Kazım Çelik
Ölümsüzleştiği tarih: 20 Mayıs 1987
“İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak, en başta işçi sınıfının bilimi Marksizm Leninizm’i her türden sapmalara karşı savunmak, geliştirmek, O’nun kurduğu hatta bağlı kalmak ve bu hattın savunucusu TKP-ML’ye sahip çıkmak, korumak ve yaşatmak, Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung yoldaşların kızıl güzergahında yürümek demektir.” Kazım Çelik
“Büyük dost, usta öğretmen, altınçağa uzanan yolda kavgamızda her an yanıbaşımızda bilinç, azim ve yol gösterici olarak durmaktadır. O, 12 Eylül faşizminin en dorukta olduğu günlerde karanlıklara ışık olan, yüreğimizi ferahlatan, toparlanmamızı sağlayan, gücümüzü pekiştiren bir inanç ve bilinç değildi sadece, O bütün ihtişamı ile hep yanıbaşımızda zulümkarlara korku salan, bize yol gösteren direngen, sevgi dolu yüreğimiz, inancımız ve bilinçle bütünleşen beynimiz olacaktır.” Kazım Çelik
TKP-ML’nin şehit düşen 3. Genel Sekreteri olan Kazım Çelik, 1974 yılından sonra yükselen devrimci dalga ile birlikte sınıf mücadelesine yakınlaşmış ve içinde aktif olarak yer almıştır. Onu tanıyan yoldaşlarının anlatımlarına göre bu süre, öğrencilik yıllarında, yaz tatili dönemlerinde Dersim’den İstanbul’a geldiği zamanlara rastlamaktadır.
Bu yıllardan ölümsüzleştiği tarihe kadar en öne çıkan özelliği istikrarlı bir çizgi izlemesi ve partisine olan bağlılığının bir an bile zafiyete uğramamasıdır. O, devrimciliği bir yaşam tarzı olarak kabullenmiştir. 1980 AFC’si sırasında Kazım Çelik’i dağlara sürükleyen de bu inanç olmuştur. Onun için koşulların zorluğu değil, yapacağı işin ne denli başarılı olacağı önemlidir. İşlerinin yoğunluğundan asla şikayet etmeyen yapısı ile fazla sayıda işi bir arada düşünebilir ve pratik öneriler sunabilirdi. Partinin sorunlarına kafa yorma, çözüm bulma ve üretme noktasında da çok hassastır. Mütevazi yapısı ile insanlar üzerinde derin bir iz bırakmıştır.
Kazım Çelik, TKP-ML’nin 2. Konferansı döneminde Alt Konferans sonrasında sahte bir kimlikle yakalanır. Ama gözaltında bir komünistin takınması gereken tavrı takınarak gerçek kimliğini gizlediği gibi Parti ile ilgili en ufak bir sır vermez düşmana. Yapılan işkenceler sonrasına ondan bir şey alamayacaklarını anlayan işkenceciler, onu serbest bırakmak zorunda kalır. Sonradan serbest bıraktıkları kişinin Kazım Çelik olduğunu öğrenince çılgına dönerler. O süreçte sonuçlanan Konferans’ta 2. MK’ya seçilir. 1981 yazında peşpeşe alınan ağır kayıplardan sonra Siyasi Büro’da yer alır ve 1982 baharında Askeri Komisyon Sekreterliği’ne getirilir.
1983’te sonra Parti Genel Sekreterliği görevini üstlenir.
12 Eylül AFC dönemi ve onun terörünün bütün hızıyla sürdüğü o zor süreçte böylesine önemli bir görevi yürütüyordu. 1983 sonundan itibaren sağ çizginin önderlikte tamamen egemenlik sağlamasına rağmen Kazım Çelik, bu anlayışa göre hareket etmedi. Kırsal alanı terk etmedi ve silahlı mücadelede ısrarcı oldu. Parti önderliğinin özellikle zor koşullarda kırsal alanda örgütün başında ve silahlı mücadele içinde korunabileceği, onun içinde geliştirilebileceğinde ısrar ediyordu. Bu süreçte örgütün yeniden toparlanması için elinden geleni yapıyordu.
Kazım Çelik yoldaş bu amaçla konumlandığı gerilla birliğinden başka alandaki faaliyeti ve gerilla birliğini denetlemeye gittiği bir sırada, ihbar sonucu içinde yer aldığı gerilla birliğinin düşman tarafından kuşatılmasıyla karşı karşıya kalır.
