Serekaniye Direnişçileri Anlatıyor!

Serekaniye Direnişçileri Anlatıyor!

Türk devletinin Rojava işgal saldırısı ile 9 Ekim 2019 tarihinde başlayan savaşta askeri güç ve cephane aktarımlarının tüm engellenme çabalarına rağmen 12 günlük tarihe not düşülen direnişi TKP-ML’ye bağlı TİKKO savaşçısı anlatıyor.

– Kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhaba adım Munzur Piran. 2015 yılında Rojava’ya geldim. TKP-ML TİKKO ve Enternasyonal Özgürlük Taburu Savaşçısı’yım.

– Sınırın karşı tarafındaki silahlı gücün yani dünya ortalamasında 9. “büyük” orduya sahip TC’nin tüm teknolojisi ile saldırmasına karşı 12 güne yayılan direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Rojava özelde Serekaniye işgali ile başlayan süreçte TİKKO’ya bağlı yoldaşlarla birlikte Serekaniye direnişinin 3. günü cepheye gittik. Zaten işgalden önce de yoldaşlar intişar sürecinde gitmişti, biz de onlara dahil olduk. Geri çekilme sürecine kadar cephede ve branşlarda yer aldık. Şu bir gerçeklik ki, düşmanın teknik ve sayısal anlamda dünya ortalamasında askeri bakımdan büyük yeri var. Bu “büyük” orduya rağmen 12 gün boyunca muazzam bir direniş sergilendi.

Bütün çatışmalar el bombası mesafesinde, sokak sokak, evden eve ya da balkondan balkona duvarları kırarak yaşandı. Çatışmalar Serekaniye’nin dış mahallelerine yayılmıştı. İç kısımlarda Sanayi, Havarna Mahallesi ve Serekaniye’nin diğer girişi olan Til Halef denilen bölgesinin yanı sıra güney girişinde şiddetli çatışmalar yaşandı.

Direnişin 4. ve 5. gününden sonra çember atmaya başladılar. Çember başladıktan sonra takviye gücün ve cephanenin gelmesi sıkıntı olmaya başladı. Yaralı arkadaşları dışarı çıkarmamız zorlaştıktan sonra çemberi kırmak için muazzam bir çatışma yaşandı. Düşman esas olarak gündüz yoğunluklu bir çatışma başlatıyordu. Havanın aydınlanması ve kararması arasında sürekli çatışmalar yaşanıyordu. Bazen ilerleme kaydediyordu. Aldıkları sokaklar oluyordu ama hava kararınca biz de operasyonlara başlıyorduk. Çünkü hava kararınca korkuyorlardı bizden. Genel olarak korkuları vardı ama akşamları operasyonu durdurmalarından korktukları çok net anlaşılıyordu. Hatta nöbetçi bırakıp başka noktalara gidiyorlardı. Teknik ve sayısal çoğunluğa rağmen az bir insan sayısı ile 12 gün boyunca küçük bir yeri çok büyük bir direnişle savunduk. Ateşkese rağmen taciz atışları oluyordu ve yer yer çatışmalar da devam ediyordu.

– Rojava’nın hatta dünyanın merakla beklediği direnişte yani Serekaniye cephesinde direnişe dair kamuoyunda yaratılan gerek Rojava halkının gerekse de birçok ülkede yapılan kitlesel destek eylemleri cephede hissediliyor muydu ya da ne hissediyordunuz?

– Cephenin olduğu bölüm izole bir bölümdü çünkü şebekeleri kesmişlerdi. Türk devletinin şebekeleri kesmesinden kaynaklı telefon çekmiyordu. İnternete girme imkanı da çok kısıtlı idi. Buna rağmen geliş gidiş yapan arkadaşlardan haber alıyorduk. Dünyanın birçok yerinde destek eylemleri olduğunu öğreniyorduk. Tabii ki moral yaratıyordu. Elbette bunlar çok önemli ve değerli ama cephede en çok moral kaynağımız kaybettiğimiz bir bölümü tekrar aldığımız anlardı.

– “Terörü” bitirme ve güvenli bölge safsataları ile sınıra askeri yığınak yaptığını iddia eden ve bombardımanla işgali başlatan Türk devletinin savaşta çeteleri öne sürdüğüne dair haberler yayıldı. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

– Biz de halkımız da çok iyi biliyoruz ki; Türk devletinin “güvenli bölge” söylemleri Kürt düşmanlığına bir kılıf. Bir komplo. “Önce DAİŞ’i temizledik. Şimdi de ÖSO üzerinden YPG/YPJ’yi temizledik” diyorlar. En sonunda rejim üzerinden de ÖSO’yu temizleme planları ile herkes kendi bahçesini temizlemeye çalışıyor aslında.

