KBDH: Rojava Kadın Devrimini Savunurken Ölümsüzleştiler, Kavgamızda Yaşıyorlar!

Rojava Kadın Devrimini Savunurken Ölümsüzleştiler, Kavgamızda Yaşıyorlar!

 

2011’in Temmuz sıcağında, Rojava devriminin fitili ateşlendi. Suriye’deki iç savaşa, krize, örgütlü ve silahlı bir güç olarak hazırlıklıydı Kürt Özgürlük Hareketi. Emperyalist kapitalistler, Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlerin ve selefi-cihadist çetelerin başını çektiği dinci-gerici aktörler, bölgedeki halk isyanlarını rotasından çıkartıp gerici çıkarlarına altlık yaparken; bunun tek istisnası Rojava’dır. Rojava’da ezilen, yok sayılan, ulusal kimliği reddedilen bir halk, özgürlük için sokağa çıktı. Geleceğini eline almak için, elde silah mevzi tuttu.  Emperyalistlerin beslemesi olup sonrasında onlar için kullanışsız bir aktör haline gelen DAİŞ’e karşı savaşta, Kobané’nin adeta bir Stalingrad’a dönüşmesi ile bölgeyi ve dünyayı sarsan bir devrime dönüştü Rojava devrimi. Bu devrim, bölgede kadının köleleştirilip pazarlandığı, adeta Ortaçağ gericiliğinin rüzgârının estirildiği bir dönemde, kadınların yaşamın her alanında eşit temsiliyetini önüne koyan ve bunu ilmek ilmek ören bir devrimdir. Ve Rojava devrimi şahsında çarpışan, aslında iki ayrı dünyadır.

Emperyalistlerin ve bölgedeki gerici devletlerin paylaşım mücadeleleri sonrası araya çizilen sınırlara rağmen, emperyalist ve bölge gerici devletlerine inat bu devrim, dört parça Kürdistan’ın devrimiydi, Kuzey Kürdistan devriminin bir parçasıydı. Bundandı, kadını erkeği, genci yaşlısı bir halk, 6-8 Ekim 2014’te serhildana kalktı. Bundandı, Kürt özgürlük savaşçısı kadınlar, Rojava devriminin kadın renginde kendi gelecek düşlerini gördüler. O düşlere sımsıkı sarıldılar.

Şovenizme karşı net bir duruşla karakterize olan bir devrimciliğin inşa edilmesi gerekiyordu ve bu salt söylemin gücüne yaslanarak inşa edilemezdi. Sahada; bırakalım Kuzey Kürdistan’ı, dört parça Kürdistan’daki Kürt kazanımlarını kendi beka sorunu olarak gören işgalci faşist Türk devletine karşı, doğrudan Kürt halkının yanında olmak gerekiyordu. Diğer yandan, Türkiye devrimi ile Kürdistan devrimin kaderinin çok daha fazla iç içe geçtiği koşullarda, Türkiye devriminin öncü silahlı güçlerinin Rojava devrimini kendi devrimleri bilmelerinden daha doğal bir şey olmazdı.

Bu devrim, Türkiye halklarının uzağında değil yanı başında boy veriyordu. Devrimcilik, aynı zamanda enternasyonalist olmak demekse, nerede bir devrim o devrime akmak, o devrimde kendini bulmak, o devrimin içinde pişmek gerekirdi. Uzun boylu düşünmeye gerek yoktu, Türkiye topraklarında, Rojava devrimine sınırsızca akmak için. Ezilen Kürt halkı kendi kaderini tayin etmek için ayağa kalkar ve halkların bir arada yaşadığı, demokratik ve kadın özgürlükçü yeni bir yaşamı inşa ederken kıyıda köşede beklemek yoktu.  Rojava kadın devriminin ışığına doğru yol aldı enternasyonalist devrimci kadınlar. Rojava devrimini savunmak, bu devrimin parçası olmak ve kendilerini ateş hattında, kavganın/savaşın keskinliğinde Türkiye devrimine hazırlamak için…

Faşizm, tekçi bir egemenlik biçimidir.  Sınıf düşmanlığı baki olmak üzere, Kürt, kadın, Alevi ve diğer dinsel azınlıklara düşmanlığı buradan gelir. Tekçi egemenlik sistemine karşı gelen ezilen ulus ve ulusal azınlıklara, ezilen cins, ezilen mezhep ve dinsel azınlıklara karşı baskı ve yok etme düzeneğini işletir.  Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesi onun en büyük korkularından biridir. Bir diğeri ise patriyarkal kapitalist sistemin en temel yapıtaşı olan aile kurumunu sarsacak olan kadın isyanı ve kadın özgürlük mücadelesidir. İşgalci faşist Türk devletinin bu iki korkusu da Rojava devrimi ile vücut bulur.

Rojava, tüm emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin hedefindeyken, faşist Türk devletine karşı, kadın özgürlük mücadelesini yükseltmek; aynı zamanda Rojava kadın devrimini savunmaktan geçer, diyen kadın devrimciler vardı ve yola revan oldular. Bizsiz olmaz bu devrim ve bizsiz olmayacak Türkiye devrimi diyen kadın devrimciler, savaşçılar…

Adı Kader Ortakaya… Enternasyonalist bir devrimci.  Rojava devriminde; bir kadın, bir Kürt, bir Türkiyeli devrimci olarak kendi “kader”ini bulmuştu. Önce Suruç’da, Kobané ile dayanışma nöbetinde kaldı. Yetmedi; yüreği ve bilinci ile devrime akmıştı bir kere. Hangi tel, hangi kurşun durdurabilirdi ki onu. 6 Kasım 2014’te, sınır tellerini geçip, Kobané topraklarına adım atar atmaz, işgalci faşist Türk devletinin kurşunu ile düştü toprağa. Faşist devlet, DAİŞ’le aynı safta olduğunu bir kez daha göstermişti.

