Nubar Yalımyan
Ölümsüzleştiği tarih: 5 Kasım 1982
Nubar Yalımyan (Noubar Yalımıan) yoldaş, 1957 yılında Mardin’in -günümüzde Şırnak- Silopi ilçesinde doğdu. Soykırıma uğratılmış Ermeni milliyetinden olan Nubar yoldaşın çocukluğu burada geçti. Daha sonra bölgedeki baskılar ve geçim sıkıntısı nedeniyle ailesinin İstanbul’a yerleşmesiyle birlikte Surpraç Ermeni Lisesi’ne yazılır. Ancak bu okuldan Mardin’den geldiği ve “Ermeni olmadığı” ileri sürülerek atılır.
Bir süre bir matbaada çalıştıktan sonra Dericiyan Lisesi’nde öğrenim hayatına devam eder. 1976 yılında TKP-ML’nin düşünceleri ile tanışır. Katliamla sonuçlanan İstanbul 1 Mayıs 1977 mitingine katılır. Burada devletin saldırısı sonucunda yaralanır. Bir süre hastanede kalır.
1978 yılına kadar aktif mücadele eder. Bu süreçte üzerinde yoğunlaşan faşist devlet baskısı sonucunda Batı Avrupa’ya çıkar ve Hollanda’ya iltica eder.
Hollanda’da devrimci faaliyetine devam eden Nubar Yalımyan, bu çalışmaları ile düşmanı ve özellikle 12 Eylül AFC şeflerini rahatsız etmeye başlar. Faşist cuntanın emriyle, MİT’in örgütlemesinin hedefi haline gelir.
Bunun sonucu olarak 5 Kasım 1982’de Hollanda’nın Utrecht kentinde, TC faşizminin MİT örgütlenmesi aracılığıyla bıçak darbeleri ve kurşunlarla katledilir.
Nubar Yalımyan yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP-ML Militanıydı.
****
Nubar Yalımyan yoldaşın Yurtsever Ermeni Devrimci Grubu adına Têkoşer dergisinin Newroz gecesinde konuşması:
Kaynak: “NEWROZ ve Gelen dayanişma mesajlari”. Têkoşer/Militan. Mart-Nisan/Mayıs-Haziran 1981. Sayı: 11-12. Sayfalar: 17-20.
Nubar Yalımyan yoldaş hakkında basında çıkan haber, yorum ve makale:
Nubar Yalımyan’ın önce yazı işlerinde çalıştığı sonrasında da yayın sorumluluğunu yürüttüğü Ermenice, Türkçe ve Flamanca çıkan Baykar dergisinin “Nubar Yalımyan’ın Öldürülmesi Üzerine” başlıklı Baykar Dergisi Yayın Kurulu imzalı bildirisi:
*****
“Nubar Yalım yoldaş, faşist cuntanın diplomat maskeli, eli kanlı katilleri tarafından hunharca katledildi!!!”. İşçi-Köylü Kurtuluşu. Kasım 1982. Sayı: 45. Sayfalar: 8-9-10
*****
******
“Parti Şehitlerini Anma Haftasında,
DHD ve Sınıfsız Toplum Yaratma
Mücadelemizde Şehit Düşen
Yoldaşlarımızı Anıyoruz!”
[Ocak 1984 Numarasız Özel İşçi-Köylü Kurtuluşu sayısı]
*****
*****
Burjuva basında Nubar Yalımyan’ı hedef gösteren bir haber küpürü
*****
Nubar Yalımyan’ın, yoldaşı Armenak Bakır’a yazdığı şiir.
“BİR YILDIZIN KAYMASI
Bir can,
Bir ışık,
Bir yıldızdı doğan
Çok uluslu Türkiye halkının bağrından.
Bir korku,
Bir dehşet,
Bir ateş topu,
Bir yıldırım parçasıydı inen
Zalim diktatörlerin yüreğine.
O, ateşle, kılıçla, silahla,
Gün evvel gitmeliydi
Zalimlerin huzuru için.
Onlar ahtlarını yerine getirdiler Karakoçan’da,
Ama bilmiyorlardı ki,
Böyle yiğitler doğuran bir halk,
Öyle zalimlerin devranına son vermek için
Daha çok yıldızlar doğururdu.
