TKP/ML TİKKO Gerillalarıyla Röportaj: “Rojava’daki alt-üst oluşu görmemek, yarı-aydın Türk bakış açısıdır”

 “Rojava’daki alt-üst oluşu görmemek, yarı-aydın Türk bakış açısıdır”

Rojava: Kobanê direnişinden bu yana bu topraklarda DAİŞ’e ve işgalci TC’ye karşı savaşanlardandır Mahir Bakırciyan. Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’ya bağlı Rojava Komutanlığı öncülüğünde savaşan Mahir, bölgede bulunan doğal muhabirimizin sorularını yanıtladı. Enternasyonal savaşçılardan Rojava’da yaşanan devrim mi, değil mi tartışmalarına, bölgedeki LGBTİ+ örgütlenmesine dek birçok soruyu yanıtlayan Bakırciyan, “emperyalizme kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı savaşımızı ölene kadar sürdüreceğimizi ve bu savaşımıza komünizme ve İbrahim Kaypakkaya’nın düşüncelerine inanan bütün insanların katılmalarını istiyoruz. Savaşmadan kazanamayız. Hiçbir zafer zor kullanılmadan kazanılamaz” diyor.

– Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Mücadeleyle ne zaman tanıştınız? Neden Rojava’dasınız? TKP/ML’de örgütlenme kararını nasıl aldınız?

– Adım Mahir Bakırcıyan. Mücadeleyle 2008 yılında tanıştım. Rojava devrimi bütün mazlum emekçi halkları, ilerici ve devrimcileri etkiledi. İşgal ve zulme karşı haklı ve onurlu direniş tüm mazlum halkları etkilediği gibi beni de oldukça etkiledi. Bundan dolayıdır bu direniş ve haklı savaş içinde yer aldım. TKP/ML-TİKKO’da örgütlenme kararını ise TİKKO’nun Rojava’da Kobanê direnişi sırasında TİKKO’nun DAEŞ çetelerine karşı direnişinden etkilenerek katılım kararı aldım. Şehit Nubar Ozanyan’ın kahramanca ve fedakarca savaşımı beni oldukça etkiledi. Onun varlığı ve savaşımıyla birlikte örgütsel katılımım kesinlik kazandı.

Sizin kişisel olarak Rojava’ya gelmenizin özel bir sebebi var mı ya da gerilla alanında mücadele etmenize sebep olan bir kırılma noktası?

– Rojava’ya gelip savaşmamızın yegane nedeni işgal ve zulme karşı olmaktır. Halkların özgürce ve kardeşçe birlikte yeni bir dünya ve yaşam düşünü yaratmak içindir.

“Devrimciler her daim iyimser ve umutlu olmak zorundadır”

– TKP/ML ne zamandan bu yana Rojava’da bulunuyor? Yalnızca askeri mücadelede mi yer alıyorsunuz yoksa inşa çalışmalarına da katılıyor musunuz?

– TKP/ML-TİKKO Kobanê direnişinden beri Rojava’da bulunuyor. TKP/ML askeri mücadelede yer almakla birlikte toplumsal alan çalışmalarının da bir kısmında yer alıyor.

– Burada olduğunuz zaman boyunca sizi çok etkileyen bir anı var mı?

– Burada beni en çok etkileyen Komutanımız Nubar Ozanyan’la beraber girmiş olduğumuz bir çatışma idi. Cephe hattında tutmuş olduğumuz noktaya DAEŞ çeteleri tarafından saldırıya uğramıştık. Bu saldırıyı püskürtmede Nubar yoldaş görevini en iyi şekilde yapmıştı ve düşmanın imha edilmesinde büyük bir katkısı olmuştu. O günü hiçbir zaman unutmayacağım.

– Savaşın içinde günlük yaşamı nasıl örgütlediğinizden bahsedebilir misiniz? Hamlede ya da karargâhta savaşçıların günü nasıl geçiyor?

– Hamle esnasında savaşın koşullarına göre yaşamımızı örgütlüyoruz. Genel anlamıyla hamle esnasında operasyonlara katılıyor veya tutulacak olan cephe hatlarında bekliyoruz. Karargahta ise ideolojik ve askeri eğitimler ve spor yapıp günlük yaşamdaki ihtiyaçlarımıza göre kolektif çalışmalar yürütüyoruz.

– Ortadoğu, emperyalist kuşatmayla ve hem askeri hem ideolojik bombardımanla yüz yüzeyken neden ve nasıl umutlu olabiliyorsunuz?

– Devrimciler her daim iyimser ve umutlu olmak zorundadır. Sağlam bir bilinç ve güçlü moralle zorluklar ve engellere karşı durmak gibi sorumlulukla karşı karşıyadırlar. İşgal ve kuşatma, tehdit ve saldırı ne kadar ağır olsa da çözüm halkların özgürlük özleminde, iradesi ve savaşımındadır. Onun değişim ve dönüşüm isteğindedir. Halkın devrimci gücüne inananlar umutla yüklenir. Bilinç ve çözüm gibi güce, yeteneğe sahip olmak gibi görevleri vardır. Umutsuz olma gibi bir hakka sahip olamazlar.

