“Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”
Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
-Bir yılı daha tarihe emanet ederek yeni bir yıla giriyoruz. Devrimci mücadelenin her yeri ve her anı eylem alanına çevireceği bir yılı karşılarken, geride bıraktığımız yılda katliam ve saldırılar yaşandı. Elbette bu saldırılara devrimcilerin de güçlü cevapları oldu. Emperyalizm ve onun kirli eli faşist Türk devletinin aldığı icazetle gerçekleşti bu saldırılar. Gerçekleştirmeye de devam ediyor. Geçtiğimiz yılı kısaca nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Geçtiğimiz yıl bütün dünya halkları açısından sömürü ve yoksulluğun arttığı, savaş ve işgallerin etkisinin daha fazla olduğu bir yıl oldu. Bu gerçeklik, kapitalist emperyalist dünyanın yaşadığı ekonomik ve mali krizin derinleştiğini, çözümsüzleştiğini ve süreğenleştiğini gösteriyor. Emperyalist kapitalist sistem krizinden çıkmak için savaşlarla yol açmaya çalışıyor. Elbette ki, bu savaşları planlayıp örgütlerken bütün hesaplar halkları daha fazla açlığa, yoksulluğa, daha fazla yıkıma götürmek için yapılıyor.
Halklar cephesinden böyle bir yan varken, emperyalistler cephesinde de önemli olanın kendi arasındaki çelişkilerde birbirlerine daha fazla üstünlük sağlama, hegemonyalarını artırma, ellerinde var olan olanakları daha da güçlendirerek, istihdam etme meselesi olduğunu ifade etmek gerekir. Yönelimlerinin ana yönü rakipleri üzerinde daha fazla güç ve üstünlük kazanma çabasıdır. Elbette ki, bütün bunların deyim yerindeyse ağırlıklı faturası dünya halklarına çıkmaktadır.
Örneğin Rusya’nın Ukrayna işgal saldırısında da gördüğümüz gibi oradaki savaşın faturası halklara çıkarıldı. Yine bu savaş karşısında bölgede emperyalist kapitalist devletleri pozisyon almaya çalıştı. Bu da hegemonya savaşının bir parçası oldu. Batılı emperyalist devletler ve ABD, bir taraf oldu. Bu taraf olma halinin halkların özgürlüğü ve huzuru için olmadığını görmek gerekir. Bu savaşta taraf olmanın yegâne sebebi “yeni Rus Çarları” olan Rus emperyalizminin geriletilip, zayıflatılması ve sıkıştırılması ve kendi hakimiyet alanlarını güçlendirmekti. Ukrayna halkının özgürlüğünü ya da demokratik haklarını savunmak değildi. Yine Rus çarlarının şovenizmi ve ırkçılığı körüklemeye çalışırken aynı zamanda Rus halkının savaş karşıtı protestolarına nasıl saldırdığını da gördük. Emperyalistlerin kendi halkına, demokrasiye, özgürlüğe, canlıya, yaşama ve doğaya düşman olduğunu bir kez daha deneyimledik.
Sovyet devriminin güzel yaşandığı yerlerden birisi de Ukrayna idi. Kiev’deki Bolşeviklerin kazanımları, çabaları Ukrayna’da kırıntılar halinde kalan Sovyet devriminin kazanımları da bir anda uçak, havan, obüs saldırıları ile yok edildi. Ve fatura yine Ukrayna ve bölgede yaşayan tüm halklara çıkarıldı.
Emperyalistler arası “istikrar” istikrarsızlığa, “barış” söylemleri savaşa dönüştü.
– Ortadoğu’da neler yaşandı?
– Ortadoğu’da da bu çelişkiler, çatışmalar hiç durmadı. Emperyalistlerin buradaki hesapları, çıkarları dengeleri değiştirdi. Emperyalistler arası çelişkilerden ustaca yararlanmayı bilen Türk devleti, hesaplarını iyi yaparak geçmişten tecrübe edinerek hareket etti.