17 Aralık 1980, Nubar Yalımyan”
*****
HOVSEP HAYRENİ | 39. Ölümsüzlük Yıldönümünde Sevgili Nubar Yalımyan’ın Anısına
Katilleri bulunmayan ve faili meçhule dönüşen cinayetin MİT tarafından gerçekleştirildiği şüphe götürmez bir şeydir.
6 Kasım 2021
1982 yılının 5 Kasım akşamı Hollanda’nın Utrecht kentinde MİT cinayetiyle hayattan koparılmıştı. 40’a 1 kalan yıldönümünde kişisel geçmişini, mücadelesini ve işlenen cinayetin anlamını konu ederek analım Nubar’ı.
Ermeni Varto aşiretinin adını pek çoğunuz duymuştur. Zira Hrant’ın ölümünden sonra eşi Rakel’in aynı aşiretten olması nedeniyle onun anlatımları ve başka değinmeler olmuştu. Soyadı kanunuyla devletin rastgele vermiş olduğu isimlerden birini taşıyan Yalım ailesi de aynı aşirete mensuptur.
Cudi dağının eteklerinde hayvancılıkla uğraşan, Van gölünün güneyinden Hakkari’ye kadar yaylalarda çadır vuran bu aşiretin büyüklerinden çokları 1915 Ermeni soykırımı sırasında Müslüman Arap bir aşiretin yardımıyla Cudi dağına sığınmış ve dostları olan Ezdi Kürtlerin de koruyuculuğu sayesinde hayatta kalmışlardı.
TC döneminde varlıklarını yine uzun süre Ezdilerle dayanışma içinde sürdürebilmiş, fakat Müslüman Kürt çevreden gördükleri baskı altında hayli rahatsız bir dönem geçirmişlerdi.
1960’ların başında Ezdilerin Irak tarafına göç etmelerinden sonra kendilerini güvenliksiz hisseden Varto aşiretinin mensupları hayvanlarını satıp daha önceleri yalnızca kışladıkları Silopi’nin köyünde yerleşik hayata geçmiş ve tarıma dayalı komünal bir yaşam sürdürmeyi denemişlerdi. Köyün güvenliğini az sayıda silahlı gençler sağlıyordu. Fakat bir yandan Kürt komşuların çeşitli hak ihlalleri, öte yandan silah arama bahanesiyle devletin zulmü yaşamı çekilmez hale getiriyor ve göçe zorluyordu.
O zamana kadar dış dünyadan kopuk oldukları için nereye gideceklerini de bilmiyorlardı.
Patrikhane’yle ilk bağın kurulduğu 1968’den itibaren Patrik Şınork Kalustyan’ın desteğini alan Orhan Yünkes ile Hrant Küçükgüzelyan’ın özel çabalarıyla Varto aşiretinden çocuklar İstanbul’daki Ermeni yatılı okullarına gönderilmeye başlandı. Başka nedenler yanında bu da aileleri İstanbul’a çeken bir faktör oldu.
Yaşadıkları köyün arazisi üzerine ihtilaflar ve ağalarla mahkemelik durumlar iyice bezdirici olunca anavatanlarını terk ederek önce İstanbul’a, sonra da başka ülkelere göç etmek hepsi için kaçınılmaz olacaktı.
Ermenice okumak için İstanbul’a gönderildiği 1969 yılında Nubar 12 yaşındaydı. O yaşına kadar memleketinin suyunu içmiş, havasını solumuştu yani. Büyüklerinin anlatımlarıyla şekillenmiş acılı bir hafızaya, ezilmişlikten gelen ciddi bir kimlik algısına sahipti. Doğduğu zaman ona verilen isim, Kürtler tarafından öldürülen Reşo dedesinin ismiymiş aslında. Birkaç yıl sonra Nubar olarak anılmış ve resmiyete böyle geçmiş.
İstanbul’daki yatılı okul hayatı Balad’ın Horenyan ilkokul son sınıfıyla başlayıp Surp Haç Tıbrevank’ın ortaokuluyla devam eden Nubar, Ermeni okullarında eğitim görmeyi zorlaştıran devletin keyfi uygulamaları sonucu burada iki yıldan fazla kalamayıp Bezciyan ortaokuluna geçiş yapmış, 1974’de oradan mezun olunca Sahakyan lisesine başlamış, fakat etnik kimliklerini tartışma konusu eden düşmanca uygulamanın yüzlerce öğrenciyi engellediği o dönem Nubar da Ermenice eğitim hakkından mahrum edilmişti.
