HBDH Konseyi ve MKP üyesi Cafer Baran’dan Açıklama

Kaypakkaya ve şehitlerimizin devrimciliği, herkesin gıpta ile baktığı, örnek devrimci ve komünist önderleşmeyi gerektiriyor!

-Kaypakkaya’nın birleşik devrim mücadelesindeki yeri, önemi ve güncelliği nedir?

Cafer Baran: Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın, tıpkı diğer devrimci önderler Deniz, Mahir, Mazlumlar da olduğu gibi devrimci yoldaşlık çizgisinde pratikleştikleri ve birleştiklerini görüyoruz. Doğru devrimci yaşamın, şehitler gerçeğinde olduğu bilinciyle Sinan Cemgil’lerin ihbarcısının cezalandırılması eylemi de bunu göstermektedir.

Yine stratejik halk sevgisiyle dolu yürekleri ve bilinciyle halk kitlelerine ve onun çeşitli sınıf örgütleri ve partilerine yaklaşımı tamamen ideolojik ve tarihsel olduğu gibi bir o kadar politik ve güncel gerçekliğiyle yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Bu bilinçten hareketledir ki feodal ve burjuva medeniyetçi paradigmanın her türüne karşı çıkarak “biz hangi tarihin mirasçısıyız?’’ sorusunu sormuş ve net bir şekilde yanıtlarını vermiştir. Keza faşist TC’nin o zaman ki 50 yıllık ipliğini pazara çıkarması bir yana bizzat onun faşist ideolojisi Kemalizm’in de gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır. Ezilenlerin pedagojisi üzerinden doğru tarih okumasıyla revizyonist burjuva toplum ve tarih anlayışı ve tezlerine komünist neşteri vurmuştur. Ağalara başkaldıran İnce Memed’in, Antep’te emperyalist işgalcilere karşı Karayılan’ın kahramanlığının demokratik, ilerici, yurtsever ve devrimci mirasçısı olduğumuz gerçeğini son derece açık ve anlaşılır bir şekilde altını çizerek vurgulamıştır. Herkesin İngiliz emperyalizminin parmağı ve işbirlikçisi olarak telakki algısal şartlarda, komünist önder Kaypakkaya, Şeyh Sait hareketine ‘’İngiliz emperyalizminin parmağı dahi olsa, okun sivri ucunu faşist Türk devletine yani ezen ulus şovenizmine yöneltmemiz gerektiğini’’ vurgulayarak bugünkü birleşik devrim mücadelemizde de namlularımızı hangi yöne çevirmemiz gerektiğini net olarak göstermiştir.

Kaypakkaya yoldaşın bilimsel metodu olarak başta Kürt ulusu da dahil tüm ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı tezlerini savunarak, faşist Kemalist diktatörlük ile arasına net bir çizgi koyması, bugünde bizlerin perspektifidir.

Açık ki tekçi faşist Türk devletine işte böyle bir tarihsel köklere ve mirasa sahip olan Kaypakkaya yoldaşımızın bugünde birleşik devrim mücadelesindeki yeri ve önemi itibariyle doğru ve bilimsel olarak güncelliğini koruduğunu kayda geçmek isteriz. Ne yazık ki Kaypakkaya’da dahil tüm şehitlerimizin o kadar açık çağrısına rağmen, çalışmaları ezilen bütün halklarımızın çıkarlarını öne alarak birleşik devrim mücadelemizin hizmetine yeterince sokamamaktayız. Kendiliğindenci ve parçacı, dağınık ve bir türlü eyleme geçemeyen düzeydeki yaklaşım ve rutinlerden kopamadığımız içindir ki birleşik devrim mücadelesinde de istenilen başarıyı yakalayabilmiş değiliz.

-Kaypakkaya’nın faşizm değerlendirmelerini esas aldığımızda AKP-MHP ittifakı nasıl değerlendirilmelidir?

