EÖT Kadın Savaşçıları: “Yoldaşlarımızdan doğan boşluğu öncüleşerek dolduracağız!”

“Yoldaşlarımızdan doğan boşluğu öncüleşerek dolduracağız!”

Enternasyonal Özgürlük Taburu (EÖT) savaşçısı kadınlar 25 Kasım’da sokağa çıkacak tüm kadınların heyecanını hissediyor. Faşist TC devleti ve onun beslediği çetelere karşı direnişte güneşe uğurladığımız Aynur Ada ve Ceren Güneş’in mevzisinde DKP/BÖG ve TKP-ML TİKKO savaşçısı kadınlar ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 25 Kasım, tüm dünyada kadınların şiddete karşı mücadele sesini yükselttiği, zılgıtların ve sloganların haykırıldığı gün olacak. Bu bilinç ve dayanışma ile mücadelenin ivme kazandığı kadın özneleşmesinin en ileri mevzilerinden birinde, Til Temir cephesindeki kadınlarla konuştuk.

TKP-ML TİKKO savaşçısı Sefagül Aslan ve DKP/BÖG savaşçısı Cemre Ada‘nın dilinden yaşadıkları, öğrendikleri ve deneyimledikleri ile 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve EÖT içindeki kadın mücadelesine dair gerçekleşen sohbetimiz aşağıda.

“Burada güçlü bir kadın özneleşmesi var!”

Cemre Ada: Biz kadınlar EÖT’nün kuruluşundan bu yana toplantılarında, mevzilerinde, eylemlerinde ve hatta bayrağında varız. Tabura bağlı olarak birçok direnişte kadınlar olarak yerimizi aldık. Türkiye devrimci hareketi hem burada, Rojava’da hem de Medya Savunma Alanlarında Kürt halkı ile Ortadoğu halkı ile dayanışmacılığın ötesinde, mücadelede yerini alıyor ve savaşıyor. Kadın iradesinin ve perspektifinin buradaki savaşta büyük bir önemi vardı. Gerek EÖT içinde gerekse kadın devrimi toprakları olan Rojava’da güçlü bir kadın özneleşmesi var. Bütün bunların yanında EÖT’yü baz alacak olursak; evet sayımız hiçbir zaman erkek yoldaşlarla eşit ya da daha fazla olamadı ancak bulunduğumuz her alanda kendi örgütlülüğümüzü ve kadın dayanışma bilincimizi yaşatmaya çalıştık.

Parti içi cinsiyetçilik dediğimiz olgu, erkek egemenlik dediğimiz sorun kendi içimizdeki mücadele elbette EÖT içinde de yaşandı. Erkeklik dediğimiz şeyi onun ataerkisi bunun ataerkisi ya da erilliği şeklinde algılamadık. Her zaman kadınlar olarak bu dayanışmayı geliştirmek üzerinden ele aldık. Cephede ya da yaşamın içinde yaşanan durumlara bu şekli ile ele alarak birbirimize de öğrettik. Yaşadığımız sorunları, çelişkilere sürekli birbirimizle konuşarak, bunu ideolojik ele alarak çözüm üretmeye çalışıyoruz, tabi bu bize tek kalsak da güç veriyor. Örgüt ayrımı yapmaksızın birbirimizden çok şey öğrendik. Aynur ve Ceren yoldaş hem savaşta hem de ideolojik duruşları anlamda tabur içinde ve kendi örgütlerinde kadın iradesini temsil etmişler ve bizim için yol açıcı olmuş değerli yoldaşlarımızdır. Biz savaşmayı, özneleşmeyi buralarda öğrendik ve hatta buralarda büyüdük. Hepimizin geldiği örgütlerde tecrübelerimiz vardı ama birlikte savaşmayı, dayanışmayı ve halkla bütünleşmeyi buralarda yaşadık, öğrendik.