TKP-ML TİKKO gerillaları düşmanın teslim olun çağrısına direnişle karşılık verir. Uzun süren bu çatışma sonucunda Kazım Çelik yoldaş, 20 Mayıs 1987 tarihinde Elazığ’ın Palu ilçesinde Hıdır Aykır, Cihan Taş, Müslüm Emre ve Ali Kayadoğan isimli yoldaşlarla birlikte ölümsüzleşti.
Kazım Çelik yoldaş TKP-ML’nin ölümsüzleşen 3. Genel Sekreteri’dir.
******
Kazım Çelik yoldaşla ilgili basında çıkan haber, yorum ve makale:
“GENEL SEKRETERİMİZ KOMÜNİST ÖNDER KAZIM ÇELİK YOLDAŞ ŞEHİT DÜŞTÜ!
Şanlı Partimiz TKP/ML Silahlı Mücadeleyi Aynı İnanç ve Kararlılıkla Sürdürecektir!”
İŞÇİ-KÖYLÜ KURTULUŞU, Sayı: 80, Haziran/Temmuz 1987, Sayfa 1, 5,6,7 ve 8
****
Kazım Çelik yoldaşın Mayıs 1985 tarihli İbrahim Kaypakkaya yoldaşın ölümszülüğünün 12. yıldönümü vesilesiyle kalame aldığı bildiri
İŞÇİ-KÖYLÜ KURTULUŞU, Sayı: 80, Haziran/Temmuz 1987, Sayfa 7 ve 8
***********
Kazım Çelik yoldaşla ilgili ilerici devrimci basında çıkan bazı yayınlar.
RÖPORTAJ | Kazım Çelik yoldaşın ablası Aslı Çelik’le röportaj (2003?)
Kendisini davasına vermiş, hep onun peşinden gidiyordu!
20 Mayıs 1987 tarihinde dört yoldaşıyla birlikte bir ihbar sonucu devlet güçleriyle girdikleri çatışmada şehit düşen Proletarya Partisinin şehit düşen üçüncü Genel Sekreteri Kazım Çelik’in ablasıyla söyleşi yaptık.
– Bize Kazım Çelik’i anlatır mısınız?
– Aslı Çelik: Kardeşim köyde doğdu, köyde okudu. Lise sona kadar benim yanımda okudu. Lise dönemlerinde İstanbul’a çalışmaya geldi. İstanbul’a gelmeden önce benim yanımda oturuyordu. Okula gider gelir, hiç ders çalışmazdı. Öğlen okuldan geldiğinde soba yakardık. Odun kırdırırdım ona. Odun kırarken kızlar “A.. bak Kazım gelip odun kırıyor” diyorlardı. Ben de “bak bu kızlar sınıfı geçecek sen kalacaksın” diyordum. “Göreceksin” diyordu. “Onlar kalacak ben geçeceğim” diyordu. “Sen kitabı eline almıyorsun ki nasıl geçeceksin” diyordum. Öbürleri kafalarını dersten kaldırmazken o sınıfını geçiyordu gerçekten de. Çok yardımseverdi.
Birgün böyle oturuyoruz. Kahvaltı yapıyoruz. Sanayağ vardı sofrada, tereyağımız yoktu. Sanayağ yerken oturur sallanırdı. Elinde ekmek sanayağ kağıdını sıyırırdı. Ben de ona bakaraktan güldüm. “Ne yapıyorsun kağıdı yiyeceksin” dedim. Yerim, yiyemezsin derken dedim “sen o kağıdı ye ben sana ikibuçuk lira vereceğim.” “Bak yerim” dedi. Ben inanmadım. Gerçekten de o kağıdı ağzına koydu çiğnemeye başladı. Kağıdı yedi yuttu. Kararlı olduğunu o zamandan anladım. Onun davasına bağlı olduğu, devrimci olduğu o zamandan belliymiş.
– Devrimci düşüncelerle nasıl tanıştı?