Buna rağmen, önceki yıllardan başlamış olduğu Ermenice Marmara gazetesindeki çalışmaları sayesinde o kendi anadilini başka arkadaşlarından daha iyi geliştirecekti.
1975’deki toplu göçle İstanbul’a gelen ailesi orada fazla kalmayıp Kudüs’e gitmiş, Nubar için de bu ilk yurtdışı deneyimi olmuştu. Orada tutunamayıp geri İstanbul’a döndüler. Gazetenin yazı işlerinde çalışmalarına yeniden başlayan Nubar, ilk edebi denemelerini de bu sıralarda gerçekleştirdi.
Batı Ermenicesiyle düzenli şekilde şiir yazan çok nadir insanlardan biriydi. Gençliğe adım attığı o yıllarda birçok arkadaşları gibi Nubar da hızla politikleşti ve kendisine sıcak gelen İbrahim Kaypakkaya’nın fikirlerine bağlandı. 1977’nin 1 Mayıs katliamında bacağından kurşun yarası almış ve tedavi görmüştü.
1978 yılının başında tek olarak Hollanda’ya giden Nubar, orada 1979’un Mart’ında “Baykar” (Mücadele) isimli aylık dergiyi çıkartmaya başlamıştı. Aynı yıl Sovyet Ermenistan’ını ziyaret edip orada yüksek eğitim görmek için başvuru yapmış olmasına rağmen Sovyet bürokrasisinin çıkarttığı zorluklarla bu girişimi sonuçsuz kalacaktı.
1980’de birkaç arkadaşıyla beraber Hollanda Ermeni Gençlik Birliği’ni kurmuştu.
Türkiye’den bağ içinde olduğu TKP/ML ile ilişkisini yurtdışında da sürdüren Nubar, 12 Eylül faşizmine karşı eylemlerde Hollanda’nın en aktif devrimci gençlerinden biriydi. Hollanda dilini erken öğrenip tercümanlığa başlamış ve Türkiyeli birçok göçmenin işlerine yardımcı oluyordu.
Bu vesileyle her görüşten insanla içli dışlı olmasına rağmen korkusuz davranıyor, politik aktivitelerini hiç sakınmadan sürdürüyordu. Bu özelliği onun sivrilip göze batmasını getirecekti. 5 Kasım 1982 akşamı dost görünüp evine girdikleri anlaşılan MİT ajanları onu bıçak darbeleriyle hunharca katlettiler.
Türkiye’deki faşizme karşı Avrupa’da etkinlik gösteren binlerce aktif solcu varken MİT’in bir hedef olarak neden onu seçtiği sorulacak olursa, bunu onun Ermeni kimliğinden ve Ermeni sorunuyla da ilgili olan profilinden bağımsız açıklamak mümkün değildir.
Hatırlanırsa o yıllarda ASALA’nın bir dizi ülkede Türk diplomatlarına yönelik eylemleri oluyor ve dünyada Ermeni soykırımının konuşulmasına yol açan bu silahlı propaganda Türk devletini zıvanadan çıkarıyordu. Ermeni düşmanlığını daha fazla körüklemek için her fırsatı değerlendiren faşist Türk basını intikam naraları atıyor, köşe yazarları MİT’in dışarda ne işe yaradığını soruyor, “Misilleme isteriz” diye feveran ediyorlardı.
Gerçek ASALA militanlarını arayıp bulamayan, punduna düşüremeyen MİT için, Nubar gibi hem komünist hem de Ermeni yurtseveri olan Türkiye çıkışlı bir devrimciyi kolayca hedeflemek bir yanıyla bu atmosferin ürünü olmalıydı. Bundan dolayıdır ki Türk basınında Nubar Yalımyan “ASALA militanı” olarak lanse edilecekti.
ASALA ile bağının olmaması bir yana, Türkiye’de ve yurtdışında o dönem sol kesime de sirayet eden negatif bakışın aksine Nubar ve onun gibi kimlik bilincine sahip Türkiye çıkışlı Ermeni devrimcileri ASALA’ya içten bir sempati duymaktaydılar. Onu soykırımın ve inkarın doğal bir sonucu olarak vücut bulan, hiç bir ülkenin gizli servisinin türetmesi olmayan ve Ermeni halkının ahını alıp adalet davasını gütmeye odaklanan devrimci bir hareket olarak görüyorlardı.
