Kazanan ezilen halklar ve devrimciler olacaktır!

Kazanan ezilen halklar ve devrimciler olacaktır!

 7. yılını geride bırakan Rojava Devrimi’ne ilişkin, sürecin başından itibaren yer alan, şehit ve gaziler veren TKP-ML TİKKO güçlerinin Siyasi Komiseri ile yapılan röportaj…

– Partiniz ve ona bağlı savaşan ordunuz Rojava Devrimi’nin başından itibaren alanda yer aldı. Özellikle Kobane direnişi ve sonrasında yaşananlara dair kısaca neler söylemek istersiniz.

– Askeri-teknik-nicel-lojistik olarak eşitsiz güç dengesi ve en zorlu koşullar altında Kobane direnişinde, destansı kahramanlıklar yaşandı. Özellikle kadın direnişçilerin gösterdiği fedakarlık ve kahramanlık tarihe mal olacak düzeyde ileri ve nitelikliydi. Özgürlüğe ve kurtuluşa susamış savaşçıların nasıl bir irade ve dirençle DAİŞ faşistlerine karşı savaştığını gördük ve yaşadık. Partimiz TKP-ML’ye bağlı savaşçılar da direniş ve özgürlük saflarında yerlerini alarak tarihsel ve dönemsel olarak büyük bir rol oynadılar. Bu süreçte şiarımız “Azınlığız ancak Bolşeviğiz” oldu.

Kobane başta olmak üzere Rojava’nın özgürleşmesindeki bütün hamlelerde yerimizi aldık. Değerli komutanımız Nubar Ozanyan yoldaşımızı ve enternasyonal savaşçımız Tekoşer yoldaşımızı şehit verdik. Birçok yoldaşımız da bu hamleler sırasında yaralandı, bazıları gazi oldu.

Afrin Direnişi’ne de çağrı yapıp katıldınız. Bu süreci de özetler misiniz?

– Efrin direnişinin daha başlangıcında direnişe katılım ve savaş çağrısı yaptık. Her direniş hamlesinde olduğu gibi Efrin hamlesinde de yer almak için yoldaşlarımız adeta birbirleriyle yarıştı.

Direnişin son gününe kadar büyük bir fedakarlık ve kahramanlıkla işgalci faşistlere karşı savaştık. Direndiğimiz her tepe ve her karış toprakta, düşmana etkili darbeler vurduk. Bizimle birlikte Rojava’da konumlanan bütün devrimci ve enternasyonalist güçler de direniş saflarında yerlerini aldı. İtalyan yoldaşımız Lorenzo (Tekoşer) ile Efrin direnişinin sonuna kadar birlikte savaştık. Örnek bir kahramanlık duruşu ve pratiği sergiledi. Direnişin son gününe kadar Efrin topraklarında kalıp savaşarak enternasyonalizmin ve yurtseverliğin büyük bir örneğini gösterdi.

Rojava Devrimi’yle ilgili özellikle bir kısım devrimci harekette, “emperyalistlerle işbirliği” eleştirisi ve buradan hareketle küçümseyici, dışlayıcı bir yaklaşım sözkonusu. Bu yaklaşımla ilgili ne demek istersiniz?

– Tarihi Kobane direnişinin son döneminde, koalisyon güçleri de dönemsel politika ve bölgesel çıkarlarına uygun olarak direnişe destek verdiler. Gelişmelerin bu tarzda yaşanmasında YPG-YPJ ve devrimci güçlerin koalisyonla birlikte yürüme gibi bir tercihi ve arayışı etkili olmamıştır. Tam tersine onlar direnişe destek vermek zorunda kalmıştır. Bunda da etkili olan tabi ki kendi çıkarlarıdır. Bunun bilincindeyiz. Bu noktada önemli olan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin ve devrimcilerin tavrıdır.

