İŞÇİ SINIFININ BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ 1 MAYIS
EZİLENLERİN, YOKSULLARIN VE MAZLUMLARIN UMUTLU;
EMPERYALİSTLERİN, FAŞİSTLERİN VE GERİCİLERİN KORKULU GÜNÜDÜR!
Türkiye Cumhuriyeti adı verilen Faşist Diktatörlük, büyük bir korku ve terör rejimi olduğunu, Newroz kutlamalarından itibaren geçtiğimiz birkaç hafta boyunca yarattığı “bayrak histerisi”, provokasyonları, saldırıları ve linç girişimleri ile bir kez daha kanıtlanmış bulunuyor. Ülkemizin dört bir tarafını, Kürt ulusuna mensup halktan kişilere, devrimcilere, demokratlara, ilericilere karşı her türlü ırkçı-şoven saldırı için sürek alanına çeviren komprador patron-ağa devleti; sivil faşist beslemeleri MHP’li, Ülkü Ocak’lı katil sürülerini “özgürleştirme” provaları yapmaktadır.
Bu kampanya ve faaliyetlerin başlatılmasının biricik sebebi, faşist Türk devletinin öteden beri çektiği sıkıntı ve paniğin, dehşetli bir hale dönüşmüş olmasıdır. Gözü dönmüş bir saldırganlığa girişmek, kendi gözlerinin korkudan birkaç misli büyümesinden ötürüdür.
En esaslı efendilerinden ABD emperyalizminin (İngiliz emperyalizmi ile birlikte) Afganistan ve daha beter biçimde Irak’ta uğradığı bozgun, uşaklarının da bütün hesaplarını bozmuştur. Avrupa Birliği’ne üyelik masalı ile halkımızın oyalanması konusunda, eldeki “yalan-dolan malzemesi” hızla tükenmektedir. Kendileri tedaviye muhtaç emperyalistlerin; sömürüyü daha da katmerleştirmek adına, IMF ve Dünya Bankası eliyle sunduğu yeni anlaşmalar ve reçeteler ülkemizdeki ekonomik koşulları daha da ağırlaştırmaktadır.
Bütün bunlarla ilgili emperyalistlerin Türk devletinin parlamentosundan geçirilerek yasalaştırılmasını istediği kölelik düzenlemelerine, sefaletin derinleştirilmesine, baskı ve zulmün koyulaştırılmasına karşı işçi ve emekçilerin direnişleri, eylemleri, mücadeleleri giderek hız kazanmaktadır. SEKA işçilerinin direnişi; doğru bir örgüt ve önderlikten yoksun bulunduğu, aksine işbirlikçi sendika ağalarının ihanet çemberiyle kuşatıldığı için sonunu getirememiş; ancak 51 gün boyunca devlete kök söktürmüş, diz çöktürmüş, geri adım attırmıştır. O her vesileyle halka efelenen, işçi emekçi düşmanı Tayyip Erdoğan’ın SEKA işgal ve direnişi döneminde yaşadığı panik unutulmamalıdır!
SEKA’nın kıvılcımı, faşizmin tüm çabalarına rağmen TEKEL işçilerine ve kamu emekçilerine sıçramıştır. Dahası bütün direniş mevzilerine, mücadele alanlarına moral aşılamış, güç taşımıştır. İşçi konfederasyonlarını teslim alan gerici, faşist, reformist sendika ağalarının bütün çabalarına karşın; fabrikalar, işyerleri giderek sokaklar ve alanlar öfkenin isyana dönüşmesine tanıklık etmektedir.
ABD laboratuarlarında üretilen “müslüman-demokrat” patentli AKP’nin büyüsü erken bozulmuştur. Kendi tabanında bile müslümanlığı ve demokratlığı erozyona uğrayan AKP hükümetinin “enflasyonu düşürme”, “büyümede rekor kırma” masalları, her geçen gün yoksullaşan halkımıza küfür gibi gelmektedir. Pespaye medya kuruluşları bile her gün bir bakan, milletvekili ya da bürokrata ait yolsuzluk veya rüşvet dosyasını haber yapmaktadır. Bunlara ilişkin hayali ihracat ve evrakta sahtekarlık suçlamaları sıradan olaylar haline gelmiştir. Yüzde 25 oyla hükümet olan “müslüman” peçeli faşist AKP ile “sosyal demokrat” maskeli faşist CHP’nin parlamentodaki ikili sultası, her dönem olduğu üzere kurulan milletvekili pazarında erimeye başlamıştır.
