PARTİ İÇİNDEKİ İDEOLOJİK HASTALIKLAR

Yenilgi almış ve yenilgilerin yaralarını sarmaya çalışan proletarya partisinde birçok ideolojik zaaf ve hastalıkların olması kaçınılmazdır. Toplumdaki depolitizasyon parti içine de yansıyacaktır. Çünkü KP toplumdan tamamen izole edilmiş, toplum dışında bir parti değildir. Onun rnücadelesi tümüyle burjuva düşüncesine karşı olmasına rağmen, bu toplum içinde yaşamasından dolayı toplumun çeşitli katmanlarından gelen unsurlar partiye de bu olumsuz düşüncelerini, alışkanlıklarını getirirler. Uzun yıllar parti içinde olsalar bile, yaşadıkları toplumun olumsuzluklarından şu veya bu şekilde etkilenirler. Hatta düşmana bile satılırlar. KP bunların bilincinden hareket etmek zorundadır, aksi taktirde partiyi yozlaştırmaktan kurtaramaz, burjuva düşüncelerine karşı parti içinde ML’nin panzehirini üretemez. Bu nedenle hiçbir KP saf bir parti değildir. O her zaman mücadele ettiği burjuva düzenine karşı, kendi içinde de mücadele etmekle karşı karşıyadır. Parti içinde iki çizgi mücadelesinin meydana gelmesi çeşitli sapmaların olması bu toplumsal olgudan kaynaklanmaktadır. Proletarya partisi devrimden sonrada bu uyanıklığı ve mücadeleyi biran olsun zayıflatmamalı ve amansız bir mücadele yürütmelidir. Enver Hoca gibi revizyonistler ve troçkistler ancak bu olguyu reddedebilirler. Partimiz kurulduğu günden itibaren bu olgunun bilincinde olarak mücadelesini sürdürmüş ve uyanıklığı elden bırakmamıştır.

Yenilgi dönemleri devrimci mücadelenin zayıflaması devrimci durumun gerilemesi, partinin zayıflaması; yılgınlıkları, devrim kaçkınlığını, halka, devrime ve partiye güvensizliği geliştirir. Daha da önemlisi, felsefi idealizmi, “legal-Marksizm’i (tasfiyecilik)”, düzen içinde uyumlu yaşam gibi anlayışları yaygınlaştırır. Parti içinde ise, laçkalığı, aşırı demokrasiyi, partiye güvensizliği, partinin siyasetine kuşkuyu geliştirir.

12 Eylül sürecinde partimizin örgütsel olarak ağır bir yenilgi alması, partiden kaçışları da gündeme getirdi. Kaçanların büyük bir bölümü “demokrat” olarak kalmaya yemin ederken, bir bölümü de “demokrat” kalmayı bile “tehlikeli” görüp her-şeyden elini eteğini çekmeyi kendileri açısından daha “yararlı” gördüler. Bir bölümü de yurtdışını mesken edinmeyi ve burada marjinal bir “devrimci” olarak yaşamayı yeğlediler. Mücadele kaçkınlarının önemli bir bölümü partimize karşı güvensizlik tohumu ekmekten geri durmadılar ve hatta daha da ileri giderek “bu halk için mücadele edilmez” “bunlar için hapis yatmaya ve ölmeye değmez” gibi ihanetin bataklığına kadar vardılar. Bir kısım dönekler ise reformculuğun ve tasfiyeciliğin ideologları haline geldiler. Kimisi PDA (şimdiki adı ile Sosyalist Parti) saflarında, kimisi de egemen sınıfların partisi SHP saflarında yer almaktan çekinmediler. Özellikle SHP içinde “legal konumlarını” koruma ve sağlamlaştırma çabaları içine girdiler. SHP içinde yer almalarının nedeni burjuvazinin kendilerini “rahat” bırakması içindi.

Parti dışındaki bu gelişmelerin partimiz içine de yansımaması düşünülemez. Birincisi sağcılık şeklinde. Bu özünde sol reformculuğun değişik bir görüntüsünden başka bir şey değildi. Bu anlayış sahipleri reformcu mücadelelere daha “sıcak” bakabilmişlerdir. Reformculuğu proletaryanın “dostu” gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Öte yandan bu anlayış sahipleri partimizde aktif görev alma yerine daha pasif görev almayı yeğlemişlerdir. Süreç içinde bunlar partiden uzaklaşmışlardır. Ancak bu tür anlayışların az da olsa kırıntıları vardır. Bu anlayışlar özellikle yurtdışı parti örgütümüz içinde çıkmış ve yer bulabilmiştir. Bu sağ anlayışlara karşı sol anlayışlarda partimiz içinde filizlenmiştir; bu anlayışlar özellikle şehirlerde ve kitle örgütleri içindeki çalışmayı ve örgütlenmeyi küçümsemektedir. Bu her iki anlayışta ML’ye yabancı olan anlayışlardır. Bu ikisi birbirine zıt gibi görünse de parti içinde birbirini desteklemektedir. Yani birinin varlığı ötekinin varlığını da beraberinde getiriyor. Çünkü bir sapmaya karşı, onun zıttı bir başka sapma ortaya çıkar. Bu nedenle parti içindeki bir sapmaya karşı mücadele ederken diğer bir sapmanın filizlenmesine müsaade edilmemelidir. Bütün KP’lerinde sağ sapmaya karşı mücadele edilirken sol sapma filizlenmiş, sol sapmaya karşı mücadele edilirken sağ sapma filizlenmiştir. Sağ anlayışlar partimizin programatik görüşlerine güvensizlik yayarken sol anlayışlar da partimizin görüşlerini dogmatik bir şekilde yorumlamakta ve gelişmesinin önüne engel olmaktadırlar.