ABD ya da diğer emperyalist devletlerin bu tavrı tabi ki biz komünistler için şaşırtıcı olmadı. Türk devletinin sınıra yığınak yaptığı ve bombardımanla başlattığı bu savaşta ben 12. güne kadar bir tane bile Türk askeri görmedim. Türk askerinin geldiği, konumlandığı haberleri yapan Türk devletinin yerine çeteler, ÖSO’cular savaştı. Kalabalık gruplar halinde savaşıyorlardı ve eğitim aldıkları belliydi. Eğitimli çetelere panzer, tank, hava desteği, keşif, SİHA’larla destek verildi ve büyük çatışmalar yaşandı.

“Ateşkesten” bir gün önce çok yoğun saldırdıklarında, Türk devleti kaldırdığı duvar blokları geri kapattı çünkü çeteler geri kaçmaya başlamıştı. Çeteler kaçmasın diye duvar blokları indirdiler ve çeteler kaçamadı. Sayısal olarak az güce ve cephane yetersizliğine rağmen 12 güne yayılan bu muazzam direniş sürerdi. Zaten bu ateşkes meselesi çok yoğun saldırıya karşı direniş sonrasında gündeme geldi. Türk askerini öne sürmüyorlardı ama çeteler de ihtiyaçlarını karşılayamadı ve çok zorlandılar.

Sürekli mucizeler yaşıyorduk, yoğun bombardımana karşı kıl payı hayatta kalıyorduk. 12 günlük Serekaniye direnişi yaşamın kendisiydi bence. Yaralıların çıkarılmasından, takviye gidilmesine kadar, saldırılardan tünellerin kullanılmasına kadar her şey muazzamdı. Özellikle koordinedeki arkadaşların, Heval Şervan’ın duruşu, morali, sabrı, o alandaki herkese çok büyük örnek oldu.

Hayatımda unutamayacağım anlardan birisi olacak Heval Şervan’ın duruşu ve savaşçılığı ile birleşen cüreti. Hayatımda unutamayacağım insanlardan birisi olarak kalacak.

– Teşekkür ederiz.

– Ben teşekkür ederim.

Serekaniye Direnişçilerinden TEKOŞER PARTİZAN’ın Dilinden 12 Gün

 

Türk devletinin Rojava işgal girişimi ile 9 Ekim 2019 tarihinde başlayan savaşta askeri güç ve cephane aktarımlarının tüm engellenme çabalarına rağmen 12 günlük tarihe not düşülen direnişi TKP-ML’ye bağlı TİKKO savaşçıları anlatıyor.

 

Kendinizi tanıtır mısınız?

Merhaba adım Tekoşer Partizan. 2016 yılında Rojava’ya geldim. TKP-ML TİKKO ve Enternasyonal Özgürlük Taburu Savaşçısıyım.

 

Sınırın karşı tarafındaki silahlı gücün yani dünya ortalamasında 9. “büyük” orduya sahip faşist TC‘nin tüm teknolojisi ile saldırmasına karşı 12 güne yayılan direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

“Güçlü” bir orduya karşı direnişten bahsetmeden önce bizim de içinde olduğumuz Enternasyonal Özgürlük Taburundan (MLKP, DKP/BÖG, MKP, TKEP/L vb.) kısaca vurgu yapmak istiyorum. Çünkü Enternasyonal Özgürlük taburu olarak bizim Serekaniye ile özel bir bağımız var. Çünkü bizler 2015 yılında Cizre kantonuna geldiğimizde ilk önce Serekaniye‘ye yerleştik. Orada ilk karargahlarımızı kurduk ve en az 2 yıl o bölgelerde kaldık. Oradaki halkla veya o topraklarla güçlü bir bağımız oluştu. Samimi dostluklar edindik oradaki halkla yakınlaştık. Onun için Serekaniye bizim için çok güçlü duygusal bağımızın olduğu bir bölge. Ve bu duygusal bağın bizim irademizi direnişimizi güçlendirdiğini düşünüyorum.

Aynı zamanda Rojava devriminde 2012 yıllarında Serekaniye’de şu an olduğu gibi çeteler vardı bu topraklarda ve bu halk birkaç arkadaşın öncülüğünde kendisi örgütlendi. Kendi topraklarını kendisi savunarak çetelerle mücadele etmiş bir halk Serekaniye halkı.

Serekaniye halkı örgütlenme konusunda çok iradeli bir halk bu sebeple hem Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi için hem de biz Enternasyonal Özgürlük Taburu için önemli bir bölge olduğu için bu şehri basit bir şekilde bırakamazdık. Geri çekilmenin ilk tercih olmaması da aslında bu iki nedenin çok önemi var. Serekaniye halkı devrimcileri seven, devrimcilerin kendini yakın hissettiği bir halk olmasından kaynaklı orayı bizim bırakmamız ilk seçenek olamazdı. Bu sebeple 12 gün boyunca tüm irademizle direndik.