Geçen Haziran’da NATO zirvesi için İstanbul’a doluşan Bush ve Blair başta olmak üzere katiller sürüsünü protesto için geliştirilen direniş eylemleriyle yakılan ateş söndürülememiştir. Son bir ay içinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 16 Mart Beyazıt, Halepçe, Gazi katliamlarının yıldönümleri ile 19 Mart Irak İşgali’nin protestosunda, komünistler ile devrimcilerin güçbirliğiyle gerçekleştirilen eylemler faşizmin korkusunu büyütmüştür. Nihayet, 20 ve 21 Mart’ta başta Türkiye Kürdistan’ı olmak üzere dört bir yanda gerçekleştirilen Newroz kutlamaları beklenen kitlesellik ve coşkunluk içinde geçmiştir.
Kürt halkı, faşist diktatörlüğün inkar, imha, zulüm uygulama ve politikalarına; Ulusal Hareket’in tasfiyeci-reformist çizgisinin potansiyelini söndürmek, eritmek ve düzene yedeklemek için bütün gayretlerine rağmen, faşizme olan kinini ve öfkesini diri tutmaya devam etmektedir. Verdiği onbinlerce şehidi ve gaziyi; çektiği akıl almaz zulmü ve işkenceyi; iliklerine işleyen eziyeti ve aşağılanmayı unutması ve sineye çekmesi olası değildir. Bu yüzden, bugün için yanlış rotaya sokulmuş durumda ve oyalanma içerisinde enerjisi harcanmaya çalışılsa da, isyanını bağrında taşımaktadır. Faşist diktatörlüğü korkutan ve hep de korkutacak olan budur.
Faşist Türk devletinin “Bayrak Olayı” bahanesiyle estirdiği ırkçı-şoven terör kampanyasının, Trabzon’daki linç girişimi provokasyonu ve devamında bir çok yöredeki saldırılar ile sürmesi birbirinden bağımsız değildir. Bütün bunlar, Genelkurmay bildirisi ile başlamış, AKP ile CHP başta olmak üzere bütün faşist hakim sınıf partilerinin katıldığı aynı içerikteki açıklamalarla devam ettirilmiştir. Medyadan, devletin bütün resmi, sivil kurumlarına kadar seferberlik halinde “bayrak yarışı” başlatılarak, “Türk Milliyetçiliği ve Kürt Düşmanlığı” ortak teması altında toplumsal muhalefete yönelik bir gündem saptırma, hedef şaşırtma, gözdağı verme, sivil faşist beslemelere katliam tatbikatı yaptırma gibi bir dizi amaç bir arada gerçekleştirilmiştir.
Bu faşist devletin saygıya davet ettiği “ay-yıldızlı bayrak”, hiçbir saygınlığı kalmamış bir bayraktır. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce, emperyalist işgale karşı kurtuluş savaşında şehit düşen ve gazi olan onbinlerin kanları üzerinden renklendirilen bayrak; faşist-Kemalist Türk devleti tarafından Kürt, Türk çeşitli milliyetlerden halkımızın kanına bulaştırılarak kirletilmiştir. Faşist diktatörlüğün işlediği suçların, zulmün, sömürünün ve işkencenin sembolü haline getirilen Türk Devletinin bayrağı; Türkiye halkının bayrağı olamaz. Emperyalizme peşkeş çekilen, emperyalist ülkelerin yarı-sömürgesi olarak bağımsızlığı başından beri mevcut olmayan, onuru ayaklar altında çiğnetilen ülkemizde hüküm süren faşizmin sembolü olarak dalgalanan bayrak, bu yurdun kahraman halklarını temsil edemez!
