Fındıklı Ölümsüzleri

Rize Fındıklı Ölümsüzleri

Erdinç Yılmaz – Ahmet Yılmaz

Ölümsüzleştikleri tarih: 2 Kasım 1980

Rize doğumlu ve kardeş olan Erdinç Yılmaz ve Ahmet Yılmaz  yoldaşlar 70’li yıllarla birlikte devrimci fikirlerle ve sonrasında partimizle tanışmış ve örgütlü mücadele yürütmüş, 12 Eylül cunta koşullarında da katledilmişlerdir.

Ankara’da halkımızın gerici-faşistlere karşı mücadelesinde örgütleyici ve öncü bir rol oynamış bir dönemde  İsa Demirbaş yoldaşla ilişkili faaliyet yürütmüşlerdir. Yoldaşların, 12 Eylül’le birlikte gerçekleşen yoğun gözaltı ve tutuklama ile birlikte partimizle bağları iradeleri dışında kopmuştur.

Bu koşullarda Rize Fındıklı’ya geçen yoldaşlar, düşman tarafından takip edilmiş ve işbirlikçi kontralar eliyle hedef gözetilerek 2 Kasım 1980 tarihinde katledilmişlerdir.

TKP-ML Örgütlenme Komitesi, Ocak 2018‘de yaptığı açıklamada Erdinç Yılmaz ve Ahmet Yılmaz  yoldaşları parti ölümsüzü olarak kabul etmiştir.

Erdinç Yılmaz yoldaş Parti Aday Üyesi, Ahmet Yılmaz yoldaş Parti İleri Militan’ıydı.

Erdinç Yılmaz

Ahmet Yılmaz

      Erdinç Yılmaz ve Ahmet Yılmaz yoldaşlar

*****

Erdinç ve Ahmet üzerine: “Onları katledenleri yönlendirenler geberip gittiler ama onlar unutulmayacaklar”

Proletarya Partisi’nin geçtiğimiz günlerde Örgütlenme Komitesi imzasıyla yaptığı açıklamada Proletarya Partisi şehidi olduğu ilan edilen iki devrim şehidi Erdinç ve Ahmet Yılmaz kardeşlerdi. 2 Kasım 1980’de Rize-Fındıklı’da 12 Eylül Cuntacıları tarafından katledilen Erdinç ve Ahmet’e dair, ağabeyleri ile bir söyleşi gerçekleştirerek onları, mücadelelerini konuştuk.

– Erdinç ve Ahmet ne zaman devrimci fikirlerle tanıştılar, biraz onlardan söz edebilir misiniz?

– Anmasını yaptığımız Erdinç’le Ahmet kardeşler, 1970’li yıllarda, 72-73 yıllarında bu mücadele içerisine girmişlerdi. 1980 yılına kadar bu mücadeleyi sürdürdüler. Onlar bu mücadeleye birçok insanı kazandırdılar. Dolayısıyla 1980 yılında katledilene kadar Türkiye Devrimci Hareketine katkılar sağlamış insanlar olarak hepsini anmak, yaşatmak istiyoruz. Bu yüzden onları her yıl 2 Kasım’da mezarları başında anıyoruz.

Onların bu mücadeleye başladığı tarihler; Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar, İbrahim Kaypakkayaların, Türkiye devrimci hareketini en yoğun şekilde yaşattıkları döneme tekabül ediyor. 6. Filonun Türkiye’ye gelmesi buna karşı gençliğin tepki göstermesi ve yükselen hareket…

İlk olarak devrimci düşüncelerle Ankara’da tanışıyorlar. O zaman Ziraat Fakültesi Altındağ’daydı. Orada yaşıyorlardı. Ziraat Fakültesi’nin yanında o dönemdeki sağcı militanların Altındağ’a yaptığı baskılardan kaynaklanan karşı koymalar, mücadeleler onları yavaş yavaş bu mücadeleye itti. Zaman içinde kendilerini geliştirdiler. Özellikle Erdinç oradaki örnek davranışlarıyla, kitleye yön vermesi, önderlik etmesiyle kendini geliştirdi. O zaman ben yoktum, mücadeleye başladıkları yıllarda İzmir’de çalışıyordum, birtakım faaliyetlerim vardı. Geldiğimde Erdinç’le Ahmet’in geldikleri noktayı gördüğümde bir yerde mahcup oldum. Kendilerini geliştirmeleri, kitleye önderlik etmeleri bana örnek oldu.

“Yıllar sonra da Erdinç’i örnek almaya, ona layık bir abi olmaya çalıştım”

– İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleriyle tanışmaları nasıl oluyor acaba?

– Bizim o yörede daha önceki arkadaşların başlattığı Kaypakkaya hareketinin öğretilerinin bir uzantısı olarak Altındağ’da kısmi örgütlenmeler, özellikle o dönemde lisede, halk içerisinde yapılan çalışmalar vardı. Kaypakkaya’nın ismi, kişiliği, mücadelesi halk arasında yayıldığı için onlar da ondan etkilendiler. Burada küçük küçük kitlesel örgütlenmeler, bireysel çalışmalar zamanla arttı. Zamanla öğretileri, siyasi görüşleri yansıtan kitaplar elimize geçmeye başladı, dağıtılmaya başlandı. Özellikle Erdinç, Kaypakkaya’nın görüşlerini anlatan bu dergileri ve yayınları dağıttıkça, okudukça kafasında düşünceleri gelişmeye başladı.