 

Rojava’nın hatta dünyanın merakla beklediği direnişte yani Serekaniye cephesinde direnişe dair kamuoyunda yaratılan gerek Rojava halkının gerekse de birçok ülkede yapılan kitlesel destek eylemleri cephede hissediliyor muydu ya da ne hissediyordunuz?

 

Aslında savaş ortasındayken dünyadan biraz habersizdik. Sürekli internet yoktu, arada sinyal geldiğinde arka cephedeki arkadaşlarla konuşmak için telefon kullanabiliyorduk. Savaşta çok iyi bir savaşçı dahi olsan her zaman ufakta olsa moral bozukluğu yaşayabiliyorsun. Moral bozukluğu yaşamak gayet olabilecek bir durum. Örneğin bende 7. günde biraz moral bozukluğu yaşadım. Yoldaşlarla konuşma fırsatım olduğunda onlarla konuştuğumda dünyanın birçok bölgesinde eylemler olduğunu herkesin gözünün Serekaniye’deki direnişte olduğunu söylemesinden olumlu anlamda etkilendim. Hem benim için hem de yanımda olan diğer yoldaşlar içinde çok etkili oldu. Biliyoruz ki dünyadaki eylemler önceden başlamıştı ama biz sonradan öğrenmemize rağmen büyük moral motivasyon verdi. Yalnız olmadığını bilmek, destek olduğunu hissetmek, direnişteki ruh halimizi çok etkiliyor. Hatta ne için savaştığımızı hatırlatıyor bile diyebilirim. Eylem ve etkinlikleri öğrendiğimizde yoldaşlarımızın desteğini hissettik ve bize güç verdi.

 

“Terörü” bitirme ve “güvenli bölge” safsataları ile sınıra askeri yığınak yaptığını iddia eden ve bombardımanla işgali başlatan Türk devleti savaşta çeteleri öne sürdüğüne dair haberler yayıldı. Bunlar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 

Bu haberleri biz orada duymadık ama bizzat yaşadık. Türk devletinin bazı önemli gördüğü yerlerde askerini gönderdiği söyleniyordu ama ben şahsen hiç Türk askeri görmedim. Sınırı geçen Türk askeri varsa da çatışmıyordu daha çok kendi sınır bölgelerinde havan toplarını atan ya da keşif uçuşları vs. yapıyorlardı. Ben 12 gün boyunca çetelerden başka savaşan görmedim. Çetelerin Türkiye tarafından örgütlendiği çok belli oluyordu. Rojava devrimi esnasında savaşan yoldaşların anlatımına göre Serekaniye‘deki çeteler eğitimli çetelerdi. Muhtemelen de Türk devleti tarafından eğitilmişlerdi. Daha nitelikli ve savaşmayı bilen bir şekilde savaşıyorlardı.

 

Teşekkür ederiz.

 

Ben teşekkür ederim.

 

Serekaniye direnişçilerinden Delil Qamışlo’nun dilinden 12 gün

Türk devletinin Rojava işgal girişimi ile 9 Ekim 2019 tarihinde başlayan savaşta askeri güç ve cephane aktarımlarının tüm engellenme çabalarına rağmen 12 günlük tarihe not düşülen direnişi TKP-ML’ye bağlı TİKKO savaşçıları anlatıyor.

– Kendinizi tanıtır mısınız?

– Adım Delil Qamışlo. İki yıldır enternasyonalist bir savaşçı olarak buradayım. Bazen düşmanla ama daha çok kendimle savaşıyorum. Son olarak düşmanla Serekaniye cephesinde karşı karşıya geldim.

– Sınırın karşı tarafındaki silahlı gücün yani dünya ortalamasında 9. “büyük” orduya sahip TC’nin tüm teknolojisi ile saldırmasına karşı 12 güne yayılan direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Bu önemli bir soru. Çünkü gerçekten büyük bir teknoloji dışında stratejik açıdan da donatılmış ciddi sayıda bir insan gücüyle de karşı karşıya geldik. Bu bağlamda söyleyebilirim ki; termal ve lazer teknolojisine karşı direnmek hiç de kolay olmadı. Bu büyük direnişin küçük bir parçasıydım ben de. Küçük bir parçası olmama rağmen moralim yüksekti ve enerjiktim. Etkimizin ve ne yaptığımızın bilincindeydik. Bütün bunlar direnişin iyi ilerlemesini sağlayan sebeplerdi. Kısaca şunu söyleyebilirim ki; çok az insanla, ciddi anlamda donatılmış bir orduya karşı direndik.

