürece bir bütün kaldıramayacağımız aracılara karşı güçlü bir pazarlık için avantajlar sağlaması bakımından yararlı olacaktır. Özellikle çok yönlü işleve sahip Köy Kalkınma Kooperatifleri en yararlı olacak kooperatif türüdür.

Politik Olarak: Kooperatif kurma girişimlerinin, var olan kooperatiflerin yaşatılması mücadelesinin veya güdümlü kooperatiflerdeki verilecek mücadelenin bizce en önemli yanı sağlayacağı politik kazanımlardır. Güdümlü kooperatiflerde politik faaliyetin temeli devletin bu kurumları birer sömürü aracı olarak kullandığını ve köylüleri de elleri kolları bağlı kurbanlık koyun gibi boyun eğişlerine dur demek ve dönen çarkın ne olduğunu onlara göstermek olacaktır. Siyasi partilerin hem arpalığı olan hem de rüşvetin ve talanın kol gezdiği bu yerlerde yürüteceğimiz düzenli bir faaliyet ve süreklileşen A/P ile devlet ve uygulamaları, devletin kimlerin olduğu, kime hizmet ettiği ve ne yapmak gerektiği anlatılarak kitlelerle bağımız güçlenecektir. Bu iş bizler için zor da olmayacaktır. Çünkü şu an bile gerek Panko-Birlik’e üye gerekse Türkiye Kredi Kooperatifleriyle ilişkisi olan birçok köylüyle tanışmış durumdayız. Bu köylülerle veya bu köylüler aracılığıyla tanışabileceğimiz başkalarıyla politikalarımızı kitlelere taşıyabiliriz. Özellikle Panko-Birlik seçimleri tam bir politik kapışmanın olduğu alanlardır. Bir önceki seçimlerde binlerce köylü oy vermek için işini gücünü bırakıp oy kullanmak maksadıyla Amasya’ya gitmişti. Bu bir yanıyla iyidir. İyi olan yan kitlelerdeki henüz zayıf ve bilinçsiz olan bir politizasyonu gösterir. Kötü olan yan düzen partilerinin peşlerine takılmış olmalarıdır. İyi olan yan bilinçli olan politikalarla geliştirilip devrim denizine kanalize edilebilir. Bu partinin çabasına bağlı olarak giderilebilecek durumdur. Ülkede gelişen kendiliğinden köylü hareketlerine önderlik etmek ve onu stratejimizin bir parçası durumuna getirmek kaçınılmaz görevdir. Milyonların sahiplendiği parti yenilmezdir. Milyonların katıldığı kavgada zafer kaçınılmazdır.

Kurulmasına öncülük edeceğimiz kooperatiflerdeki politik duruma gelince öncelikle kapalı köy yaşamının dışında da bir dünya olduğunun farkına varacaklar, kendilerine yansıtılan imaj dünyasının kapısını aralayarak üretim anarşisi sonucu olan piyasanın acımasızlığını ve bunun kader olmadığını süreklileştireceğimiz propaganda ile göreceklerdir. Dünyayı değiştirmeye çalışan parti önderliğindeki gerillaların pratik faaliyetlerine daha bir yakınlaşacaklardır. Dediğimiz gibi bu kendiliğinden ve salt ekonomik istemlerle sınırlandırılmış bir faaliyetle mümkün değildir. Kooperatiflerdeki uygulayacağımız demokratik uygulamalar kitlelerin katılımcı rolünü arttıracak ve karşılaşacakları devlet zoru onların dost-düşman ayrımını daha önce kaba olarak algılamalarına yardımcı olacak, bizim devlete çok yönlü olan vuruşlarımız özellikle askeri vuruşlarımız halkın sınıf kinini körükleyecek köylü kitlelerini bize yakınlaştıracak ve düşmanı yalnızlaştıracaktır. Kooperatiflerdeki halk çıkarına olan uygulamalara ve önderliğimizdeki demokrat uygulamalara tahammül edemeyecek olan devletin sınıf niteliği kitlelere açıkça yansıyacaktır.

Köylü yığınları mülkiyeti ve maddi değerleri önemsedikleri için öncelikle ekonomik yanlarına seslenen böyle bir girişime daha sıcak bakacaklardır. Köylülerin dernek kavramına nazaran kooperatiflere sıcak baktığı açıktır. Çünkü bu durum onların ekonomik yanlarına seslendiği içindir. Bu geri anlayışı ancak kooperatiflerdeki eğitim faaliyetiyle ve bunu da bir plan doğrultusunda ele aldığımızda giderebiliriz. Sadece bununla yetinmeyerek düzenli parti çalışması, gerilla faaliyeti, köy veya kültür dernekleri aracılığıyla kitlelerin politik bilinci arttırılacaktır.

Bu tür kooperatif faaliyetleri ilk önce ekonomik temelde bir dayanışmayı, yakınlaşmayı beraberinde getirecektir. Köylük bölgelerde propagandasını yaptığımız “dayanışma halinde olun, örgütlenin” perspektifi ancak bilinçli bir önderlikle mümkündür. Bunun kendiliğinden olacağını bekleyemeyiz. Kooperatif girişimi bu perspektifin bir yanını ve ilk adımını oluşturabilir. Elbette bu dayanışma gerçek anlamda istediğimiz ve beklediğimiz dayanışma değildir. Asıl dayanışma parti saflarında gerçekleşecektir. Bunun da bir süreç işi olduğu gerçeğini görerek, zamanla ve karmaşık yolları düzleyerek ve aşarak maddi güç haline dönüşeceğini biliyoruz. Bir kez daha vurguluyoruz kooperatiflere dolaylı veya dolaysız mutlaka parti önderlik etmeli, parti bu tür kuracağı onlarca örgütlülüğü bir orkestra yönetme ustalığıyla stratejisi doğrultusunda seferber etmelidir.