Yarı-sömürge, yarı feodal ülkemizin kendi devleti, marşı, bayrağı, gibi “sözde” milli değerleri, ancak ırkçı-şoven histeriyi ayakta tutmak, toplumsal muhalefeti bastırmak amacıyla kullanılmaktadır. Gerçekte bütün bunlar, emperyalistler tarafından ırzına geçilmiş, hiçleştirilmiş, köleleştirilmiş, tutsak edilmiş, tam da “sözde” genelkurmay gibi, “sözde” kavramlardır. Kürt halkına “sözde vatandaşlar” diye kin kusan faşist Türk ordusunun genelkurmayı, ABD emperyalizminin, ileri karakolundaki bir komutanlıktan ibarettir. Omuzlarındaki general yıldızları da “sözde” takılmışlardır. ABD ordusundaki herhangi bir onbaşının kolundaki şeritler kadar hükmü yoktur. Bu yüzden, ordularının, generallerinin, bayraklarının, bilumum sembollerinin başına gerçekliği örtmek için her defasında ayrıca “şerefli” takısı getirme ihtiyacı duymaktadırlar.
Ulusallığı, bağımsızlığı, özgürlüğü, demokratik, hukuksal sistemi tümüyle görüntüden ibaret bir ülkede yaşıyoruz. Görüntü derken, usulen kurulu bir Anayasal parlamenter sistem altında, demokrasicilik oyununun oynanmasını, derme çatma bir hukuk yapısının kurulu olmasını kast ediyoruz. ABD ve Avrupalı emperyalistlerin hegemonya ve talanı altında, ülkemizin yer altı ve yerüstü tüm zenginlikleri, maddi ve manevi bütün değerleri T.C’nin kuruluşundan itibaren sistemli bir biçimde yağmalanmış durumdadır. Bu durum, giderek daha pervasız bir biçimde devam etmektedir. “Anlı, şanlı” ordusu, emperyalist savaş makinesinin ucuz bir dişlisi olup, içeride ve dışarıda dilediğince kullanılmaktadır. Ekonomisi; toplam iç ve dış borcu son beş yılda 144 miyar dolardan 332 milyar dolara yükselecek denli batak ve iflas içerisinde, emperyalizmin “kontrolü” altında sağılmaktadır.
Emperyalizme göbekten bağımlı bu sömürü sistemi yıkılmalıdır. Halkımızın emeğini, alınterini bir avuç komprador patron aracılığıyla sömürerek emperyalizme peşkeş çekenlerin faşist diktatörlüğüne son verilmelidir. Zulmü ve işkenceyi, katliamları ve cinayetleri her fırsatta uygulamayı en geçerli yöntem belleyen bu faşist devlet mekanizması parçalanmalıdır. Kürt ulusunu; Mustafa Kemal’den İsmet İnönü’ye, Demirel, Ecevit, Evren ve Özal’dan günümüze kadar bütün devirlerde, inkar ve imha politikası gereği kesintisiz biçimde kılıçtan geçiren faşist diktatörlük devrilmelidir.
Bu devlet yıkılmadan, bu sistem ortadan kaldırılmadan hiçbir sorunun esaslı çözüme kavuşturulması mümkün olamayacaktır. Nihayetinde, bütün sorunların gelip dayandığı yer, rejimin temelleridir. Temellerin dinamitlenmesi, payandaların yıkılması ve sistemin çökertilmesi gerekmektedir. Çok güçlü olduklarına dair görüntü yanılsaması yaratmaya çalıştıklarına aldanılmasın, aslında temelleri sağlam olmadığı gibi, payandaları da çürümüştür. Kullanılan “milliyetçilik” harcının dökülmekte olduğu ise, yeni kampanyalara ihtiyaç duymalarından anlaşılmaktadır.
Bu rejime son vermek için mücadeleye var gücümüzle atılmalıyız. Bundan yalnızca ezilenlerin, mazlumların ve yoksulların menfaati vardır. Bu tarihi sorumluluk Türkiye proletaryasının ve halkının omuzlarındadır. Bu sorumluluk, gelecek kuşaklara olan borcumuzdur. Bu sorumluluk, bu uğurda şehit düşen binlerce komünist ve devrimciye verilmiş sözümüz adına taşınmaktadır. Bu zorunluluk, proleter dünya devrimi mücadelesinin gereği olarak dünya halklarına karşı duyduğumuz sorumluluğumuzdan ötürüdür.
1 MAYIS’ta Devrimci Şiarlarımızla Alanlara Yürüyelim,
1 MAYIS, her zaman için zalimler, sömürücüler ve zorbalarla hesaplaşma günü olmuştur. İşçi sınıfının tarihi açısından sermayeye karşı ilk büyük direnişlerinden doğmuş olması nedeniyle, her yıldönümündeki kutlanışı, o gün bugündür egemen sınıflar için “kıyamet günü” gösterisi gibidir.