Bu gerçeklikten yola çıkarak, Kobane ve Rojava Devrimi’ni emperyalizmle işbirliği olarak görmek ve direnişi küçültmek, Türk şovenizminden ciddi şekilde etkilenmiş, İttihatçı ideolojiden ve Kemalist zehirden kurtulamamış yarı aydın Türk anlayış sahiplerinin işidir. Zalimle mazlumun kavgasında saflar açıktır. Ya mazlumun ya da zalimin yanındasınızdır. Orta bir yol ya da duruş olamaz. Kaldı ki, ortada durmak ya da duruyor gibi davranmak dahi zalimin yanında olmak, aslında onun yanında durmak demektir. Ve bu iflah olmaz Türk şovenistlerinin tutumu olabilir ancak. Bu anlayış ve şahsiyetler, Kemalizm gözlüğüyle İttihatçı ruhla yaşananlara bakıp gelişmeler karşısında sadece konuşma yolunu seçmişler demektir. Biz diyoruz ki, zulüm ve zorbalık karşısında konuşmaktan, değerlendirmekten, eleştirmekten ve tahlilcilikten başka bir iş yapmayanlar iflah olmazlardır.

Türkiye devrimci hareketi açısından en büyük zehir Kemalizm’dir. Bu zehir reformistlerin, sahte ve İttihatçi solcuların kanında, iflah olmaz Misak-ı Millici şovenistlerin düşünce ve hayal dünyalarında, Kürt-Ermeni-Rum-Süryani-Alevi karşıtlığı ve düşmanlığı olarak dolaşmaktadır.

Bu anlamıyla Rojava Devrimi’ne yaklaşım, burada başta Kürt hareketi olmak üzere, Ermeni, Arap, Süryani vb. halkın özgürlük taleplerine, TC devleti ve DAİŞ faşistleri başta olmak üzere her türden gerici güce karşı mücadelelerine yaklaşımla değerlendirilmelidir. Ya çemberin içinde, direnişin safındasınız ya da çemberin dışında direnişin uzağındasınız. Bunun başka izahı yoktur. Biz parti olarak direnişin başından itibaren meseleye böyle yaklaştık. Ve böylede ele alıyoruz.

Ermeni halkının öz savunma ve direniş gücü

Devrimin savunulması konusunda kamuoyuna yaptığınız bir açıklamada Şehit Nubar Ozanyan Ermeni Taburu’nun kuruluşunu da ilan ettiniz? Bu konudaki gelişmeler nelerdir?

– Şu anda Rojava toprakları ve devrimi, faşist TC devletinin ve DAİŞ çetelerinin ciddi saldırı ve işgal tehdidi altındadır. DAİŞ’in askeri olarak yenilgisi, kimseyi yanıltmamalıdır. TC açısından dün DAİŞ vardı, bugün ÖSO, EL-Nusra vardır, yarın herhangi bir cihatçı faşist örgütlenme olabilir. Nitekim TC ordusu, cihatçı çeteleriyle birlikte sınırda şimdiye kadar olmadığı kadar yığınak yapıyor. Rojava’da filizlenen özgürlük idealini boğmak, halkların kardeşçe-birlikte yaşam hakkını öldürmek istemektedirler. Irak Kürdistanı işgal saldırısı da bir yanıyla Rojava’yı boğmak amacını taşımaktadır.

Tam da bu süreçte Şehit Nubar Ozanyan Taburu’nun kuruluşu ve varlığı, büyük bir anlam ve değer kazanmaktadır. Kürt-Arap-Süryani-Asuri halklarının öz savunma ve direniş gücüne Ermeni halkının öz savunma ve direniş gücü de örgütlenerek katılmıştır.

Rojava Devrimi sadece kadın devrimi değildir. Kadın devrimi olması elbette çok önemlidir ve küçümsemek anlamında söylenmemektedir bu cümle. Ama Rojava Devrimi aynı zamanda Hıristiyan ve azınlık halkların da devrimidir. Ermeni-Süryani-Asuri-Keldani-Ezidi halklarının da devrimidir. Çünkü TC devleti ve beslemeleri olan DAİŞ faşistlerin saldırılarının ilk hedefinde bu halklar ve onların yaşam ve inanç mekanları, kültür ve eğitim ocakları vardır.