Bugün bu işgale karşı direnmek dün devrimi savunmak kadar önemli anlamlı çünkü Rojava savunmasında biz en önemlililerimizi, en niteliklilerimizi verdik. İşgal neticede sadece bir toprak parçasını almak anlamına gelmiyor; bu işgal Ortadoğu halklarına, Rojava halklarına, onların diline, kültürüne, yaşamına saldırı. Bunun için buranın savunusunda olmak çok anlamlı. Bu savaşta kadın bilincimizle enternasyonal kimliğimizle yerimizi almaya, yitirdiğimiz yoldaşlardan aldığımız güçle devam ediyoruz. Sayısal olarak büyük kuvvetlerle savaşıyor olmak, çok daha iyi olabilir ancak biz tüm gücümüzle savaşıyor ve direniyoruz.

 

“… Kadınlar olarak birbirimizi büyüttük, birbirimizin saçını ördük!”

EÖT içinde ya da kendi örgütlerimizde yaş ortalamamız çok büyük değil, neredeyse savaşta birlikte büyüdük, komutanlaştık. Kendi örgütlerimizden aldığımız elbette bir perspektifimiz var ancak benim için burada birlikte büyümenin anlamı büyük. Burada EÖT içinde özellikle kadınlar birbirimizi büyüttük, birbirimizin saçını ördük, birlikte üşüdük, birlikte çay içtik. Buradan bunu başka yerlerdeki yoldaşlara nasıl anlatırız bilmiyorum ama bunlar öyle basit şeyler değil, her biri o kadar çok anlamlı ki! Bir yoldaşımızı yitirdiğimizde hissettiğimiz acı ve o acı ile onun bıraktığı yerden devralmak ve de kalanın değerini daha fazla anlayarak savaşmaya devam etmek, özeti bu

 

… Birbirimize inancımız ve duyduğumuz sevgidir bizi biz yapan…”

Her zaman öğrenmeye ve hata yapmaya devam edeceğiz. Eleştiri-özeleştiri dediğimiz mekanizmayı işleterek ilerleyeceğiz. Biz burada yaşamda, direnişte gücümüzü elbette ideolojimizden alıyoruz ve bu ideolojinin halka ve yoldaşlara duyduğumuz vicdanla güçlü bir bağı var. Birbirimize inancımız ve birbirimize duyduğumuz sevgidir bizi biz yapan.

Burada kadınlar olarak konuşuyoruz ama hep birlikte savaşıyoruz. Buradaki direnişte ve yaşamda sadece kadın ve erkek yok LGBTİ+ yoldaşlarımız da oldu hala da var. Her renkten, her dilden, her cinsiyetten yoldaşlar geldi, savaşıyoruz. Buradaki tüm güçler birlikte onur direnişi sergiliyor.

Biz belki de başka alanlarda mücadele ediyor olabilirdik, farklı problemlerimiz olabilirdi ya da başka anılarımız olabilirdi ama kadın özgürlüğünün hedeflendiği bir toprakta savaşın içerisindeyiz. Kadın devriminin topraklarında savaşıyor olmak, kadınların özneleştiği topraklarda mücadele etmenin ayrı bir özgüveni vardı. Hem içerde hem dışardaki mücadelemizde bu özgüvenle daha ileri adımlar attık diye düşünüyorum.

Biz bizden önceki kadın yoldaşlarımız gibi bu cephelerdeki kadın iradesi olmaya, devrimi boğmaya çalışan emperyalist devletlere, faşist TC devletine karşı bu toprakları korumaya devam ediyoruz.

 

Kadınlar komutanlaşarak mücadeleyi sürdürüyor!

Kadın özneleşmesinin sayısız önderlerinin yanına adlarını yazdıran iki EÖT komutanının mevzilerdeki direnişini devralan kadın savaşçılar direnişte yerlerini alıyor. Kadın devriminin topraklarında tüm eril yaklaşımlara rağmen öncelleri gibi erkek işi olarak görülen savaşta komutanlaşarak mücadeleyi sürdürüyorlar.

EÖT içerisinde kadın çoğunluğunun olup olmaması gerçekliği elbet süreci etkiliyor. Ancak kadın bilinci olan savaşçılar için çoğunluk ya da azınlık olmanın önemsizliği EÖT içinde savaşçı, direngen, inançlı kadın komutanlarının varlığı ile somutlanıyor. Dün Aynur ve Ceren vardı şimdi onların mevzisinde direnen dirençli inançlı savaşçı kadınlar var.