c) Örgütsel Olarak: Kooperatiflerin asıl niteliği ekonomik gelişmeyi amaçlayan örgütlenmeler olduğu unutulmamalıdır. Bizde bu asıl niteliğinden farklı anlam ve misyon yüklemiyoruz. Bununla birlikte ekonomi-siyaset, siyaset-örgüt diyalektiği içerisinde düşünürsek, devlet kontrolündeki her örgütlenmeyi darmadağın etmekle yükümlü olduğumuz asla unutulmamalıdır. Genel bir doğru olan bu devrimci yaklaşım doğru alternatifler yaratılınca daha bir güzel, daha bir kalıcı, daha bir anlamlı olur. Köylük bölgelerde politikleşen ve pratik görevleri üstlenebilecek durumdaki insanları parti ve ordu saflarında örgütlerken yığınlarca insan daha geri seviyededir. Özgüllüklerde yaratılacak halkevi-halkodası, köy komitesi ve konumuz dahilindeki kooperatiflerde pasif, atıl durumdaki bir çok köylü aktifleştirilebilir. Bu aktivistler içinde birçok doğal köylü önderi çıkacaktır. Bunlar pratik içerisinde yıllardır biriktirdikleri ve kazandıkları yaratıcılıklarını göstereceklerdir. Nasıl ki yıllardır ellerine avuçlarına bir şey geçmese de buna rağmen toprağı işlemekten vazgeçmiyorlarsa aynı alışkanlıkları ama bu sefer alışkanlık haline gelmiş birikimlerini doğru bir önderlikle ve yaratıcı tarzda seferber edilerek örgütlenebilirler. Sorun köylü kitlelerin bilincine yapılacak işin yarar sağlayacağını kazımak olmalıdır. Kendi tarihi deneyimlerinden zorluklara karşı güçlerini birleştirmelerinin yararlarını öğrenmiş olan köylüler nasıl imece kültürünü yaratmışlarsa somut istemlerle ve doğru önderlikle bu konuda da harekete geçerler.

Biz öncelikle elbette ileri kitleleri hedefleriz. Ama mücadelemizin kökleşmeye başladığı şu dönemde orta ve geri kitlelere de seslenerek onları örgütleme koşullarını yaratmak hiç de zor değildir. İleri unsurların önderliğinde kurulacak ekonomik ve demokratik örgütlenmeler orta ve geri kitleleri de çok kolay bünyesinde toplayacaktır. Bu bizim gücümüzü de dağıtmaz. Aksine gerillanın ulaşmadığı dönemlerde iyice ileri unsurların köylüler üzerindeki doğal otoriteleri de gelişecektir. Bu aynı zamanda partinin otoritesidir. Böyle bir pratik görevle bir taşla iki kuş vurmuş olacağız, hem partiyle şöyle ya da böyle bağı olan unsurlar gelişecek, önderlik yetileri güçlenecek ve kitlelerle bağı artacak aynı zamanda da orta ve geri kitleyi dolaylı yoldan partiye yakınlaştıracaktır.

Geliştirilen dayanışma ruhu ve örgütleme bilinci köylü yığınlarının tarlayla ev arasında sıkışmış olan bilincini parçalayacak, onlara yeni ve devrimci bir bilinç aşılayacaktır. Bu birdenbire olacak değil elbette ama bizim mücadelemizin de birçok cephede (siyasi, ekonomik, kültürel, askeri vb.) olduğunu düşünürsek gelişmenin hızlı olması için de fazla bir neden kalmayacaktır.

Kooperatifçilik örgütlenmesinde doğru politika ve kitlelerle bağ kurup pratiğe yönelirsek Türkiye’de bu konuda gündemi belirleyen örgüt haline geliriz. Çünkü bugün kooperatifçilik tam anlamıyla güdümlü hale getirilmeye çalışılıyor. Ve Türkiye’nin birçok yerinde güdümlü kooperatifçiliğe karşı bir tepki olmasına rağmen dağınıklık ve örgütsüzlük kaynaklı somut bir gelişme yaşanmamaktadır. İşte biz bölgemizdeki kooperatifçilik hareketlerinde önderliği sağlarsak bunu tüm Türkiye’ye yayarız. Özellikle birlikler temelinde bunun gerçekleşmesi zor olmayacaktır. Zaten kitlelere önderlik tam da böyle olacaktır. Yani yığınların örgütünü yaratarak ve onu doğru politika ve taktiklerle yöneterek gerçekleşir.

BÖLGEMİZDE VAR OLAN VEYA KURULABİLECEK KOOPERATİFLER

1- Devlet Güdümlü Tarım Satış Kooperatifleri

12 Eylül AFC’si ile bağımsız kooperatiflerin merkez birlikleri dağıtılırken güdümlü kooperatiflerin birlikleri varlıklarını sürdürüyordu. Yarı resmi şirket şeklindeki bu kooperatiflerin Tariş, Trakya Birlik, Ant Birlik, Marmara Birlik, Fisko Birlik, Panko Birlik vb.’dir. Bu kooperatifler tek bir alanda faaliyet yürüttükleri gibi birkaç işle de ilgilenebilmektedirler. Örneğin Fisko Birlik sadece fındıkçılıkla ilgilenirken Trakya Birlik hem ayçiçek yağı hem de peynircilikle ilgilenebilmektedir.

Biz burada Tarım Satış Kooperatiflerinden (TSK) bölgemizde önemli bir etkinliği olan Pancar Üreticileri Kooperatifine (Panko Birlik) değineceğiz. Çünkü bölgemizde binlerce pancar üreticisi bu kooperatifin üyesidir. Ve temas halinde olduğumuz kitlelerde bu kooperatifin birçok “ortağı” bulunmaktadır.