Şehit Nubar Ozanyan Taburu’nun kuruluşu gerek Rojava gerekse diaspora Ermenileri açısından büyük bir coşku ve heyecan yaratmıştır. Şimdiye kadar sayısız ülke ve bölgeden destek ve dayanışma mesajları ve katılım istekleri aldık. Şehit Nubar Ozanyan Taburu’nun kuruluşu gerek Avrupa’ya gerekse Ortadoğu’ya yayılmış ve Ermenilerde büyük bir sevinç ve yürek dolusu destek duyguları yaratmıştır.

Şehit Nubar Ozanyan Taburu, varlığıyla devrimci amaç ve haklı hedefiyle halen güncel olan Ermeni Soykırımı’na dur demiştir. Artık halkımızın vahşice boğazlanıp imha ve yok etmesine müsaade edilmeyecektir. Kimse bizleri zorla sürgün yollarında açlık ve ölümle terbiye edemeyecek, soykırımı tekrar tekrar yaşatamayacaktır. Çünkü artık biz varız. Şehit Nubar Ozanyan Taburu vardır. Öz savunma gücü vardır.

Taburumuz özellikle Rojava topraklarında zorla Müslümanlaştırılmış Ermeniler arasında büyük bir coşku ve heyecan yaratmıştır. Birçok köy ve bölgeden Müslümanlaştırılmış Ermeniler, taburumuza katılmak istemekte ve destek vermektedir. Nar taneleri gibi dağılmış ve kaybolmuş halkımız yeniden diriliş ve varoluş sürecine girmiştir. Kendi dilini, tarihini, kültürünü öğrenmeye çalışarak soykırıma ve İttihatçı ideolojiye dur demektedir.

Tarihteki Kürt-Ermeni kırılmalarına da yeni bir devrimci kardeşlik ilişkisiyle yanıttır bu. Kardeşlik köprüsüdür. Artık kimse kolayca Kürt ve Ermeni halklarının kardeşliğine ve birlikte yaşam hakkına saldıramayacak ve birlikte direnme ve mücadele fikrine karşı oyunlar oynayamayacaktır. Şehit Nubar Ozanyan Taburu, birçok açıdan ve noktadan değerlendirildiğinde tarihsel-güncel-gelecek açısından atılmış bir özgürlük köprüsüdür. Bu köprü devrimcidir.

– Özel olarak Rojava Devrimi, genel olarak Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’yle dayanışma, Türkiye devrimi için ne anlam ifade ediyor sizce? Bir ulusal devrim süreci olarak halen devam eden Rojava Devrimi’nde yer almak, Türkiye devrimi ile nasıl bir bağlantı içinde?

– Türkiye’de işçiler-emekçiler-kadınlar-gençler-çocuklar-aleviler-LGBTİ+ bireyler, sömürüden ve baskıdan kurtulmuş, özgür ve onurlu bir yaşam sürdürmek istiyorlarsa bunun yegane yolu Kürt Özgürlük Hareketi’yle ortak mücadele etmekten geçmektedir. Başka bir fikir ve yol arayanlar asla amaçlarına ulaşamayacaktır. Ve elbette Rojava’da özgür bir toprak ve yaşam yaratmanın yolu, Türkiye topraklarında gerçekleşecek demokratik halk devrimine bağlıdır.

TC devletinin varlığı sadece Türkiye topraklarında yaşayan Türk Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan halkımıza tehdit ve düşmanlık değildir. Aynı zamanda Ortadoğu halklarının ve özellikle de Rojava halkının düşmanıdır. Dolayısıyla devrim ve özgürlük ihtiyacı o kadar yakınlaşmış, o kadar birbirini direk ve doğrudan etkileyen, tetikleyen, birleştiren somut ve gerçek bir hal almıştır ki başka bir şekilde kurtuluş yolu düşünmek çok zor hale gelmiştir.

Yaşadığımız ve mücadele ettiğimiz Rojava topraklarından biliyoruz ki, her gün gözlemleyip öğreniyoruz ki, Rojava’nın tam özgürleşmesi faşist TC devletinin yıkımına ve o topraklarda gerçekleşecek olan demokratik halk devrimine bağlıdır.

Rojava’da başta Kürt ve diğer milliyet ve inançlardan ezilen halkın özgürlük mücadelesinin saflarında olmak, onların özgürlüğü için savaşmak başta Türk şovenizmine ve her türden milliyetçiliğe karşı savaşmak demektir.

