KBDH: TKP/ML TİKKO Gerillasıyla Röportaj

-Kendinizi ve örgütünüzü tanıtır mısınız?

Merhabalar, öncelikle ismim Çiğdem Vartinik. TKP/ML TİKKO gerillasıyım. Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) konsey üyesiyim. Partimiz Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist (TKP/ML) 24 Nisan 1972’de İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmuş Demokratik Halk Devrimi perspektifine sahip bir harekettir. 46 yıldır Türkiye ve Türkiye Kürdistanı dağlarında ve şehirlerinde son süreçte ise Kobane savaşı başta olmak üzere Rojava’nın çeşitli bölgelerinde ve Irak Kürdistanı’nda Medya Savunma Alanlarında yerini almış bir harekettir. Partimiz TKP/ML’ye ve ordumuz TİKKO’ya bağlı Kadın Komiteleri kurularak, kadınlara yönelik özgün politikaların ve çalışmaların önü açılarak, özerk bir kadın örgütlenmesi ve kadın ordulaşması hedeflerimiz arasındadır.

-KBDH’ye katılma nedenleriniz ve bunun önemi hakkında ne söylemek isterseniz?

Kadınların ve LGBTİ’lerin kurtuluşu için partilerin, erkek egemen sistemin çözülmesine, yıkılmasına dair politika üretmesi, kadın örgütlenmesinden bağımsız olamaz kuşkusuz. Özgün, özerk ve bağımsız örgütlenmeler, komisyonlar, komiteler kadın alanlarının yaratılmasında önemli bir yerde duruyor. Legal alanda bunları oluştururken aynı zamanda çeşitli kadın örgütleriyle birlikte oluşturulan platformlar da kadın dayanışmasının güçlenmesi açısından çok değerli bir yerde duruyor. Ancak sadece bunların yeterli olmadığını ataerkiye karşı esas mücadelenin, silahlı mücadele olduğunu da tarihimizden hayatlarımızdan biliyoruz. Silahlı mücadele biz kadınların olmazsa olmazımızdır. Kadınların askeri alanda ayrı bir örgütlenmeye gitmesi ve silahlı kadın örgütlerinin ve özgün örgütlenmelerin oluşturulması elzemdir. Kadınlardan oluşacak bir ordu, yalnızca askeri amaçlarla kurulan bir ordulaşma olmasının dışında, kadının askerileşmesi, erkek egemenliğine karşı bir başkaldırı, kadına dayatılan geleneksel rolleri bozmak anlamına geliyor. Biz tohumlarını 46 yıl önce atmış olsak bile kadın özgürlük mücadelesinde geldiğimiz düzey geridir. Bu açıdan kadın dayanışmasını kadınların birleşik mücadelesinin somutlaşmış hali olan KBDH’yi kadınların özgürleşme ve özgürleştirme hamlesi olarak değerlendiyoruz. Ataerkiyi hedef tahtasına koyan ve bunu yapacağı ortak gerilla ve milis birlikleriyle, askeri eylemlerle sürdürecek olan KBDH’de yer almak ve örgütleyicisi olmak bizleri geliştirecek ve güçlendirecektir.

Ataerki aile, yasa, din, ordu ve polisi gibi kurumlarıyla bir bütün örgütlenirken, bizim de parçalı dağınık olan mücadelemizi KBDH ile birleştirmek ve örgütlemek zaferimiz için kaçınılmaz olmalıdır.

-KBDH içerisindeki kadın örgütlenmelerinin nasıl farklılıkları var?

KBDH’de PAJK, KKB, MKP, MLSPB/THKPC, MLKP/KKÖ ve TKP/ML yer alıyor. Elbette ki farklı örgütler olmamızın nedeni farklı devrim programlarına ve stratejilerine sahip olmamızdır. Biz esas mücadelenin illegal mücadele bunun da kır gerilla mücadelesi olduğunu savunuyoruz. Önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya 46 yıl önce ilk dağlarda başlattığı mücadeleyi, kesintisiz bir şekilde sürdürmeye devam ediyoruz. Ayrı kadın örgütlenmeleri kuran diğer örgütler, pratik olarak bizden daha ileri düzeyde olmaları, bizim bu konuda yeterli ve cesur adımlar atamamız eksikliktir. Ancak kadınların silahlı mücadeleye katılmaları, politik ve askeri olarak yetkinleşmede, komutanlaşmada belli bir düzeye geldiğimizi söylemek gerekir. Şimdiye kadar ülkemizin çeşitli yerlerinde yapılan eylemlerde çok sayıda kadın yoldaşımız şehit düşmüş, onlarca özgün askeri eylemselliklerimiz olmuştur. Ancak tüm bunlar sürekli sistemli bir kadın örgütlenmesi yaratmaktan uzak parçalı ve dağınıktır. Burada uzun uzun farklılıklarımızı anlatmaktansa, tüm farklılıklarımıza rağmen ortak mücadele zemini olan KBDH’yi anlatmak ve büyütmek esas görevimiz olmalıdır. Her ne kadar farklı örgütlerde olsak da devrimci kadınların da yaşadığı sorunlar ortaktır, tıpkı diğer tüm kadınların da olduğu gibi. Onun için özellikle kadınların, devrimci kadın örgütlerin bir arada olması, ortak bir mücadele yürütmesi tüm farklılıklarımıza rağmen daha kolay ve anlaşılırdır.