“Enternasyonal savaşçılarla olmayı devrimin kazanımı görmek gerek”

– TKP/ML-TİKKO taburu içerisinde yer alan enternasyonal devrimcilerle ilişkilenmeniz nasıl oldu? Bu mücadelede birlikte hareket etmenin faydaları ya da zorluklarından bahseder misiniz?

– Rojava devrimi sadece Türkiyeli devrimcileri etkilemedi, aynı zamanda Avrupa-Amerika-Kanada’ya kadar uzanan bir coğrafyada dünyanın en uzak köşesinde yaşayan ezilenleri, devrimcileri, genel anlamda sol kesimleri ve aydınları da etkiledi. Yeniden kazanma ve başarma umudu ve özgürlük heyecanı yaratı. Devrimler ve özgürlük savaşımları bir kez daha Rojava devriminden ilham aldılar. Rojava’da emekçilerin kurtuluş özleminin sesi soluğu ve zengin renkleri oldular. Rojava devrimine sessiz kalınamayacağının çok sayıda neden ve gerekçeleri vardır. Çünkü bütün dünya ezilenleri özgürlüğü ve hakikati arıyor. Bu arayışın güçlü nedenleri ve aynı zamanda bir nevi sonucudur onları Rojava’ya yönelten.

Enternasyonal rüzgar ve oluşan enternasyonal özgürlük taburu her renkten ve sesten ülke devrimcilerini bir araya getirdi. Birleştirip devrim için savaştırdı. Bu güçlü nedenler içinde her ülkeden devrimciler yoldaşlaştı. Omuz omuza birlikte savaştığımız enternasyonal savaşçıların yoldaşlığı TİKKO taburuna kadar uzandı. İlişkilerimiz eşit özgür ve yoldaşçadır.

Enternasyonal savaşçılarla birlikte olmayı devrimin kazanımları olarak görmek, anlamak gerekir. Farklı dil-kültür-yaşam ve özlemin ne kadar da birbirine benzediği ve birbirine dokunma ve anlama ihtiyacı olduğunu öğrendik. Aslında halkların ve devrimcilerin birbirlerinden ciddi farklarının olmadığını gördük ve anladık. Dünyada en anlamlı ve değerli şey devrimcilerin birbirini anlaması ve kabul etmesidir. Farklı ülke ve dillerden insanların birbirlerini görüp dinlemesi, farklılıkları içinde özgürlük için savaşmasıdır. Birlikte yaşam ve savaşmanın avantajları her zaman bir arada olmamaktan daha fazladır.

“Rojava’daki alt-üst oluşu görmemek yarı-aydın Türk bakış açısı”

– Bugün bazı kesimler Rojava’da bir devrim gerçekleşmediğini söylüyor ve oradaki askeri ve yönetsel gücü “emperyalizmin işbirlikçisi” olarak sınıflandırıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz? Yönetsel ve askeri kurumların emperyalist odaklarla yaptığı görüşmeleri nasıl okumak gerekiyor?

– Devrimcilerin başarılması en zor görevlerinin başında gerçekliği olduğu gibi bütün yönleri ve ilişkileri içinde önyargısız ve hesapsız anlamaktır. Türk tarihinde Jön Türklerin devrim yaptığına inanılıyor, kabul ediliyor da neden Rojava’da devrimin gerçekleşmediği bu şekilde, baştan sona yanlış argümanlarla sorgulanıyor?

Bu sorgulamaya itim sağlayan nedenlerden birincisini ifade ettim. İkinci neden Türk şovenizminin etkisi ve zehri altında yaşanan bilinç kirlenmesi ve bunamasıdır. Türk ilericileri, solcuları bir şey yapınca “iyi-olumlu”, Kürt devrimcileri ileri bir adım atınca neden DEVRİM olmuyor? Bu bakış açısı Türk komprador burjuvazisinin bakış açısından etkilenme ve yaşanan bilinç kirlenmesidir.

Rojava’da yaşanan alt üst oluşu devrim olarak görmeyip kabul etmemek bu bakış açısıyla gelişmelere ve yaşananlara bakmak batı merkezli bakış açısının ürünüdür, yani modernizmle sakatlanmış ‘devrimcilik’ biçiminin sonucudur. Batıda yaprak kımıldasa sevinç çığlıkları atanların, Doğuda ya da tam adres verirsek Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere burun kıvırmaları devrimcilik adına büyük bir kırılmaya işaret ediyor. Ben merkezci, kibirli ve üstenci, yarı-aydın Türk bakış açısı olarak görüyorum.