– İstanbul’a geldi çalıştı. Döndüğünde geldi “kendi paramı kendim kazandım” dedi. İnşaatlarda çalışıyordu. Tabi ne yaptığını ne ettiğini bir gün söylemedi bana. Ne işle uğraştığını hiç bilmiyorduk. Tamam duyarlıydık ama ne iş yaptığını hiç bilmezdim. 80 sonrası biz köydeydik. Birgün polisler kapımıza geldi. “Ne oluyor” dedim. “Senin kardeşini arıyoruz” dediler. “Burda mı oturuyor” dediler. Ben biliyorum burdaydı. “Yok” dedim. “İstanbul’da oturuyor”. “Ne yapmışlar” dedim. “Duvarlara yazı yazmışlar” dediler. O günden sonra göremedim, haber verdiler kaçtı. Bir gün yazı yazdıklarında gitmişler bir eve. Evlerin içinde küçük bir lavabo gibi bir şey vardır. Orda ellerini yıkamışlar. O boya suda akınca çıkmış dışarıya. Boyalı suyun aktığını farkeden polisler gidiyor orayı basıyorlar. Diyorlar ki “kim yaptı” bunu. “Kim yıkadı elini?” “Kazım Çelik yıkadı” diyorlar. Onlar da düşüyorlar Kazım Çelik’in peşine. Tabi bulamıyorlar. Ondan sonra kendisini 81’miydi, 82’miydi neydi tam hatırlamıyorum İstanbul’da vatan caddesinde] yürüyordum. Yürürken birden karşıma çıktı şok oldum. Biz de İstanbul’da oturuyorduk. Bize uğramıyordu. Sonra Beyoğlu’nda üç arkadaşıyla birlikte karşılaştım. Onları nasıl gördüm, arkalarından gittim, üçünü birden kucakladım. “Durun polis” dedim. Döndü bana güldüler. Yerini bile bilmiyordum. Keşke bilseydim üstünü başını alsaydım diye düşünüyordum.
– Kazım Çelik’in kişiliği nasıldı? İnsanlarla ilişkisi nasıldı? Bize anlatır mısınız?
-Çok konuşmazdı O. Birşey sorduğun zaman tek tek söyler, yavaş söylerdi. Ailede ben biraz bağırırdım. Sesli konuşurdum. Oysa çok rahat sakin konuşurdu hep.
Köylülerin tarlalarını biçerlermiş, otlarını kaldırırlarmış, onlara yardımcı olurlarmış. Köylerde yaşlısı genci onu görenler Kazım’a Piro diyorlarmış. “Keşke o ölmese de bizim çocuklarımız ölseydi, keşke o ölmeseydi de biz ölseydik” diyorlarmış. Malatya’da köylüler anlatıyor. Çocuklar çok seviyormuş. Piro geldi diye gidip dizlerine oturuyormuş, tepesine çıkarlarmış. “Biz de Piro gibi olacağız” diyormuş.
O kadar paylaşımcı, o kadar yardımsevermiş ki… Mesela dayımların köyüne giderlermiş, köyde kendisine bir çift çorap verirlermiş, o çorabı orda alır öbür arkadaşına verirmiş. Bir gün İstanbul’da görüştük kendisiyle, para lazımmış. O zaman benden geldi tam 5 bin lira aldı. Daha sonra o 5 bin lirayı getirdi bana geri verdi. Ben çok üzüldüm o zaman. Çok tutumlu biriydi. Partinin parasını 5 kuruş fazladan vermez yürüyerek gidebileceği yere yayan yürürdü. Parti parasını gereksiz yere harcamazdı asla. Öylesine dürüst bir insandı. Kazım Çelik, davasına çok emek verdi. Kendisini davasına vermiş, hep onun peşinden gidiyordu.
– Kazım Çelik hiç hapishanede kaldı mı?
-78’miydi tam hatırlamıyorum. Malatya’da cezaevinde bir arkadaşı varmış. Herhalde arkadaşını görmeye gidiyor. Orda yakalanıyor. Çok işkence görüyor, hiçbir şey söylemiyor. Onun Kazım Çelik olduğunu anlayamıyorlar. Hiçbir şey kabul etmediği için de bırakmak zorunda kalıyorlar. Tam çıkarken haber geliyor. Sakın salmayın bu Kazım Çeliktir diye. Ama geç kalıyorlar. Tabi O, o kadar rahat davranıyor ki onları bile hayrette bırakıyor. “Nasıl olur da bu elini kolunu sallayarak gider” diye hayret ediyorlar. Bizim bundan gene haberimiz çok geç oldu. Bir gün haber geldi gittik köye. Kolu alçıdaydı. Gene de çok dirençliydi. Hep ayaktaydı.
– Şehit düştüğü haberi size nasıl ulaştı, neler yaptınız?