Şovenizm ve ilkel milliyetçilik, halkları parçalayan, düşmanlaştıran, küçülten bir yıkım ideolojisidir. Bu zehirli ideolojiye karşı savaşmak günümüzde Türkiye’de tırmandırılan şovenizm karşında da barikat olmak demektir. Bu görev, bugün dünden daha fazla önemli bir yerde durmaktadır.

Dolayısıyla bugün Rojava topraklarında başta Kürt halkı olmak üzere çeşitli milliyet ve inançlardan halkın yanında olmak, vazgeçilmez devrimci bir görev ve ertelenemez bir sorumluluktur.

Bugün partimiz TKP-ML ve ona bağlı olarak savaşan güçlerimiz, her türden şovenizme ve milliyetçiliğe karşı duruşun devrimci örneklerinden biri olmuştur. Bunu büyütmek, geliştirmek ve her tarafa yaymak gibi bir sorumluluğumuz vardır.

 

Rojava, farklı renk ve çeşitte açan bir çiçek bahçesidir…

                 

– Bilineceği üzere faşist Türk devleti Rojava Devrimi’ni bir tehdit olarak görüyor ve her fırsatta saldırı tehdidinde bulunuyor? Buna ilişkin ne düşünüyorsunuz?

– TC devleti ve onun işgalci-soykırımcı-katliamcı ordusu, tarih boyunca hep halklara ve özgürlüklere karşı olmuştur. Nerede farklı bir ulusal-inançsal varlık, kültür ve yaşam gördüyse onu mutlaka Türkleştirmek ya da imha ve yok etmek istemiştir.

Tarih boyunca Rum-Ermeni-Kürt-Ezidi-Alevilere karşı düşmanca düşünceler taşıyan, farklı milliyet ve inançların varlığını tanımayan, onların yaşamasına müsaade etmeyen, Türkleştirmek ve yok etmekten başka hiçbir anlayış beslemeyen TC devleti, elbette ki Rojava’da da büyük emek ve sayısız bedellerle yaratılan devrime, özgürlüğe, kardeşliğe müsaade etmeyecek, yaşamasına göz yummayacaktır.

Şimdiki koşullarda Rojava’da ortaya çıkan ve gelişen özgürlük fikri ve pratiğini Ortadoğu’nun en ileri özgürlük gerçeği olarak kabul etmek gerekir. Bunun altını önemle çizmek gerekir. Başta DAİŞ vahşeti olmak üzere, işbirlikçi, uşak iktidarların varlığı ve bunların bölge halklarına yaklaşımı bilinmektedir. Karşı devrimci, gerici, ilkel milliyetçi, feodal, ataerkil, kısacası gerici olan ne varsa, bu güçler bunu temsil etmektedir. Bu anlamıyla Rojava, farklı renk ve çeşitte açan bir çiçek bahçesidir. Çölde yaşayan verimli özgürlük bir toprağıdır. Bu topraklar, çeşitli milliyet ve halkların ve farklı inançların hiçbir şiddet ve baskıya maruz kalmadan özgürce varlığını sürdürdüğü bir özgürlük evidir.

Tarihinde özgürlüğe, kardeşliğe, ortak yaşam fikir ve anlayışına hiçbir zaman sahip olmayan TC devleti, yanıbaşında komşusu olan özgür topraklara ve yaşama müsaade eder mi? Elbette ki hemen her fırsat ve zamanda Rojava topraklarına saldırmak, imha ve yok etmek, Türkleştirmek için fırsat kollayacak ve bahane arayacaktır.

TC devletinin varlığı ve politikası sadece kendi topraklarında yaşayan çeşitli inanç ve milliyetlerden halka karşı saldırı tehdidi değildir. Aynı zamanda Ortadoğu’nun-Balkan-Kafkas halklarına karşı da saldırı tehdididir ve onların ortak düşmanıdır. Dünyada komşularına böylesine çok yönlü tehdit ve saldırı yaşatan çok az ülke vardır. TC devleti hangi bahane ve gerekçeyle Rojava sınırına bu kadar yığınak yapıp sayısız asker yerleştirip halkları tehdit etmektedir? Bunu herkesin özelliklede kendisine, ilericiyim, demokratım, solcuyum diyenlerin düşünmesi gerekir.

