Sultan Karadaş

Sultan Karadaş

Ölümsüzleştiği tarih: 8 Haziran 2020

Sultan Karadaş, 1953 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesinde Geçitköyü’nde Kürt-Sünni bir alenin çocuğu olarak doğdu. Bölgedeki yoğun asimilasyonun etkisiyle evde ve köyde Kürtçenin konuşulmadığı bir ortamda büyüdü. İlkokulu köyünde okudu. Cılavuz Öğretmen kulunu kazanmasına rağmen ekonomik zorluklardan dolayı okula gidemedi. 73-74 yılında çalışmak için İstanbul’a gelir. Devrimci hareketin güçlü rüzgarlar estirdiği bölgede Sultan Karadaş’ta bundan etkilendi. Genç yaşlarda devrimci fikirlere ilgi duydu. İstanbul’da o dönemde partizanların içinde aktif faaliyet yürüttüğü Türkiye Birlik Partisi’nin Şirinevler ve Sefaköy’deki bürolarına gidip gelmeye başlar. Burada Efendi Diril yoldaş ile tanışır. Kaypakkaya düşünceleriyle ilk teması da bu şekilde olur. Mücadeleye bundan sonra yaşamını yitirdiği son ana kadar Kaypakkaya fikirleriyle devam edecektir. Efendi Diril’le birlikte semt-işçi çalışmaları yürütür. Kendisi de şantiyelerde çalışan bir işçidir. Kazlıçeşme’de Sefaköy’de işçi çalışmalarının içinde olur.

12 Eylül cuntası döneminde gözaltına alınır ve 2 ay gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılır. Cunta sonrasında çalışmak için Libya’ya gider. Burada ücretlerin verilmemesi ve kötü çalışma koşullarına karşı işçilerin örgütlediği ve yoğun bir katılımın olduğu grevin öne çıkan isimlerinden biri de Sultan Karadaş’tır. Bu sayede Libya’daki yoldaşlarıyla yeniden bağ kurar. Sağlık sorunlarından dolayı bir süre sonra ülkeye geri döner.

Cunta öncesinde İstanbul’da edindiği devrimci fikirleri kendi köyüne ve çevre köylere yaymak için yoğun bir çaba sarf eder. Burada geçirdiği vakitleri yoğun bir pratik süreçle geçirir. Yazılamalar yapar, 18 Mayıs anmaları örgütler, Newroz’un kutlanmasına öncülük eder. 90’lardan itibaren Esenyurt’a taşınır. Gecelerde, mitinglerde, pikniklerde aktif çalışanlardandır. Bu dönemlerde yoldaşlarının talebiyle yerel seçimlerde genel meclis üyeliğine adaylığını koyar. Diğer yandan mahallede yurtsever hareketin çalışmalarına güç katan, katkı sunan, emek verendir. Devrimci-demokratik zeminde inşa edilen çalışmalarının içinde aktif olarak yer alır.

İstanbul Esenyurt’ta devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin çalışmalarında aranan, dayanışmasıyla öne çıkan isimlerdendir. Demokrasi, özgürlük ve adalet için mücadele eden her kesimle sıcak bir ilişkisi ve sahiplenişi vardır. Dar grupçuluktan uzak sade ve derin bir insan ve devrimcilik yaklaşımı vardır. Piknik, gece ve etkinliklerin ajitatörü, coşkuyla şiir okuyanı, moral verenidir. Ezberi çok kuvvetlidir. Özellikle de ölümsüzleşen yoldaşlarıyla ilgili yazılan şiirleri ezberden okur. Bu yaşadığı bölgenin genel kültürünün yansımasıdır aynı zamanda. Arpaçay’da şiir ve deyişleriyle ünlü Aşık Şenli’nin şiirlerini de ezbere bilir. Cenazesine Esenyurt’ta devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin yoğun katılımı ve sahiplenmesi de onun olgunluğu ve birleştirici yanının bir özeti olur.

Sultan Karadaş yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP-ML’nin taraftarıydı.

****

Sultan Karadaş yoldaşla ilgili basında çıkan haber, yorum ve makale:

 

ANI-ANLATI | Sultan Karadaş: “Onun gibi insanlar yaşamda pek az bulunur”

Sıcak gündemleri de takip eder, o gündemlerin de peşinden koşardı. Yani bir bakarsın her yürüyüşte o vardır, her mitingde o vardır, her 1 Mayıs’ta o vardır, her Newroz’da o vardır.