Sefagül Aslan: EÖT’nün kuruluş aşamasından tabur yönetimine kadar kadınlar olarak her aşamada yerimizi aldık. Rojava Devrimi sonrasında yürütülen bütün hamlelerde kadınlar vardı. Taburdaki kadın görünürlüğünün daha az olması meselesinin aslında kendi içinde nedenleri var. Biz tabur savaşçıları olarak hem sözümüzle hem savaşımızla hem de direnişimizle başından itibaren bu savaşın ve direnişin bir parçasıyız. Hem Aynur yoldaş hem de Ceren yoldaş EÖT içinde uzun süre komutanlık yapmış yoldaşlardır. Bu açıdan bu yaptığımız konuşma onların savaşçıları olarak bizim için onların mevzisinde daha anlamlıdır çünkü biz Aynur ve Ceren yoldaşların komutanlığında hamlelere gittik, bunun için EÖT kadınların özne olduğu bir taburdur.

Her birimizin kendi örgütü içinde savaş deneyimi, kadın özgürlük bilinci ya da geleneğin mirası mevcut ancak kadın komutanlık tarzını genel olarak birçok yoldaş Rojava Devrimi ile deneyimledi, birlikte tecrübe ettik. Yanlışlarımızla tartışarak mücadele ettik ve geliştik. Bugün somut durumu daha iyi anlayabiliyoruz ya da yorumlayabiliyoruz. Bu süreç bize özellikle kadın mücadelemize, kadın komutanlaşmasına büyük bir deneyim kazandırdı. Özellikle şehit düşen iki yoldaş ve onlarla birlikte yürüttüğümüz mücadele. Genel olarak gerek taburda gerekse de kendi alanlarımızda kadınlar özneleşmede, komutanlaşmada tutuk olabiliyor. Aynur ve Ceren yoldaş, bu noktada da duruşları ile ön açıcı oldular. Politik, ideolojik ve askeri olarak duruşlarında iki örgütün merkez komite üyesi olmaları açısından da önemli bir yerde durmaktalar. Aynur yoldaş bir keresinde benim tek kaldığım bir cepheye ziyarete geldiğinde “sen almamışsındır yedek ama hava soğuk” diye elinde bir çift çorapla gelmişti. O halkını, yoldaşlarını, mücadelesini çok seven savaşın öznesi bir komutandı.

EÖT’nün mevzilerinde, toplantılarında ya da savaşın içinde direnişlerde, hamlelerde, kendi taburlarımızda ikinci bir kadın yoldaşın olmaması gibi durumlar da yaşadık. Örgüt ayrımı yapmaksızın olduğumuz alanda her zaman tek de kalsak ya da katılamadığımız hamlelerde ya da toplantılarda bir tek kadın yoldaş dahi olsa içimiz rahat bir şekilde “irademiz, kadın kolektifimiz oradadır” diye düşündük, bu bilinçle hareket ettik. Yaşamda, toplantılarda, hamlelerde örgüt ayrımı yapmaksızın kadın dayanışması ve bilincimizi yaratma çabası güderek bir bilinç yaratmaya çalıştık.

Tabi ki bu o kadar kolay olmadı, çeşitli sıkıntılar da oldu ama geldiğimiz gelenekleri arkamızda bırakarak değil tam tersine onların mirası ile tüm geri-dar grupçu yaklaşımlarımızla mücadele ederek bu bilinci geliştirdik. EÖT içinde 4 yıl içinde bu topraklara gelip giden ya da hala burada savaşan yoldaşları tanıdık, savaştık ve bu yoldaşlar da Aynur ve Ceren yoldaşı tanıdı ve onları hep güzel anacaklar.


“… Onların bıraktığı mücadele bayrağını seve seve alıyoruz, alacağız!”

