TKP-ML KKB: Her Alanda Özgürlük Ateşini Büyüterek #FaşizmiYıkacağız!

Her Alanda Özgürlük Ateşini Büyüterek #FaşizmiYıkacağız!

Erkek egemen emperyalist-kapitalist sistemde yaşanılan krizlerin kökeninin ne kadar derin olduğunu ve her defasında krizlerin ne kadar daha derinleştiğini pandemi süreci bir kez daha göstermiş oldu. Dünyadaki tüm devletler pandemi nedeniyle katı tedbirler almış gibi göründüler. Ancak kısa bir süre içinde bu tedbirlerin göstermelik olduğu ortaya çıktı. Birçok Asya ülkesi başta olmak üzere emperyalist ve kapitalistler üretim merkezlerinde krizi fırsata dönüştürecek adımlar attılar. İşçilerin daha da ağır koşullarda çalıştırıldığı bu süreçte ezilenin ezileni olan kadın işçi ve emekçiler katmerli sömürüye uğramaya devam etti. Dünya genelinde pandeminin ardından ekonomi küçülmesine rağmen milyoner ve milyarder zenginlerin sayısı son bir senede yüzde 9 oranında artış gösterdi. İşte bu artış işçi ve emekçilerin canları üzerinden, özellikle de kadın işçi ve emekçilerin canları üzerinden oldu.

Amaçları sağlığımız değil, sol mememizin altındaki cevahiri karartmak ama o cevahir hep parlayacak!

Halihazırda dışarıda çalışan kadınların ücretleri erkeklere göre yüzde 5-30 arasında bir oranda daha düşükken ev içi emeğin ücretlendirilmemesi nedeniyle ile bu emek sömürüsü daha da artıyor. Üstelik pandemi sürecinde ev içi şiddet çok hızlı bir şekilde artmış, bu şiddetin ve sömürünün zaten düşük olan görünürlüğü daha da düşmüştür. Kadınların karşı karşıya kaldıkları çalışma biçimlerinin erkek işçilere göre daha fazla esnekleşmesi de kadınların daha fazla güvencesizleştiğini açıkça ortaya koymaktadır. “Hastalığın eşit bir tehlike yarattığı” yalanı hem işçi ve emekçilerle orta/üst sınıflar arasındaki uçurum hem de kadınlar ve erkekler arasındaki uçuruma bakıldığında ortaya çıkmaktadır.

Türkiye ve T. Kürdistanında kadın işçilerin yüzde 41,7’si, erkek işçilerin yüzde 34,1’i ücret ve gelir kaybı yaşadı. Bu süreçte daha ucuz besinlere yönelim, borçların artması, kredi kartı borçlarını ödeyememe, yapılan göstermelik yardımlardan dahi eşit oranda faydalanamama ve hatta yiyecek bir parça ekmek bulamamaya varan yoksulluk artışı yaşandı.

“Evde Kal” çağrıları ile işçi ve emekçi sınıfları, işsizleri ve ezilenleri “sokağa çıkmanın korkunçluğuna” ikna etmeye çabalayan erkek egemen faşist düzen “ailemizin değerini yeniden keşfetme”mizi istemektedir. Dışarıda olup bitenlere karşı umursamaz, makarna ya da kuru ekmekten başka bir şey bulunamayan aile sofraları ile mutlu olan ve bu mutluluk hali ile hastalıktan korunulabileceğini her türlü kötücül örnekle desteklediği bir propaganda izlemektedir. Oysa biz kadınların ve LGBTİ+ların erkek şiddetine, homo/transfobiye en yoğun uğradığımız ortamlar “kutsal aile” ortamlarıdır. Bu süreçte açık kimlikleriyle çalışma hakkı bulamayan, yaşamsal hi bir güvencesi dahi olmayan LGBTİ+lar açısından, uğradıkları şiddet daha da görünmez hale gelmiştir. Kadınların ve LGBTİ+ların biat etmesi beklenen düzen sadece ev içi eşitsizlikleri, piyasaya devredilen sosyal hizmetleri de koşulları giderek ağırlaştırılan emek sömürüsünü de tolere etmek üzere, erkek-devlet-sermaye işbirliğini ortaya dökmektedir. Pandemi günlerinde, erkek egemen emperyalist-kapitalist sistemin ve faşizmin bizleri hizaya getirebilmek adına yaptığı “Evde Kal” çağrılarının altında yatan gerçek açıktır.