7 Temmuz 2020

Uzun zamandır tedavi gördüğü hastalığına 8 Haziran günü yenik düştü Sultan Karadaş. Partizan emektarı, insan emektarı Karadaş, kendisini tanıyan hemen herkesin deyimiyle “İyi insan, emekçi insan” oldu.

Öyle ki Kars doğumlu Karadaş’ı devrimci yaşamına atıldığı 70’lerden bu yana tanıyan herkes büyük bir sevgiyle bağlıydı ona. Kars’tan İstanbul’a devam eden yaşamında, İstanbul’un Esenyurt semtinde hemen herkesin tanıdığı, sevdiği ve saygı duyduğu bir karakter haline gelmiştir.

Esenyurt Örnek Mezarlığı’nda yapılan cenaze törenine –salgın hastalık koşullarında dahi- çok sayıda kişi katıldı. Cenazeden sonra onu tanıyanlar “Eğer bu koşullar olmasaydı, binlerce kişi katılırdı” demişlerdi.

Esenyurt bölgesi başta olmak üzere birçok alanda iz bırakan, birçok insanda anı biriktiren biriydi o. Her eylemde, etkinlikte, anmada insanların sevinçleri ve acılarına ortak olan bir insana, çevresi de bu denli bir sevgi besliyordu.

Biz de ÖG gazetesi olarak Sultan yoldaşı 90’lardan beri tanıyan yoldaşına onu sorduk. Yaşamını, kolektif anlayışını ve insan sevgisini anlattı bize. Ve bir devrimcinin nasıl biri olması gerektiğiyle ilgili çok sayıda örneği sıraladı.

Yoldaşı, onu anlatmanın zor olduğunu vurgulasa da, o kadar anı-yaşanmışlık arasından şunları söyleyerek başladı konuşmasına:

“Sultan abiyi anlatırken, böyle kısa bir sürede anlatmak mümkün değil. Sultan yoldaşın ardından söylenebilecek çok şey var ama biz hepsini anlatabilir miyiz, dilimiz döner mi bilmiyorum. Ben o anlatımı, o gücü kendimde bulmuyorum ama deneyeceğim.

Şimdi Sultan abinin öncelikli olarak o insani yanına değinmek gerekiyor. Sultan abi yanındaki her insanı seven, iyi gününde, kötü gününde yanında olan biriydi. Yani burada komşusundan köylüsüne, arkadaşından mahallelisine kadar herkesin sorunlarına bir parça çözüm üretmesi sebebiyle de herkes kendisine yakın dururdu, sorunlarını danışırdı, onunla birlikte hareket etmek isterdi.”

Sultan Karadaş’ın her zaman ‘sorunun değil, çözümün bir parçası’ olmak istediğini ve bunu da ‘küçük hesaplardan uzak’ yaptığını vurgulayan yoldaşı, aslında bunun da insani özünden geldiğini şöyle anlattı:

“Sultan abiyi tanıdığımız 94-95 sürecinden itibaren onu insanların cenazelerinde görürdük, düğünlerinde görürdük, yani o insani yönünü herkes takdir ederdi. Yani aslında özü olarak o yanının manası ‘ben de çözümün bir parçası olurum’ demekti. Sorunlara uzaktan bakmayan, ya da işine geldiği gibi yaklaşan biri asla değildi. Yani eğer benim yanıma geldiyse sevincime de ortak olurdu, hüznüme de ortak olurdu, acılarıma da ortak olurdu, sorunlarımı da beraber çözerdik. O yüzden Sultan abiyi anlatmak biraz zordur, zaten onun gibi insanları da bulmak zordur. Yani herkes özünde insan sevgisinden kaynaklı insanlara yakın durur ama birçok noktada eksik kaldığı yerler olur; mesela sosyal dayanışma noktasında. Ama Sultan abi herkesin, özellikle Esenyurt’ta birçok kişinin tanıdığı Sultan abi böyle biriydi.”

Sultan Karadaş’ı bilenler bilir, o “her eylemdeydi”. Hatta son 1 Mayıs’ta, hasta yatağında dahi Kürtçe-Türkçe pankartları hazırlayıp mücadeleye olan bağlılığını bir kez daha göstermişti. Yoldaşı, onun bu devrimci duruşunu şöyle anlattı:

“Hayatının politik yanında ise hiç boş durmayan bir yanı vardı. Hiç kimseyle konuşmadığı, hiçbir tartışmaya girmediği bir zamanı yoktu. Her zaman devrimci gazeteleri alırdı, demokratik kitle örgütleriyle konuşurdu, tartışırdı, siyasal zeminlerini konuşurdu. Bundan dolayı birçok siyaset Sultan abiyi kendi insanıymış gibi algılardı.