Türk hâkim sınıfları, çelişkilerden faydalanarak, boşlukları görerek özellikle Irak Kürdistanı ve Rojava’ya yönelik saldırılarını pervasızca artırdı. Buradaki özgür yaşamı, özgür toprakları ve özgürlük fikrini yok etmeye çalışıyorlar.
Türk devletinin amacı sadece toprakları işgal etmek değil. Umudu umutsuzluğa çevirmek istiyor, özgürlük fikrini köreltmek istiyor. Hem halkların yaşamlarını hem de onların fikirlerindeki özgür yaşam inancını yok etmek istiyor. Halkları, başaramayacakları fikrine inandırmak istiyor.
Türk hâkim sınıfları aynı şekilde devrim topraklarımızda da halklara bunu yapıyor. İşçilerin, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların mücadelelerinde de aynı şekilde umutsuzluğu, kazanamayacakları fikrini aşılamaya çalışıyor. Ancak işçiler grevlerde, kadınlar ve LGBTİ+’lar sokaklarda, gençler hakları için direniyor. Biliyoruz ki Türk devleti sadece gençlik, işçi, kadın düşmanı değil aynı zamanda çocuk düşmanıdır. Özgürlük düşmanıdır. Ancak halklar, ezilen kesimler tüm bu saldırganlıklara karşı seslerini yükselttiler.
Rojava’da keza öyle oldu. Saldırılar devam etti. Aralıksız bir şekilde Rojava toprakları adeta bir atış poligonuna çevrildi. Yaşam alanlarına, yaşam kaynaklarına, doğasına, evlerine, suyuna vb. her şeyine saldırdılar. Ama buna rağmen halklar direndi. Karanlığın son anı, aydınlığın başlangıç anı gibidir. Duvara dayandığında ileriye gitmenin anı gibidir. Diyalektik bakış açısını burada yaşayan halkların topraklarına, yaşam alanlarına sahip çıkmasında görebiliyoruz. Aynı şekilde Artshak ya da Dağlık Karabağ halkı için de bunu söyleyebiliriz. Büyük bir Turan ülküsü var. Bunu kabul etmek zorundayız. Pantürkizm ve Panturanizm’le coğrafyaların Türkleştirilme politikası Kafkaslar’da da görülüyor.
Özetle geride bıraktığımız yıl, dünya çapında emperyalistler arası çelişkilerin keskinleştiği ve hatta Ukrayna’da olduğu gibi silahlı çatışmaya evrildiği, bölgemizde yani Ortadoğu coğrafyasında ise başta Türk devleti olmak üzere gerici devletlerin işgal ve saldırılarını sürdürdüğü bir yıl oldu.
Bu saldırılara karşı dünya çapında işçi sınıfı ve ezilen hakların mücadeleleri, grev ve direnişleri gerçekleşti. Coğrafyamızda da ezilen halkların direniş ve mücadeleleri oldu. Bu açıdan geleceği kazanmanın temel dinamikleri alttan alta ilerlemeye devam etti.
“Kaypakkaya coğrafyamızda bütün halkların komünist önderidir!”
– 2023 yılı “Şimdi biz, herkesin gözü önünde yükseklere bir bayrak çekiyoruz. Bu bayrak, proletaryanın kızıl bayrağı olacaksa, onun kızıllığını bozan bütün lekeler, ciddi ve titiz bir çabayla silinip atılmalıdır” sözü ile iddiasını ortaya koyan, ser verip sır vermeyen geleneğin yaratıcısı, mimarı İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişin 50. yılını karşıladığımız bir yıl olacak. Yeni yıla girerken işgal saldırıları altında Kaypakkayacılar bir yılda neler yaptı? Bir yıllık süreci bize özetleyebilecek olsanız neler söylerdiniz?
– Önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın katledişinin 50. yılında onu bir kez daha anmanın, onun ideallerini yaşatmanın görev ve sorumluluğumuz olduğu bilinci ile konuşmak istiyorum. İşçiler, köylüler 50 yıl önce çok büyük bir önderini kaybetti. Çünkü önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya fikirleri ve görüşleri ile karanlığı parçalayan bir ışık olmuştur.
