Tekoşer, Lorenzo, Orso. Bu yazdıklarım senin için. Aşağıdaki kelimeler uzun zamandır sana söylemek istediklerimdir…
Seninle ilk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun? Beyaz evin önündeki avluda sandalyede oturuyordun, sigara içerek ve gülümseyerek. Çok konuşkandın, buraya ulaşmak için kat ettiğin uzun yolculuktan bahsettin. Kabul etmeliyim ki, seninle ilgili ilk izlenimim biraz korkusuz bir savaşçı ama daha çok eğlenceli olduğun yönündeydi. Fakat bildiğim bir şey varsa, o da bu eğlenceli adam benim Rojava’daki en yakın arkadaşım oldu, hatta belki de hayatımın geri kalanındaki…
Bu bir efsaneydi. Seninle en olağanüstü ve tehlikeli şeyleri yaptık. Ağır hava saldırısı ve drone hareketliliği sırasında üç gün boyunca ileri geri hareket ettiğimizi hatırlıyor musun? Bu zorlu sınavdan nasıl kurtulduğumuzu bilmiyordum, ama yine de çok eğlenceliydi. Köpekler bizi takip ederken, tedirgin olup, bunları korkutmamız gerektiğini, yoksa konumumuzu açığa çıkaracaklarını söylediğimi hatırlıyor musun? Ama sen protesto ettin ve mızırdanarak onları bizimle tutmamız gerektiğini çünkü çok tatlı olduklarını söyledin!
Silahların altında yoldaş olmak kolay değildir. Benim eksikliklerim vardı, senin de. Senin de benim de kimi yanlış yaptığımız durumlar oldu. Ama sen, dürüstçe fikrini söylemekte ve acımasız eleştirilerini yapmakta hiç tereddüt etmedin. En karanlık uykumda yardımıma geldin ve beni çekip çıkardın. Uzun lafın kısası, seni sadık bir arkadaş ve gerçek bir yoldaş olarak tanıdım.
Bir gün, senin ülkene ziyarete geleceğimi ve ülkenin sunduğu tüm güzellikleri bana göstereceğini coşkuyla konuşmuştuk. Sözümü tuttum, geldim. Son dinlenme yerinin önünde durdum ve sen bana bir kez daha gülümsedin. Şehitler ölümsüzdür diyoruz. Bu doğru. Mücadele yolunda ilerlerken, senin gülüşün, sesin ve sözlerin hep yanımda. Heval Kêfxweş, her şey için teşekkür ederim. Sonunda yeniden görüşeceğiz.