Cemre Ada: Sadece faşist TC devletinin değil emperyalist kapitalist devletlerin tüm erilliği ile yönettiği savaşa karşı durmak çok önemli bir yerde duruyor. Bu yönü ile 25 Kasım’ı direniş cephelerinde karşılıyor olmamız çok anlamlı. Dünya üzerinde erkeklikle mücadele eden, kapitalizmle, patriyarkayla mücadele eden kadın yoldaşlarımızdan aldığımız güçle burada savaşıyoruz. Dayanışmamızdan aldığımız güçle savaşıyor, direniyoruz. Yoldaşlarımızdan aldığımız bayrağı düşürmeyeceğiz. Onların öğrettiklerini büyütmeye, yüceltmeye devam edeceğiz. Kadın özgürlüğünü, kadın iradesini, kadın perspektifini bu topraklarda temsilcisi, savunucusu ve aynı zamanda buralardaki kadınların dayanışmacısı olmaya devam edeceğiz. Biz şiddetin en görünür hali savaşta, burada savaşmaya devam edeceğiz, sokaklara çıkacak yoldaşlarımız da bizim sesimiz olacak tıpkı katledilen tüm kadınlar için sokaklarda dayanışmayı mücadeleyi yükselttikleri gibi.

Aynur ve Ceren yoldaş nasıl bizim komutanımız, yoldaşımız, kızkardeşimizse dünyanın herhangi bir yerindeki kadın özgürlük mücadelesi yürüten tüm kadınlar için de aynıdır. Umarım giden yoldaşlarımızın sesi olmayı başaracağız. Her gidenin ardından bir sorumluluk daha yükleniyor üzerimize ama onların bıraktığı mücadele bayrağını seve seve alıyoruz, alacağız.

25 Kasım yaklaşırken TC’nin ÖSO çeteleri ile beraber Rojava Devrimi’ni işgali aslında kadın alanlarına, özgür yaşama karşı işlenmiş bir suç olarak şiddetin en yoğunlaştırılmış halidir. Bugün baktığımızda özellikle göç ile beraber en çok kadınların ve çocukların zorluk yaşadığını görüyoruz. Bazı sorunların çözümü konusunda henüz ciddi adımlar atılmasa da Rojava’da alternatif bir yaşam kurulmaya çalışılıyordu. Bu alternatif yaşama, kadın özgürlükçü bir devrime bir saldırı var. Bu sebeple 25 Kasım’da en fazla dile getirmemiz gereken şey TC’nin kadın düşmanlığı, Rojava’ya yönelik işgal saldırısı olmalıdır.

Yaşasın kadınların kurtuluşu, yaşasın kadın dayanışması.

 

“… Kadınların regl kanamaları dışında daha fazla kanımızın dökülmesini istemiyoruz!”

Sefagül Aslan: Bizim EÖT savaşçısı kadınlar olarak 25 Kasım’ı cephelerde ya da direnişin diğer halkalarında karşılıyor olmamızın anlamı büyük. Her zaman söylediğimiz gibi “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”a ek olarak savaşıyoruz. Kadınların özsavunmasının önemini ve değerini burada pratikliyoruz. Çünkü bu savaşta kadınların katılımı olmadan devrim olmayacağını ve bu devrimin ilerleyemeyeceğini biliyoruz. Burada kadın devrimi olması dünyada büyük bir etki yarattı. Doğallığında devrime bu topraklara yapılan saldırıyı da kadınlara yapılan bir saldırı olarak ele alıp en fazla cevap olması gereken, en çok ses çıkarması gerekenin de kadınlar olması gerekiyor.

Kadınların regl kanamaları dışında daha fazla kanımızın dökülmesini istemiyoruz. Tek bir damla daha kan dökülmesin diye mücadele ediyoruz. Biz bu devrime en güzellerimizi verdik. En güzel yoldaşlarımızı verdik, Aynur ve Ceren yoldaşın kaybı, kadın özgürlük mücadelesi açısından çok ciddi bir kayıptır. Her zaman ölümsüzleşen yoldaşlarımızın ardından kayıp ve kazanım olarak iki farklı duygu düşünce yaşıyoruz. Çünkü yoldaşlarımızın kaybını aslında büyük bir kazanıma çevirme görevi bizimdir. Bunun için ne bu devrimi boğmalarına izin vereceğiz ne de yoldaşlarımızın açtıkları o büyük boşluğun öyle kalmasına izin vereceğiz. İnanıyorum ki, kadınlar Aynur ve Ceren yoldaşın açtığı o boşluğu hızlı bir şekilde öncüleşip yerlerini alarak dolduracaklar.