Pandemi sürecinde infaz yasasını geçirdiler ve katilleri, tacizcileri, tecavüzcüleri, istismarcıları dışarıya çıkarttılar. Katliamların ve şiddetin oranlarındaki artışın bir nedeni de bu oldu. Pandemi sürecinde LGBTİ+lara yönelik şiddet ve ayrımcılık artarak iyice görünmez hale gelirken çocuklara yönelik istismar da ciddi bir artış gösterdi. Daha pandeminin ilk haftalarından itibaren katillerin, cinsel saldırı suçlularının, çetelerin salıverilip ağır hasta tutsaklar dahil siyasi tutsakların kapsam dışı bırakıldığı “pandemi affı”, siyasi tutsaklara getirilen gazete ve dergi yasakları, görüş engellemeleri ile artırılan tecrit ama bir taraftan da pandemiye dair tüm gereçlerin kantinlerden ve zamlı bir şekilde satılması ile kendi haline bırakılmaları önlemlerin iki yüzlülüğünü ortaya koydu.

Pandemi gerekçesiyle çeşitli “önlemlerin” alınması özgürlük isteyenler açısından esas mücadele alanı olan “sol memenin altındaki cevahir”in karartılması hedefinden bağımsız ele alınamaz. Bu bilimsel olarak virüsün yarattığı/yaratabileceği biyolojik tehlikenin küçümsenmesi değildir. Bu genel olarak tüm devletlerin oluşan her fırsatı, her krizi kapasitesi oranında çıkarları için kullanabilmesi, kendini daha da fazla güvenceleyebilmesi meselesidir. İster egemen ister ezilen olsun, politik özne olmanın bir sonucudur bu durum. Mesele her yerde sol memenin altındaki cevahiri karartmamak ve egemenlerin düşünüş-hegemonya altına alış düzleminden çıkarak pratiklere girmektir. Bu pratikler birleşik bir devrim hareketinde somutlaştığı takdirde sonuç alıcı olacaktır.

Bize çizdikleri sınırları aşarak, evden çıkarak pandemiyi de onu yaratan bu sistemi de altedeceğiz!

Her geçen gün daha da yoğunlaşan kadın katliamları T. Kürdistanı’nda, yükselen ve erkeğin iktidarını sarsan Kürt ulusal Kadın hareketine karşı daha özel bir hal almıştır. Faşist TC’nin askerleri özel olarak tecavüz ve katletme politikası izlerken devlet de eşbaşkanlık sistemine yönelik saldırılarını artırmıştır.

Diğer yandan kadınların ev içi karşılığı ödenmeyen emek zamanının artması ve kadın işsizliği ile İstanbul Sözleşmesine atılan imzanın iktidar bloğu tarafından çekilmeye çalışılması beraber okunmalıdır. Ancak bunlara rağmen kadınlar ve LGBTİ+’lar sokakları terk etmemiştir. Türkiye ve T. Kürdistanı’nda İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesine, kadın katliamlarına, homo/transfobik şiddete, eşbaşkanlık sistemine dönük saldırılara karşı ve asker-polis şiddetine rağmen kadınlar ve LGBTİ+’lar sokaklardan geri adım atmamıştır.