-Ben o zaman Beyoğlu’nda çalışıyordum. Ne olmuş bilmiyorum ama kulaktan kulağa “Kazım Çelik şehit olmuş” diye yayılmış. Bunu kızkardeşim duyuyor ama inanmıyor, bize de söylemiyor. Ben sonradan öğrendim. Hemen memleketi aradım. Önce onlar da bilmiyordu. Araştırdım ‘doğruymuş’ dediler. “Nerde” dedim. Elazığ’da olduğunu söylediler. Neredeyse üzerinden bir ay geçmiş. Biz apar topar Elazığ’a gittik. Ben şubeye gittim. Onlar da “yok” dediler “böyle bir şey olamaz” dediler. Bir sürü resimler gösterdiler şehit olanların. Tanıyamadım ben. Kardeşimi tanıyamadım resimlerden. Parçalanmış insanlar. Bunlar şehit olduktan sonra bir de hepsine sırayla göğüslerinden kurşun sıkılmış. O arada da Palu’da olan olayları dia gibi birşeyden gösterdiler. Resimlerden gördüğüm kadarıyla tam net tanıyamadım. Benzettim yan duruş haliyle.
Memlekete gittik, biri diyordu “dün burdaydı.” Öbürü diyor ki “öbür gün burdaydı” hep bizi öyle oyaladılar. Biz onun için inanamadık öyle birşey olduğuna. Sonradan tekrar şubeye gittik. En son karar verdik mezar açtırmaya. Gittik üç tane mezar var. Birinci mezarı açarken bir kan kokusu geldi. Ben hemen kenara çekildim. Babam da kimseyi bırakmadı açsın. “Ben açacağım” dedi. Beni bırakmadı, ben kenarda kaldım. Ben kenarda kaldığım için birinci mezarı göremedim. Mezarı kapattılar sonra. İkinci mezarda zaten hiçbir şey belli değildi. Üçüncü mezarı açtılar o değil sonradan öğrendim Ali Kayadoğan’mış. Kardeşimin boyu uzundu. Mezarlar küçük ya ben hep uzun mezar aradım. Babam geri karakola gitmiş, karakol gene beni çağırdı. Beni teselli etmek için mi yoksa kendileri de inanmadıkları için mi bilmiyorum. Bir de Hıdır Aykır vardı arkadaşı. Birlikte şehit olmuş. Emniyet amiri “bu cenazeler karışmış” dedi. “Nasıl olur” dedim “Ne yapıyorsunuz siz” dedim “insanları öldürüyorsunuz birini oraya birini oraya mı atıyorsunuz” dedim. “Yok” dedi “bu askeriye gibi değil ki künyelerini falan alsınlar”. Bana gösterdiğine göre Elazığ’da kalan benim kardeşim görünüyor Ovacık’a giden Hıdır Aykır görünüyor. Sonra ben onlara inanmadığım için Ovacık’a gittim. Hıdır Aykır ‘ın köyüne gittim amcasını gördüm. Adam dedi ki “bacım istersen mezarı açtırayım”. Ben yıkadım ama kadınlar gördü, “bu Hıdır Aykır değil” dediler. Ama öbür taraftan gidip Hıdır Aykır ‘ı alan, onu tanıyan gençler ona da dediler ki “yok bu Kazım Çelik değil” dediler. “Hıdır Aykır ” dediler.
Şimdi ben böyle bir şüphede kaldım. Elazığ’daki mi Kazım Çelik yoksa Ovacık’taki mi? Kafam karışıyor.
Kaynak: “Kendisini davasına vermiş, hep onun peşinden gidiyordu!”. Yeni Demokrasi Yolunda İşçi-Köylü. 9-22 Mayıs 2003. Yıl: 1. Sayı: 2003-8. Sayfa: 24.
****
ANI | Bir yoldaşı- Zor dönemlerin devrimcisi: Kazım Çelik (2006?)
“20 Mayıs 1987’de Elazığ Palu’da TKP-ML TİKKO gerillaları ile devlet güçleri ile çıkan çatışmada ölümsüzleşen TKP-ML’nin 3. Genel Sekreteri Kazım Çelik’in, zor dönemlerin yiğit komünist önderinin anısına…”
Yaşamını devrime adayan bir dava adamının yaşamını bütün yönleriyle bir yazıda vurgulamak zor olduğundan ancak belli kesitini, belli yönleriyle vurgulayabilirim.