Panko Birlik: (Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği) 16.07.1951 yılında zamanın başbakanı Adnan Menderes’in direktifi ve Baha Tekkant’ın girişimi ile Türkiye’de Pancar Ekicileri Üretim Kooperatifleri oluşturulmuştur. Bu kooperatiflerin oluşturulması çiftçi önderliğinde değil, şeker şirketlerinin (TŞFAŞ) önderliğinde yapılmıştır. Yine Vekar şirketinin önderliğinde bu şirketle ortak anonim şirketler kurulmuş, bu anonim şirketlere şeker fabrikaları yaptırılmış, yine başka şirketler kurdurmak suretiyle madencilik, bankacılık, sigortacılık, matbaacılık, motor yapımı ve endüstriyel bitkileri işleyen fabrika ve işletme kurulması gibi konulara el atmıştır. Bu ortaklıkların birçoğunda ve özellikle Amasya, Kayseri, Konya şeker fabrikaları ile Şekerbank’ta kooperatifler hissesi %50’nin üzerinde olmuştur. Bir diğer deyişle devlet, kooperatifleri kullanarak bir KİT’in konusuna giren işlere el atmak üzere özel teşebbüs yaratmıştır. Şirketler statü itibariyle özel olmalarının yasalarla bu özel konumları korunmasına rağmen yönetim hep KİT olan şeker şirketinde kalmıştır. Burada görmemiz gereken nokta şudur: Sermayenin çoğunluğu kooperatiflerde iken yönetim %10 hissesi olan KİT’in elindedir. Bunun yanıtı güdümlü kooperatifçilik politikasında ve şeker kanununda aranmalıdır. Şeker kanununa göre şeker pancarının ve şekerin fiyatını tayin etmek yalnızca hükümete aittir. Aynı yasaya göre hükümet şeker sanayi ile uğraşan kuruluşlara kar ve zarar hanelerine bakmaksızın %10 kar payı vermiştir. Bu durumda kooperatiflerin hammadde ile mamul madde fiyatını belirleyemez, dolayısıyla da yönetim devlette kalmaktadır.

Şeker hammaddesi olan pancar üretiminde, çok amaçlı olarak kurulan 23 pancar ekicileri üretim kooperatifleri halen faaliyettedir. En önemli iştirakler Şekerbank AŞ’ye aittir. Şekerbank’ın 2/3 sermayesini bu kooperatifler oluşturmuştur. Ayrıca pancar üretim kooperatiflerinin, her türlü yatırım faaliyetleri Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından yürütülmektedir. Şeker fabrikaları kuruluşları Şekerbank’ın faaliyete geçişinde kooperatiflerin yarattıkları kaynakların büyük rolü olduğu bir gerçektir. Şeker şirketi, bunlardan sağladığı krediler yanında, kooperatiflerden aldığı geniş kaynaklar sayesinde faaliyetini sürdürmektedir. Pancar kooperatiflerine bağlı bir yatırım ve ticaret yan kuruluşu durumundadır. Kooperatiflerin her türlü üretim girdisini ithal ederek, kooperatiflere satmaktadır.

1989 yılı itibariyle yarı KİT yarı özel nitelikte 5 şeker fabrikası vardır. Bunlar Adapazarı, Amasya (Suluova), Kayseri, Kütahya ve Konya şeker fabrikalarıdır. Bu kuruluşlar devlet tarafından bilinçli bir biçimde zarar etmeleri sağlanmıştır. Öyle ki 1989 yılı sonu itibariyle bu 5 şeker fabrikasının zarar miktarı 59.3 milyara, şeker şirketine olan borcu ise 157.2 milyara ulaşmıştır. Şirket kendi memurlarına buralarda iş sağlamış, devlet bu fabrikaların araç-gereç ve taşınmazları üzerinde istediği gibi tasarruf etmiş, yöneticisi olduğu şirketi zarara sokmuştur. Borç ve zarar şirketlerin nominal sermayelerinin kat be kat üstünde iken bu kez Panko Birlik’e borçlarıyla, zararlarıyla ve yıpranmış makinalarıyla bu şirketleri devre kalmış, şirketlerin ambarlarındaki mal varlıklarını, kasadaki paralarını kendi faiz borçları için elinden çekmiş ve tüm olanaklarını kurutmuştu. İlginçtir ki bu zararı yapan da, bu zarardan sorumlu olan da, bu zarardan dolayı alacaklı olan da yine aynı KİT’tir, aynı devlettir.

Bu fabrikalar ve bu fabrikalarla tekrar pancar kooperatiflerinin oluşturduğu 46 şirket ayrıca devletin imkanlarını ellerinde bulunduranların ve özellikle politikacıların adam yerleştirme yeri olmuş, kar marjları düşük kalmış, yine pancar kooperatifleri kendi birikimleriyle karşılama yoluna gitmişler ancak enflasyonun hızı %100’lere ulaşınca onlar da kara kara düşünmeye başlamışlardır. Bu konuya ilişkin bölgemizdeki bir gelişmeyi aktarırsak yararlı olur. 1989 yılı Panko Birlik genel kurulunda bu konu gündeme getirilmiş, zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı ANAP’lı Şükrü Yürür şeker şirketinin de özelleştirileceğini ifade etmiş ve Amasya Şeker Fabrikası 7 kişilik yönetim kurulu üyelerinin 4 tanesinin kooperatiflerden, 3 tanesinin şeker şirketinde olmasını, ancak başkanlığın şeker şirketinde olmasını kabul etmiştir. Bu anlaşmada şeker şirketi tedrici yetkisinin kalkmasını kararlaştırmış, Amasya Şeker Fabrikası 1989 yılı zararının şekere yapılan zamla karşılanması, şeker şirketine olan 7 milyarlık borcun birkaç sene içerisinde tasfiyesi prensip kararına bağlanmıştır. Ancak, şirket fabrikayı tedvir yetkisinin eski yönetimden aldığı gerekçesiyle bu yetkisini 1990 sonuna kadar sürdüğü iddiasıyla şeker ambarını boşalttırmıştır. Peşinden zam yapılmış, zammın karı ambarı boşaltan şeker şirketine akmış, kooperatif ise avucunu yalamak zorunda kalmıştır. İşte devletin politikası budur. Şirket halen Amasya pancar kooperatifine 2.2 milyar TL borçludur. (1990 yılı itibariyle) Bankalarda nakiti yoktur. Amasya, Kayseri, Konya şeker fabrikalarının yönetimi 1991-1992 yılında Panko Birlik tarafından devralınmıştır. Adapazarı ve Kütahya fabrikaları ise TŞFAŞ ile Panko Birlik ortaklığındadır.

