Maraş’ı, 19 Aralık Cezaevleri Katliamını, Roboski’yi Unutmadık, Unutmayacağız!
1923-2019… Doksanaltı yıllık “Cumhuriyet” tarihi katliamlarla dolu bir tarihtir. Kemalistler Osmanlı’dan devir aldıkları, işgalci, katliamcı tarih üzerine inşa ettikleri ‘yeni Türk’ devletini “Cumhuriyet” olarak ilan ettiler ama 96 yıllık bu tarih boyunca ülkede demokrasinin “D”si dahi uygulanmadı. Kemalistler, önce Kürtleri inkarla başladılar, işe. Sonrasında, Rumlar başta olmak üzere ülkede yaşayan azınlıklar bir bir ülke dışına sürgün edildiler. Bunu işçilerin, köylülerin haklarının gasp edilmesi izledi. Ülkemizde ulusal ve sınıfsal mücadele yükseldikçe, baskılar da arttı; parlamenter faşizmden, askeri faşist diktatörlüğe sıkça geçildi.
Maraş katliamı ne ilk ne de son oldu!
1970’lerin ortalarına doğru gelişen sınıf mücadelesinin önünü bir askeri darbeyle kesmeye hazırlanan devlet, bunun için ‘uygun’ fırsatlar kollamaya başladı. 24 Aralık 1978 Maraş katliamı, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesine giden yolu hazırladı. 24 Aralık’ta başlayan katliam 26 Aralık gününe kadar aralıksız sürdü. MİT’in bizzat hazırladığı bu katliam MHP’ye yaptırıldı. Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Maraş, onlar için en uygun bölgeydi. Katliama Alevi-Sünni çatışması görüntüsü verebilmek için Maraş özel olarak seçilmişti. MHP’lilerin çok önceden hazırlık yaptığı bu katliamda yüzlerce Alevi kadın, erkek, yaşlı ve çocuk katledildi. Evler ve iş yerleri yakıldı, yıkıldı, Alevilerin malları yağma edildi.
Maraş katliamı yapıldığında CHP iş başındaydı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, 26 Aralık 1978 yılında 13 ilde birden sıkıyönetim ilan etti. Katliamdan sonra CHP’nin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı yaptığı açıklamada olayların sebebinin “sol örgütler” olduğunu açıklayarak sorumluluğu devrimcilere yıkmaya çalıştı.
Kanlı bir mesaj olarak 19 Aralık cezaevleri katliamı:
Ülke tarihinin en büyük cezaevleri katliamlarından biri de 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine birden yapılan operasyonla 28 devrimcinin katledilmesidir.
Türkiye cezaevlerinde bulunan yüzlerce devrimci tutuklu “F-Tipi” cezaevlerine geçişi önlemek ve izolasyonun kaldırılması için 20 Ekim 2000 tarihinde başlattıkları açlık grevini 40. gününden sonra ölüm orucu eylemine dönüştürdüler. Ve yine tüm cezaevlerinde süresiz açlık grevi eylemleri yükseltildi. Cezaevlerinde yükselen devrimci direnişin bastırılması için dönemin koalisyon hükümeti 19 Aralık 2000 tarihinde 10 bin asker ve Özel Tim’in katıldığı operasyonda 28 devrimciyi katletti. Yüzlerce devrimcinin kimyasal ve ateşli silahlarla yaralandığı operasyon ülkenin en büyük cezaevi katliamı olarak tarihe geçmiştir. Katliamda katledilen: Ahmet İbili, Ali Ateş, Ali İhsan Özkan, Alp Ata Akçayüz, Aşur Korkmaz, Berrin Bıçkılar. Cengiz Çalıkoparan, Ercan Polat, Fahri Sarı, Fırat Tavuk, Fidan Kalşen, Gülser Tuzcu, İlker Babacan, İrfan Ortakçı, Murat Ördekçi, Murat Özdemir, Mustafa Yılmaz, Nilüfer Alcan,Özlem Ercan,Seyhan Doğan, Sultan Sar, Şefinur Tezgel Ünsal Gedik, Yasemin Cancı, Yazgülü Güder Öztürk,Halil Önder, Hasan Güngörmez, Rıza Poyraz’ı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Katliamın yapıldığı tarihte DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti iş başında bulunuyordu ve Başbakan yine Bülent Ecevit idi. Ecevit, katliam operasyonunu “Hayata Dönüş” olarak açıklasa da Türk kontrgerillasının operasyona “Tufan Operasyonu” adını verdiği sonradan ortaya çıktı. Ecevit, “operasyonu yapmasaydık IMF programını hayata geçiremezdik” diye açıklama yaparak, katliamı aynı zamanda emperyalist ağababaların talimatıyla yaptığını da itiraf etmiş oldu.