Geçtiğimiz bir yıl da onun ardılları olarak bizler de yaşadığımız bu topraklarda halkı savunmaya, örgütlemeye çalıştık. Onlarla siperlerde yer aldık. Düşmanın saldırılarına örgütlülük, bilinç ve silahla nasıl yanıt olunulacağını duruşumuzla, çalışmalarımızla göstermeye çalıştık. Tüm eksikliklerimize rağmen önemli adımlar attık. Ancak bunu büyütmek, geliştirmek görev ve sorumluluğumuz hala devam ediyor.
– Bu geleneğin takipçileri olarak faşist Türk devletine karşı Rojava savunmasında ve savaş cephelerindeki sürecinize dair neler söylemek istersiniz?
– Önder yoldaş sadece Türkiye halklarının önderi olmadığını görmek, anlamak gerekir. Biz burada klasik anlamda enternasyonal mücadeleden, dayanışmadan bahsetmiyoruz. Ortadoğu coğrafyası emperyalistler tarafından parçalanan, kendi çıkarlarına göre örgütlenen devletlerden oluşmaktadır. Buradaki halklar birbirleriyle kardeştirler. Bazı bölgelerde aynı ailenin üyeleri iki sınırla bölünmüştür.
Bir Kürt şairi olan Ahmed Arif, TC devleti tarafından katledilen 33 Kürt köylüsü için yazdığı “Adiloş Bebe” şiirinde şöyle diyor:
“Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…”
Yani demem odur ki, şairin de ifade ettiği gibi coğrafyamızda halklar kelimenin tam anlamıyla kardeştir. Ancak emperyalistler ve bölge gerici devletleri halklar arasında sınırlar ve günümüzde duvarlar örerek birbirine düşman etmeye çalışmaktadır. Her bir bölge gerici devletin hakim sınıfı, kendi çıkarları için “komşu”da düşman yaratmakta ve dolayısıyla iktidarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu coğrafyasında enternasyonal mücadeleden bahsettiğimizde aslında kendi mücadelemizden de bahsetmekteyiz.
Bu anlamıyla İbrahim Kaypakkaya Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar gibi coğrafyamızda yaşayan bölge halkları açısından önemlidir. Onun tezlerinin bu toprakların sorun ve ihtiyaçlarına devrimci ve komünist temelde yanıt olduğunu belirtmek gerekir.
Biz burada bunu bir kez daha gördük. Kaypakkaya yoldaş yalnızca Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, köylülerin önderi değildir. O aynı zamanda Ortadoğu, Kafkas, Balkan halklarının da önderidir. Çünkü onun fikirlerinin sınırları yoktur. Sınırları aşan bir özgürlüğe ve karaktere sahiptir. Enternasyonal bir karaktere sahiptir. Çünkü Kaypakkaya’nın üzerinde yükseldiği zemin sınıfsaldır. Böyle olduğu içindir ki, coğrafyamızdaki ezilen bütün sınıflara ve ulusal sorun bağlamında ileriye sürdüğü tezleriyle de ezilen ulus ve milliyetlere yanıt olmaktadır.
Kısacası Kaypakkaya ezilen sınıflara, ulus, milliyet ve inançlara gerçek kurtuluşun yolunu göstermektedir. Bu anlamıyla sömürüden ve baskıdan kurtuluşun, özgürlüğün yolunu göstermektedir.
Biz onun görüşlerine tutunarak, bağlılığımızı sürdürerek ve bunu pratikte mücadele ile geliştirerek devam ettirdiğimiz sürece göreceğiz ki Kaypakkaya yoldaşın Ortadoğu halklarının önderi ve başvurulacak bir kaynağı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Onun fikirlerine ne kadar yaklaşırsak doğruya, özgürlüğe o kadar yakınlaştığımızı görürüz. Dolayısıyla Kaypakkaya yoldaşı Ortadoğululaştırmak gibi bir görevimiz var. Onu güçlü anlayıp, güçlü anlatmalıyız.
