Yarattığı Enkazla Birlikte Bu Sistemi İsyanımızla Yerle Bir Edeceğiz!
Jin Jiyan Azadi!
2023 8 Mart’ını, sömürünün, baskının, şiddetin arttığı, buna karşın direnişlerin boy verdiği ve özellikle kadınlar cephesinde mücadelenin ortaklaşarak ivmesini yükselttiği bir yılın ardından ağır bir yıkımla ve yaralarımızı birlikte sarma, yeniden ayağa kalkma, özgür geleceği adımlama iradesi ve kararlılığıyla karşılıyoruz.
İşçi kadınların kanlarıyla yazdığı, komünist kadınların tüm emekçi kadınlar için mücadele ve dayanışma günü olarak ilan ederek taçlandırdığı 8 Mart’ın mücadele tarihinin önemli bir sürecinden geçtiğimiz muhakkaktır. Son on yıldır, kadınların birlikte ne kadar güçlü olduklarının kanıtı olarak bir kadın isyanı dalgası yaşanmakta. Bu dalganın son süreçte itici güçlerinden biri Kürt kadın Mahsa Jina Amini’nin İran cinayet şebekesinin polisi tarafından katledilmesinin ardından başlayan isyan oldu. Tüm dünyada kadınlar, kendi dillerinde “Jin Jiyan Azadi” diyerek hem Kürt, Azeri, Fars çeşitli milliyetlerden İranlı kadınların elini tuttu ve hem İran’daki kadınların direnişinin bir parçası oldu hem de onları isyan dalgasının önemli bir bileşeni haline getirdi. Kadın dayanışması ve mücadelesi giderek kitleselleşmekte ve radikalleşmekte, uluslararası bir kadın direnişi ve mücadelesine evrilmektedir.
Faşist Türk Devleti, Depremle Birlikte Halkın Başına Yıkıldı!
6 Şubat tarihinde Maraş merkezli gerçekleşen depremler ve ardından yaşananlar bir kez daha TC devletinin halk düşmanı yüzünü ortaya sermiş durumda. Deprem bölgelerinde, enkaz altında kalanları kurtarmak bir yana, depremzedelere parmak sallayıp tehdit eden; “Devlet nerede?” diye soranlara küfreden bir halk düşmanlığıyla karşı karşıya kaldık. Ardından binlerce insan halen çadır ihtiyacı karşılanmadığı için sokaklardayken Kızılay’ın çadır ticareti yaptığını öğrendik. Kadın düşmanı AKP-MHP iktidarı, tehditler savurup küfrederken ve Olağanüstü Hal ilan ederken, halkımız ise yarasını dayanışmayla sarmaya çalışıyordu.
Açıktır ki, depremin bir katliama dönüşmesinin gerçek faili faşizmdir ve o, suçunu gizlemek için “Yüzyılın Felaketi” adı altında kampanyalar yürütmekte, sosyal medya kısıtlamalarından medet ummakta, yardımları engellemeye-el koymaya çalışmakta ve neredeyse her katliamdan sonra yaptıkları gibi “kader planı”ndan bahsetmektedir. Amaç, katliamın boyutlarının gizlenmesi, suçların üzerinin örtülmesidir.
Depremin enkaza çevirdiği bölgede, bu enkazın ağırlığını en çok hissedenler yine kadınlardır. Zira biliyoruz ki, tüm felaketlerde toplumsal eşitsizlik derinleşmekte, ataerki kendine daha fazla alan açmakta, olağandışı her durum kadınlar için yeni tehlikeler doğurmaktadır. Örneğin çadırlarda dahi toplumsal cinsiyet rolleri “olağan akışını” sürdürmekte; çocuk, yaşlı, engelli ya da yaralıların bakımı ve korunması, yaşam alanının temizliği ya da yemek gibi faaliyetler yine kadınlar tarafından yapılmaktadır. Su, hijyen malzemeleri, tuvalet ve banyo ihtiyacının dahi sağlanamadığı koşullarda bu “günlük işler” kadınlar açısından içinden çıkılamaz bir hal almakta, hatta kadınlar tüm tehlikesine rağmen hasarlı evlere uğrama ya da dönmeyi tercih etmeye zorlanmaktadır. Kaldı ki, deprem bölgesinde yaşanan her tür şiddet, ırkçılık, ölüm ve şiddetin normalleşmesi sadece bölgede değil genel olarak kadınlar ve LGBTİ+lar için tehlikeler doğurma riski taşımaktadır. Üstelik şiddet de devam etmekte, kadınlar “başka çareleri olmadığı” için boşanmak üzere olduğu, boşandığı ya da şiddet gördüğü vb. erkekle birlikte kalmaya mahkum kalabilmektedir.