Erdinç kendini geliştirmeye başladı. O yıllarda tanıştığı Tuncelili arkadaşlarla, birlikte hareket etmeye başladılar. Ben geldiğimde bunları zaman içerisinde gözlerimle gördüm. Anladım ki bir hareketlenme var, bir çalışma var, kitleye dönük bir takım faaliyetler var. O arada bu bahsettiğim olaylarda Erdinç örnek oluyor, önder oluyor. İnsanları, birtakım şeylere yönlendirme şeklinde, bir takım faaliyetleri bizzat kendisi yapıyor, bizzat kendisi örgütlüyor. Kahve toplantılarında, bu savunduğu fikirleri görüşleri, anlatmaya başlıyor. Zaman içinde öğrendim ki Erdinç’in bir yönü daha var, önderlik yönü. Onu da geliştiriyor, sonuçta işte geldiğimiz noktada Erdinç orada sevilen, takdir edilen mücadelesi örnek alınan bir kişilik oluyor. Daha sonra ben onu gördüğümde bende ondan etkilendim. Yıllar sonra da Erdinç’i örnek almaya, ona layık bir abi olmaya çalıştım.

“12 Eylül AFC olduğunda Erdinç aranan ya da izlenen biriydi”

– Katledildikleri süreç nasıl gelişiyor peki?

– 12 Eylül AFC olduğunda Erdinç aranan ya da izlenen biriydi. Daha sonra yaşananlardan öğrendik bunu. Kendisi de bunu biliyordu ki memlekete gelmeye karar verdi. Saklanırım, kendimi korurum diye düşündü diğer kardeşiyle birlikte. Aradan bir süre geçince de, 12 Eylül olmuştu üstünden 2 ay geçmişti. Küçük kardeşi dağda bir dinlenme sırasında iki kişiyle karşılaşıyor. Bu iki kişi, elinde bir listeyle Fındıklı’da, 10-12 kişilik devrimcilerin isimlerini gösterip soruyor, oda “tanıyorum da niye soruyorsunuz” diyor. Onlar da küfürlü bir şekilde, “bunu yapacağız, bu şekilde yapacağız” diyorlar.

Bunlar diktatörlük tarafından tutulmuş, yönlendirilmiş eli kanlı insanlar. Kendilerini polis olarak tanıtmıyorlar. O arada o çevrede olan devrimcilerin birçoğu tutuklanmış, kimi Erzincan’da, kimi Rize’de, dışarıda kalan bir tek Erdinç var. Ahmet abisinin ismini listede görüyor ama bir şey söylemiyor, tedirgin oluyor. Ahmet’in ismi listede yok. Yanında “şundan dolayı arıyoruz” demiyorlar ama “asacağız, keseceğiz” deyince Ahmet tedirgin oluyor.

Bunlar gidiyorlar. Ahmet hemen koşa koşa eve gidiyor. Evde annemle Erdinç var. Ahmet hemen olayı anlatıyor. Bu olaydan bir hafta sonra bu kardeşlerin katledilmesi olayı oluyor. Gelen şahıslar soran şahıslar oluyor. Bizim arazide kendi arazimizde kışlık odun keserlerken, bu iki kişi geliyorlar. Orada diyorlar, “sen Erdinç misin?” diye soruyorlar, “evet” diyor. “Benim, benimle ne alamadığınız var?” Bunlardan biri arkasına geçip arkadan kollarından dengelerini bozuyor diğeri de bu arada Ahmet’le, Erdinç’e ateş açıyor. Ama öldürmek için ateş açtıkları belli çünkü direkt hedef almış kalbine ve kafasına. Erdinç’i göğüs altından vuruyor, Ahmet’i de şakağından, tüm şarjörü boşaltıyor.

Tabii orada ikisi de yaşamlarını yitiriyor. Bu arada iki hafta sonra bunlar tutuklanıyorlar. Askerler bunları saklandıkları yerde tutukluyorlar. İki buçuk sene sonra Ecevit’in affıyla affediliyor, izlerini kaybettiriyorlar.

“Onları katledenleri yönlendirenler geberip gittiler”

– Özellikle devletin Erdinç’i hedef aldığı anlaşılıyor…

– Erdinç’in yapısı herkes tarafından biliniyor, savunduğu görüşler, Kaypakkayacı olduğu Fındıklı’da önceden de biliniyorlardı. Ankara’da da, Fındıklı’da da… Erdinç’in Fındıklı’daki, Karadeniz’deki örgütlenme içerisindeki rolü de çok iyi biliniyor. Dolayısıyla diktatörlüğün bu bilgiyi, bu eli kanlı katilleriyle Erdinç’in haberini ulaştırmaması mümkün değil. Onların yaşam tarzlarını, kişiliklerini, mücadelelerini unutturmamak, anılarını yaşatmak için elimizden geldiği kadar çaba sarf ediyoruz.

Dostları, arkadaşları onların her ölüm yıldönümünde bir araya geliyoruz. Boşu boşuna öldürülmediler. Bilinçli, planlı bir şekilde öldürüldüler. Onları yönlendirenler geberip gittiler. Koskoca generaller üç tane asker cenazelerini kaldırmasa ortada kalacaklardı.

*****