Kaypakkaya yoldaşın ölümsüzleşmesinin 50. yıldönümünde önümüzde böyle bir görev bulunmaktadır.
Aynı zamanda özellikle Türk-Kürt uluslarından ezilen milliyetlerden ve inançlardan halkımıza, kadınlara, LGBTİ+lara, Alevilere … kısacası coğrafyamızda sömürülen, ezilen, baskı gören, ötekileştirilen bütün sınıf ve kesimlere Kaypakkaya yoldaşın fikirleri doğrultusunda coğrafyamızda mücadele eden partimizde, halk ordusunda, gençlik ve kadın örgütlenmemizde örgütlenme ve mücadele çağrısı yapmak istiyorum.
Günümüzde Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere devrimci ve komünist önderlere yönelik belli bir ilgi ve saygı var. Bunun bir nedeni elbette AKP-MHP iktidarının faşist saldırganlığını artırması, kitlelerin bu faşist iktidardan kurtulmak istemesidir. Ancak önemle belirtmek isterim ki, Kaypakkaya yoldaşı Kaypakkaya yapan, onu komünist bir önder olmasını sağlayan partili duruşudur. Örgütlü mücadelesidir. Partisiz bir Kaypakkayacılık, örgütsüz bir Kaypakkaya savunuculuğu -elbette kıymetli olmakla birlikte- sadece ve sadece nostaljik bir yaklaşımdır. Son tahlilde halkımızın mücadelesine ve kurtuluşuna katkı yapmaz!
Bunu ifade ederken partimizin Kaypakkaya yoldaşı dogmatik bir tarzda kavramadığını, güncelde yaşanan gelişmelere ve ortaya çıkan yeni yeni çelişkilere göre ele aldığını önemle belirtmek isterim. Bu duruş, partimizin gelinen aşamada kendisini Kaypakkayacı olarak tanımlayan diğer örgütlerden de ayırmaktadır. Partimiz Kaypakkaya yoldaşı “Hesaplaşma, Kopuş ve Yeni Bir Yol” şiarıyla ele almakta ve kavramaktadır. Pratiğine bu yaklaşım yön vermektedir.
Bu temelde özellikle gençlere seslenmek istiyorum. Geleceğiniz ve özgürlüğünüz için halk ordumuzun safları sizleri bekliyor. Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilmesinin 50. yıldönümüne böyle yanıt olmak gerekir. Yeni yılda mücadeleyi yükseltmek, direnişleri büyütmek için partimize ve onun özerk örgütlenmelerine katılım sağlayalım. Anlamlı ve değerli olan budur!
– Buradan dünya ve coğrafyamızdaki halklara bir mesajınız var mı?
– Faşist Türk devleti bugün çok daha ileride bir karakteri oynuyor. O, sadece Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda yaşayan halkların düşmanı değildir. Aynı zamanda Ortadoğu, Balkan ve Kafkas halklarının da düşmanı durumundadır. Dolayısıyla tüm bu coğrafyalarda halklara düşman olan bir fikre cesurca kılıç sallayan bir fikrin önderi hepimizin önderidir. Kaypakkaya yoldaş bir görüş, bir ışık ve keskin bir iradedir. Bundan kaynaklı Kaypakkaya yoldaşı bu topraklarda yaşayan halklara anlatmaya devam edeceğiz. Onların özgürlük sorunlarını ve devrim sorunlarını ihtiyaçlarına uygun şekilde anlatırsak güçleneceğimize inanıyoruz. Tabi bunu yaparken aynı zamanda devrim topraklarımızdaki halklarımıza da anlatmanın yolunu açmış olacağız.
Sonuç olarak, bir mücadele yılını geride bırakır yeni bir mücadele yılına girerken tüm işgallere, kuşatmalara rağmen “direniş” diyoruz. Umudu ve özgürlüğü güçlendirmeliyiz. Yani örgütlenmeliyiz. Karamsarlığa, umutsuzluğa yer vermeyecek kadar net olmalıyız.
Bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Devrimci selam ve saygılar…