Silahlı propaganda yöntemini açıkça savunmakta olan pek çok Türkiyeli örgütün bu açıdan olsun ASALA’yı anlamak ve dayanışma göstermek yerine çamur atmayı tercih etmeleri büyük bir ayıptı.
Bu faktörün yanında Türk MİT’inin Nubar’ı hedeflemesi şüphesiz ki onun 12 Eylül faşist cuntasını teşhir eden bir devrimci olarak sivrilmesiyle ilgilidir. Herhangi bir Ermeni de değil, komünist bir Ermeni olduğu için hedef seçilmiş, bu cinayetle hem yurtdışındaki Türkiyeli devrimcilere, hem de Ermeni diasporasına gözdağı verilmek istenmiştir.
Katilleri bulunmayan ve faili meçhule dönüşen cinayetin MİT tarafından gerçekleştirildiği şüphe götürmez bir şeydir. Susurluk skandalından sonra Abdullah Çatlı’ları kahramanlaştırmak isteyen çevreler başka şeyler yanında Nubar’ın katlinin de o ekibin işi olduğunu açık etmekten çekinmediler.
Nubar Yalımyan pek çok güzel değerlere sahip ve inandığı fikirler uğruna ölümü göze alan bir dava adamı olarak çok genç yaşta hayattan koptu. Yaşasaydı sahip olduğu öncü kişilikle, bilinç ve birikimiyle politik alanda etkili olmaktan başka edebi olarak da kendi halkının kültür hazinesine önemli bir katkı yapabilirdi.
Batı Ermenicesiyle o güne kadar yazdıkları, 1915’ten sonra çorak kalan ve ancak parmakla sayılacak yeni şairlerin çıkabildiği bu dile yeni bir soluk getirmeye adaydı…
Ölümünden yıllar sonra arkadaşlarının derleyip Ermenistan’da yayınlattıkları “Veratarts Tebi Hayrenik” (Vatana Dönüş) başlıklı şiir kitabı ondan geriye kalan anlamlı bir hatıra oldu. Bu anma yazısında bazı canlı tanıklıklar yanında o kitabın biyografik bölümünden yararlandım.
Ekte kendi çizimim olan kitabın kapak resmi ile Nubar’ın 1 Mayıs 1977’de yaralandıktan sonra tedavi gördüğü hastaneden ve 1979’da Ermenistan’a yaptığı ziyaretten kitapta yer verilmiş olan birer hatıra resmini de sunuyorum.
Yayınlamakta bir gün gecikmekle beraber, her gün kalplerde olması dileğiyle.
Anısına derin saygı, sevgi ve özlemle…”
******
Doğan Özgüden |Şair ve devrimci Nubar Yalımyan’ın ölümünün 40. yıldönümü
İki gün önceki 5 Kasım, sürgündeki en acı günlerimden birinin, tam 40 yıl önce Ermeni diasporasının 80’ler kuşağından yazar, şair ve devrimci Nubar Yalımyan dostumuzun Hollanda’nın Utrecht kentinde MİT tetikçileri tarafından katledilişinin 40. yıldönümüydü.
1957’de Ermeni Varto Aşireti’nin bir üyesi olarak doğan Nubar 1969’da ailesiyle birlikte İstanbul’a göçmüş, öğrenciyken 1974-75 yıllarında devrimci harekette yer alarak Partizan saflarında örgütlenmiş, 1978’de Hollanda’ya giderek 12 Eylül cuntasına karşı yurt dışındaki direnişte aktif olarak yer almıştı.
Hollanda’da Baykar (Combat) adlı Ermeni gazetesi ve Hollanda Ermeni Gençlik Derneği’nin kurulmasında yer alan Nubar, Kürt, Türk ve Ermeni örgütleri arasında bağlantı görevi de üstlenmişti.
Belçika Demokrat Ermeniler Derneği’nin verdiği bilgilere göre, 26 Nisan 2015 tarihinde Komutan Armenak Bakırcıyan’ın onuruna Türkiye’nin Dersim bölgesinde dikilen bir anı taşının üzerine Hrant Dink, Manuel Demir, Kevork Çavuş, Monte Melkonyan, Antranik Ozanyan ile birlikte Nubar Yalımyan’ın da adı kazınmış, ancak anıt Türk ordusu tarafından tahrip edilmiştir.