Bunun işçi sınıfı ve ezilen halklar cephesinden de böyle algılanması ve hissettirilmesi için, doğru talepler ve hedeflerle, anlam ve içeriğine uygun biçimde ele alınması gerekmektedir. Bunu engellemek için 1 MAYIS, içeriğinden soyutlanarak şenlik havasına sokulmaya, icazetçi bir tarzda, reformist taleplerle düzen içine hapsedilmeye çalışılmaktadır.
Yasal düzenlenip düzenlenmemesi 1 MAYIS’ın içeriğini belirleyemez. 1 MAYIS, emperyalizme, faşizme ve gericiliğe korku salma, meydan okuma işlevini tam manasıyla yerine getirebilmelidir. İşçi sınıfının taleplerini sıralamalı ama, iktidara talip olduğunun da altını çizmelidir. İşçi sınıfı ve ezilen halkların birliği, dayanışması ve mücadele ruhu gösterilmeli, en yüksek perdeden haykırılmalıdır.
2005 1 MAYIS’ına, düşman cephesinde büyük gedikler açmasa da yükselen bir mücadelenin verdiği şevkle yürüyoruz. Sınıf kavgası, bütün cephelerde sistemin sökülen dikişlerine yüklenmektedir. Başbakan, erken seçimden söz edenleri, ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan ise işsizlikten bahsedenleri “vatan haini ilan ederim” diyecek kadar, panik ve telaş içerisindedir.
“Bayrak kampanyası” adı altında gerçekleştirilen ırkçı-şoven seferberlik faaliyeti; MHP’li faşistler vasıtasıyla azgın saldırılar ve toplumu terörize etme provokasyonları, aynı zamanda biriken toplumsal dinamizmin 1 MAYIS’la birlikte katlanarak artmasının önünü almaya yöneliktir.
Her ne kadar, “bayraklı” ırkçı-şoven terör kampanyası linç provaları ile zirve yapıp, başladığı gibi toplu beyanatlarla sona erdirildiyse de, bunun etkili bir karşılık görmesi gerekmektedir. 1 MAYIS, buna yanıt olunması için de en uygun tarihi fırsatı sunmaktadır.
Irak halkının emperyalist işgale karşı kahramanca direnişi, seçim oyununa karşı kesintisiz bir biçimde sürüyor. Bağdat’ın zaptedilmesinin yıldönümünde yüzbinlerin gerçekleştirdiği ve işgalcilerin engellemekte aciz kaldığı Firdevs alanı mitingi seçim tezgahına; en iyi korunan yerlerden birisi durumundaki, zulmün-işkencenin-işgalin sembolü haline gelen Ebu Garip hapishanesine yapılan etkili roket saldırısı da direnişin güç yitirdiği safsatalarına, en iyi yanıt olmuştur. 1 MAYIS emperyalist işgale karşı protestomuzun, Irak halkının direnişine verdiğimiz desteğin bir kez daha güçlü bir biçimde dile getirildiği gün olmalıdır.
1 MAYIS, bütün ülkelerin işçi sınıfının, halklarının ve ezilen uluslarının emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı mücadele günüdür. Dünyanın bütün her yerindeki ulusal ve sosyal kurtuluş hareketlerini selamlıyor, destekliyor, dayanışma mesajı gönderiyoruz. Komünizme giden yolda, bütün 1 MAYIS’ları karşı-devrimci sınıflara dar edeceğimize olan andımıza sahip çıkacağımızı bir kez daha yineliyoruz!
YAŞASIN SERMAYENİN “KIYAMET” GÜNÜ 1 MAYIS!
YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ DİRENİŞ VE MÜCADELE GÜNÜ 1 MAYIS!
KAHROLSUN EMPERYALİZM, FAŞİZM VE HER TÜRDEN GERİCİLİK!
FAŞİST SALDIRI VE KATLİAMLAR DEVRİM MÜCADELESİNİ DURDURAMAZ!
YAŞASIN DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ, YAŞASIN HALK SAVAŞI!
AĞA-PATRON DEVLETİNİ YIKACAĞIZ, HALK İKTİDARI KURACAĞIZ!
YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ML, ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO, TMLGB!
TKP/ML MK-SB
Mayıs 2005