Hani bazı kurumlarda ‘senin anlayışın, benim anlayışım’ farkı ortaya koyulur ve insanlara da öyle bakılır ya, işte Sultan abi de o da yoktu. Dediğim gibi tüm DKÖ’lerle, devrimcilerle konuşur, o anlamıyla da hiç boş durmazdı.

Sıcak gündemleri de takip eder, o gündemlerin de peşinden koşardı. Yani bir bakarsın her yürüyüşte o vardır, her mitingde o vardır, her 1 Mayıs’ta o vardır, her Newroz’da o vardır. Yani her eylemin içinde yer alan, Gezi’de dahil hepsinde bulunan biriydi. Yani bu pratikte de hiç boş durmayan, sürekli bir şeyler yapmaya çalışan da bir yanı vardı.

Diğer taraftan o yaşına rağmen okumayı da çok severdi. Okumayı da sözde entelektüel bilgi için veya saatlerce konuşmak için okuyanlardan olmadı ama sürekli kitap okumaya ve o kitaplardan da her zaman hayatına bir pay çıkarmaya, kitabın içerisindeki olgulardan beslenmeye çalışırdı.

En çok sevdiği ise şiirlerdi, bunu herkes biliyor. Şiir kitaplarını ise başından sonuna kadar ezberleyecek, daha sonra da o şiirleri ezbere okuyabilecek kadar hafızası vardı. Zaten şiir okumayı da çok severdi. Hatta zaman zaman kendisine takıldığımız zamanlar da oluyordu. Bazen ‘abi şu şiirleri başka zaman oku’ ya da ‘abi şu şiirleri bir bırak, şiir okuma dersi al’ deyip kendisine takıldığımız zamanlar da oluyordu. Ama kesinlikle şiir okuma konusunda azimli, yetenekli de biriydi.

Yani onu ifade etmek yine de zor oluyor. 70 yaşına gelmiş, birçok hastalığa direnmiş. İşte Sultan abinin yapısı böyle”.

“Aslında Kars-Ardahan yöresinin devrimcilerin de böyle bir direniş ruhu var” diyerek, yoldaşı ise şu cevabı ekliyor, “Aslında o da; insanlarına ve davasına karşı samimiyetinden ileri geliyor. Aslında insana enerji veren de bu. Bu yaşına rağmen bu kadar yerde koşturmak, bu enerjiyi gösterebilmek, bu samimiyetten ileri geliyor. Yani bu davaya inanmışlıktan, çaba göstermekten, mücadele etmekten ileri geliyor. Bu konuda da örnek gösterilecek çok pratiği vardır.”

Yoldaşı yine birlikte bulundukları Gezi İsyanı’nı, Kobanê Serhıldanları sürecinde Sultan yoldaşıyla anılarını paylaşıyor. Sultan abinin her eyleme en önde gittiğini yaşını umursamadan enerjisiyle herkese moral olduğunu, enerji aşıladığını vurguluyor. Ve sözünü şöyle bitiriyor: “Onun gibi insanlar yaşamda pek az bulunur.”

Kaynak: ÖG Gazetesi

 

******

SULTAN KARADAŞ | O söz verenlerden idi!

Haziranda ölenler arasına katıldın yoldaş, seni çok sevdik, çok özleyeceğiz, bu özelliklerinle hep anılacaksın.

6 Temmuz 2020

Bir taraftan cüreti temsil eden gençlerimiz, bir taraftan deney, tecrübe ve birikimleri ile değerlerimizi içselleştirmiş çınarlarımızın kaybı, yaralı yüreklerimizi mengenede sıkıştırıyor, acılarımızı, sızılarımızı ağırlaştırıyor.

“Ölmek, doğmak kadar doğaldır” der Francis Bacon.

“Ölümü de doğallığı içerisinde kabullenmeden, hayatın hem sonu hem de doğal uzantısı diye nitelendirmeden, hayatı gerçek anlamda çözümleyebilmek ve kavrayabilmek, dahası yaşayabilmek söz konusu değil “der Hermann Broch.