Bu acı ölüm yıldönümü nedeniyle İnfo-Türk adına sosyal medyada yaptığımız paylaşıma Hazar Yüksel’in gönderdiği mesaj beni son derece duygulandırdı. 1981 yılında Kürt dostlarımızın örgütü Tekoşer’in Brüksel’de düzenlediği Newroz gecesindeki konuşmacılar arasında benimle birlikte Nubar Yalımyan’ın da konuştuğunu anımsatıyordu.
Evet, siyasal mücadele yaşamımda ilk kez o gece bir Ermeni devrimciyle mikrofon paylaşmıştık…
Ermeni diasporasıyla örgütsel ilişkiler kurmamız da ancak Nubar Yalımyan’ın aile yakınları ve yoldaşlarının Belçika Demokrat Ermeniler Derneği’ni kurmasıyla mümkün olmuştu.
İlk Türk Göçmen ya da Devrimin İsimsiz Kahramanları adlı heykel sergisinde Nubar Yalımyan’ın büstüne de yer veren Hollanda’nın ünlü heykeltıraşlarından Suat Öğüt, serginin İstanbul’da açılışı nedeniyle 2 Ocak 2015 tarihli Agos gazetesinde yayınlanan röportajda “Nubar Yalım’ın yaşadıkları ve yaptıkları nasıl dahil oldu projeye?” sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“Belçika’ya yeni taşındığım dönemde, 60’larda yapılan ‘konuk göçmen’ anlaşmasını ve bu anlaşmanın uygulandığı dokuz Avrupa ülkesinde göçmen meselesini araştırmaya başladım. Aslında bu mesele, bugüne dek fazlasıyla işlenmiş. Ben, daha farklı nedenlerle göç eden insanları araştırıyordum. Zaten görünür olan göçmenlik konularının yanı sıra, bunun alt başlıkları ilgimi çekiyordu. 60’lar, 70’ler ve 80’ler Türkiye için pek de iç açıcı dönemler değil. Askeri darbeler ve çeşitli olaylar sonucunda birçok insan Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı. Politik göçmenler, Türkiye’de de, Avrupa’da da, tarihsel bir çerçevede pek ele alınmamış, arada kalmış bir mesele. Sergideki ‘devrimin isimsiz kahramanları’ onlar. Bu, alternatif tarihe odaklanan araştırmalarımı ve biyografik yaklaşımımı yansıtan bir başlık.
“Araştırmam esnasında, 70’li yıllarda Türkiye’yi politik nedenlerden ötürü terk eden, Ant Dergisi’nin kurucularından olan Doğan Özgüden ve eşiyle tanıştım. Özgüden’in, iki ciltlik, ‘Vatansız’ Gazeteci adlı bir kitabı var, 50’lerden bugüne hem Türkiye’nin, hem de Avrupa’nın politik duruşunu işliyor. O kitap, projemin önemli kaynaklarından. Kitapta Nubar Yalım’dan da bahsediliyor.
“Özgüden’in kitabında ne anlatılıyordu Yalım’la ilgili?
“Genç yaşta öldürülen Yalım hakkında bilgiye ulaşmak çok zor. 1978’de Hollanda’ya göç etmiş. Daha sonra cunta yönetiminin aldığı kararlar sonucu, Avrupa’da yaşayan Ermenilere karşı bir hareket başlatılmış. Kitapta da, Nubar Yalım’ın cunta yönetiminin kararıyla Türk gizli servisleri tarafından öldürülmesinden bahsediliyor. Susurluk olayının ardından bulunan belgeler ve yapılan açıklamalar da buna işaret ediyor. Yalım 1982’de Hollanda’da, Utrecht’teki evinde ölü bulundu. Faili meçhul cinayete kurban gitti.
“Aris Yalman Nalcı aracılığıyla Yalım’ın kuzenine ulaştım, hakkındaki hikâyeleri ondan öğrendim ve Ermenice yayımlanan şiir kitabını gördüm.
“Kitap nerede basılmış?
“Sanırım Brüksel’de. Yalım’ın o dönem Hollanda’da çıkardığı dergilerde ve Türkiye’deki gazetelerde yayımlanan şiirlerinin yer aldığı bir kitap. Sanatçı arkadaşım Hera Büyüktaşçıyan, kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmını benim için çevirdi. Şiirler çevrildikçe benim için bazı şeyler daha da netleşmeye başladı. Dil üzerinden bir diyalog oluştu.
“Neden özellikle ‘Eğer Ressam Olsaydım’ şiiri?
