BİRLEŞİK MÜCADELENİN MAYASI TUTMAYA BAŞLAMAKTADIR!
Halkların Birleşik Devrim Hareketi bileşenlerinden TKP-ML temsilcisi ve konsey üyesi Orhan Ünal ile kuruluş ilanının 4. Yılında bir röportaj gerçekleştirildi
– Merhaba. Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– Merhaba, ismim Orhan Ünal, bileşeni olduğumuz HBDH (Halkların Birleşik Devrim Hareketi) konsey üyesiyim.
– HBDH’nin kuruluşunun üzerinden 4 yıl geçti. Dört yılda nasıl bir mücadele yoldaşlığı gelişti sizce, bu süre içinde HBDH devrimci mücadelede nasıl bir rol oynadı, ne tür katkılar sundu?
– Sözlerime öncelikle tüm yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla birlikte faşizme karşı mücadelede kuruluşunu ilan ettiğimiz devrimci birlikteliğimizin 4. yılını selamlayarak başlamak istiyorum.
Her şeyden önce HBDH’nin TC faşizmine karşı mücadelede bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını vurgulamak gerekir. Faşist Kemalist diktatörlük, devlet sistemini yeniden revize ettikten sonra bölge çapında daha saldırgan bir dış siyaset ile kitleleri katmerli bir şekilde sindirmeye çalışan bir politika izlemiştir. Özyönetim direnişlerinin kanla bastırılması, Efrin ve sonrasında Rojava işgali, mücadelenin başka ihtiyaçlarını ortaya çıkarmıştır. Ülkenin adeta bir hapishaneye çevrilmiş durumda olmasının devamında TC hem dış hem de iç politikada ciddi kayıplar vermektedir. Bu durum, birleşik mücadeleye olan ihtiyacı işaret etmektedir. HBDH’nin 4 yıllık süreci, ortak pratikleri/eylemleri ve oluşumları beraberinde getirdi. Faşizme karşı ortak mücadele, hem kurumların birbirlerini daha iyi anlamalarını sağladı hem de yoğun baskı, sindirme, işgal ve zulüm koşullarında ortaklaşmanın mümkün olabileceğini, birleşik mücadelenin mümkün olabileceğini, dahası önemini gösterdi.
Faşizme karşı silahlı mücadele yürüten parti ve örgütlerin birleşik mücadele ekseninde buluşmaları hem direnişin daha güçlü kılınmasını hem de faşist devletin örgütler arası kopukluktan faydalanamamasını sağlamıştır. HBDH adına yapılan eylemler, ezilenlerin sindirildiği süreçte halka moral kaynağı olmuştur. Bu, elbette farklı örgütlenmelerden devrimciler arası ilişkilere de yansımakta, ortak anti-faşist bir şekilleniş gelişmektedir. Bu ortaklık, devrimcilere ve dolayısı ile örgütlenmelere yansımakta, birleşik mücadelenin mayası tutmaya başlamaktadır.
– HBDH’nin faşizme karşı birleşik mücadele şiarı nasıl bir karşılık buldu?
– Faşizme karşı birleşik mücadelede olumlu pratik ve deneyimlerimize rağmen işin henüz başında olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Faşizmin topyekûn saldırısı, soykırım politikaları ve işgallere karşı ortaklaşmak önemlidir ancak alınması gereken daha çok mesafe vardır. Tüm örgütlerin nitel katkılarını sunma meselesi TDH’nin (Türkiye Devrimci Hareketi) yaşadığı sorunlardan azade değildir. Faşizme karşı birleşik mücadelenin halk nezdinde maddi güce kavuşması bir süreç meselesidir. Henüz istenilen seviyede olduğumuz söylenemez. Olumlu bir başlangıç olarak addediyoruz. Halkla bütünleşmesi, faşizme ciddi darbelerin vurulması ve birleşik mücadelenin kavranması daha fazla ortak pratikle mümkündür. Halkımız, faşizmin topyekûn saldırıları karşısında esasta savunmasızdır ancak buna rağmen dağınık bir şekilde de olsa direnişler mevcuttur.
Kürdistanı’nda faşizmin kıramadığı bir direniş sürdürülmektedir. HES (Hidro Elektrik Santraller) projelerine, kadın ve LGBTİ+ cinayetlerine, işten çıkarmalara, iş cinayetlerine, KHK’lara (Kanun Hükmünde Kararnameler) vb. karşı direnişlerin birleşik mücadeleye aktarılması faşizmin ciddi oranda sarsılmasını sağlayacaktır. Kuşkusuz 4 yıllık süreçte ideolojik, politik ve askeri anlamda yeni deneyimler elde ettik. Bunu mücadele hanesine yazılacak olumlu kazanımlar olarak görmek gerekir.