Seni tanıyalı yedi-sekiz yıl oldu, bu süre zarfında birçok iddia sahibinde olması gereken, imrenilecek nice vasıf ve hasletlerin sende cisimleşmiş halini görünce ne kadar sevmiştim, gıpta edip, saygı duymuştum sana.

Çölleşme ve geri çekilme dönemlerinde değerlerini tüketmeyenlerden idi, gerçek, hakiki bir dost, sözüne güvenilir,bulunduğu her ortamda saygın, ölçülü, saran, kucaklayan, sahiplenen bir duruşun sahibi idi.

Emeği, dayanışmayı, değerleri, ilkeleri gözü gibi kollayan, esirgeyen birisi idi.

Bu niteliklerinden dolayı etrafında dinlenen, özlenen, kitlede karşılığı olan birisi idi o.

“ÖnemIi olan yaşamak değildir, başarmak hiç değildir. Önemli olan insan kalmayı bilmektir” der George Orwell.

“Günümüzde insanlar yalnızca fiyatı biliyorlar, değeri değil” der Oscar Wilde.

Yaşadığımız hayatı değerli kılmak verdiğimiz sözü tutmaktan geçer. Bir topluluğa ait olmak ancak böyle olmakla mümkündür. Söz vermek ve onu tutmak Kant’ın dediği gibi sözü tutmak zorunda olduğumuz için değil, istediğimiz için tutulduğunda daha da bir anlam kazanır.

O söz verenlerden idi.

O’nun en güzel özelliklerinden birisi sahici olması idi.

‘Öyle birini sevin ki, Sosyalizm koksun her sözü” der Cemal Süreyya.

Her sözünde sosyalizm kokuyordu.

Derler ki, geride bıraktıklarınızın kalbinde yaşamak, ölmek sayılmazmış. Giderken adını kalplerimizde bıraktı o.

Onurlu yaşadı, samimiyetin, özverinin, fedakârlığın yaşayan yerel sembollerinden oldu.

Haziranda ölenler arasına katıldın yoldaş, seni çok sevdik, çok özleyeceğiz, bu özelliklerinle hep anılacaksın.

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Bir yoldaşı

****

SULTAN KARADAŞ | İnsanların içinde, insanlık mücadelesinde bir yaşamdı onunkisi…

Çevresinde saygıyla tanınan ve anılan biridir. “Pandemi olmasaydı” diyor herkes, “devasa bir kitle olurdu cenazesinde.”

22 Haziran 2020

Devrimciliğin en önemli kıstaslarından biridir, devrimci ilke ve düşünüş tarzını “özel” denilen bireyci hayatla uyumlu hale getirmek…

Olgunluk ister, hesaplaşma ister, açıklık ister. Önemlidir ama önemli olduğu kadar da zorludur. Hele de devrim mücadelesinin en örgütlü ve sıcak çemberinden bir adım geri atarak, sistemin tüm bireyci yaşam şartlarını insanın omzuna yüklediği bir yaşam içerisinde bunu yapmaya çalışıyorsa insan…

Zorluk ikiye katlanır, aynı zamanda bireyci yaşamın her an dökülebilen allı pullu, bir o kadar da ikiyüzlü sistematiğiyle baş edilmek zorunda kalınılır.

Bu zorlukla baş etme iddiasını taşıyan ve gündelik yaşamına bunu mütevazi bir şekilde sindiren bir insandı Sultan Karadaş. Sultan Abi’miz.

Her eylemin, her etkinliğin olmazsa olmazlarından olan Sultan Abi’yi en çok sevdiği ve ezberden söylediği şiirlerinden tanır. Bazen bir etkinlikte duyulur sesi (ama en çok da Bertolt Brecht’in “Partiye Övgü” şiiriyle…) bazen bir konuşma orta yerinden kesilir, Sultan Abi’nin şiiri dinlenilir.

Bitmez bir heyecanı vardır, her yaştan ve her cinsiyetten yoldaşını her gördüğünde o heyecanını paylaşır ve mutlaka uğrar onun “nasılsın yoldaş?” sorusu. Can sıkıntısından da anlar coşkudan da, her seferinde İbrahim’in yoldaşı olduğunu vurgulayarak anını seninle paylaşır.

2015 sonrası başlayan darbe sürecinde de bitmeyen moral kaynağıydı Sultan Abi. Kolektifin sorunları canını sıkar, kafa yorar, anlamaya çalışır, olgunluğunu asla elden bırakmadan doğru tavrı alma çabasına girerdi. Bunu yaparken de sürecin her bir yoldaşı nasıl yıprattığını görür, her daim politik tutumuyla moral verirdi, deneyimlerini paylaşırdı.

İnsanların içinde, insanlık mücadelesinde

Devrimci değerleri hayatını biçimlendirirdi Sultan Abi’nin. Bunu cenazeden birkaç hafta sonra ailesine ve hasta bir yoldaşına yaptığımız ziyaretteki sohbetlerden bir kez daha anladık.

Eşi, çocukları, torunları, kardeşleri, yeğeni… Ve bizler, sadece ondan konuştuk. Onun yokluğunun nasıl bir acılı boşluk yarattığından. Ailesi, yakınları ve Partizan yoldaşları bizler için hala yaşıyor Sultan Abi.

70’li, 80’li, 90’lı ve milenyumlu yılların devrimci insanı o. Yeri öyle kolay dolar mı? Ailesiyle kurduğu ilişki de politik, yoldaşları ile kurduğu da… Evlatları onu sadece bir baba olarak değil, dost ve yoldaş olarak da görüyorken bu boşluğu, ölümü kabullenmek doldurabilir mi?

Kimin düğünü, cenazesi, yemeği, daveti varsa orada olan Sultan Abi; aynı zamanda hangi kurumun etkinliği varsa dayanışma içerisinde oradaki yerini de alır, kendi gönül ve emek verdiği kolektifinin dışında birçok kurum için davetiye dağıtmaktan asla geri durmaz.

Çevresinde saygıyla tanınan ve anılan biridir. “Pandemi olmasaydı” diyor herkes, “devasa bir kitle olurdu cenazesinde.” Pandemi olmasına karşın yüzlerce insanı buluşturmuştu Sultan Abi’nin ölümü. Çünkü yaşamı boyunca insanların yanında, insanlık mücadelesinin içindeydi.

Yüreği genç devrimci heyecanıyla sarsılırdı

Sultan Abi’nin en önemli özelliklerinden biri olgunluğuydu. Politik meselelere yaklaşımda, insan ilişkilerinde…

Ama sanılmasında ki insan olgunlaştıkça yüreği genç bir devrimci gibi heyecan duymaz. Sultan Abi’den bahsediyoruz. Bir yoldaşı onun yakın zamandaki heyecan dolu anlarından bahsediyor, biz dinliyoruz.

Gezi İsyanı zamanı, bu isyanı taa içinde duyuyor Sultan Abi ve günlerini parkta ve çatışmaların arasında geçiriyor.

Sıra Kobanê serhildanlarına geldiğinde Esenyurt sokaklarını düşmana dar eden gençlerin safıdır yanı. Gerçi gençler, taş ve türevleriyle düşmana öfkesini sergilemesine izin vermez elbet ama Sultan Abi bir yolunu bulur, taş toplar gençlere, işlerini kolaylaştırır.

Mecbur eve gitme vakti geldiğinde ise yüreği hala o çatışma sokağında, gözü yukarıda gezinen helikopterde, kulağı uçuşan mermi sesleri ile sloganlardadır.

Savaş naralarımız hiç susmayacak Sultan Abi

Hastalığı ile hep savaştı Sultan Abi. Felç dediler yendi, kendinden ve bedeninden yeniden yaşama dönmesi konusunda umut etmekten asla vazgeçmedi.

Ama ölüme “hoş geldi, sefa geldi” demekten de çekinmedi. Çünkü hayatın yasasını biliyordu ama biraz daha kalıp o devrimci heyecanını yaşamak ve Esenyurt’ta kolektife yararlı olmaya, bunun için yoldaşları ile yaptığı planlamaları hayata geçirmek istiyordu.

Hasta yatağında ölüme “hoş geldi, sefa geldi” dediğine, çocukları da şahit. Tabii ki de böyle der Sultan Abi, çünkü o şiirle beslemiş devrimci ruhunu ve bilir Che’nin ölümsüz dizelerini, ona atıfta bulunur: “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin / Savaş naralarımız kulaktan kulağa yayılacaksa / ve silahlarımız elden ele geçecekse / ve başkaları mitralyöz sesleriyle / ve de savaş ve zafer naralarıyla / cenazelerimizde ağıt yakacaksa / ölüm hoş geldi sefa geldi!”

Savaş naralarımız hiç susmayacak Sultan Abi, ta ki zafer naralarıyla yerin altında ve üstündeki tüm yoldaşlarımıza verdiğimiz zafer narası sözünü tutana dek!

Bir Yoldaşı