“Yalım hem bir devrimci, hem de şair. Şiirlerini öncelikle kendisi için yazsa da, düzenli olarak Ermeni gazetelerinde yayımlamış. Şiirlerinde, genellikle, yaşamı boyunca verdiği mücadeleyi anlatmış. 1977’de yazdığı, bir devrimcinin mücadelesini bir ressamın gözünden aktardığı ‘Eğer Ressam Olsaydım’ da bunlardan biri. Benim asıl ilgimi çeken nokta, sanat ile devrim arasında kurduğu bağ. Yalım, yaşadıklarını bir şairin bakışıyla anlatıyor. Ben de, bir sanatçı olarak, kendi yaptıklarımı onun gözünden nasıl yorumlayabilirim diye düşündüm. Bir devrimcinin şiir ve sanat üzerinden kendi durumunu ve verdiği mücadeleyi değerlendirmesi ile benim onun hayatına bakışım arasında bir ilişki kurdum.”
Kaynak: artıgercek.com
****
Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!
“Vazgeçmeyen, tutkuyla davasına sarılan, başarının sırrına kavuşabilir. Bugün sınıf bilinçli proleterlere, devrimin sıra neferlerine gerekli olan, güçlüklerden ve ölümden korkmadan, doruklarda dalgalanacak olan kızıl bayrağımızı yükseltmektir”
29 Kasım 2023
Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.
Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.
Bilimin, sanatın her rengine dokunabilmek, kaybettikleri ana dillerini öğrenmek arzusudur fırtınalı serüvenin kollarına sürükleyen onları. Yolculuk serüveni karşılarına İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşlerini çıkarır. Köklerine tutunur gibi tutkuyla sarılırlar önderlerinin görüşlerine. Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanıştıklarında aradıkları hakikatin bu olduğuna coşkuyla inanırlar. Sevdayla, özlemle köklerine sarılırcasına sarılırlar düşüncelerine. Ve son nefeslerini verinceye dek sadık kalırlar önder yoldaşın görüş ve ideallerine.
Her iki Nubar’ın hikayesi Anadolu’nun sayısız noktalarına kar taneleri gibi savrulup dağılmış yetim Ermeni çocuklarının hikayesidir. Bir Ermeni yatılı okulunda kesişen tesadüfi çocuk karşılaşmaları, onları ilerde zorlu bir mücadelenin gözükara yoldaşlarına dönüştürecektir.
Her iki Nubar’ın sayısız ortak yanı ve benzer hikayesi vardır. Aynı okulda, aynı sınıfta başlayan mücadele yolculukları sonrasında her birini coğrafyanın farklı yerlerine götürse de ideal ve inançlarına olan bağlılık ve yoldaşlık hep baki kalır. Her iki Nubar, Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle farklı tarihlerde tanışırlar. Son nefeslerine kadar onun çizdiği devrim ve sosyalizm yolunda mücadele etmekten bir an olsun geri durmazlar. Sadakatle yürüdükleri yolda sayısız engel, zor tehlikelerle karşılaşıp sayısız bedel öderler. Ancak hiçbir güçlük onları durduramaz. Ölüm, teslimiyet diz çöker, güçlükler yalvarır önlerinde.
Sayısız Ermeni devrimciye konaklık yapan Ermeni yetimhaneler ve yatılı okullarda okuyan çocukların kaderlerini birleştiren nedenlerin başında Hay olmaları gelir. Yoksul ve sahipsiz olmaları, okuma-eğitim alma Ermenice öğrenme arzusu gelir. Devrimci olmanın özü için gerekli olanlar da zaten bunlar değil midir? Bu devrimci özü biçime dönüştürecek büyük sıçrama yaratacak olan İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleri oldu.
Onları devrimci görüşlerle ilk tanıştıran ve bilinçlerinde ilk kıvılcımı çakan Armenak Bakır yoldaş olur. O mütevazi, mağrur bakışlı ve bir o kadar cesur ve kararlı, çekim ve etki gücü büyük olan öncü yoldaşın varlığı okuldaki neredeyse tüm çocukları etkiler.