Cafer Baran: Kaypakkaya yoldaş, feodal despotik Osmanlı egemenliğinin son süreçlerinden itibaren Jön-Türk ve İttihat Terakki’den başlayıp içerisinden üzerinden yükselerek faşist TC’nin temel ideolojisi haline gelen Kemalist diktatörlüğün, bizzat işçi ve emekçiler, Ermeni, Kürt, Asuri, Süryani vd ezilen ulus ve milliyetler, Alevi vd ezilen inançlara karşı girişilen tekçi faşist karakteri olduğu tezlerini artık herkesin bildiği kanaatindeyiz. Bu nedenledir ki sadece şu veya bu düzen partisi ve parlamentosu için değil, bizzat Türk devletinin faşist niteliğini de ortaya koymuştur. İbrahim yoldaş, o dönemde ne CHP ne de Demokrat Parti ayrımı yapmaksızın doğrudan devletleriyle birlikte bütün bunların faşist düzen partileri olduğunu ve hakim sınıf kliklerinin kendi aralarındaki çıkar çelişkisinden başka durumlarının olmadığını belirtmiştir. Bugünde AKP-MHP ittifakı da dahil faşist ittifaklarda esas amacın ezilen halklar, ulus ve milliyetler, inançlara karşı olduğu gerçekliğini görüyor ve yaşıyoruz. Parlamentonun içinde bir demokrasicilik oynandığını, oysa devletin tekçi faşist karakterini gizlemek için kullandıklarını rahatlıkla anlamaktayız. Geçmişte CHP’nin de eliyle inkar, imha ve kıyımlarda olduğu gibi hakim sınıf kliklerinden AKP-MHP faşizminin bugünkü tekçi faşist politikalarıyla faşist devletlerinin tek tek atan tekçi faşist niteliklerini sürdürdüklerini vurgulamak isteriz. Bu yönüyle AKP-MHP faşizmine de, CHP faşizmine de hiç şaşırmamak gerekiyor. Aralarındaki nüans farklılıkları ve çelişkilerinden taktiksel politikalar itibariyle biz devrimciler tabi ki faydalanmalıyız. Ancak stratejik bir ittifak ve eylem birliğinin gündemimizde yer almadığı ve alamayacağını da belirtmek isteriz. Bundandır ki burjuva faşist düzen partileriyle, özellikle seçim süreçlerinde daha çok gündeme gelen taktiksel ittifakları da, doğru bulmadığımızı vurgulamak isteriz. Gerek TC’ye gerekse de AKP-MHP-CHP faşist düzen partilerine yönelik ‘’faşist mi değil mi, demokrat mı değil mi, ittifak yapılabilir mi yapılamaz mı?’’ gibi anlayış ve çizgilerin ve de farklı pratik politikaların olduğunu, öteden beri biliyoruz. Bu noktada da çeşitli kavrayış zayıflıklarına yönelik doğru yanlış temelinde ideolojik mücadele yürütülmesi gerektiği ortadadır. Belli ki bu halkada çeşitli sorunlar varlığını devam ettirmektedir. Belli ki ezilen halkların enerjisi bir o yana bir bu yana tarzı, bazen AKP-MHP’ye bazen de CHP’ye kanalize olabilmektedir. Belli ki ezilen ve sömürülenlerin enerjisi, burjuva faşist düzen partileri ve kliklerine boca edilebilmektedir. Ve belli ki devrimci parti ve örgütler, halklara öncü ve önderlik rolü ve görevini yeterince yerine getirememektedir. Günümüzün devrimci parti ve hareketlerinin, anti- faşist mücadelesinin, şu veya bu düzen partileriyle sınırlamayıp, emperyalizme bağımlı komprador tekelci kapitalist Türk devletini de hedefleyerek anti- emperyalist bir muhtevaya sahip olması gerekmektedir. Açık ya da yarı açık gibi tabirlerle faşist devletin karakterini, acaba demokratikleşiyor muyuz gibi yanılsamalarla karşılamayı bir yana bırakmalıyız. Şimdiki süreçte AKP-MHP ittifakı-koalisyonu ya  da herhangi başka bir şeyi olarak faşizmine karşı, mücadele etmemizin de, yanlış olmadığını belirtelim. Bununla, faşist devlete karşı mücadelemizin iç içe geçtiğini de vurgulayalım.

-18 Mayıs aynı zamanda Haki Karer ve Dört’lerin yıldönümleri Haki Karer’i nasıl anlamak nasıl anlatmak gerekir. Dört’leri bugün devam eden zindan direnişiyle ele alırsak neler söylemek istersiniz