Erkek egemen kapitalist-emperyalist sistemin bilim insanları, “sağlıklı beslenme ve bir hobi faaliyeti bularak saklı kalmış yeteneklerin ortaya çıkarılması” önerilerinde bulunurken, sağlıklı beslenme önerileri ve sundukları menüler ancak orta/orta üst sınıflar tarafından karşılanabilir durumdadır. Bunun yanında patates bile alamayanlar için hobi faaliyetlerine ağırlık verilmesi önerisinde bulunacak kadar da pervasızlaşmışlardır.

Bizleri hastalık değil, zenginler ve sırtlarını dayadıkları ataerki öldürmektedir. Ataerkil düzenin derdi kendi bekasıdır. Zira pandemi öncesinde de sokağa çıkma yasakları başta biz kadınlar ve LGBTİ+lar olmak üzere zaten Kürtlerin, başta Alevilerin olmak üzere ezilen inançlardan halkın, ekoloji mücadelesi yürütenlerin, işçi ve emekçilerin yaşamının bir parçasıydı.

Pandemi öncesinde bizim dayanışmaya, ataerki ile mücadeleye, sokağa çıkmaya, mücadelemizi devrime çevirmeye ihtiyacımız vardı, hala var!

Ataerkil sistemin bütün sınırlarını yerle bir edecek, kadınların ve LGBTİ+ların sokaktaki sesini devrime çevirecek güç HBDH ve KBDH’nin başlattığı “Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız” hamlesiyle sağlanabilir. Demokratik Halk Devriminin önünü açacak eylemler ancak ve ancak böyle bir birleşik mücadeleyle mümkündür. Sokaktaki sesimizi devrime çevirecek cüreti kuşanmamız gerekmektedir. Bu gerekliliği birleşik devrim güçleri olarak bulunduğumuz her alanda propaganda etmek, her yere işlemek, silahlı mücadeleden geri durmamakla yerine getirebiliriz.

Kırlarda sürdürülen silahlı mücadeleye daha fazla katılmak ve komutanlaşmak, bu gerekliliği yerine getirmenin yoludur. Şehirlerde kadın ve LGBTİ+ düşmanlarına göz açtırmayacak eylemler düzenlemek ve silahı etkin bir biçimde kullanmak, bu gerekliliği yerine getirmenin yoludur. Bu yüzden her yaştan, her ulustan ve her inançtan ezilen cinslere düşen görev, faşizmi yıkmanın ve özgürlüğü kazanmanın adımlarını atmaktır.

“Normalleşmeden” daha sık bahsedilen bu günlerde ataerkil emperyalist-kapitalist sisteme karşı kendi normalimizi yaratmak elimizde! Bizim normalimiz eşit ve özgür yaşayabildiğimiz, yaşamın her alanında irademizin yansıyacağı, düşüncelerimizi söyleyebildiğimiz, bizim de geceleri sokaklarda özgürce dolaşabildiğimiz bir süreçtir. Çalışırken kadınların ve LGBTİ+ların sömürü ve tacizlere maruz kalmadığı, insanca yaşama koşullarında çalıştığı, her günümüzün karantina olmadığı bir süreçtir. Kıyafetlerimizle yargılanmadığımız, kimsenin özel mülkiyeti olmadığımız bir yaşam bizim normalimizdir. Kadın ve LGBTİ+ cinayetlerinde sıfır rakamını gördüğümüzde bizim normalimiz olur. Özlediğimiz toplumu yaratabildiğimiz ya da yaratmamızı mümkün kılacak koşulları oluşturabildiğimiz bir dünya bizim normalimizdir. Bu süreçte kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesiyle kazanacak ve kendi normalimizi kuracağız.

Ataerkinin sistemli saldırıları karşısında, kadın ve LGBTİ+ mücadelesinden aldığımız kuvvetle, hapsedilmek istendiğimiz alanlardan, kadınların ve LGBTİ+’ların birlikte mücadelesiyle sıyrılacağız. Bulunduğumuz her alanda özgürlük ateşini büyüterek faşizmi yıkacağız!

 

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği