Dayanışmamız Sınır Tanımaz!
Kadın Düşmanı Tüm İktidarları Yıkacağız!
Taliban’ın Kabil’e girmesi ve Afganistan yönetimine resmi olarak el koyması, tüm dünyayı etkiledi. Bu durum, aynı zamanda 2001 yılından bu yana ülkede işgalci olan ABD emperyalizminin askeri ve siyasi olarak yenilgisinin de ilanıydı. Taliban yönetiminin uzun yıllardır Afgan halkı üzerinde süren baskı ve şiddeti de bu şekilde yeniden gündeme gelmiş oldu.
Emperyalistler ve işbirlikçi güçleri arasındaki çatışmalarda, kadınlara ve LGBTİ+lara dair konuların kitlelere sunulacak bahanelerden başka bir değeri hiçbir zaman olmadı. İşgal siyasetini anti-komünizme ve/veya “demokrasi götürme” iddiasına dayandıran ABD’nin en önemli argümanlarından biri de “kadın özgürlüğü” idi hatırlanacağı gibi. Yönetimi ele geçirmesinin ardından kadınlara “şeriat çerçevesinde” “haklarının verileceğini” söyleyen Taliban’a en büyük desteği veren, silah yardımı yapan da ABD’nin kendisiydi.
“Demokrasi”, “insan hakları”, “kadınların özgürleştirilmesi” söylemleriyle Afganistan’ı işgal eden ABD, bölgede hemen her şeyi daha da kötü hale getirdi. Afganistan’dan çekilmesi ve arkasından Taliban’ın yönetime el koyması ABD’nin ülkedeki varlığının gerçek amacını bir kez daha gözler önüne serdi. Kadınlar açısından mesele yalnızca kılık-kıyafet tartışmasının ötesinde bütün yaşamlarının tamamen kölelik koşullarına dönüşmesi anlamına geliyor. LGBTİ+lar açısından ise durum ortada; şeriat kurallarının hükmünü verdiği, ölüm! Taliban’ın kadın ve LGBTİ+lara yönelik tutumunu görüp ABD işgali sırasında kadınların özgür olduğu iddiası ise kuru gürültüden öte bir şey değildir. ABD işgalinin ardından hazırlanan anayasayla kentli kadınlar eğitim ve sağlığa erişim gibi kimi haklar elde etmiş olsa da, kadın nüfusunun yüzde 80’ine yakınının yaşadığı kırsal kesimden kadınlara bu haklar kısmi olarak dahi ulaşmadı. Okula gitme ve çalışma hakkı dışında sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda dahi erkeklerin onayı gerekiyordu ve hazırlanan araştırma raporlarına (2019) göre Afgan erkeklerin üçte ikisi, kadınların “çok fazla hakka sahip olduğu”ndan şikayetçiydi.
Kadına yönelik şiddetin en yoğun yaşandığı işgal döneminin Afganistan’ında, 2015 yılında başkent Kabil’de Ferhunde Melikzade isimli kadının, bir türbe önünde muska satan bir kişiyle yaşadığı tartışma sonucunda toplanan kalabalık erkek güruhu tarafından lince maruz bırakılarak ve yakılarak katledildiği görüntüler hala hafızamızdan silinmedi. Son yirmi yılın kadın hakları açısından bir “peri masalı” olarak sunulmasının bu örnekteki tek etkisi, görüntülerin dünya kamuoyuna yayılabilmesi ve Ferhunde’nin cenazesini kadınlar tarafından taşıması oldu.
Erkek çocuklarının yaşlı erkekler tarafından istismar edildiği “bacha bazi” uygulaması ise ABD işgali döneminde devam etti, 2018’de yasaklanması da sadece göstermelik olarak kaldı. Kısacası, başta çocuklar, kadınlar ve LGBTİ+lar olmak üzere halk için ne emperyalist güçlerin işgali ne de gericilerin yönetimi bağımsızlık, özgürlük, adalet vs. anlamı taşımaktadır.
Bu koşullara karşın Afganistan’da direnen kadınlar ve LGBTİ+lar elbette var. Görmezden gelinse de Afganistan’daki devrimci güçler de mücadeleyi yükseltme çağrısı yapıyorlar. Afganistanlı mülteci kadın ve LGBTİ+larla dayanışmayı geliştirmek de bu mücadelenin önemli bir parçası. Bu anlamıyla kadın ve LGBTİ+ların kurtuluşundan ve özgürlüğünden yana olanların tarafı bellidir.
İç dengelerden, Taliban’ın tamamen organik bir unsur olmasından ve hatta emperyalizme karşı mücadelesinden bahseden çevrelere rağmen işin özü, gerçeğin propagandasını yapmaktır. Bu, mücadelenin bir parçasıdır. Bununla birlikte Taliban’a destek veren, Taliban’ın siyasetini savunanlar da devrimci ve komünistlerin hedefidir.
Faşist TC devleti, ülke içinde ve Ortadoğu’da önemli bir halk karşıtı suç ve zulüm geçmişine sahiptir. Faşist AKP/MHP’nin başını çektiği, Doğu Perinçek ve benzerlerinin de eklemlendiği iktidar kliği uzun zamandır Taliban, El-Kaide ve IŞİD de dahil olmak üzere gerici-İslamcı ve köktendinci güçlerle bağlantı kurmuştur. Bunları eğitmiş ve silahlandırmış, Türkiye, Suriye ve diğer bölge ülkelerinde halkın devrimci ve haklı mücadelelerine karşı konuşlandırmıştır. Ancak her gerici girişimde ve askeri macerada halkın ve devrimci güçlerin sert direnişiyle karşı karşıya kalmıştır. Bunun en yakın örneği bugün hala Rojava topraklarında sürmekte olan işgal saldırılarıdır. Bölgede estirilen kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalara Kadın Devrimiyle cevap veren Rojava’ya dönük saldırılar, yalnızca Kürt özgürlük mücadelesine saldırı anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda bölgede yaşayan çeşitli milliyet ve uluslardan kadınların özgürlük mücadelesine de saldırılardır.
Tüm dünyada faşizm yükselişteyken ilk saldırdığı alan kadın ve LGBTİ+ların kazanılmış hakları olmaktadır. Türkiye’de LGBTİ+ etkinliklerinin ve hatta gökkuşağı içeren ürünlerin satışının dahi yasaklanmasından, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına, eşbaşkanlık sistemi ile kadın temsiliyetini artırmak isteyen belediyelere atanan kayyumlardan taciz ve tecavüzü meşrulaştıran yasaların çıkarılmasına kadar yaşanan gelişmeler karşısında kadınlar ve LGBTİ+lar hiç geri adım atmadı. İspanya’dan Latin Amerika’ya, ABD’den Hindistan’a birçok yerde de yaşanan benzeri gelişmelerde, COVİD pandemisi bahanesi ile perçinlenen sömürü koşullarına ilk cevabı kadınlar ve LGBTİ+lar verdi. Bugün dünyanın her yerinde süren bu direnişler, enternasyonal dayanışma ile büyütülmeli kadın ve LGBTİ+ların sınırları parçalayan dayanışması Afganistanlı yoldaşlarımızla buluşmalıdır. Unutulmamalı ki; DAYANIŞMA SINIR TANIMAZ!
Kahrolsun Ataerki, Homofobi ve Transfobi!
Kahrolsun Emperyalizm ve Her Türden Gericilik!
Yaşasın Kadınların ve LGBTİ+ların Birliği!
TKP-ML KKB
29 Ağustos 2021
Englısh: https://www.tkpml.com/tkp-ml-communist-union-of-women-our-solidarity-doesnt-know-borders/