Bu Devlet, İktidarı-Muhalefetiyle ve Binbir Yüzüyle Halk Düşmanıdır!
TC devletinin sadece ikiyüzlü değil binbir yüzlü bir halk düşmanı olduğunu görmek için on binlerce insanımızı kaybettiğimiz, milyonlarca insanı doğrudan etkileyen depreme bakmamız yeterlidir. Devletin bu binlerce yüzünde Cizre’de, Sur’da halkı kimyasalla yakıp duvarlara “Aşk bodrumda yaşanıyor” yazanları, Ekin Wan’ı katlettikten sonra bedenini teşhir edenleri, Taybet ananın cenazesini günlerce sokakta bekletenleri görüyoruz. Gerilla cenazelerine işkence videolarını şevkle yayınlayan, kendi cenazelerini yakan PÖH ve JÖH’ü, grizu patlamasının ardından arkadaşlarının cenazeleri için çırpınan maden işçilerine saldıranları, çocuklara tecavüz edenleri serbest bırakırken bunu ifşa edenleri tutuklayan ve kadın ve LGBTİ+ katillerini ödüllendiren yargı sistemini görüyoruz. Ceylan’ın, Uğur’un, Roboskî’nin, katledilen yüzbinlerce insanın faillerini, mülteci ve göçmenlere, Alevilere, LGBTİ+lara yönelik faşist saldırıları örgütleyenleri görüyoruz. Irkçı mafya bozuntularını, İpek Er’in katili Musa Orhan’ı, çocuk istismarını meşrulaştıran tarikat ve vakıfları, cemaatleri görüyoruz… Enkaz altından yükselen “Hükümet İstifa” sloganını küfür ve hakaretle, işkence ve tutuklama ile yanıtlayanları, “goygoycuların lafıyla hareket etmem” diyenleri görüyoruz. Hepsini görüyoruz, hepinizi görüyoruz! Ve hepinizden hesap soracağız!
Tüm kurum ve klikleriyle TC devletinin korkusunun kaynağı da budur. Halkın devrimcilerle birlikte yaralarını sararak, enkazın altından ayağa doğrulması ve hesap sorma iradesi… İster doğanın kendi hareketinin bir sonucu olarak, ister sistemin doğrudan saldırılarının sonuçlarına karşı olsun halkın bilincinin fay hatlarının sistemin aleyhine kırılmasından ölesiye korkuyorlar. Korkmakta da haklılar! Zira kuruluşlarından bu yana bu kırılmayı birçok kez yaşadılar, ölümün eşiğinden döndüler defalarca. Bunun için deprem bölgesine iş makinelerinden, yardım tırlarından, kurtarma ekiplerinden önce devlet terörünü götürüyor; OHAL ilan ederek oluşan haklı tepkiyi sönümlendirme çabasına girişiyor; ırkçılıkla, yağma-talan söylentileriyle, alçaklıkta sınır tanımayan yandaş medyayla kurduğu soygun ve talan düzeninin bozulmaması için üstün bir çaba içine giriyorlar.
Burjuva sözde muhalefetin, bu sistemin bir parçası olduğunu, her “sınır ötesi” savaş girişiminde başvurdukları meclis onayındaki tutumlarında, LGBTİ+lara yönelik saldırılarda çıkmayan seslerinde, işçi ve emekçilerin sömürülmesini katmerleştiren yasa tasarılarında, doğa katliamlarında, imar affı oylamalarında, “başörtüsü” tartışmalarında, kadınlara yönelik saldırılarda, deprem sonrası tutumlarında ve saldırılarda kısacası hayatın her anında gayet net görüyoruz. Bütün enkazıyla birlikte bu sistemi ortadan kaldıracak tek güç, işçi sınıfı ve emekçi halkın birliği ve mücadelesidir.
Kurtarılmayacağız! Kendimizle Birlikte Tüm Dünyayı Özgürleştireceğiz!