Pancar ekim alanlarının sulu tarımın yapıldığı alanlar olduğu ve bu alanlardan her türlü sebze ve meyve yetiştiriciliğinin mümkün bulunduğu şeker fabrikalarının besi ve nebati projelerinde görev yaptığı ve pancar kooperatiflerinin oluşturduğu 46 şirketin ülke ekonomisindeki yerini hatta Ortadoğu’yu besleyebileceğini tüm burjuva ekonomistleri acı acı haykırmaktadır. Türkiye ekonomisinde büyük yeri olan pancar kooperatifleri ve şeker fabrikaları uzun vadede devlet denetiminden çıkartılacağı gibi sömürü aracı olmaktan da kurtarılmalıdır. Örgütlü pancar üreticileri büyük güçtür ve bu güç partinin ısrarlı faaliyetiyle mücadeledeki yerlerini alabilirler. 1997yılındaki kooperatif yönetim kurulu seçimlerinde faşizmin milli güreşçisi Mahmut Demir’i seçtirmek için çevirdiği dolapları bölge halkı çok iyi gömüştür. Proletarya partisi bölgedeki kooperatifçilikle ilgili bu gelişmeleri bilmek, olayların iç yüzünü kitlelere göstermek ve onları bilinçlendirerek devrim için aktifleştirmek zorundadır.

Bölgede sadece Amasya Şeker Fabrikası da yoktur. Turhal’da da şeker fabrikası vardır. Kısacası binlerce köylü bu çarkın doğal dişlisi durumundadır. Biz, hem tabanda yürüteceğimiz A/P faaliyetiyle hem de genel kooperatifçilikle ilgilenmemiz sonucu bu yığınlarla bağlarımız hızla güçlenecektir. Zamanla bu birlikler iki karşıt gücün açık mücadele alanı olacağı kesindir. Bu güçler proletarya partisi ve faşizmdir. Ve kitleler bu mücadele içerisinde saflarını hızla partiden yana belirleyecektir çünkü çıkarlarımız aynıdır.

Pancar üreticileri, ürünlerini Menderes zamanında imzalanan anlaşma gereği devletin belirlediği fiyattan satmak zorundadırlar. Zamanında imzalanan anlaşmalarda köylüler olmayan taraftır. Devlet onların adına her şeyi belirlemiştir. Hala bu anlaşma yürürlüktedir. Köylüler her yıl pancar alım fiyatının yüksek tutulacağını hayal ederler. Yukarıda açıkladıklarımızın farkında bile değiller. Kar için pancar ucuza alınıp şeker ise pahalı satılmak zorundadır. Sistemin doğal yasası budur. Pancar kooperatifine üye köylülerimize yaşanan gerçekleri anlatarak onları bilinçlendirmek ve örgütlemek görevimizdir. Ayağa kalkan halkın öfkesi büyük olur, çünkü acısı büyüktür. Nasıl bir oyunun parçası haline getirildiklerini göstermek, güdümlü kooperatiflerin ve devletin niteliğini anlamalarından geçiyor.

Güdümlü kooperatiflerin işlevini kavratmak için Panko Birlik özgülünde iç ve dış bağlantılarına değindik. Hemen hemen tüm güdümlü kooperatifler böyledir. Bölgemizde var olan Fisko Birlik de böyledir. Fındık üreticilerinin üyesi olduğu bu kooperatif de devlet güdümündedir. Tamamen tüccarlarla işbirliği halinde olan Fisko Birlik peşin ödeme yapmayarak çok önceden borçlandırılmış köylüyü tüccarın kucağına itmektedir.

Panko Birlik’teki kitle çalışmasında sloganlarımız şunlar olabilir:

Güdümlü Kooperatiflere Hayır!

Yaşasın Bağımsız Demokratik Halk Kooperatifleri!

Kooperatiflerde Dönen Oyunlara Son!

Şeker Pancarı ve Şekerde Oynanan Oyunlara Son!

Pancar Kooperatiflere Sözleşmesi Yenilensin!

Müdürler ve Yönetim Kurulları Genel Kurulda Seçilsin!

Kooperatif Ağalarına Hayır!

Üreten Biz Yöneten de Biz Olmalıyız!

Köylüler Kooperatif Yönetimine!

Şeker Pancarı ve Şeker Fiyatını Belirlemede Kooperatiflere Söz Hakkı Tanınmalıdır!

Şeker Fabrikaları Satışına Hayır!

Şeker Fabrikaları Borçsuz-Faizsiz Kooperatiflere Devredilsin!

Şeker Pancarı Tohumları Kaliteli ve Ucuz Olmalıdır!

