TKP/ML MK-SB Açıklaması: “KOMÜNİZMİN SÖMÜRÜ VE ZULME KARŞI SAVAŞ İLANINI, 100. KEZ YÜCELERE TAŞIYANLARA SELAM OLSUN!”

KOMÜNİZMİN SÖMÜRÜ VE ZULME KARŞI SAVAŞ İLANINI, 100. KEZ YÜCELERE TAŞIYANLARA SELAM OLSUN!

Çeşitli Milliyetlerden Halkımıza;
Bazı değerler vardır ki; üzerinden ne kadar zaman geçse, üzerine ne kadar yıllar eklense değeri yükselir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü gibi…
Her 8 Mart’ta, geçen bir yıllık süreçte yerin ve göğün yarısı emekçi kadınlar, acılarına olduğu kadar direnişlerine de yeni halkalar, mücadelelerine yeni deneyimler, yürüyüşlerine yeni adımlar katarak, sosyalizm yoluna bir taş daha ekleyerek çıtayı yükseltiyorlar.
İlk halka, ilk deneyim, ilk adım 1857’de New Yorklu dokumacı kadın işçilerin, erkek sınıfdaşlarıyla omuz omuza “eşit işe eşit ücret” ve “8 saatlik işgünü” için kapitalist sömürüye karşı savaş ilanıydı. Selam olsun bu ilanın müjdecilerine…
Çoğu kadın 129 işçinin yanarak katledilmesi elbette durduramayacaktı bu yürüyüşü. Yeni halkalar eklenmeli, yeni adımlar atılmalıydı. Nitekim bu savaş ilanının sürdürücüleri Manhattan ve Lyonlu kadın işçiler oldu. Kapitalist sömürüye karşı kurulan barikatlara bir taş da onlar koydular. Selam olsun New Yorklu kadın işçilerin çaldığı ateşi sınırların ötesine taşıyanlara…
Ateş artık çalınmıştı. Sınırları aşmış, emekçi kadınların bilincini ve yüreğini ısıtmıştı. O zaman bu ateşe isim konulmalı, onlardan alınan bu ateş, yangına çevrilerek yine onlara armağan edilmeliydi. Bu onurlu görevi yerine getirmek Clara Zetkin’e “nasip” oldu. Rosa, Aleksandr Kollantai, Krupskaya ve diğer komünist kadınlar da bu armağanı yerine ulaştıranlar oldular. Selam olsun, bu onurlu görevi yerine getirenlere, 8 Mart’ın isim annelerine…
Ülkemiz coğrafyasında da sınıf mücadelesinin ön saflarında sayısız işçi, emekçi, devrimci kadın öncülük misyonunu yüklenerek zincirlerinden birer halka kopartarak 8 Mart’ı kızıllaştırdılar. Selam olsun Kavel’de, TEKEL’de, 15-16 Haziranlarda kavgaya katılan işçi kadınlarımıza…

Ve Meral Yakar’la başlayıp Mehtap Kara ile son virgülü attığımız Partimiz TKP/ML’nin yiğit kadınları… Tek tek isimlerini saymak mümkün değil. 8 Mart’ı bizim için daha bir anlamlı kılan kadın komutanımız Ayfer Celep, enternasyonalizmi onunla bir kez daha öğrendiğimiz Barbara’mız, ölüm orucunda Partimiz adına ipi ilk göğüsleyen Nergiz’imiz, Kamile’miz, Dilek’imiz, Emel’imiz, Yıldız’ımız, Süheyla’mız ve diğerleri…
Onlar tüm Partili kadınların örnek aldığı/alması gereken model olarak bizlere yolu gösteriyor. Mücadelenin merkezine yol aldıkça zincirlerin nasıl kırıldığını, zincirler kırıldıkça nasıl özgürleştiğimizi, kabuğumuzu kırıp nasıl önderlik ettiğimizi görmek isteyenler bu şehit kadın yoldaşlarımızın yaşamlarına bir kez daha bakmalıdır. Onlar Partimiz TKP/ML’nin uzattığı eli tutarak, ardından gelenlere de el uzatarak bizleri yücelere çağırıyorlar. Selam olsun dağlarda, yoksul gecekondularda, işkencehanelerde, zindanlarda Partinin, Partili kadının adını yukarıda tutanlara…