Kazım yoldaş, gençlik yıllarında parti ile tanıştı ve mücadeleye atıldı. Okulda, Çukurova, Ege, İstanbul ve daha sonra Dersim ve çevre iller gibi birçok yerlerde Parti faaliyeti yürüttü. Girdiği her çevrede kısa sürede hem bir gelişme ve canlanma oluyor, hem de buna paralel kendisi de hızla gelişme gösteriyordu. Ağırbaşlılığı ve olgunluğu ile kitleler ve yoldaşları üzerinde derin bir etki bırakıyordu.
Aynı zamanda oldukça alçak gönüllüydü. Yoldaşları ve kitleler içinde bilgiçlik havasına kapılmazdı. Kitlelerden öğrenmeyi küçümsemezdi, tersine öğrenci olmasını biliyordu. Bilmediği veya vakıf olamadığı şeyleri kitlelere sorar, dinler ve sabırla öğrenirdi. Öğrenci olunmadan, öğretmen olunamayacağını yaşamında gösterir ve yetiştirdiği insanlara örnek olmakla kavratırdı.
Çalışkanlık ve fedakarlık onun bir başka belirgin özelliğiydi. Bu her devrimci ve komünistin vazgeçilmez özelliğidir. Daha önemlisi sınıf bilinçli proletarya davası, Parti, sınıf mücadelesi ve kitlelerin çıkarları karşısında samimiyetin ölçütüdür bu yönler. Yorulmak bilmeyen bir çalışkanlık göstermesi hem kitlelerin sevgisini, güvenini ve desteğini kazanıyor, hem de yoldaşlarının güvenini kazanıyordu. Bu yönüyle de Parti’yi ve yeni kuşakları eğitiyor, örnek oluyordu.
Koşullara teslim olmak yoktu onda. Zorluklar ve olanaksızlıklar karşısında yakınma-sızlanma yoktu. Hiçbir şeyi istediğimiz gibi, hazır bulamayız. Devrimcilik-komünistlik hazır üzerinde hareket etmek, başkalarından beklemek, emek sömürüsü yapmak değil, “yokluk”, olanaksızlık içinde yaratmak, değiştirmek, kazanmak ve yükseltmektir.
Disiplin onun bir başka öne çıkan özelliğiydi. Yoldaş sınıfın, partinin, faaliyetlerin ve bir militanın gücü ve başarısının proleter disiplinde yattığının bilincindeydi. Bu disiplin kör, yani bilinçsiz, sadece kuralların ve zorun hissettirildiği oranda süren bir “disiplin” değil, proleter ideolojik birlik üzerinde süren, gönüllü ve bilinçli bir disiplindir. Çelik disiplindir. Kendisine verilen görevleri ne olursa olsun sıkı disiplin içinde zamanında yerine getirmeye çalışma ruhu içinde hareket ediyordu.
Yeraltı çalışmasının zorunluluğunun bilinciyle illegaliteye titizlikle önem verme, elinden geldiği kadar yeraltı faaliyetini sağlamlaştırma, prensipli çalışma vb. onun başka örnek özellikleriydi.
Kolay ya da zor hiçbir görevden kaçmaması onun bir başka öne çıkan özelliğiydi. Görev, alan vb. seçmeyi sevmezdi. Böyle bir seçmeciliğin ideolojik bir zayıflık olduğunu ve onun dışa vurumunun olduğu bilinciyle hareket ederdi. Her kadro ve militan yetenek ve daha verimli olabileceği bir göreve özenebilir. Ancak buna rağmen parti ve mücadelenin ihtiyacı nerede ise oraya verilmesi her türlü işe hazır olması gerektiğinin bilincini taşıması gerekir. Kazım yoldaş böyle bu düşünceyle şekillenmiş olarak parti ve mücadelenin hiçbir görevinden uzak durmadı. Faaliyet süresince birkaç defa polisin eline geçti, her seferinde sınıf bilinci ve kiniyle direndi. Komünist bir kararlılıkla davaya sadık kaldı.
Kazım yoldaş en son Proletarya Partisi’nin 2. Konferansı döneminde, alt konferanstan sonra esir düştü. Sahte kimliği üzerine diretti ve düşman bir şey çıkaramadı, bırakmak zorunda kaldı.