Tarım Kredi Kooperatifleri: Tarım Kredi Kooperatifleri devlet vesayeti altındadır. Köylülerin ihtiyacı olan kredi, gübre, ilaç ve tarım aletleri temininde köylüler lehine “daha ucuz ve kaliteli” sağlamak kuruluş amaçlarındandır. Ama bu durum pratikte hiç de öyle değildir. Tarım Kredi Kooperatifleri birer yolsuzluk yuvasıdır. Rüşvetin ve talanın kol gezdiği bu yerlerde amaç köylülerin ihtiyaçlarını karşılamak olmaktan çıkmış devlet tarafından atanmış memurların tefeci ve tüccarlarla işbirliği halinde yolsuzluğun körüklendiği yerler olmuştur. Özellikle devlette söz sahibi olan bazı büyük şirketlerin bayileri durumundaki bu kooperatifler halkın yararına faaliyette bulunmamaktadır. Buralardaki bazı malların piyasaya göre, göreli ucuz olması bizleri yanıltmamalıdır. Daha çok köylüye daha çok mal satma şansına sahip ve bir nevi rakipsiz olan kooperatifler sürümden kar elde etmektedirler. Birkaç kompradorun malını pazarlayan bu kooperatiflerin yolsuzlukları sık sık kamuoyuna yansımaktadır. Koruma Tarım İlaçları fabrikasının değerinden çok fazlasına devlete ilaç sattığı ve devletin bundan haberdar olduğu, rüşvet aldığı hala kamuoyunun hafızasında tazeliğini korumaktadır.

Tarım Kredi Kooperatifleri müdürlerinin devlet memuru olduğu, politik nedenlerle sık sık başka yerlere atandıkları bilinen gerçeklerdir. Bu devlet memurları kaldıkları yerlerde kısa sürede köşeyi dönmeyi hedeflemekte, bunun için ilk işleri bölgenin eşraf kesimiyle bağlar kurup geliştirmekte ve olanakları beraberce hortumlamaktadırlar. Diğer üyeler ise bir devlet dairesinde nasıl karşılanıyorsa aynı muameleye uğramakta, kendilerinin olması gereken kooperatiflerlerde aşağılanan, horlanan ve sömürülen köylüler şaşırmış durumdadırlar.

Bizim buralara ilişkin faaliyetimizin temelini TC’nin Tarım Kredi Kooperatifleri politikasının teşhiri ve kitlelerin ayyuka çıkmış yolsuzluklara karşı tepkilerini protestolar şeklinde örgütlemek olmalıdır. Kitlelerin çıkarları dışında faaliyetleri olan tarım kredinin bu uygulamaları süreklileşen A/P ile kitlelere anlatılarak onların tepkilerini maddi bir güç halinde devlete ve sisteme yöneltmek olmalıdır. Orman Köylülerinin (Or-Köy) yararlanamadığı tarım krediden aslında tarımla uğraşan köylülerin de verimli yararlandığı söylenemez. Asıl parsayı gübre, ilaç, tarım aletleri üreten kompradorlar ve aracılar toplarken memur statüsündeki kooperatif müdürleri ve yerel tefeci tüccarlar da bu işten kazançlı çıkmaktadır. Bunların somut gelişmeler karşısındaki pratikleri gözlenerek rüşvetleri, yolsuzlukları, adam kayırmaları A/P ile kitlelere anlatılmalıdır. Bu memurların kişi değil sistemin parçaları oldukları unutulmamalıdır.

Tarım Kredi için sloganlarımız şunlar olabilir:

Tarım Kredi Kooperatiflerinde Yolsuzluklara Hayır!

Tarım Kredi Kooperatiflerinde Rüşvete ve Adam Kayırmacılığa Hayır!

Kooperatif Kredileri Faizsiz Olmalıdır!

Tarım Kredi Kooperatifleri Emperyalistlerin Acentesi Olamaz!

Güdümlü Kooperatiflere Hayır!

Daha Ucuz Gübre Daha Kaliteli Tohum İstiyoruz!

2) Kurulabilecek Bağımsız Kooperatifler

A) Köy Kalkınma Kooperatifleri

Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım Satış Kooperatifleri dışında ve devlet güdümünden bağımsız kooperatiflerin kurulması 1965 yılına dayanır. “Dış ülkelere işgücü göndermede kooperatif kuran köylere öncelik verilmesi projesi” doğrultusunda oluşturulan Köy Kalkınma Kooperatifleri (KKK) daha sonra farklı amaçlara da bürünerek sayıları hızla artmıştır. Kuruluş amaçlarını belirttiğimizde KKK’nin çok yönlülüğünü görürüz.

Köy Kalkınma Kooperatiflerinin kuruluş amaçları:

Köy yerleşim sahasını düzenleme.

Çiftçi işletmelerini verimli hale getirme.

Her türlü ürün ve mamullerin pazarlanmasını kazançlı bir şekilde düzenleme.

Ortakların meslekleriyle ilgili ihtiyaçlarını karşılama.

Doğal kaynaklardan faydalanmak için yapılan çalışmalara katılma.

Köy sanayi kurulması için yapılacak çalışmalara katılma.

Çok amaçlı olan KKK bu amaçlardan birisini gerçekleştirebileceği gibi elindeki olanaklara bağlı olarak bunlardan birkaçını da gerçekleştirmek isteyebilir.