Soykırıma, zulmün her türlü rengine maruz kalmış; dili, kimliği, hayalleri kılıç ve bıçak darbeleriyle parçalanmış çocukların düşün ve hayal dünyalarındaki arayışlarına en net, en anlaşılır yanıt komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşleri olur. Güçlü tarihsel ve sınıfsal nedenlere ancak Kaypakkaya gibi bir önderin görüşleri yanıt olabilirdi. Çünkü Kaypakkaya ezilenlerin de ezileni olanların yoldaşıdır. Soykırıma ve katliamlara uğrayanların yoldaşıdır. Kimsesizlerin, sahipsizlerin, hamalların yoldaşıdır. Özgürlük ve kurtuluş arayan her milliyetten, dilden, inançtan, cinsten emekçilerin sağlam güvenilir yoldaşıdır.
Ateşi Elleriyle Tutan Armenak
Ateşi çıplak ellerinde tutan Armenak Bakır yoldaş ilk devrimci kıvılcımı çakarak Ermeni gençlerin bilinç ve duygu dünyalarını yangına çevirmeyi başarır. Hrant Dink, Manuel Demir, Hayrabet Honca, Nubar Yalım, Nubar Ozanyan ve sayısız devrimci gencin ilk öğretmeni ilk ustası Armenak Bakır yoldaş oldu. Öncü yoldaş, ismini bir Ermeni fedaiden almıştı.
Öncüleri Armenak gibi güven veren sağlam bir yoldaş olursa elbette Yalım Nubar, Demir Manuel, Honca Hayrabet, Dink Hrant, Ozanyan Nubar gibi feda ruhlu militanlar, komutanlarının ardında sırasıyla saf tutar. Temel mesele, öncünün dürüst-sağlam ve güvenilir olmasındadır. Öncü sağlam olursa Kaypakkaya yoldaşa tutunan mülksüz, parasız, adanmış devrimcilerin isimleri de sayısız olur. Ve bu uğurda kimisi delik ayakkabısıyla, kimisi kurşunla kimisi işkencecilerin barbar işkencesi altında boğazlanarak, kimisi mayınla, parçalanmış kanlı beden ve gömlekleriyle göçüp gider bu dünyadan.
Reşo’ya me
Nubar Yalım, doğduğunda Ezidi bir önder olan Reşo ismi ona verilir. İlk ismini Ezidi bir önderden alan Nubar, 5 Kasım 1982’de soğuk bir sonbahar akşamında Hollanda’nın Ultrecht kentinde kontr gerilla güçleri tarafından haince katledilir. Gazetelerde “Ermeni bir teröristin sonu” manşetleri atılır.
Nubar Yalım’ın kimliğinde ne şehir, ne kasaba ve ne de köy yazılıdır. Varto Ermeni aşireti olarak yazılı kimlik, Nubar yoldaş hakkında anlatılacakların niteliğini vermektedir. Çok insanın aklına “aşiret” denilince ilk başta Kürdistan ve Kürtler gelir. Oysa o, Kürdistan topraklarında bir Ermeni aşiret çocuğu olarak dünyaya gelir. Ve etrafındaki sayısız Kürt aşiret reislerine, beylerine kafa tutarak yaşama ve topraklarına sarılırlar. Dört bir yanı Kürt aşiretleri ve ağaları tarafından çevrili topraklarda her gün tehdit ve baskıya direnerek yaşama tutunan Varto Ermeni aşireti, Cudi’nin sert rüzgarıyla sabahları yüzlerini yıkarlar. Tıpkı Ezidiler gibi yüzlerini güneşe dönerler.
Aşiret, Van Gölü’nden Hakkari’ye kadar uzanan yaylalarda çadırlarda yaşayarak hayvancılıkla uğraşır. Her gittikleri yaylaya kendi yaşam tarzlarını, kültür ve dillerini taşırlar. Kıl çadırlarda yaşayan Varto Ermeni aşireti, doğaya ve tarihlerine tutunmaktan başka çareleri olmadan ayakta kalmaya çalışır.
1915 Soykırımı’nda Arap bir aşiretin yardımıyla Cudi Dağı’na sığınır ve kendileri gibi mazlum olan Ezidilerin korumasıyla soykırımdan kurtulurlar. Yöredeki Kürt ağa ve beylerinin baskı ve tehditleri üzerlerinde eksik olmaz. Savaşçı bir halk olan Varto aşiretinden kadınlar, erkek elbisesi giyip silah kuşanarak ağaların saldırılarına karşı koyar. Giyim kuşamları Botan’a özgü “Şal u Şapık” olan aşiret, ağırlıklı olarak Kürtçe konuşur. Köylerini, evlerini, yaşamlarını çevrelerindeki diğer müslüman Kürt köylerinden ayıran yegane “nişan” evlerinin girişine astıkları demirden yapılı haçlarıdır.