O sürede biten Merkezi Konferans’ta 2. MK’ya seçildi. 1981 yazında peş peşe alınan ağır kayıplardan sonra Kazım yoldaşın sorumlulukları daha da ağırlaşıyordu. Kayıplardan sonra SB’de yer aldı. Ve 82 baharında MK’yı güçlendirmeden sonra oluşturulan askeri komisyon sekreterliğine getirildi. 83’teki kayıplardan sonra Parti Genel Sekreterliğini üstlenmek durumunda kaldı. ’87 20 Mayıs’ında şehit olana kadar da bu görevini sürdürdü.
Kazım yoldaş Askeri Faşist Cunta dönemi ve onun terörünün bütün hızıyla sürdüğü çok zor bir süreçte Partinin en ağır bir görevini üstleniyordu. Ama o bundan hiçbir zaman en ufak bir şekilde yakınmadı.
12 Eylül açık faşist diktatörlüğünün bütün kitleler üzerinde azgın terör estirdiği, tabii en başta devrimci ve komünist harekete karşı çok yönlü saldırılar yönelttiği, devrimci saflarda özellikle küçük burjuva kökenlerden gelen ideolojik olarak zayıf, kararsız, sallantılı, çürümüş vb. öğelerin safları hızla terk ettiği veya düşmanın eline düşmesiyle Partiye kitlelere ağır zararlar verdiği, böylece partinin kan kaybettiği, hareket alanının daraldığı güvensizliklerin geliştiği kitle hareketlerinden düşüş olup, devrimci hareketin ve durumun gerilediği, bütün devrimci hareketlerin tasfiyecilik sürecine girdiği, saflarımızda da geliştiği (buna dünyada devrimci durumun gerileme süreci de eklenirse) Partinin ağır sarsıntılar yaşadığı bir koşulda bu görevi üstlendi.
Bu koşullarda kırsal alanı ve gerilla faaliyetini terk etmedi. Kaptanların, hele hele en zor süreçte geminin dümeninin başında olması ve sıkı sıkıya sarılması gerektiğinin bilincindeydi, Parti önderliğinin kadrolarını özellikle o zor koşullarda kırsal alanlarda örgütün başında ve silahlı mücadele içinde korunabileceği onun içinden geliştirilebileceğinde ısrar ediyordu.
Ağır koşullarda kayıpların, yenilgilerin alındığı dönemlerdi. O bu koşullarda sağlamlığını, tutarlılığını ve kararlılığını gösterdi. Partiye önderlik etmeye, yaralarını sarmaya çalışıyordu.
Her kadro da öne çıkan bazı yönler olur, yukarıda belirtilen yönleri, dava ve parti insanı olması, olağanüstü samimi olması, yaşamını her yönüyle adamasının yanı sıra, örgütçü yeteneği, pratik yeteneği ön planda olan bir yoldaştı. Bu yetenek kavrayış ve uzun yıllar siyasal mücadele içinde yer almasının getirdiği siyasal deneyimin ürünüydü ve önder kadroda mutlaka aranması gerekeni çekip çevirme yeteneğinden geliyordu. Siyasal uyanıklık ve inisiyatif eksikliğini önemli ölçüde aşmıştı yoldaş.
O dönemin devrimci durumundaki gerileme esasta sürmesine karşın, devrimci hareketin gerilemesine, ağır kayıplar almasına ve düşmanın sistemli askeri operasyonlarına ve sık sık alınan fiziki kayıplara rağmen sınıf mücadelesinde en ufak tereddüt göstermedi. Bu amaçla bulunduğu gerilla birliğinden başka bir alandaki faaliyet ve gerilla birliğini denetlemeye gittiği bir sırada düşmanın satın aldığı ihbarcılarca görülüp sahiplerine bilgi verilmesi sonucu bulunduğu gerilla birliği kuşatılmış, uzun bir çatışma sonucu 20 Mayıs 1987’de Palu’da şehit düşmüştür…
Bizlere bıraktığı kavga bayrağını ondan örnek almamız gereken yönleri ile kavgamızda yaşatacağız, şehit yoldaşımıza layık olacağız ve olmalıyız. Bu bir tarihi görevdir, boyun borcudur…
Bir yoldaşı
Kaynak:“Zor dönemlerin devrimcisi: Kazım Çelik”. Özgür Gelecek Yolunda İşçi-Köylü. 19 Mayıs-1 Haziran 2006. Yıl: 2. Sayı: 48. Sayfa: 27.