Depremle ortaya dökülen rant sistemi, bir bütün halk kitleleri ve fakat özelde de kadın ve LGBTİ+lar açısından ağır sonuçlar içeriyor. Ataerki ve heteroseksizm, kendisini en çok da bu tür olağandışı durumlarda ortaya çıkardı/çıkarıyor. Deprem bölgesinde yaşanan yıkımın ardından kadınların ve LGBTİ+ların yardımlardan yararlanamadığı, erkeklerle yardım sırasına girmekten imtina ederek küçük de olsa ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı, başta cinsel şiddet olmak üzere toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı olduğundan daha korunmasız bırakıldığı, mülteci kadın ve LGBTİ+ların ayrımcılık, nefret ve ırkçılığa daha yoğun bir şekilde maruz kaldığı, ailelerini kaybeden kız çocuklarının “koruyucu aileye” “eş” olabileceği fetvalarının yayımlandığı, hijyen malzemelerinin “lüks” olarak görülüp kadınlara bir pedin bile çok görüldüğü, KYK yurtlarından atılan ve sokakta bırakılan genç kadınların yaşamlarının tehlikeye atıldığı yeni bir enkaz tablosu var karşımızda.
Uzun lafın kısası; sistemin, AKP-MHP iktidarının kadınlara ve LGBTİ+lara vereceği hiçbir şey yok aksine bizden çaldıkları hayatlarımız var. Sözde bu sistemin karşısında duran partilerin de bizlere boş vaatten başka verebileceği bir şey yok! Onlar da bu rant sistemine talip olarak umutlarımızı çalıyor! Kadın cinayetlerini durdurmadılar, durduramazlar! Şiddeti, tacizi, tecavüzü durdurmadılar, durduramazlar! Çocukların istismara maruz kalmasını durdurmadılar, durduramazlar! Tüm bunları ancak biz durdurabiliriz ve durduracağız! Kadınlar ve LGBTİ+lar olarak kurtuluşumuzun tek yolunun kendi ellerimizle yaratacağımız özgür gelecek olduğunu bir kez daha yineliyoruz. Kurtarılmayacağız, kendimizle birlikte tüm dünyayı özgürleştireceğiz!
Bizleri “mağdur” eden sistem karşısında dayanışmayı örgütlülüğe ve mücadeleye, acımızı öfkeye dönüştürmek en acil görevlerimizden birisidir. Kadın ve LGBTİ+ların katmerli sömürüsüne karşı kadınların kurtuluşunu örgütleyeceğimiz şanlı mücadele günleri bizleri bekliyor. Bu mücadele günlerinde, 8 Mart ölümsüzlerimiz Ayfer ve Münire yoldaşlardan, Meral’den, Cahide’den, Sefagül’den, Güzel’den, Zülayha’dan ve daha adını sayamadığımız tüm ölümsüzlerimizden devraldığımız mücadele bilinci, özgürlüğü kazanma rehberimizdir.
Şili’den Afganistan’a, İran’dan Kolombiya’ya, Mısır’dan Arjantin’e, Hindistan’dan Filipinler’e, Ermenistan’dan Rojava’ya, Polonya’dan Türkiye sokaklarına, meydanlarına kadar siperleri terk etmeyen kadın ve LGBTİ+lar enternasyonal kurtuluş bilincimizdir.
Farplas’tan ETF Tekstil’e, Özsüt’ten Amazon’a, Migros Depo’dan Nova Plastik’e tüm kadınların direnişlerinden edindiğimiz deneyimi 8 Mart’ta daha da ileriye taşıyacağız. Manisa’da, Kirazlıyayla’da, İkizdere’de, Adıyaman’da yaşam alanlarımızı savunurken edindiğimiz deneyimle 8 Mart’ta öz-savunmamızı daha da güçlendireceğiz. Depremle birlikte büyüyen öfkemizi 8 Mart’ta ataerkil heteroseksist devleti yıkacak coşkuyla örgütleyeceğiz.
Yaralarımızı sarıp dayanışmayı büyütürken 8 Mart’la birlikte kadın ve LGBTİ+ların özgür geleceğine doğru adımlarımızı hızlandıracağız!
Birbirimizi ve mücadelemizi güçlendirelim ve ataerkil heteroseksist devleti temellerinden sarsalım…
8 Mart 2023’e Sözümüz Olsun: Kadın Düşmanı Tüm İktidarları Yıkacağız!
Acımızı İsyana Dönüştürüp Kadın Düşmanlarından Hesap Soracağız!
Ezilen, Sömürülen, Yok Sayılan, Katledilen Tüm Kadınlar İçin 8 Mart’ta Sokağa!
Yaşasın Partimiz TKP-ML, Yaşasın KKB!
TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği
Mart 2023