Örgütlü Mücadelemiz Faşizmin, Partiarkanın, Sömürü Düzeninin Sonunu Getirecek!
Mart ayının hem ekolojik hem de toplumsal olarak havayı ısıttığı bu günlerde; dünyayı sarsan ve kriz üstüne kriz yaşayan neo-liberal sömürü düzeninin yara bandı olarak kullanmaya çalıştığı pandemi ile yaşanan bir yılı aşkın bir zamanı da geride bıraktık. Bu zaman dilimi, dünya halklarının hafızasında unutulmayacak bir döneme tekabül ediyor ve edecektir. Zira patronların ve devletlerin attığı “aynı gemideyiz” çığlıklarının; virüs karşısında işçi sınıfının, halkların, yoksulların, dezavantajlı kesimlerin değil; sermayenin, kapitalizmin çarklarının, devletlerin, patriarkanın korunduğu gerçeği karşısında yenildiği, dolayısıyla sınıfsal farkların belirginleştiği-keskinleştiği, uçurumun derinleştiği bir dönemden geçiyoruz.
Bu derinleşmeye karşı dünya halklarının verdiği yanıt direniş ve mücadele olmaktadır. “Evde açlıktan ölmektense, sokakta virüsten ölürüz” diyerek pandemi korkusunu kıran Lübnan işçi-emekçilerinden “Black lives matter” diyerek alanları dolduran Amerika ve Latin Amerika halklarına, özelleştirmeye karşı sokakları dolduran Endonezyalı işçi-emekçi-gençlerden milyar nüfuslu ülkede ana arterleri aylarca tutan Hintli köylü ve çiftçilere… dek bu yanıt oldukça güçlü ve sarsıcı idi.
Kadın işçi-emekçiler, köylüler, yoksullar, işsizler, öğrenciler, gençler bu güce ve sarsıcılığa kaynak ve ilham olarak tarih sahnesinde yerini alıyor. Kadınlar bu direnişlerin en dinamik kesimlerinden biri olarak direnişlere kaynak olurken bir yandan da patriarkal düzenin pandemi maskesi altında kazanımlarına dönük saldırganlığa karşı verdikleri birleşik ve kesintisiz mücadele ile, farklılıkları birleştirerek hedefe yönelişleriyle ilham oluyor.
Pandemi ile artan yoksulluğun, sermayenin çıkarına değiştirilmeye çalışılan çalışma koşulları ile derinleşen güvencesizliğin ilk hedefinde kadınların olması, pandemi karşısında terk edilen yaşlı-çocuk-ev halkının bakım yükünün kadınların omuzlarına bırakılması, tırmanan erkek-devlet şiddetinin kadının yaşam hakkı başta olmak üzere tüm eşitlik ve özgürlük haklarına saldırı olarak patriarkanın güçlü bir silahına dönüştürülmesi ülkeden ülkeye yayılan, sınırları aşan kadın isyanını ortaya çıkartıyor.
Vardık! Varız! Var Olacağız!
Özel mülkiyetin ortaya çıkışından bu yana varlığı dahi inkar edilen, “insan” olup olmadığı tartışılan, tarihin “eksik” sayfalarında adı kaybettirilen kadınların bugün halkların direnişine ilham kaynağı olması biz kadınlar açısından şaşırtıcı değildir. Çünkü biz sınıf mücadelesinden ibaret olan tarihin her sayfasında “görünmez mürekkeple” yazılmış olsak da hep VARDIK!
Spartaküs’ün isyanında biz de saflardaydık! Ortaçağ karanlığında yakılan cadılar olarak tarihin en acımasız dönemlerinde biz oradaydık! Kapitalizmin vahşi sömürüyle kendini var ettiği 1800’lü yıllar boyunca iliğine kadar sömürülen, uykusuz-aç ve üç kuruşa kölece çalıştırılan işçi sınıfının içindeydik. Bu koşullara paralel erkek işçilerden daha az kazanan, fabrikadaki üretimden çıkıp eve-yeniden üretim alanımıza dönen bizlerdik. Bu yüzden New York’ta eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin azaltılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için verdiğimiz mücadelede bir kez daha Ortaçağ engizisyonlarının yaptığı gibi ateşin ortasındaydık.
Sovyetler’den Çin’e, Latin Amerika’nın cangıllarındaki savaşa, Vietnam’a kadar bütün özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelelerinin her anındaydık! 1910’da Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilirken başımız dik, yüreğimiz elimizde oradaydık!
Biz hep VARDIK!
Bugün de “modern dünyanın” cadıları olarak, cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürüye karşı, bedenimize, kimliğimize ve emeğimize sahip çıkan kadınlar olarak mücadelenin her alanında, her görevinde VARIZ!
Her gün katledilmeye “bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, kürtaj yasağına “benim bedenim, benim kararım” diye bağırarak tacize-tecavüze-istismara karşı sokakları dolduruyor, emeğimizin sömürülmesine karşı sadece eşit ücret değil, tüm işçi sınıfının insanca yaşayabileceği ücret için grev alanlarında direniyoruz.
Hindistan’da, Nepal’de, Rojava’da… sömürüye, işgale karşı savaşın ön saflarında bizler VARIZ! Pandemiyi fırsata çevirip haklarımıza göz koyanlara, belediyelerimize, üniversitelerimize kayyum atayanlara karşı kirpiğimizi yere düşürmüyor, yukarı bakıyoruz. Çünkü gözümüz özgürlüğümüzde!
Bu özgürlüğü güzel sözlerle değil, gücümüzü örgütleyerek, özel mülkiyet düzenini, partiarkayı ortadan kaldırmak için verdiğimiz mücadele ile kazanacağımızı biliyoruz. Bugüne kadar VARDIK, bugün VARIZ, yarın da VAR OLACAĞIZ! Ama her şey için geçerli olduğu gibi varlığımız da eskisi gibi değil ve yarın da bugünkü gibi olmayacak. Kadın özgürlük mücadelesinin öznesi olan TKP-ML’ye bağlı Komünist Kadınlar Birliği olarak geçmişine ve bugününe sahip çıkan bakış açısıyla taleplerini, varlığını daha görünür kılan çabasıyla, bugüne kadar mücadelede yaşamını yitirmiş yoldaşlarımızın deneyimiyle, ısrarla, iflah olmaz umutla, can pahasına yürüttüğümüz mücadeleyle daha güçlü, daha kararlı, daha donanımlıyız.
Vermediler, aldık; vermeyecekler, alacağız!
8 Mart’ı yaratan ve yaşatan tüm kadınlara sözümüz var: Bu sömürü çarkını kıracağız, saraylarını başlarına yıkacağız, patriarkayı yerle bir edeceğiz! Bunun için tüm kadınları Partimizin ve Komünist Kadınlar Birliği’nin saflarında örgütlenmeye, omuz omuza mücadele etmeye çağırıyoruz!
Kadınlar Katılırsa Devrim Olur, Kadınlar Devrimle Kurtulur!
Maria’dan Meral’e, Beşlerden Güzel’e 8 Mart kadınların omuzlarında kızıllaşıyor!
Biji Berxwedana Jinan!
TKP-ML KKB
Mart 2021