Biz kazanacağız, ezilen halklarımız kazanacak!
12 Eylül Askeri Cuntasının günümüzdeki sureti olan AKP/MHP faşizmini, döktüğü kanda boğacağız!
12 Eylül 1980 Askeri Cuntası, Türkiye’de yükselen devrimci dalganın önünü kesmek ve dünya çapında neoliberal yıkım politikaları ile şahlanışa geçen emperyalizmi daha da kökleştirmek için yapılmıştı. 24 Ocak 1980 kararları ile ülkede Türk burjuvazisinin dizginsiz sömürüsünü sürdürmesi için Askeri Cunta işbaşına getirilmişti. Faşist Evren ve hempası emperyalist kapitalist düzeni çeşitli ulus ve milliyetlerden ezilen halkların, işçi sınıfının kanı, canı pahasına daha da kökleştirmek istiyorlardı. TC egemenlerinin, toprak ağalarının ve ABD-NATO emperyalistlerinin düsturu bu yöndeydi.
Hücum tamtamları çalınmış, sefer başlatılmıştı. 12 Eylül günü büyük bir saldırıya geçen TC’nin ağzı salyalı paşası Evren komutasındaki Türk Ordusu; sömürülen işçileri, emekçileri, ezilen Kürt ulusunu ve etnik azınlıkları sindirmek istiyordu. Belini doğrultamaz hale gelmesini amaçlıyorlardı. Saldırı elbette bununla da sınırlı kalmayacaktı. TC devleti o dönem haksızlıklara karşı duran, duyarlı ve devrim rüzgarından daha fazla etkilenen toplumu, egemenlerin boyunduruğuna gelecek şekilde yeniden dizayn etme amacındaydılar. Bu temelde dünya çapında geliştirilen yeşil kuşak projesi ve ırkçı-şoven-milliyetçi ideoloji ile halkların kurtuluş mücadelelerinin, devrim rüzgarlarının önüne geçilmek istendi.
Din derslerine yoğunluk verildi, paramiliter örgütlenmeler kuruldu ve var olanlar geliştirildi. Kürdistan adeta savaş alanına çevrildi, Kürt ulusuna yönelik toptan imha ve inkar siyasetine geçildi. Faşist TC devleti, kendi çıkarları gereği geleceğin toplumunu şekillendirmek istiyordu.
Bugün TC egemenlerinin borazanlığını yapan Erdoğan ve Bahçeli kişilikleri ile oluşturulan AKP/MHP vb. yapılanmalarının önü, Askeri Cunta ile açılmıştır. 100 yıldır tekçi zihniyet ile şekillendirilmeye çalışılan toplum, 12 Eylül darbesi sonrasında daha sert ve katliamlarla yeniden sindirildi. En küçük demokratik kırıntılar dahi ortadan kaldırıldı, demokratik kurumlar kapatıldı. Komünistler ve devrimciler katledildi veya işkencehanelere dolduruldu. Toplum adeta karanlık bir yola sokulmak istendi.
12 Eylül Askeri Cuntası döneminin sembol resmi, o dönemin Diyarbakır, Mamak, Metris ve daha birçok yerinde işkencenin tüm yöntemlerinin uygulandığı zindanlardır. İşkencehaneler olarak tarihe kazınan bu karanlık yerlerde onlarca devrimci hayatını kaybetti, binlercesi geri dönülmez rahatsızlıklarla hayatlarına devam etmek durumunda kaldı. Yıllarca süren işkence ve katliam politikası ne devrimcileri engelleyebildi ne de devrim hayallerimizi.
O günün tablosundan bugünü okumak pek de zor olmasa gerek. 12 Eylül Askeri Cunta sonrası oluşturulan “yeni” anayasa ile Kemalizm daha üst düzeyde üretilmiş oldu. AKP/MHP iktidarında ise Askeri Cuntanın ortaya koyduğu faşist rejim, “tek adam” faşizmine çevrildi. Faşizm bu aşamadan sonra ezilenlere, doğaya yönelik saldırılarında en üst seviyesini yaşamaktadır. Egemen sınıflar artık Türkiye ve Kürdistan’ın tüm alanlarını işgal, sömürü, talan ve katliam alanları olarak görmekte ve savaşı yaygınlaştırmaktadır. TC Rejimi, Ortadoğu, Kafkasya ve Kuzey Afrika bölgelerine doğru sömürü ve zulüm alanlarını genişletme gayretindedir. Ancak TC devletinin gittiği her yerde karşısına yine halkların direnişi çıkmaktadır.
Türkiye ve Kürdistan’ın tüm alanları aynı zamanda TC faşizmine karşı direniş alanlarıdır. Rojava’da gelişen devrimi engelleyemeyen TC, hem fiziki olarak saldırarak, hem de MİT ajanları ve işbirlikçileri yardımıyla toplumsal düzeni ve gelişimi sabote etmek istemektedir. Eskinin MİT şefi, bugünün hariciye “diplomasi” şefi Hakan Fidan’ın asıl rolü, savaşa yeni işbirlikçiler kazanmak ve işgal hattını genişletmek üzerindedir.
12 Eylül Askeri Cuntası hedefine ulaşamadı. Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında darbeden hemen sonra başlamak üzere büyük bir direniş geleneği yaratıldı. Gelişen bu direniş ve kurtuluş mücadeleleri tüm Ortadoğu’da etkisini göstermektedir. Kürdistan dağlarından Türkiye metropollerine kadar gerilla güçleri ve milis güçlerimizle TC faşizmine korku salmaya devam ediyoruz. Ortaya konan mücadele tüm ezilen halklara büyük bir cesaret vermektedir. 12 Eylül’de “bizim çocuklar başardı” diyenlerinde, o günden bugüne katliam ve zulümde ısrar eden tüm iktidarlar gibi AKP/MHP iktidarının da hevesi kursağında kalacaktır. Devrimci mücadele, halkların birleşik mücadelesi olarak bugün daha bir kararlılıkla, azimle ilerlemektedir. 12 Eylül ve benzeri darbeler ile bitmeyen isyanımızın temel hedefi birleşik devrim mücadelesini büyütmek, ezilen halkların umudunu yükseltmektir. Bu amacımıza her geçen gün daha fazla yaklaşıyoruz.
Yoksullaşanların, depremde canı yananların, katledilenlerin, sömürülenlerin en temel talebi bu zulüm düzeninin, bu saltanatın yıkılmasıdır. Bu saltanatı yaratan TC egemen güçlerini devrim ile alaşağı edeceğiz. O gün mutlaka ama mutlaka gelecektir.
12 Eylül Askeri Cuntasını devam ettiren AKP/MHP iktidarı ve ona yardım ve yardakçılık yapan tüm kesimler hedefimizdir. Tüm güçlerimizin ortaya koyduğu kararlılıkla, Gerilla’nın ve Rojava’nın direnişi ile TC devletini önümüzdeki süreçte zor günler beklemektedir.
12 Eylül karanlığında yitirdiğimiz tüm devrimci yoldaşlarımıza sözümüzdür. Faşizmi döktüğü kanda boğacağız.
Devrimci sanatçı Yılmaz Güney’in kararlılıkla vurguladığı gibi; Biz kazanacağız, ezilen halklarımız kazanacak!
Faşizmi yıkacağız, özgürlüğü kazanacağız!
Yaşasın birleşik devrim mücadelemiz!
İleri… Daha ileri…
HBDH Yürütme Komitesi
12 Eylül 2023