Bu soruyla bağlantılı olarak TC devletinin işbirlikçi Kürt hareketinin desteğiyle Irak Kürdistanı’na yönelik bir işgal hareketi sözkonusu. Bu işgal harekatının bir amacı da Rojava Devrimi’ni boğmak ve geriletmek. Bu harekatla ilgili neler söylemek istersiniz?

– Bu işgal hareketinin arka planında ABD’nin onay ve desteği vardır. Rusya’nın rızası vardır. Kısa bir zaman dilimi öncesinde ABD yönetimi tarafından Kürt Özgürlük Hareketi’nin üç değerli öncüsü hakkında çıkarılan imha ve yok etme kararı, bir kez daha göstermiştir ki, öncü ve önder konumunda mücadele sürdüren devrimcilere karşı düşmanca, imha ve yok etme kararı alanlar, bugün aynı politikayı Irak Kürdistanı ve Rojava’nın bütününe karşı imha amaçlı olarak uygulamak istemektedirler.

Gerek Irak Kürdistanı gerek Rojava ve Türkiye Kürdistanı’na yönelik imha ve yok etme saldırılarını bütünlüklü ele almak gerekir. Bu saldırıların hiçbiri birbirinden bağımsız ve ayrı değildir. PKK hareketini dört bir yandan kuşatıp imha ve yok etme politikasını tarihten günümüze dek devam edip gelen katı Kürt düşmanlığının bir parçası olarak görüp ele almak gerekir.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar kazanan haklı, meşru ve gerçek olanlar olacaktır. Kazanan sağlam ideolojiye sahip olan, tarihe ve ana devrimci temelde bakıp savaşanlar olacaktır. Kazanan, ezilen bağımlı uluslar, halklar ve devrimciler olacaktır.

Ozanyanlaşmak Ortadoğululaşmaktır!

– Partiniz 24 Nisan’da 1. Kongresini gerçekleştirdiğini ilan etti. Kongrenin komutan Nubar Ozanyan’a atfedildiği, onun kişiliğinin ve kimliğinin örnek bir hedef olduğu belirtildi. Ve 1. Kongre “Ortadoğulaşma” yönelimi içinde olacağını beyan etti. Bu konuda ne demek istersiniz?

– Partimiz açısından 24 Nisan’ın çok büyük, iki anlam ve önemi vardır. 24 Nisan tarihin en lanetli soykırım günüdür. Ülkemizde Ermeni Soykırımı’na karşı ilk olarak açık ve net tutum alan partimiz TKP-ML olmuştur. 24 Nisan aynı zamanda devrimci bir hesap sorma günüdür. Yok oluş içinde ve çölde ayağa kalkma, yaşama direnme ve savaşma günüdür. İkinci anlamı ise Partimiz TKP-ML’nin kuruluş günü olmasıdır. 24 Nisan, faşizme-feodalizme-komprador kapitalizme-ataerkiye ve her türden gericiliğe karşı savaşma ve direnme günüdür.

Partimiz TKP-ML’nin 1. Kongresini Şehit Komutan Nubar Ozanyan yoldaşa atfedilmesi çok değerli ve anlamlı bir karardır. Her şeyden önce Nubar Ozanyan şahsında ve pratiğinde, Partimiz nasıl bir kadro ve savaşçı istediğini ve hedeflediğini net olarak ortaya koymuştur. Partimizin kongre iradesi, süreci “Ozanyanlaşarak” aşacağını beyan etmiş durumdadır. Çünkü Şehit Komutanımız Martager yoldaş, mülkiyet ideolojisine yaşam ve anlayışına karşı en kararlı ve en ileri duruştur. Partiye, devrime, özgürlüğe sonsuz bağlılığın, sarsılmaz inancın, bükülmez bileğin ismidir. Anın görevlerini yerine getirmek, geleceğe güven ve inançla bakıp korkusuzca yürümenin sahici ismidir. Onun yaşamından, savaşımından o kadar çok öğrenecek şeyimiz vardır ki, geleceğe korkusuzca yürümek isteyenlerin vazgeçilmez ismi olarak öncelikle Nubar Ozanyan yoldaşa bakmamız ve onu anlamamız gerekir.