Koçber olarak yaylaları dolaşan Varto Aşireti, sonunda yerleşik yaşama geçer. Bir yandan hayvancılık diğer yandan küçük çaplı tarımla uğraşan aşiret, Kürt ağa ve beylerin saldırı ve tehditlerinden dolayı gün yüzü görmez. Köyü korumakla görevli silahlı güçlerin başı sürekli belada olur. Devlet belasına, eklenen Kürt beylerinin belası onları zorunlu olarak batıya, İstanbul’a göçe zorlar.
Nubar’ın yaşamı
Nubar’ın kaderi tıpkı Ermeni ve yoksul Kürt köylülerinin kaderi gibidir. Kürtçe konuştukları için devletin, Ermeni oldukları için Kürt beylerinin baskı ve aşağılanmalarından yakalarını kurtaramazlar.
Nubar yoldaş, Ermeni dilini öğrenmek, eğitim almak için zorunlu olarak doğduğu toprakları terk ederek ailesiyle birlikte İstanbul’a göç eder. İlk gençlik yıllarında birçok arkadaşı gibi İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleriyle tanışır. Son nefesine kadar komünist önderin çizdiği yolda korkusuzca yürür. 1977 yılının 1 Mayıs mitinginde birçok devrimci gibi yaralanır. Elinden düşürmediği Kaypakkaya yoldaşın kitabını düşman kurşunları altında yaralı haliyle bile yerde bırakmaz.
Avrupa’ ya ilk çıkan Ermeni devrimci gençlerden biri olur Nubar yoldaş. Büyük çalışma azmi, başarma tutkusu onu yaratıcı, üretken ve iyi bir örgütleyici kılar. 1979’da Hollanda’da aylık “Baykar-Mücadele” dergisini çıkarır. Ermeni Gençlik Birliği örgütlenmesinde görev alır. Ermeni ulusal meselesine ilgi duyar. Birçok konuya açıklık getirmek için çalışmalar yürütür. İstanbul’da başladığı Ermeni dili edebiyatıyla ilgili çalışmalarını Hollanda’da sürdürür. Ermenice gazetelere sayısız şiir ve makale yazar.
“Veretarzs Hayrenik”-Vatana Dönüş başlıklı şiir kitabı onun özlem dolu düşünce ve hayallerini yansıtır. Bilinç ve birikimiyle, öncü etkili kişiliğiyle, edebi ve devrimci çalışmalarıyla halkının kültür hazinesine sayısız değer bırakır.
Bütün Ermeni devrimciler gibi bir yandan sınıf mücadelesinin ön saflarında yer alırken tarihine-kültürüne-diline doyumsuz bir özlem ve ilgi duymaktan geri durmaz. Çünkü on binlerce Ermeni genci gibi o da tarihine, kültürüne, diline olan yabancılaşmaya, köklerinin kurutulmasına büyük bir öfke duyup kararlı bir duruş göstererek güçlü bir mücadele yürütmüştür.
Aramızdan, sıramızdan ayrılan, şehit düşen Ermeni devrimcilerin yaşamlarında ortak özellikler ve büyük benzerlikler görülür. Devrime ve sosyalizm bilimine tutkuyla bağlılık, önderlerine ve partilerine olan derin vefa duygusu görülür. Çıkarsız, hesapsız, yalın bir adanmışlık, temposu yüksek bir çalışma, üretkenlik ve yaratıcılık görülür. Gözükara militanlık görülür.
Devrim fırtınasına katlananları ancak gökyüzünün parlak renklerini anlatabilir. Vazgeçmeyen, tutkuyla davasına sarılan, başarının sırrına kavuşabilir. Bugün sınıf bilinçli proleterlere, devrimin sıra neferlerine gerekli olan, güçlüklerden ve ölümden korkmadan, doruklarda dalgalanacak olan kızıl bayrağımızı yükseltmektir. Bu cüret ve cesarete, bilinç ve kararlılığa sahip olma yolunda Partizan saflarında şehit düşen ölümsüz Ermeni devrimcilere yoldaşça, hesapsız bakmak, onların yolunda yürümek boynumuzun borcu olsun!
Nubar’dan Nubar’a süren direniş bizimdir…
******
Ş.Nubar Ozanyan Taburu savaşçılarının Nubar Yalımyan yoldaşı anma açıklaması