Subjektivizm partimizde önemli ölçüde vardır. Yani sorunlara tahlilci yaklaşma yerine olayları görmek istediği gibi yorumlayan bir anlayış. Oysa sorunlara tahlilci yaklaşmak KP’nin vazgeçilmez bir bakış açısıdır. “Somut şartların somut tahlili” ilkesi her zaman her koşulda uygulamamız gereken bir yöntem olmalıdır. Soyut ve sübjektif değerlendirmeler yerine somut ve tahlilci bir yaklaşım partimizin gelişmesini daha da hızlandıracaktır. Yerine göre taktiklerde esneklik, yerine göre katılık, yerine göre geri çekilme, yerine göre saldırı ve savunma olmalıdır. Düz bir taktik, düz bir rota olamaz. Bu doğa yasalarına aykırı olduğu gibi, toplumsal yasalara da aykırıdır. Yani diyalektik materyalizmin inkarıdır. Subjektivizm partimizde geçmişe oranla yıkılmasına rağmen hala vardır. ML-MZD kavranmadığı onun gelişen yönü olduğu görülmediği sürece giderilemez. ML’in gelişen bir bilim olduğu iyi kavran-malıdır. Teorimizin pratik ile çelişen yanı olduğunda, teoriyi acımadan atmasını ve pratiğe yön gösterici hale getirmesini bilmeliyiz. Dogmatizmi aşmanın yolu budur.

Partimizde aşırı demokrasi hastalığı da mevcuttur. Bu tipik küçük burjuva ideolojisinden kaynaklanmaktadır. Aşırı demokrasi, proleter disiplini reddeder bu partinin burjuva kulübüne dönüştürülmesi ya da dönüştürülmesine kayıtsız kalmak demektir. Bir KP’de demir disiplin olmadıkça parti devrim yapamaz. Proletaryaya önderlik edemez.

Aşırı demokrasinin kaynağının kurutulması için partide yoğun eğitim şarttır. Aşırı demokrasi eğilimi içinde olanları sıkı bir eğitimden geçirmeliyiz. Gerillalar içinde de bu tür anlayışlar daha sık gelişir. Bu nedenle gerilla birlikleri içindeki partili unsurlar buna azami dikkat etmelidir. En küçük bir olumsuzlukta partiyi tanımamaya kadar götürenler olabilir. DABK’ın çıkışı bu konuda hepimize iyi bir örnektir. Bundan gereken dersi çıkaramazsak yine aynı hatalara göz yumarız. Bu da yeni ayrılıkçıların, hatta komutanlarının disiplinini tanımayanların çıkmasına neden olur. Gerilla bölgesindeki parti örgütlerine bu açıdan önemli görevler düşmektedir.

Partimiz içindeki önemli diğer bir hatada siyasal çalışmaya karşı ilgisizliktir. “Siyasal çalışma bütün çalışmaların can damarıdır” ilkesinden ‘hareketle, siyasal çalışmaya, araştırmaya önem vermeliyiz. Siyasal çalışmanın olmadığı yerde oportünizm gelişir. Parti yozlaşır. Bütün yoldaşlarımız araştırma ve incelemeye önem vermelidirler. Parti içindeki hatalara, gelişmelere seyirci kalmamalıdırlar. “Yukarısı yapar” anlayışı siyasal hantallık hastalığıdır. Bu tür tavırlar süreç içinde kişilerde gerilemelere ve hatta mücadeleyi terk etmeye kadar götürür. Siyasal çalışmayı ve eğitimi küçümsemek politik uyanıklığı köreltir. Bazı yoldaşlar partinin çıkardığı yayın organlarını bile ciddi olarak okumuyorlar. Okuyanların bazıları ise eleştirel bir gözle okumak yerine okumak için okuyorlar. Bu anlayışlar oldukça tehlikelidir. Partimizin siyasi seviyesini düşürür. Her partili yoldaş partimizin çıkardığı tüm yayınları ciddi bir şekilde eleştirel okumalıdır. Hataları anında partiye iletmelidir. Her partili yoldaş bir yazı kurulu gibi çalışmalıdır. Siyasi canlılığı her zaman parti içinde canlı tutmalıdırlar.

Partimizde var olan diğer bir yanlış anlayışta kollektif çalışma eksikliğidir. Kollektif çalışmanın olmadığı yerde partinin görevleri yerine getirilemez, inisiyatif geliştirmede bireyin yeteneklerini köreltir ve bu durum KP’ler için kadro sıkıntısını doğurur, bireyciliği geliştirir ve saflarda anarşizmi körükler. Parti organları görevlerini doğru bir şekilde yerine getiremez. Kariyerizmi hortlattığı gibi parti içinde siyasal tartışmalar yerini “sen ben” tartışmasına bırakır ve bu da KP’nin ölümü demektir.

Komünist, Sayı: 17, 1989