Rojava’da yönetsel ve askeri kurumların emperyalist odaklarla yaptığı görüşme hakkında şunları diyebiliriz. Dünya emperyalist-kapitalist sistem tarafından paylaşılmış, bölüşülmüş ve sonu gelmeyen bir yeniden paylaşım ve hegemonya savaşı içindedirler. Dünyada bir karış toprak parçası yok ki emperyalist dünyanın hegemonya ve gericilik saldırısı altında olmasın. Rojava da bu dünyanın mütevazi bir toprak parçası içindedir. Dolayısıyla Rojava da çok ciddi tehdit ve kuşatma altındadır. Attığı ve atacağı her adımda karşılarında emperyalist sistemin duvar ve engelleriyle karşı karşıyadır. Yani emperyalist kapitalist sistem içinde, onların yönetsel ve askeri güçleri arasındaki çelişkilerden faydalanmayı gözardı etmek mümkün görünmüyor. Hele ki bahsini ettiğimiz alan Ortadoğu’da bulunuyorsa! Burada esası oluşturan olgu, görüşmelerde bağımsızlık ve kendi ideolojik ve stratejik görev ve amaçlarından vazgeçilip geçilmediğidir. Görüşmeler elbette olabilir, olmaktadır da. Ancak tek bir şeyden vazgeçmeden görüşmeler yürütülmelidir. İdeolojik ve örgütsel bağımsızlığımıza zarar gelmemesi. Keza hiçbir zaman, hiçbir şekilde emperyalist kapitalist sistemin dünya halklarının ve bizlerin dostları olmadığının bilincinde olarak, onlardan kurtuluş umudu beslemeden görüşmeler yapılabilir. Amerika’dan Rusya’dan medet ummak büyük bir yanlışlıktır ve giderilmesi mümkün olamayacak yıkım ve bağımlılık dolu bir yolun başlangıcı olabilir.
Bu noktadan sakınmanın en geçerli yolu yapılan görüşmelerin belli bir bölümünün halkla paylaşılmasıdır. Onların görüş ve önerileri alınarak belli bir şeffaflık içinde politika yürütülmelidir. Kısmi ve geçici tavizler geri adımlar mümkündür. Ancak Rojava’nın bağımsızlık ve stratejik çıkarlarına ters bir adım atılmamalıdır.

Emperyalist-kapitalist sistemle görüşmeleri “işbirlikçilik” olarak dile getirmek büyük bir haksızlık ve vicdansızlıktır. Gerçeğin içinde olmayan uzaktan ve sırtında en küçük bir sorumluluk taşımayan küçük burjuvaların dilidir. Yaşamdan ve gerçeklikten uzak kitapların kuru ve gerçeklerden uzak diliyle dünyayı ve Ortadoğu’yu açıklamaya tanımlamaya çalışanların dilidir. Bu yaklaşım ve bunun ürünü olan dil kabul edilemez.

“Kürt hareketi ile fark ve çelişkilerimizle ilgili verimli tartışmalar yürütemediğimiz eleştirisi doğru bir eleştiri”

– PYD ve YPG/YPJ ile ilişkileriniz nasıl? İdeolojik referanslarınız, Rojava’yı yöneten temel güçle bir takım çelişkiler de arz ediyor. Mesela “radikal demokrasi” ve “demokratik konfederalizm” meselelerinde… Bunlarla ilgili verimli tartışmalar yapabiliyor musunuz? Bu tartışmalardan nasıl sonuçlar çıkıyor?

– Gerek YPG / YPJ ile gerekse PYD’li dostlarla ilişkilerimiz dostça ve yoldaşça bir temelde sürmektedir. Sürecin ve gelişmelerin gerçekliğine göre dönem dönem daha sıkı, dönem dönem daha seyrek ancak mutlak suretle süren dostça bir ilişkimiz var. Yönetimin bizlerle kurduğu ilişkilerde pozitif ayrımcılık yaparak bize yaklaşıyorlar. YPG/YPJ ile ilişkilerimiz hemen her konuda devrimci bir anlayış, destek, dayanışma, sahiplenme ve sorumluluk temelinde gelişiyor.

Haklısınız, bu güçle aramızda derin ideolojik farklar, çelişkiler mevcut. Bunun karşılıklı olarak farkındayız elbette. Ancak bu konularda derin ve verimli tartışmalar yürütemediğimiz de doğru. Bu da esasta bizim bir eksikliğimizdir. Ama şunu net olarak ifade edebilirim, Kürt hareketi devrimin dostudur. Devrimcilerin yanındadır. Bu devam ettiği müddetçe ilişkilenmemiz bu temelde sürecektir.