Cafer Baran: 1977 18 Mayıs, Haki Karer yoldaşın 42. Ölümsüzlük yıldönümünde bitirilemeyen ruhla kuşanıp teslimiyete hayır diyerek bedenlerini ateşe verip özgürlük güneşine doğru kanat çırpan Dört yoldaşın tarihsel direnişini saygıyla anmadan geçemeyiz. Kürt, Türk ayrımı gözetmeksizin devrimci yoldaşlık zincirinde halkalaşarak öncüleşmenin örneklerini görüyoruz.  Öncellerinden devraldığı direniş ateşi ve bayrağını biz ardıllarına bırakarak ölümsüzleşen Dörtlerin, bugün Leyla Güven öncülüğünde ve zindanlarda Ölüm Oruçlarıyla harlandırıldığını vurgulamak isteriz. Tekçi faşizme karşı küllerinden yeniden doğan Dörtler, yeni Anka Kuşu misali bugün kahraman kadın Leyla Güven öncülüğünde dışarıda ve zindanlarda yaşıyor, savaşıyor. Özgür ve demokratik bir ülke, toplum ve yaşam uğruna ödenen bedellerin hiç de boşa gitmediği gerçekliğini görüyoruz. Tarihten gelerek tarih yaratan kahraman yoldaşları ve halklarımızı görüyoruz. Teslimiyete ve tecride karşı faşizmi yenme ve tasfiyeyi kırarak zafere doğru yürüme kararlılığını görüyoruz. Şehit ve tutsak aileleri yiğit analarımızın devrimi doğurma ısrarını yaşıyoruz. Zulme ve sömürüye inat, direniş bayrağını yükseltme azmini görüyoruz. Önceki süreçler ve diğer alanlar için olduğu gibi, zindan direnişlerinin de önemli stratejik direniş alanları olduğunu görüyoruz. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da dahil dünyamızı hücreleştirerek, tecrit politikalarıyla kıyımdan geçirilmesine karşı, tüm toplumlar ve halklarımız için oldukça önemli ve etkili zindan direnişlerini yaşadık, yaşıyoruz. Bu temelde hem tarihsel hem de güncelliğiyle faşizme karşı tecridi kırıp parçalamada zindan direnişinin, birleşik mücadelemizdeki önemini de yeterince kavramak durumundayız. Buda yetmez, sürecin bizlerden istediği düzeyde pratikleşmek zorundayız. Tecridi kırıp faşizmi yenmek için, her alanda birleşik devrimci mücadelemizi yükseltmeliyiz. Bıçak kemiğe dayanmıştır ve topyekün direnerek faşizmi yıkmamız gerektiği, yeterince açık ve ertelenemez devrimci bir görevdir. Faşizmin tamamen korkularının ve acizliğinin ürünü olarak geliştirdiği pervasız saldırılarına karşı, daha büyük ve bütünlüklü bir seferberlik ruhuyla, birleşik devrimci direniş ve mücadeleyi geliştirmeliyiz. Objektif koşullar, oldukça elverişlidir ve halklarımız da direnmektedir. Birleşik öncü devrimci savaşı geliştirerek, faşizme tarihsel darbe vurup onu yenmemiz için, görevlerimize dört elle sarılarak zaferi ellerimizle yaratacağız.

-Son olarak bugün İbrahim Kaypakkaya devrimciliği bize ne anlatıyor onun iradi duruşuna Türkiye ve Kürdistan devrimcileri açısından nasıl bir ihtiyaç var.

Cafer Baran: İbrahim Kaypakkaya devrimciliği, bugün bizlere; daha fazla halkların ve devrimin çıkarları için mücadele etmeyi emrediyor. AKP-MHP’de ifadesini bulan faşist Türk devletine karşı, daha çok askerileşmeyi ve eylemsel olmayı koşulluyor. Komünist bilimimizin yaşayan canlı ruhu olan somut koşulların somut tahlili üzerinden birleşik devrimimizin stratejik öncü örgütlenmesini ve faşizme karşı topyekün mücadele etmemizi gerektiriyor. Kaypakkaya devrimciliği, bugün bizlere tarihimizden daha doğru ve bilimsel dersler çıkarmayı ve özellikle her yenilgi ve başarısızlıklarımızın, yeni tarzın geliştirilmesinin ön şartları olduğunu öğretiyor. Kendiliğindenciliği, kıyısında köşesinde dolaşmayı, yüzeyselliği bir kenara atıp, daha fazla derinleşerek nitelikli temsiliyeti şart koşuyor. Faşizme karşı, daha somut ve ısrarla ideolojik kararlaşmayı ve pratikleşmeyi emrediyor. Doğru temelde güncelleşerek profesyonelleşmeyi ve çağımızın yeni devrimci ve komünisti olmayı gerektiriyor. Kaypakkaya ve şehitlerimizin devrimciliği, herkesin gıpta ile baktığı, örnek devrimci ve komünist önderleşmeyi gerektiriyor. En zor şartlarda bile olunsa, faşizme karşı kararlılıkla direnmeyi ve düşmanı yenmeyi emrediyor. Yasal ya da illegal bütün mücadele alanları ve her yerde, birleşik devrim mücadelemize hizmet etmeyi emrediyor. Faşizmi yenmenin, genel ya da yerel seçimlerle değil, ancak silahlı mücadele ve devrimle mümkün olduğunu öğretiyor. Birleşik devrimci mücadelemize hizmet temelinde mütevazi adım olarak attığımız 4. Kongremizin şiarıyla cüret edelim, öne çıkalım, kazanalım…

HBDH Basın Birimi