1970’lerden sonra sayıları hızla artan KKK’leri 1980 öncesi iki merkez birliğine sahipti. Köy-Koop ve Hür-Koop. Daha kitlesel ve demokratik nitelikteki Köy-Koop 1980 sonrası devlet baskılarına maruz kalmış ve devletin dağıtması sonucu merkez birliği ortadan kalkmıştır. Bununla birlikte hızla çık sayıda birim kooperatifi bulunmaktadır. Bugünkü görevlerimizden birisi birim kooperatiflerini demokratik temelde bir araya getirecek merkez birlikleri oluşturmaya çalışmaktır. Bu mücadele de köylü kitleleriyle bağımsız güçleneceği gibi köy konusu ve kooperatifçilik hareketiyle ilgilenen demokratik aydınlarla da iletişim kurarak onları daha duyarlı ve daha aktif hale getirebiliriz. Bunun için partinin demokratik örgütlenmeleri ve tarımsal alanda görevli (örneğin ziraat mühendisleri) yoldaşlara önemli işler düşmektedir. Kooperatifler köy ve köylü sorununu ülke gündemine sokmakta birer aracı olabileceği gibi, bir örgütsel kurum olan kooperatifler aracılığıyla politikalarımız yaşama geçirilebilir.

Tekrar konumuza dönersek KKK, tarla tarımı yapan, hayvancılıkla uğraşan ve bunlara ek olarak doğadan (orman gibi) yararlanan köylülerin yan ürünlerini de değerlendirmek işlevini yerine getirir. Bölgemiz açısından incelediğimizde bunları şu biçimde sıralayabiliriz:

Süt, peynir, çökelik, hayvansal yağ gibi ürünleri üretme ve satma işini kooperatifler aracılığıyla yapabiliriz.

Salça, sebze ve meyve kurutma, konserve gibi işler de kooperatifçilik kapsamındadır.

Bölgemizde köylüler çeşitli mantarları toplarlar ve aracılara satarlar. Önemli gelir kaynağı olabilecek bu alanda asıl parsayı aracılar toplamaktadır. Bu alana el atıldığında direkt alıcıyla temasa geçilirse, köylüler önemli bir gelir kaynağına sahip olurlar.

Yine orman köylüleri ağaç işlerinden birçok alet yaparlar. Kaşık, balta, kazma-kürek sapları vb. yapmakta ve bunları satamama sorunu yaşamaktadırlar. Tüm bunlar da kooperatifler aracılığıyla halledilebilecek şeylerdir.

Bölgenin bazı köylerinde halıcılık atölyeleri vardır. Bir şirketin denetiminde olan bu işletmeler birer sömürü aracıdırlar. Halı kursu adı altında köydeki genç kızların alınterleri gaspedilmektedir. Köylülere ek gelir getirdiği için köylüler bu işe sevinmektedirler bile. Kooperatifler aracılığıyla hem gelirlerini arttıracak hem de şirketin kazancı tekrar köylülere dönecektir.

KKK’ler köylerde mandıralardan besi ahırlarına kadar birçok alana el atabilirler. Bu tür yatırımlar da köylülerin birlikteliğini güçlendirecektir. Devlet bu yatırım maliyetinin %70’ini düşük faizle veya hibe şeklinde üstlenir. Bu göz önünde bulundurulması gereken önemli bir olanaktır.

KKK’ler yukarıda saydığımız ekonomik-pratik işlerin yanında kalkınma kapsamında yer alabilecek kültürel kurumların yaratılmasında da yardımcı işleve sahip olabilir. Köy odası, kültür evi, dayanışma-yardımlaşma derneklerinin kurulmasına maddi yardım sağlayabilir. Kooperatif pratiklerinin başarısı başka birçok girişimin de önünü açacaktır. Bir şeyi daha ekleyelim, doğru ve gelişen kooperatifçilik pratiği, gerilla bölgeleri dışında da olumlu yankı yapacak ve Ege-Trakya köylülerini de duyarlılaştıracaktır. Böylece geniş köylü yığınlarına ulaşmanın doğal basamakları oluşmuş olacaktır.

Köyün ve köy yaşamının sağlıklı düzenlenmesi işini de yapan kooperatifler bu bağlamda, köyün varsa içme suyu problemi, ortak mallar olan orman, mera vb.lerden daha verimli yararlanma, sulama tesisleri projesi ve daha birçok konuda faaliyet gösterebilir. Bu tip projelere yasa gereği devlet de hibe veya uzun vadeli borçlandırma yoluyla yardım etmek zorundadır. Köylüler mutlaka bu yardımlardan yararlanmalıdır. Devletin halkımızı soyarak yarattığı bu olanaklardan yararlanırken devletin niteliği unutulmamalıdır. Devletin teşhiri aksatılmamalıdır.

Kooperatifler hayvancılık konusuyla da ilgilenebilir. Bu besi hayvancılığı olabileceği gibi küçükbaş hayvancılık da olabilir. Kooperatifler hayvancılıkla ve bunun sonucu tekrar ortaya çıkan ürünleri değerlendirme işini de rahatlıkla yapabilirler.

KKK’ler köylülerin ihtiyacı olan ilaç, gübre ve tarım aletleri temininde de büyük kolaylıklar yaratabilir. Topluca alınan bu tür girdiler piyasaya göre oldukça ucuza maledilir. Aracıları dışlayarak temin edilecek bu girdilerden kimyasal ilaçların ve özellikle gübrenin bizim açımızdan da önemi görülmelidir.

KKK bizim kooperatifçilik faaliyetimizde üzerinde duracağımız kooperatif türüdür. Farklı işlevlere sahip ayrı ayrı örgütlenmeler yerine çok amaçlı bir kooperatifin pratik faydaları oldukça fazladır. Çeşitli amaçları gerçekleştirme şansına sahip olabileceği gibi farklı amaçlardaki kooperatiflerin tek çatı altında örgütlenmesi gibi pratik yararlar sağlayacaktır. Ayrı ayrı örgütlenmiş birçok kooperatifi yönetmek ve denetlemek hem pratik bir sorun olmakta hem de etki gücü zayıflamaktadır. Bunun yerine düşmana “iki yumrukla zayıf vurmak” yerine “tek yumrukla güçlü vurmak” siyasetini uygulamalıyız. Böylece hem güçlerimizi dağıtmamış oluruz hem de düşmana daha etkili ve güçlü vuruşlar yaparız.