Devrimcilerin stratejisine dair de bir şeyler eklemek isterim tabi ki; Her devrimci yalnız başına boş binalarda savaştı. Halkın büyük çoğunluğu orada değildi ve devrimciler bir şehri kurtarmak için çok az bir güçle fakat yüksek bir moralle direndiler.

– Rojava’nın hatta dünyanın merakla beklediği direnişte yani Serekaniye cephesinde direnişe dair kamuoyunda yaratılan gerek Rojava halkının gerekse de birçok ülkede yapılan kitlesel destek eylemleri cephede hissediliyor muydu ya da ne hissediyordunuz?

– İlk olarak dış dünyayla çok büyük bir bağımız yoktu. İnternet erişimi olmadığı için. Ama dışarıdan siviller bir konvoyla gelmeye çalıştıklarında ciddi bir etkisi oldu. Herkes sevinçten halay çekti. Çok güzel bir duyguydu. Direnişin devam etmesi açısından bu tür şeyler oldukça önemli. Gazetecilerin ve sivillerin desteği devrimci savaşçıların moralini yüksek tutmakta çok etkiliydi. Bu halayın içinde ben de yer aldım. Çok hoştu. Hoş bu duyguyu ifade etmekte basit bir kelime aslında. Dediğim gibi özellikle ön cephede dışarıyla iletişim kurma yollarımız çok sınırlıydı.

Morali yüksek tutmak için cephede kendinize güvenmeniz gerekiyor. Güven gerçekten önemli. Birlikte savaştığınız yoldaşlara güvenmek de kendinize güvenmek kadar önemli. Yoldaşlarınızın size yemek ve su getireceği konusunda güvenmek, onlara ihtiyacınız olduğunda orada olacaklarını bilmek savaşta moralinizi gerçekten yüksek tutuyor.

“Terörü” bitirme ve güvenli bölge safsataları ile sınıra askeri yığınak yaptığını iddia eden ve bombardımanla işgali başlatan Türk devletinin savaşta çeteleri öne sürdüğüne dair haberler yayıldı. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

– Ben daha çok keskin nişancı olarak cephede yer aldım. Şehrin doğusunda ve kuzeyinde onlarca saldırı ile karşılaştım. Bu saldırılarda gerçekten çok fazla çete unsuru ile karşılaştım. 4 gün boyunca çok az uyuyarak çatıştığım süreçte gerçek anlamda hiç Türk askeri görmedim. Türkler, bombardıman uçakları ve keşif ile saldırıyorlardı. Karada daha çok çeteler hareket ediyordu. Binlerce çeteye karşı direndik. Dürbünden binlerce çetenin bizlere saldırmaya geldiğini görebiliyordum. Bir keskin nişancıysanız kiminle savaştığınızı daha yakından görebiliyorsunuz.

İdlib’teki paralı çeteleri buraya taşımış gibilerdi. Müslümanlık adına savaştığını iddia eden ancak gerçekte para ve savaş ganimetleri için burada olan çeteler bunlar. Bu insanların, ki bunlara insan demek çok doğru gelmiyor, para için bir soykırım yapabileceğini cephede çok daha iyi anlıyorsunuz.

– Savaşın katı bir duygu hali yarattığı söylenir ancak savaş koşullarında aynı zamanda yaşamda devam ediyor. Savaşı ve direnişi anlatırken aynı zamanda cephedeki yaşama dair de söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

– Savaş deneyimim fantastikti. Fantastik bildiğiniz gibi daha çok gerçek olamayacak kadar inanılmaz olan duyguları ifade etmek için kullanılan bir kelime. Tabi ki bu savaş boyunca çok fazla şey paylaştığımız yoldaşlarımızı kaybettik. Buna rağmen günlerce sadece bulabildiklerimizi yiyerek savaşmak zorundaydık. Bunlar çok ağırdı. Ancak günler sonra duş alma ve dişlerimi fırçalama fırsatını bulduğumda kendimi yeniden doğmuş gibi hissettim. Bir de bir defasında fıstıklı olduğu iddia edilen (!) bir tatlı yedik. Ama içinde fıstık yoktu! Onun yerine patlıcan ve maydanozla yapılmış fıstıkımsı bir şey vardı. Ancak çok lezzetliydi. Cephede insan ilişkileri de unutulamaz biçimde değişiyor. İlk anlarda birbirine çok yabancı olan insanlar kısa sürede yakın ve yoldaşça ilişkiler kuruyor. Yoldaşlar arasındaki bu ilişkiler en unutulmazı diyebilirim.

– Teşekkür ederiz.

– Ben teşekkür ederim.

Englısh: https://www.tkpml.com/serekaniye-fighters-talk/