“Kadınlar birleşirse kimse aralarından geçme cesareti gösteremez”

– TKP/ML Kadın Komitesi bir süre önce KBDH’ye katıldığını duyurdu. Rojava Devrimini aynı zamanda bir Kadın Devrimi olarak okuduğumuzda KBDH’de yer almanız sizin için ve bileşen için ne ifade ediyor?

– TKP/ML Kadın Komitesi KBDH’a gecikmeli bir şekilde katılım kararı aldı. Ancak doğru ve güçlü bir karardır bu. HBDH nasıl ki faşist diktatörlüğe karşı bir dalgakıran ve bir direniş ve savaş mevzisiyse KBDH da aynı amaç ve hedefler uğrunda kadın özgürlük mücadelesinin sahiplenilmesi ve güçlendirilmesi için vardır. Bugün her kesimden ve cinsten insanların ne kadar bir araya gelerek savaşma ihtiyacı varsa en çok da kadınların bir araya gelerek savaşma ve direnme ihtiyacı vardır. Kadınlar birleşirse kimse aralarından geçme cesareti gösteremez. Dünyayı sarsacak güce ve yeteneğe sahipler. Gökyüzünü fethetmeye en çok ihtiyacı olanların en ileri direniş ve örgütlenmelerde bir araya gelerek özgürlüklerini kazanmaları kadar değerli ve anlamlı bir şey yoktur.

“LGBTİ’lere dönük haksızlıklara reddimizi devrimci savaşla dile getiriyoruz”

– Orlando Katliamından sonra Rojava’da ilk LGBTI+ askeri birliği TQILA kurulmuştu ve TİKKO savaşçıları da bu birliğe dahildi bildiğimiz kadarıyla. Akıbeti ne oldu? IŞİD tarafından katledilen LGBTI+’lara yönelik bir açıklamanız var mı ya da daha önce oldu mu?

– TQILA enternasyonal arkadaşlar tarafından kurulmuş olan bir organizasyondu. Biz bu örgütlenmeye dahil olmadık. Sadece dayanışma amaçlı onların yapmış oldukları açıklamaya katıldık. Bu arkadaşlar geldikleri ülkelerine dönmelerinden kaynaklı bu organizasyon dağılmış oldu. Evet daha önce bir açıklama yayınladık.

DAİŞ halkların, uygarlıkların ve özgürlüklerin düşmanıdır. İnsanlığın düşmanıdır. LGBTİ’lere yönelik hiçbir saldırı ve tehdidi kabul etmiyoruz. Onlara yönelik yapılan tüm saldırıların temelinde kötülüklerin temeli olarak kapitalist-emperyalist sistemi görüyoruz. Her cinsin ve eğilimin kendine ait olan özellikleri ve hakları olduğu gibi tüm emekçilere ve ezilip baskı görenlere ait olan temel hakları ve değerleri vardır. Biz soruna bu temelde bakıyoruz. LGBTİ’lere dönük her saldırı ve haksız uygulamayı reddediyoruz. Reddimizi devrimci savaşla, örgütlenmeyle dile getiriyoruz.

TİKKO savaşçıları olarak insanlık ve cins düşmanı olan DAİŞ’e ve kapitalist-emperyalist sisteme karşı LGBTİ’leri savaşmaya çağırıyoruz. Birlikte omuz omuza direnmeye ve özgür-eşit ve onurlu bir yaşamı yaratmaya çağırıyoruz.

– Peki sizin LGBTI+’lara bir çağrınız var mı? Kapitalizmin evlilik eşitliği gibi “avantajlari” varken LGBTİ+’lar neden komünizm mücadelesi vermeli? Ya da vermeliler mi?

– Ülkemizde bütün emekçilerin kurtuluş özlemi ve talebi ortaktır. Örgütlenmektir. LGBTİ’leri demokrasi ve devrim mücadelesinde her alanda omuz omuza birlikte örgütlenmeye ve savaşmaya çağırıyoruz. Kapitalizm ne sömürülen emekçilerin kurtuluşudur ne de LGBTİ’lerin. Geçici bazı görüntüsel hakların verilmesi LGBTİ’lerin temel ve esas dayalı sorunlarını çözmez ve onların özgürlük özlemine yanıt olmaz. Bundan dolayıdır ki her daim olduğu gibi bir kez daha sosyalizm diyoruz. Sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır. Bu ısrara en çok ihtiyaçları olanların içinde LGBTİ’ler de vardır.

– Peki sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ediyorum. Son olarak sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

– Son olarak biz TKP/ML’ye bağlı TİKKO savaşçıları olarak emperyalizme kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı savaşımızı ölene kadar sürdüreceğimizi ve bu savaşımıza komünizme ve İbrahim Kaypakkaya’nın düşüncelerine inanan bütün insanların katılmalarını istiyoruz. Savaşmadan kazanamayız. Hiçbir zafer zor kullanılmadan kazanılamaz.

Teşekkürler çalışmanızda başarılar. Serkeftin