B) Tüketim Kooperatifleri

Tarihteki ilk kooperatif Rochdale Kasabasında işçilerin oluşturduğu tüketim kooperatifiydi. Ücretleri düşük ve zor geçinebilen işçilerin yaşamlarını devam ettirebilmek için ücretleri arttırma çabasının yetmezliği kaynaklı masraflarını azaltmak amaçlı oluşturulan tüketim kooperatifleri, işçi, köylü ve tüm emekçilerin başvurması gereken etkili bir yoldur. Yüksek enflasyon ve fiyat artışlarının sürekliliğine paralel ücretlerin ve gelirlerin düşüklüğü başka alternatifleri zorunlu kılmaktadır.

Üreticilerle tüketiciler arasında varlıklarını sürdüren aracılar sorunların kaynağıdır. Tüketim kooperatiflerinin önemli bir gerekliliği de üreticiler ile tüketicilerin arasındaki aracıların kaldırılmasıdır. Aracı sayılarının çokluğu, üretici ve tüketicilerin örgütlü ve bilinçli olmamaları, aracıların spekülatif yollardan kazanç sağlamalarına yol açmaktadır. Üretim ve satış kooperatifleri ile tüketim kooperatiflerinin aracılara karşı amaçları aynı olduğundan konu özgülünde eylemde birliktelikleri de kaçınılmaz olmalıdır. Aracıların malın değerinin % 75-80’ini aldıklarını, buna karşı üreticinin ancak % 20-25’ini aldığını belirtmiştik. Hiçbir emek sarfetmeyen asalak aracılar için olağanüstü bir rakamdır bu. Israrla vurguladığımız gibi aracıların ortadan kaldırılması sistem sorunudur.

Sistemin devamı için üretilen ürünlerin satılması zorunludur. Bugün Türkiye’de yoğun bir Pazar savaşı yaşanmaktadır. Bir tarafta İslamcı kesimin cemaat örgütlenmeleri sonucunda pazarın bir kısmının İslamcı kesim dışındakilerce kapatılması, merkez kliği sıkıştırırken benzer bir uygulamanın kooperatifler aracılığıyla devrimci-demokratların pazarı kompradorlara kapattığını düşündüğümüzde egemenlerin aralarındaki çelişkiyi de keskinleştireceği açıktır. Elbette ki piyasanın doğal seyri kendi halinde işlemeyecektir. Egemenler yasal ve yasadışı yollarla piyasaya müdahale edeceklerdir. Ordunun “İslamcı sermayeye” baskı uygulamasının nedenlerinden birisi de budur.

Belirttiğimiz gibi gelirini arttıramayan emekçi kesim giderlerini azaltmanın, yani masraflarını kısmanın değişik yollarını bulmak zorunda kalmıştır. Bunun da en etkilisi tüketim kooperatifleridir. Ürünleri ucuza alıp ortaklarına ucuza satan tüketim kooperatifleri dünyadaki en yaygın kooperatifçilik türüdür. Türkiye’de ise bugün 4 binin üzerinde tüketim kooperatifi henüz birim aşamasındadır. Yalnızca 4 adet birlik vardır. Bunlar Yol-Koop (kuruluş 1979), Eskobirlik (1980), Körfez Tukobirlik (1983) ve Tokat Tüketim Kooperatifleri Birliği (1984)’dir. Bu birlikler merkez birliği oluşturmak için aralarında prensip anlaşmaları imzalamışlardır. Bir birliğin (Tokat) bölgemizde olması bir avantajdır. Merkez birliğini oluşturmak için en az 3 adet daha birliğe ihtiyaç vardır. Merkez birliklerinin oluşumunun avantajları oldukça fazladır. Çok geniş alana yayılmış tüketim kooperatiflerinin bir merkeze ve onun yönlendiriciliğine tabi olduğunu düşünelim; herhangi bir durumda farzedelim anti emperyalist tavır gerektiğinde yaygın tüketim kooperatiflerinden ilgili emperyalistin veya kompradorun mallarını satmayı boykot ederek ve bu doğrultuda kamuoyu oluşturmakla etkili olabilirler. Bölgemizde ilişkimiz olan birkaç köyde tüketim kooperatifleri vardır. Devrimci-demokrat eğilimli bu köylerden başlayarak birliklere müdahale, oradan da merkez birliklerinin yolunu açmak yapamayacağımız şeylerden değildir.

Büyük köy ve kasabalarda veya birbirine yakın birkaç köyün birleşmesiyle ortak tüketim kooperatifleri kurulmalıdır. Kurulacak kooperatifler ileride mutlaka olacak ambargolara karşı da ortak tavır takınabilirler. Biz ambargoların böyle kalkacağını iddia etmiyoruz ancak örgütlü gücün birlikte hareket etmesi sağlanacaktır. Yine aynı şekilde bu kooperatifler bir merkez birliğinin de üyesiyseler başka bölgeler ve daha geniş kamuoyunun da duyarlılığı arttırılarak ve ambargo türü topyekün savaşın uygulamalarına tepkiler artacaktır.

Tüketim kooperatifleri de ekonomik olduğu kadar politik kazanımlar da sağlayan kurumlardır. Anti emperyalist olduğu kadar anti faşist, anti feodal tavırlarda da ağırlıklarını koymalıdır. Bir örnek daha verelim, tüketim kooperatifleri işçi sınıfının bir hak kazanma eylemine destek amaçlı bir komprador firmanın mallarının satışını boykot edebilir.