– Geçtiğimiz yıl boyunca birçok merkezde gerçekleşen HBDH eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
– AKP/MHP iktidarının 2016 sonrası girdiği yönelim, katliamcı TC devletinin saldırganlığını ayyuka çıkardığı bir dönemdir. Bu süreçte gerek Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi gerekse de TDH, büyük direnişler yaratırken ciddi kayıplarımız da oldu. Bir korku imparatorluğu yaratılarak, bölge çapında oluşan demokratik mevzilerin bastırılması, yok edilmesi amaçlandı. 2019’daki işgal sürecinde Serekaniye direnişi ile faşist devlet, komünist-devrimci ve yurtsever güçlerle doğrudan karşı karşıya geldi. Ülke içinde yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğuna karşı HBDH’nin eylemleri, direnişin diri olduğunu gösterdi. Yapılan eylemler faşist TC’nin her kurumunun, ona hizmet eden herkesin eylemlerden nasibini alacağını gösterdi. Faşizm sadece devletin merkezi kurumlarından beslenmemekte, aynı zamanda ona destek veren her kesimden güç almaktadır. Bu saldırganlığa cevap olma anlamında HBDH’nin yaygın ve yaratıcı eylemleri ciddi anlamda önem arz etmektedir.
– HBDH kadın özgürlük mücadelesinde kendisine nasıl bir misyon biçiyor? Biraz bu temeldeki çalışmalardan bahseder misiniz?
– Kadın özgürlük mücadelesi hemen hemen tüm zamanlarda önemsediğimizi dile getirdiğimiz ancak ya kadın örgütlerine ya da kadın yoldaşlara havale ettiğimiz, pratikte talileştirdiğimiz bir mücadele alanımızdır. Faşizmin saldırılarında kullandığı dilden tutalım da tüm politik yaklaşımlarına kadar her pratiğinde eril birçok tarzın olduğunu gözlemleriz. Elbette kadın özgürlük mücadelesi için özerk örgütlenmeler olmazsa olmazımızdır. Ancak kadın mücadelesi sadece kadın örgütlerinin omuzlarına değildir. Örneğin HBDH bir bildiri kaleme aldığında kullandığı dili iyi analiz etmeli, gözden geçirmeli ya da pratik bir süreç örgütlerken kadın temsiliyetine özel önem vermelidir.
Tüm yetmezlikleri ile birlikte HBDH olarak Genel Konseyde kadın ve erkek temsiliyeti noktasında önemli adımlar atmaktayız.
“Direnişleri ortaklaştırma zamanıdır!”
– HBDH’nin işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara çağrısı nedir?
– Ezilen işçi ve emekçilerin, yozlaştırma saldırılarına uğrayan, söz-yetki ve karar hakkı gasp edilen gençliğin ve kırıma uğrayan kadın ve LGBTİ+ların dağınık ve örgütsüz direnişlerinin ortak, örgütlü ve birleşik bir mücadele haline gelmesi ile faşizm ciddi anlamda geriletilecektir. Salt işçi ve emekçilerin hak alma mücadelesi ile faşizme karşı gelinemez. Bu sisteme karşı mücadelenin tüm kesimlerin yürüttüğü direnişlerin ortaklaşmasından geçtiğini görmek gerekir. Çağrımız her türlü katliama, baskı ve kırıma karşısında anti-faşist ortak bir karşı duruş sergilemek ve öfkeyi, tepkiyi saflarımızda ortaklaştırmaktır. Örneğin Kürdistan’da yaşanan işgal ve soykırım politikalarına karşı tüm ezilenlerin ortaklaşması gerekir. Gezi İsyanı’ndan kalan en net mesajlardan birisi kurtuluşun tek başına olmayacağı idi. Tüm azmimizle bir kez daha yinelemek gerekirse, şimdi direnişleri ortaklaştırma zamanıdır.
– Bu ortak mücadele üzerinden güncel ihtiyaç nedir?
– Bugün faşist TC devletinin saldırganlığı bölgesel düzeyi de aşmış durumdadır. ABD ve AB gibi uluslararası emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda Rojava’dan Libya’ya kadar işgal eksenini genişletme derdindedir. Suriye ve Rojava topraklarında derinleştirmeye çalıştığı işgallerinde ciddi darbeler de almaktadır TC devleti. Savaş bataklığında aldığı her darbe, faşist iktidarın kendi içindeki çelişkilerin derinleşmesini, R.T.Erdoğan kliğinin daha fazla yalnızlaşmasını sağlamaktadır. Bu durum içe yönelik olarak daha fazla katliam, baskı ve tutuklama anlamına gelecektir. Nerede bir demokratik kazanım varsa TC devleti onun karşısında konumlanmış ve bastırılması için koçbaşı görevini yüklenmiştir. Bu, bugün de geçerliliğini korumaktadır. Halkların ortak mücadelesi için tüm devrimci, ilerici güçlerin birleşik mücadelede buluşması gerekir. Rojava direnişinde yer almak demek sınıf mücadelesi ile bağ kurmak demektir. Kürt özgürlük savaşımının sınıf mücadelesi ile buluşması faşist rejimin en korkulu rüyası haline gelmiştir. O korkuyu gerçeğe dönüştürmek için HBDH üstlendiği görevleri yerine getirmeye devam etmelidir/edecektir.
– Teşekkür ederiz…
– Ben Teşekkür ediyorum. Başarılar…