Adı Sarya Özgür…  Kobané; ha düştü, ha düşecek denilen günlerde, Kobané’de, o kuşatmanın tam orta yerindeydi. Yeşertmek için yeni bir yaşamı, ölüm ekiyordu DAİŞ’in mevzilerine. Bir kadın devrimci, olarak kadına dönük şiddete, taciz ve tecavüz saldırısına, kadının köle pazarlarında alınıp satılmasına, eve hapsedilmesine karşı, Rojava devrimini savunmak için hemcinsi Kürt özgürlük savaşçıları ile omuz omuza savaştı, ölümsüzleşti.

Adı İvana Hoffmann… Çok uzaklardan gelip, dağların ve Rojava’nın Avaşin’i oldu. Belki kara derili kıtanın bağrından gelmemişti ama o yine de kendi toprağının rengini çaldı Rojava kadın devrimine. Kapitalist sistemin bağrından, onun tüm yabancılaştırıcı öğelerinden sıyrılmak, kendisini bulmak için, devrimin gerçek olacağı zaman ve mekâna yol aldı. DAİŞ’e karşı savaşta ölümsüzleşti.

Adı Cemre Heval, adı Raperin Dicle… İki kadın savaşçı. Türkiye’de bu iki kadın yoldaşın yolları çakışmış mıdır bilinmez, ama Minbiç’in özgürleştirilmesi hamlesinde birlikteydiler. Rojava kadın devriminin yaşaması, aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesinin “raperin”ine (başkaldırısına) can suyu olacaktı. Raperin devrime sözünü söyleyip gitmişti. Ardı sıra Cemre’ydi toprağa düşen. Çukurova’nın sıcağını Ankara’nın ayazını görmüştü; cins mücadelesini sokakta sloganlaştıran olmuştu. Mevsim dönmüş; devrimin baharını muştulayacak “cemre”ye hazırlanmıştı kavgamız.

Adı Ceren Güneş, adı Aynur Ada… 9 Ekim 2019’da başlayan; faşist Türk devletinin Rojava devrimini boğmak için geliştirdiği ikinci işgal savaşıydı. Bu sefer, Efrin’deki gibi lokal bir işgal harekatı değil, sınır hattı boyunca 30 km’yi hedefleyen bir işgal planı söz konusuydu. Ölümüne savunulacaktı devrim. Ve nitekim yüzlerce kadın ve erkek savaşçı ölümsüzleşti. Düzenin kendilerine sunduğu geleceği hiç tereddütsüz reddedip birer devrim savaşçısı olmakta karar kılan Ceren Güneş ve Aynur Ada da Serekaniye-Til Temir cephe hattında, işgalci faşist Türk devleti ve çetelerine karşı savaştılar.

Türkiye devrimine kendisini hazırlayan bir özne, işgalci faşist Türk devletinin işgal hamlesine karşı elbette mevzilerde olacaktı. Hem Rojava kadın devrimini savunmak hem de bu savaşın içerisinde komutanlık ve savaşçı kapasitelerini geliştirip Türkiye devrimine yol almaktı niyetleri. İkisi de kadınların, erkek/devlet şiddetinin mağduru olmaktan çıkıp özneleşebilmesinin ancak karşı şiddeti örgütlemekten geçtiğini ifade eder. Kadınların öz savunma mücadelesinin önünü açacak öncü çıkışı oluşturmamız, silahlı mücadeleyi geliştirmemiz gerektiğini vurgular.

Ceren ve Aynur yoldaş, devrime sevdalı iki kadın özgürlük savaşçısı, iki kadın komutan, kadınların birleşik devrim mücadelesinin inşasında yer alan iki öncü kadroydu. Demokratik kadın hareketinin dayandığı eşiği aştırabilmemizin ancak öncü çıkışı örgütleyecek politik-askeri örgütü, Kadınların Birleşik Devrim Hareketi’ni büyütmekten geçtiğine işaret ettiler, bunun pratiğini örgütlemek için kafa yordular. Tecavüzcü ve işgalci faşist Türk devleti ile olan savaşta, Ceren Güneş 3 Kasım’da, Aynur Ada ise 6 Kasım’da ölümsüzleşti.

“Ölü mü denir şimdi onlara”. Nasıl ki Rojava kadın devrimini canları pahasına savunan Arin Mirkan, Avesta Xabur, Hevrin Xelef yaşayacaksa; Kader, Sarya, İvana, Raperin, Cemre, Ceren ve Aynur yoldaşlarımız da Rojava devriminde ve faşizmi yıkma mücadelesini yükselten halkların bilincinde yaşayacak. Rojava’da ölümsüzleşenlerimizin yanısıra, Dar-Azza’dan Türkiye’ye giriş yapmaya çalışırken düşenlerimizin; saçlarını dağların asi rüzgârlarına savurup savaşırken Zap’ta, Dersim’de, bugün Haftanin’de ve Kürdistan’ın daha birçok yerinde şehit düşenlerimizin; bir gece vakti İstanbul’da kuşatıldıkları üste destan yazanlarımızın ve yine bir kasım ayında ölümsüzleşen HBDH ve KBDH’in kurucularından Delal Amed’in devrim düşlerini yüklendik.  KBDH olarak, ölümsüzleşenlerimizin izinden gidecek, ilan ettiğimiz “Kadın Özgürlük Mücadelesiyle Kazanacak, Faşizmi Yıkacağız!” hamlemizi yaşamsallaştırarak, devrime yürüyeceğiz.

Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız!

Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH)