Ölümsüzlerimizin İzinde ‘Jin, Jîyan, Azadî’
Devletin rant politikaları ile faturası ağırlaşan doğal felaketlerin, işgal saldırılarının, kadına yönelik şiddetin, katliamların ardından yaralarımızı sardığımız bir yılı daha geride bıraktık. Yeni yılı da ocak ayında ölümsüzleşenlerimizden aldığımız mücadele bayrağı ile kararlıkla karşılıyoruz.
Rosa Luxemburg, yüz yıldan uzun bir süre önce tam da kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizme geçtiği bir süreçte, revizyonizm ve reformizme karşı devrimin kızıl bayrağını yükseltti. Onun reformizm ve revizyonizme karşı verdiği mücadelede Alman emperyalistlerinin bu kadar dikkatini çekmesi elbette aynı zamanda bir kadın olarak kendisine sunulanla yetinmemesiydi. Devrimin kartalı bugün hala yükseklerden bize sesleniyor ve gücümüze güç katıyor ‘Devrim daha yarın gümbürtüyle ayağa kalkacak yeniden ve yüreklerinize korku salan borazanlarla ilan edecek: Vardım, Varım, Varolacağım!’
Rosa Luxemburg’tan sonra onun izin takip eden binlerce kahraman karanlığı parçalayarak yıldızlaştılar. Ocak ayında devrimci görevlerini yerine getirirken bir kaza sonucu yaralanarak faşist TC polisinin eline geçen Meral Yakar da onlardan birisiydi. Ser verip sır vermeme geleneğinin kurucularından Meral Yakar, yoldaşlarının ve halkın umut dolu kanaryası olarak ölümsüzleşti. Düşmanın işkencelerine karşı bedenini silaha dönüştürenlerdendi Lale Çolak. Ölüm Orucu direnişinin en ağır günlerinde bile özgür yarına olan sevdasını nakış nakış işledi kağıtlara. Diyarbakır 5 No’luda yirmi yıla yakın bir süre boyunca düşmanı çılgına döndüren ve aynı zamanda kendisini de kavganın ateşinde geliştiren Sakine Cansız gittiği her yere bu ateşin sıcaklığını taşıdı. Kürt özgürlük hareketinin Sara’sı, Paris’te Ronahî ve Rojbîn’le birlikte katledildikten sonra bile sadece Kürt kadın hareketine değil bütün dünyada kadınlara başı dik ve kararlı yürümeyi öğretmeye devam etti. ‘Özyönetim, özsavunmasız olmaz’ diyerek özyönetim direnişlerinde aktif bir rol oynayan ve arkadaşlarına yönelen düşmanın dikkatini dağıtmak için fedakarca hareket eden Sevê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar Silopî’den kurtuluşu müjdeledi. Elbette onlardan alınan bayrak yere düşmedi. Bugün o bayrak, dünyanın her yerinde kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin ataerkiye, emperyalizme, işgalciliğe, gericiliğe karşı verdikleri mücadelede dalgalanmaya devam ediyor.
Siyonizmin soykırımcı saldırıları karşısında direnen Filistinli kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin mücadelesinde olduğu gibi bizler hem erkek egemenliğine hem de işgalciliğe karşı kurtuluş mücadelemizi yaşamın her cephesinde veriyoruz.
Ermenilere yönelik soykırım saldırılarının yeni bir boyuta ve emperyalist işbirliğine ulaştığı bu yılda, Azerbaycan devleti faşist TC işbirliği ile Artsakh’ı işgal etti. Bu işgal boyunca da yalnızca Ermenilerin kültürel ve dini sembollerini hedef almadı. Tıpkı her türlü maddi desteği aldığı TC ordusunun yaptığı gibi, sosyal medya hesaplarından paylaştığı görüntülerde Ermeni kadınları özel olarak hedef aldı. Gerilla cenazelerine her türlü insanlık dışı uygulamayı yapan faşist TC devleti, Kürt özgürlük hareketine yönelik saldırılarını sürdürürken bütün güvenlik önlemlerine ve üstün teknolojisine rağmen gerillanın eylemlerinden kendisini koruyamadı ve ağır kayıplar verdi.
Faşist TC devletinin işgalci saldırıları Rojava halkının enerji kaynaklarına, tahıl ambarlarına, iş yerlerine, okullarına ve hastanelerine yönelmiştir. Yaşam alanlarını hedef alan bu saldırıların asıl amacı halkı sindirerek Rojava’yı insansızlaştırmadır. Ama bu saldırılar karşısında Rojava halkı geri çekilmek şöyle dursun kadınlar öncülüğünde işgale karşı sokakları binlerle dolduruldu. Faşist TC devletinin Filistin iki yüzlülüğü devam ediyor. Toprakları işgal edilen Filistinlilere sözde ‘insani yardım’ adı altında zorunlu göçü çare olarak gösteren TC, işgal ettiği Efrîn topraklarına Filistinlileri yerleştirerek kendi yarattığı insanlık dramını bir başka insanlık dramı ile maskelemeye çalışıyor. Buraya getirdiği Filistinlilere ise kendisine koşulsuz biat etmeyi dayatıyor.
Türkiye’de de devletin kadınlar ve ezilen cinsel kimlikler olmak üzere bütün halka yönelik saldırıları yıl boyunca devam etti. Ancak bütün baskı, sindirme ve manipülasyon politikalarına rağmen kadınlar ve ezilen cinsel kimlikler her türlü saldırıyı direnişlerle karşılandı. Ne 8 Mart’lar ne Onur Yürüyüşleri erkek devlet tarafından engellenemedi. İşçi ve emekçi kadınlar, patronların daha fazla kanlarını sömürmesine, emekleri üzerinden zenginleşirken insanlık onurlarına yönelik küfür ve hakaret dolu saldırılarına karşı örgütlendi ve grevlere gitti.
Emperyalizmin güdümündeki gerici devletlerin ve çetelerin saldırıları nedeniyle kitleler halinde göç dalgası tüm dünyada büyüyor. Göç yollarında da kadınları ve ezilen cinsel kimlikleri en ağır koşullar bekliyor. Ulaştıkları yerlerde ise geri gönderme merkezleri, insanlık dışı kamp koşulları ve bu kamplarda da gerek sözde güvenlik tarafından gerekse de kamptaki erkekler tarafından uygulanan şiddete karşı korunmasızlık bekliyor.
Şüphesiz yalnızca Ortadoğu’da değil tüm dünyada kadınlar ve ezilen cinsel kimlikler erkek devlet şiddetine karşı sokakları da meydanları da kampüsleri de geceleri de terketmedi. Başta Kürdistan ve Türkiye olmak üzere dağlarda, zindanlarda, sokaklarda faşizme ve erkek egemenliğine karşı mücadeleyi yükselen bu iradeyi Kadınların Birleşik Devrim Hareketi olarak selamlıyor ve 2024 yılını erkek egemen sisteme dar edeceğimiz bir yıl olacağının iddiasını taşıyoruz.
2024 yılının ilk günlerinde, Rosa Luxemburg, Meral Yakar, Lale Çolak, Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Sevê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar ve ölümsüzleşen binlerce yoldaşımızdan aldığımız bayrağı ‘jin, jîyan, azadî’ sloganıyla daha da yükseğe kaldırıyoruz. Ve Filistin’den Kürdistan’a haykırıyoruz; vardık, varız, var olacağız!
Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) Genel Konseyi