Türk devletinin kanlı yüzü olarak Roboski katliamı:
Cezaevi katliamının sonrasında bölgede ve ülkede önemli siyasal değişiklikler oldu. Uluslararası emperyalizmin Ortadoğu’yu işgal planına uygun olarak ülkede AKP adıyla bir parti nevzuhur etti. Bu parti Kürt halkını çözüm ve barış söylemleriyle oyalarken gerçek sömürgeci yüzünü kendinden öncekiler gibi yine bir katliamla gösterdi. 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’ye bağlı Robozkê köyünde, faşist diktatörlük F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombalama sonucu 34 Kürt köylüsünü katletti. AKP hükümeti, katliam sonrasında yaptığı açıklamada bu “operasyonun PKK”lılara karşı düzenlediğini söyledi. Oysa katledilen 34 kişinin Irak’tan mazot, sigara getiren sınırcı köylüler olduğu hemen açığa çıktı. Üstü örtülen bu katliamın sorumluluğunu almak istemeyen AKP, sonradan bu olayı da FETÖ’ye yıkmaya çalışarak sorumluluktan kurtulmaya çalışsa da bu katliamın hesabı AKP’den sorulacaktır.
Bir bütün olarak şu gerçek ortadadır: Sermaye sınıflarının iktidarında katliamlar, gözaltında kaybetmeler, cezaevlerinde işkence, işçi sınıfının hak gaspları, Kürt ulusuna karşı saldırılar dün de bugün de hızından bir şey kesmeden devam etmektedir.
Bugün de Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevleri birer işkencehaneye dönüştürülmüş durumdadır. 250 binin üzerinde insanın kaldığı cezaevlerinde artık kimseyi koyacak yer kalmamıştır. Yasaklar, işkence ve ölümler gündelik olaylar halinde devam etmektedir. 457 tutuklunun ölüme terk edildiği cezaevlerinde AKP, uyuşturucu tüccarlarını, kadın katillerini ve mafya babalarını serbest bırakırken, politik tutsaklar üzerindeki baskılar devam etmektedir.
Bir diğer taraftan AKP, iş başına geldiği 2002 yılından bu yana Alevileri sürekli yok saymıştır. Kendisine yandaş Sünnilere yaptırdığı Alevi çalıştaylarında, Alevilerin neden yok sayıldığına dair teorik açılımların dışında hiçbir şey getirmeyen, Cemevlerini ibadet yeri olarak görmeyen, cami ve Sünni vakıfların masraflarını devlet bütçesinden ödeyen AKP, Alevilerin bırakalım ihtiyaçlarını karşılamayı, dört duvarla çevrili yerler dışında, Cemevlerini bir ritüel inanç yeri olarak dahi kabul etmemektir.
Ve elbette AKP iktidarı, aynı zamanda, Kürtleri yok saymaya, katletmeye de hiç ara vermeden devam ediyor. 9 Ekim 2019 tarihinden bu yana Kuzey-Doğu Suriye Kürdistan’ı toprakları işgal edilmiştir. Rusya ve ABD emperyalist güçlerinin onayıyla başlatılan işgal ve savaşta yüzlerce Kürt, devrimci, Ermeni katledildi. Onlarca köyün bombalanması sonrasında 300 bin Kürt, Ermeni, Ezidi yerlerinden edilerek göç etmiş bulunuyor. Saldırıda kimyasal silah kullanan Türk devletinin işlediği insanlık suçları ortadayken, buna karşı sadece göstermelik tepki vermekle yetinen emperyalist odakların da Türk devletinin suç ortakları oldukları açıktır. Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya ve ABD’nin verdiği silahları kullanan Türk Ordusunun işlediği insanlık suçuna ses çıkartılmaması boşuna değildir.
Türk devleti, IŞİD artığı SMO (Suriye Milli Ordusu) adını verdiği çetelerle Kürtlere saldırmaktadır. “Güvenli Bölge” adını verdiği Kürt topraklarını işgal eden faşist Türk Ordusu, erken “zafer” hayallerine kapılarak birkaç gün içinde Rojava bölgesini işgal edeceğini kamuoyuna yönelik propagandasının temel söylemi haline getirdi. Oysa sonuçta, işgalci Türk Ordusu büyük bir direnişle karşılaşarak 5 km’den daha öteye gidemedi.
Rojava devrimi bir kazanımdır. Türk devletinin yok etmek istediği bu kazanımdır. Kürtler ve Rojava’da bulunan devrimci ve komünistler bu bilinçle Türk devletinin ilerlemesine geçit vermemişlerdir.
Rojava’da yeni bir direniş destanı yazılmıştır.
Bu büyük kazanımı ne Türk devleti ne de emperyalist güçler teslim alamayacaklardır.
Maraş, 19 Aralık Cezaevleri Katliamı ve Roboski’nin Hesabını Soracağız!
Yaşasın Rojava Direnişimiz!
Emperyalizme, Faşizme ve Sömürgeciliğe karşı TEK YOL DEVRiM!
DKP/BÖG Avrupa Komitesi
MKP Avrupa Komitesi
TKP-ML Avrupa Komitesi
TİKB Avrupa Komitesi
TKEP/L Avrupa Komitesi
19 Aralık 2019