1. Kongre iradesinin bu beyanı, partimizin içinden geçtiği süreçle de ilgilidir. Bilinmektedir ki partimiz, kendi içinde darbeci tasfiyeci bir saldırıya maruz kalmıştır. Bu saldırıda hedefe konulan yoldaşlarımızdan biriydi Nubar Ozanyan. Tam da bu nedenle onun partili duruşunu ve savaşçı pratiğini sahiplenmek, partimizin kuruluşundan günümüze kadar büyük fedakarlıklarla, canla ve kanla sürdürülen ihtilalci komünist kimliğini sahiplenmek demektir. Bu anlamıyla elbette ki tarihimizi Nubar Ozanyan yoldaştan başlatmadığımızı, başta kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya olmak üzere, ardı ardına çok değerli, önder, kadro ve savaşçılarımızı şehit verdiğimizin bilincindeyiz.

Türkiye Demokratik Halk Devrimi mücadelesinde 400’ü aşkın şehit vermiş ve vermekte olan bir çizgiden, Komünist partisinden bahsettiğimiz bilinmelidir. Nitekim Nubar Ozanyan yoldaş da bu çizginin, bu pratiğin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. O, partimizin savaşçı yanının ifadesi, bununla birlikte sadece savaşçı değil aynı zamanda partiye ve burada savaş koşulları içinde pek çok genç devrimciyi eğiterek, Türkiye devrimci hareketine katkıları, ilerici ve demokrat kamuoyuna yönelik kazandırdığı çeviri eserleri vb. ile de hatırlanmalıdır.

Bu anlamıyla “Partiyle Devrime, Şan Olsun 1. Kongremize” şiarının somutlandığı örnek kişiliklerden biridir Şehit Nubar Ozanyan yoldaş. Parti 1. Kongremizin “İdeolojide netleşmek, politikada yetkinleşmek, örgütsel alanda sağlamlaşmak ve askeri alanda düşmana vuruş” kapasitesini artırmak şiarının somut, net, anlaşılır hedefidir.

1. Kongre irademiz ve partimiz, böyle kadrolar ve savaşçılar istemektedir. Bunun somut adımı olarak ise Nubar Ozanyan yoldaşın pratiğinde olduğu gibi partiyi çelişkilerin en keskin olduğu alanlarda, savaş içinde örgütlemek yönelimini ortaya koymuştur. Bunun adresi olarak ülkede ve Ortadoğu’da yoğunlaşmayı önüne görev olarak koymuş bulunmaktadır. Bu anlamıyla Ortadoğululaşmak Nubar Ozanyanlaşmak demektir. Bugün Ortadoğu devrim süreci ve özgürlük mücadelesi hiç olmadığı kadar Türkiye devrimi ve sorunlarıyla iç içe geçmiştir. Rojava devriminin varlığı ve güvencesi Türkiye demokratik halk devrimine bağlıdır. Türkiye devrimiyle Rojava ve Başur (Irak Kürdistanı) devrimi ve sorunları oldukça yakınlaşmış adeta iç içe geçme hali yaşamaktadır.

Dolayısıyla Ortadoğu’da örgütlenemeyen, gelişme ve olguları içinden ve yakından analiz etmeyen emperyalist-kapitalist sisteme dair somut politika ve uygulamaları anlayamaz ve gerçeğe uygun şekilde açıklayamaz. Ve sağlam bir savaş ve direniş hattı geliştiremez. Emperyalist-kapitalist sisteme ait çelişki ve çatışmaların en acımasız, en yıkıcı hali Ortadoğu’da yaşanmaktadır. Sömürü ve yağmanın, hegemonya ve paylaşımın en gizli, en sinsi ve kapalı hali bu coğrafyada yaşanmaktadır.

Dolayısıyla emperyalist-kapitalist sisteme, bölge gericiliğine karşı en ileri savaş ve direniş pozisyonu bu coğrafyada alınabilir. Emek, özgürlük ve halkların ortak yaşam fikri ve ihtiyacı, en fazla bu bölgede ortaya çıkmıştır. Ezilen Ortadoğu halklarına dokunmak, ortak örgütlenme ve savaşma istek ve ihtiyaçlarını açığa çıkararak Türkiye devrimine en ileri katkı, destek ve yakınlaşmayı sağlayacak olan rolü oynamak bu topraklarda savaşarak gerçekleştirilebilir.

Bütün bu gerçeklerden hareketle Ortadoğu’da örgütlenmeden, bu alanları devrimin birer üssü haline getirmeden, Türkiye’de demokratik halk devrimini etkili ve güçlü örgütlemek çok zordur. Bu alanlarda örgütlenme ve savaşmayı Türkiye Demokratik Halk Devrimi ve Halk Savaşı’yla birlikte ele alıyor ve pratikleştiriyoruz.

Herkesi fırtına içinde damla olmaya çağırıyoruz!

Kamuoyuna yönelik bir çağrınız var mı?

– Ülkemizde özgürlüğe, emeğe ve insanlığa dair neredeyse hiçbir şey bırakılmadı. Sömürü, yoksulluk, açlık ve işsizlik günlük yaşamın olağanı durumuna getirildi. Korku ve tehdit her yana, her ana hükmeden bir kabus gibi çökmüştür. İşçiler-emekçiler, ezilen halkımız açlık yiyor, korku soluyor. Bundan daha kötüsü olamaz diyebileceğimiz günleri yaşıyoruz.

Ölümden öte köy yok! Dolayısıyla emeğe-özgürlüğe-adalet ve hakikate sahip çıkmak, uyanmak ayağa kalkıp yanıbaşımızda aynı benzer dertleri yaşayanlarla birleşmek, bir araya gelmek ve konuşmaya başlamak gerekir. Sokaklara, meydanlara çıkıp özgürlük-adalet ve ekmek diye haykırma zamanıdır. Dağlarımız gençleri bekliyor. Sokak ve meydanlarımız emekçileri-kadınları-LGBTİ+ları, gençleri bekliyor.

Açlık ve yokluk yaşayan, özgürlük ve adalet arayan herkesi AKP-MHP yönetimindeki faşizme karşı direnmeye ve örgütlenerek savaşmaya çağırıyoruz. Halk ordusu TİKKO’ya katılmaya çağırıyoruz. 1. Kongre irademizin çok somut olarak ortaya koyduğu üzere gençleri, kadınları, ötekileştirilenler her kesimi savaşa ve “Ozanyanlaşmaya” çağırıyoruz. Şehit Lorenzo Orsetti’nin ifadeleriyle “fırtına içinde bir damla olmaya” çağırıyoruz.

Partimizin 1. Kongresi’nin de çok net olarak ortaya koyduğu gibi, savaşmak isteyen, devrim kasırgasında bir damla olmak isteyen, savaşmak isteyen herkesi saflara çağırıyoruz. Şunu unutmamak gerekir; Partimizin kuruşundan günümüze edindiğimiz pratik tecrübenin de çok net gösterdiği üzere, çelişkiler, kaygılar, her türden gerici yargılar savaş içinde giderilir. Aşmak isteyeni, yeni bir yaşam, devrimci bir yaşam isteyeni savaşa davet ediyoruz. Bütün yoldaşlarımız özellikle de genç ve kadın yoldaşlarımız kendilerine hareket noktası olarak 1. Kongre iradesinin kararlarını almalıdır.

Özellikle partimizin karşı karşıya kaldığı darbeci tasfiyeci saldırıya göğüs geren, darbeci tasfiyeciliğin mahkum edilmesinde rol oynayan bütün genç ve kadın yoldaşlarımızı bu pratiklerini sürdürmeye, partiyi ilkeleri üzerinde ayağa dikme sürecimizde de rol oynamaya, görev almaya çağırıyoruz. Kahredici ve yıkıcı güç ellerimizde ve örgütlenmemizde saklıdır. Bunun farkına varıp gücümüze, yıkıcı ve yapıcılığına inanırsak yaşam başka, dünya güzel ve yaşanılır olur.

-Teşekkür ederiz.

-Ben teşekkür ederim.