-Afrin’den sonra Rojava’nın savunulmasında nasıl değişiklikler oldu. Bunun gerilla için anlamı nedir?

Faşist TC’nin Afrin’e yönelik işgal girişimine karşılık Afrin halkının, YPG, YPJ, Türkiyeli devrimci örgütler ve Enternasyonal savaşçıların gösterdiği direniş muazzamdı. Elbette Rojava Devrimi’nin yaratıcılarının Amerika ve Rusya emperyalizmi arasında tercih yapmaya zorlanmasına karşılık, devrimci güçler silahlı direnişini sonuna kadar sürdürdü. Elbette ki Afrin işgaliyle daha fazla ortaya çıkan Rojava devriminin baş düşmanlarından TC’nin yüzünü bir kez daha ortaya çıkardı. Rojava Devrimi Türkiye halklarına umut olurken, şu gerçeği bir daha gördük ki TC devleti yıkılmadan Rojava devriminin savunulması tam olarak gerçekleşmeyecek. Bu açıdan TC’ye yönelik gerçekleştirilecek tüm devrimci ve askeri eylemler Rojava devrimine soluk aldıracaktır. Afrin işgaline kadar, büyük oranda Daiş çetelerine yönelik yapılan tüm savunma ve saldırı şekilleri, bugün faşist TC’nin saldırı ve işgal planlarıyla birlikte yeni bir döneme girmesi gerekmektedir. Daiş’e karşı yürütülen mücadelede kazanılan zaferler, TC devletinin tehdidi altındayken yeni taktik ve stratejiler geliştirmek elzemdir. 90 yıllık faşist devlet geleneğiyle karşı karşıyayız. Doğallığında tüm askeri hazırlıklarımızı, mevzilenmemizi buna göre oluşturmalıyız. Elbette ki tüm askeri hazırlıklar bir tarafa, Rojava’da Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni, Süryani halkları tam olarak örgütlenmeden devrimin savunulması düşünülemez. Bir halkın ordusu olmadan hiçbirşeyi olmayacağı gibi, o ordunun da halkı olmalı. Hazır diye düşünmeden her gün halkın devrime olan inancını ihtiyacını örgütlemeliyiz.

TC’nin Afrin işgaliyle bir kez daha gördük ki, her erkek biraz devlet, her devlet yüzde yüz erkektir. Afrin’de kadın bir savaşçının bedenine yapılan işkence dünyanın her yerinde kadınlara yönelik geliştirilen baskı, şiddet, taciz ve tecavüzden ayrı düşünülemez. Onun için Avesta Xabur gibi binlerce kadın, erkek egemen sistemin beyninde bomba olup patladı. Afrin’deki işgalin hemen ardından faşist TC güçleri Afrin’in her yanına kadınların nasıl örtünmesini içeren afişler astı. TC zihniyeti Daiş zihniyetidir. Nasıl ki Daiş’e karşı yürüttüğümüz mücadele zafere ulaştıysa, aynı şekilde TC’ye karşı yürütüğümüz mücadele de zafere ulaşacaktır.

-Tüm dünyadaki kadınlara ne söylemek istersiniz?

Kadınlar omuz omuza sıralandıklarında aralarından hiç kimse geçemez. Bu söz bizim sloganımız olmuş durumda. Bunun anlamı, kendimizi örgütlemediğimiz, ataerkiye karşı mücadele yürütmediğimiz her an ataerkinin bulduğu her boşluktan sızmaya çalışmasıdır.

Yeryüzünün yarısını oluşturan biz kadınlar, her ne kadar bazı yerlerde değişiklik gösterse de aynı sorunları yaşıyoruz. Bunun için dünyanın farklı yerlerinde yürüttüğümüz savaşlar direnişler, birbirimizi güçlendiriyor. Bugün İrlanda’da kürtaj yasağına karşı kadınların yürüttüğü mücadele ve kazanım, diğer ülkelerdeki kadınlara umut oluyor. Rojava’da yaratılan kadın devrimi de aynı şekilde dünyadaki tüm kadın ve LGBTİlere örnek oluyor. Bugün oluşturduğumuz KBDH’yi büyütüp bir çekim merkezi haline getirerek dünyadaki tüm kadın örgütlerine ilham olmasını sağlayacağız.

Ortak sorunlara karşı, ortak fikir yürütme, çalışma hattı örme, politika yapma; kadınların sorunların ortaklığının farkına varışı birliğini geliştirmesi bakımından önemlidir. Bulunduğumuz her yerde yaratacağımız kadın alanları, ataerkiye karşı mücadelenin ilk elden örüleceği örgütlenme alanları olarak önemliyken kadın cinsi üzerinde kendi iradesi, bilinci ve gücünü açığa çıkaracak bir etkiye sahiptir. Kadının yaşamı her anında politikken kadınların birliği bu politikliği etki gücü yüksek bir savaş alanına çevirmeye açıktır. Sınıfsız, sömürüsüz herkesin eşit özgür yaşadığı hiçbir cins ayrımın olmadığı, insanın insana ve emeğe değer verdiği toplumu mutlaka yaratacağız.

Vardık, varız, varolacağız!