Yoldaşlar, Kadın-Erkek İşçiler, Emekçiler
8 Mart bir savaş ilanıydı ve kapitalist sömürüye, baskıya, köleliğe karşıydı. Kapitalizmin doğuşuyla birlikte kadın ve çocuk emeğinin de sömürünün hedefi haline gelmesi, aynı zamanda kadını belli oranda ev köleliğinden soyutlayarak, kurtuluşunun da maddi zeminini hazırladı. Ama tıpkı burjuvazinin kendi mezar kazıcılarını –proletaryayıortaya çıkarması gibi, o güne kadar ezilen işçi erkeğin emeğinin yanına kadınınkini de koyarak düşmanını bütünleştirmek, güçlendirmek pahasına yaptı bunu. Yani artık emekçi kadınlar da bu sömürüden “payını” fazlasıyla alarak kendini evinin dar sınırlarının dışına çıkaran sömürü düzenine karşı savaşımın bir parçasıydı. Eşit işe eşit ücret alamayarak, çifte sömürüye maruz kaldığı için de önemli bir parçasıydı.
Kadının, evin dışındaki yaşamı tanımaya başlaması; evdeki bildik, üretken olmayan, yıpratıcı, zihinleri durgunlaştırıcı, en barbarca işlerin sürdürücüsü ve “evin burjuvası” erkeğin kölesi olma statüsünü değiştirmedi elbet. Ve evet kadın dışarıdaki işten sonra ikinci mesaiye de evde başlayarak bir kez daha ezilmenin öznesi oldu.
Ve sadece evde ve işte değil, kadınlar işgal altındaki Irak, Afganistan, Filistin, Haiti vd. tüm bölgelerde ülkenin “namusu” görülerek, tecavüzlere, aşağılanmaya, katledilmeye devam ediyor. Kürt kadınları dillerine kelepçe vurularak, aşağılamanın bir aracı olarak yine devletin ve şoven sivil güçlerin hedefinde olmayı sürdürüyor. Yani ulusal baskının da en ağır biçimlerini yaşıyor.
Tüm bu iki, üç, dört kez sömürü, baskı vb. neye işaret etmektedir? Ezilen emekçi kadın kitlelerinin devrimden iki, üç, dört kez fazla çıkarının olduğuna… Kadının içinde bulunduğu bu durum ve psikolojisi dikkate alındığında, mücadeleye çekilmesinin daha yoğun emek gerektirdiğine… Bunun hiç de kolay olmadığına… Ve fakat aynı kadın kitlelerini örgütlemeksizin hiçbir zaman “gerçek bir kitle hareketi” (Lenin) yaratamayacağımıza… Yani devrime bunca ihtiyaç duyan bir kesime gözlerimizi daha fazla yumamayacağımıza… Ezilen emekçi halk içindeki yerini başka hiçbir şeyle dolduramayacağımıza… Özcesi, emekçi kadın kitlelerini Demokratik Halk Devrimi mücadelesine aktif olarak katmaksızın bir devrim hayali kurmanın sanallığına işaret eder.
Bu nedenle, 100. kavga yılına taşınan 8 Mart’ın direniş ve mücadele ruhu, sömürücü zalimlerden kurtuluş savaşının daha da güçlenmesi için sürekli canlı tutulmalıdır. Bu canı katacak olan bütün cephelerdeki kadınlardır, çünkü en yalın gerçek der ki; kadının kurtuluşu kendi ellerindedir. Onu her türlü baskı ve sömürüden, alçakça ezildiği bu kölelik düzeninden kurtaracak olan devrimdir. Devrimin acil bir ihtiyaç olduğunun en çok farkında olan kadınlardır. Bu yüzden bayrağı önde taşımışlardır. Bundan sonra da en önde çarpışacaklardır…

Yaşasın Emekçi Kadınların Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü 8 Mart!

Devrim ve Komünizm Davasının En Büyük Teminatıdır 8 Martlar!

Halkların Kurtuluşu Uğruna Şehit Düşen Bütün Kadın Savaşçılara Selam Olsun!

Kadınlar Katılırsa Devrim Olur, Kadınlar Devrimle Kurtulur!

TKP/ML MK SB Mart 2010