Demokratik Halk Kooperatifçiliği kapsamında yer alan tüketim kooperatifleri Demokratik Halk Kooperatifleri programını kabul eden önemli bir örgütlenme aracıdır. Kitleleri kaynaştıran bu örgütlenmede dikkat edilmesi gereken en önemli faktör kooperatiflerin sadece ticari bir kuruluş haline dönüşmesini önlemek olmalıdır. Bunun yolu da kooperatif yönetiminin bilinçli unsurlardan oluşması ve süreklileşen eğitimlerle üyelerinin ani gelişmelerde yine üyeleri harekete geçirecek adımların atılmasıyla sağlanabilir. Onun için kooperatif yönetiminin üyelerine güven veren bilinçli, kararlı unsurlardan oluşması önemlidir.

KOOPERATİFÇİLİKLE İLGİLİ KAVRAMLAR

Kooperatif: Dar anlamıyla ele aldığımızda; birlikte çalışma, beraberce yapma anlamında olmasına karşın bu tanım yetersizdir. Çünkü kırsal alanda yer yer varlığını sürdüren imece anlayışı da, gerçek anlamıyla kooperatifçilik olarak algılanabilecektir. Geniş anlamıyla ele aldığımızda kooperatif, belirli bir hedefe ulaşmak için bağımsız ekonomik birimlerin eşitliğe dayalı ve gönüllü olarak oluşturdukları bir örgütlenmedir.

Anlaşılacağı gibi her örgütlenmede özellikle çokluk gerektiren yerlerde, ne kadar demokratik olursa olsun bir yönetim-yönetici zorunluluğu vardır.

Yönetim: İşbirliği içerisinde bulunan bir grubu ortak bir amaca ya da amaçlar grubuna yöneltme sürecidir. Aynı zamanda karar verme, bilgi toplama, bilgi geliştirme, değişik seçenekler arasından seçim yatma, seçim sonucunu değerlendirme ve en olumlu çözümü seçme işlemidir.

Kooperatiflerde yönetimin önemini ileride daha iyi göreceğiz. Sorun önderlik sorunudur. Bunu devlet de çok iyi bilmektedir ki güdümlü kooperatiflerde asıl yöneticiyi (müdürü) kendisi atamaktadır.

Sermaye: Artı değer yaratan değere denir. Ana mal olarak da adlandırılan sermaye üretim sürecinde emeğin gasp edilmesi ile büyür. Sermayeyi de emek gibi, doğa gibi üretim unsuru saymak yanlış olmaz. Sermaye kooperatifçilikte temel kavramlardandır. Çünkü her üye, üyeliğinin bir gereği olarak, kooperatife katılırken bir pay öder, yine sonradan ödenen paylar sermayeyi oluşturur. Aynı şekilde kooperatiflerde sermaye borçlandırma yoluyla oluşur. Birincisine ÖZ SERMAYE, ikincisine BORÇ SERMAYESİ denir.

Üye: Kooperatifte belirli yükümlülük ve haklar karşılığında pay sahibi olana denir. Her üye aynı zamanda kooperatifin ortağıdır. Seçme ve seçilme hakkı vardır. Her üyenin bir oyu vardır.

Birlik: Birim kooperatiflerin yatay ve dikey bütünleşmelerine denir.

Bölge Birlikleri: Aynı konuda faaliyet yürüten kooperatiflerin üst kuruluşlarındaki ilk aşamadır. Görevleri; denetim, danışma, bilgi toplama, eğitim ve yönetimdir.

Merkez Birlikleri: Kooperatiflerin en üst organıdır. Aynı amaçlı tüm kooperatiflerin ithalat ve ihracat işlemlerini, büyük ölçekteki sanayi tesislerini vb. gerçekleştirmeyi hedefler. Bölge birliklerinin üretim, pazarlama ve yönetim işine yardımcı olur.

Ulusal Kooperatif Birlikleri: Her türde ve alanda faaliyet yürüten kooperatiflerin en üst kuruluşudur. İçeride devlete ve özel sektöre, dışarıda ise kamu ve özel kuruluşlara karşı kooperatifleri temsil eder. Asıl işlevi ekonomik değil sosyal-politiktir.

Birlik örgütlenmelerinden bölge ve merkez birlikleri 1980 öncesinde bazı tarım amaçlı kooperatiflerde gerçekleştirilmişti. Ulusal kooperatifler birliği ise Türkiye’de hiçbir zaman gerçekleştirilmedi. Eylül 1980 darbesiyle yıkıma uğrayan merkez birlikleri bugün yeniden gündeme getirilmelidir. Şu an Türkiye’de bağımsız kooperatiflerin merkez birlikleri yoktur.

Türk Kooperatifçilik Kurumu (TKK): 1931 yılında kurulmuştur. Devletin kooperatifçilik politikasını belirler. (Ayrıntılı bilgi için devletin kooperatifçilik politikasına bakınız.)

Uluslararası Kooperatif Birliği (ICA): 1895 yılında dünyadaki değişik türdeki kooperatiflerin girişimiyle kurulan uluslararası kooperatif örgütüdür.

Güdümlü Kooperatifçilik: Devlet vesayetinde kurulan, yönetiminde devletin söz sahibi olduğu ve devletin politikalarını uygulayan ve savunan kooperatiflerdir. Tarım Kredi Kooperatifleri, Pankobirlik vb. bunlardan bazılarıdır.

Bağımsız Kooperatifçilik: Devlet vesayeti dışında kurulan ve yönetimin genel kurul tarafından seçildiği kooperatif türüdür. Terko, Köy-Koop vb. bunlardan bazılarıdır.

Demokratik Halk Kooperatifleri: Bağımsız kooperatifçilik kapsamında yer alan ve sorunun özünü sistemsel gören kooperatifçilik anlayışıdır.

(Komünist sayı: 35, 1998)