Perihan Çolak

Perihan Çolak

Ölümsüzleştiği tarih: 19 Kasım 1990

Perihan Çolak yoldaş, 1960 Sivas Zara doğumludur. Ailesinin İstanbul’a yerleşmesi ile birlikte devrimcilerle tanıştı ve henüz lise yıllarındayken örgütlü mücadeleye başladı. Örgütlü mücadele içinde olduğu dönemlerde özellikle İstanbul’da Gülsuyu Esenkent’te yoksul emekçiler içinde faaliyet yürüttü.

12 Eylül AFC, onu mücadele ateşini daha da büyütmeye itti. “Sen kadınsın karışma bu işlere” vb. gibi feodal değer yargılarına karşı da sürekli mücadele verdi. Elbette ki onun bu ısrarlı çalışmaları faşizmi rahatsız etmekte gecikmedi. Bir gece yarısı polis tarafından evinden alınarak işkenceli sorgulardan geçirildi. Ve tutuklanarak Metris Zindanı’na atıldı. Hapishanede de aynı kararlı ve coşkulu tavrını sürdürdü.

Zindandan çıktıktan sonra da aynı tereddütsüz duruşu sergilemeye devam etti. Partimizle örgütsel ilişkisini yeniden kurdu. Tekrar işçiler içinde aktif olarak çalışmaya başladı. Devrimci mücadelesini sürdürdü.

1988 ortalarında gerilla mücadelesinin içinde yer aldı. Büyük bir coşkuyla başladığı gerilla yaşamında kısa süre içinde Dersim köylülerinin Kürt kızı Berivan’ı oldu. Özellikle köylü kadınlara kurtuluşun yolunu gösteren ve birçok kadının örgütlenmesinde rol oynayan Perihan Çolak, 19 Kasım 1990’da düşmanla girilen çatışmada yoldaşları Hasan Altıntaş, Fazlı Kaya ve Süleyman Kor ile birlikte ölümsüzleşti.

Parti ismi “Berivan” olan Perihan Çolak yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP-ML Militanı, TİKKO Savaşçısıydı.

*****

BELGELER

Perihan Çolak yoldaşın el yazısıyla yazmış olduğu bir kart

*******

Perihan Çolak yoldaş hakkında basında çkkan haber, yorum ve makale:

<em>Dersim Ölümsüzleri hakkında kısa bir haber <a href=httpstkpmlmediatkpmlcomwp contentuploads20230823202306ikk sayi 96 Aralik 1990pdf>ikk sayı 96 Aralık 1990 sayfa 43<a><em>

 

Perihan Çolak yoldaş hakkında, “KÜRDİSTAN DAĞLARININ Savaşçı Kızı BERİVAN Vuruldu!” ikk-sayı-96_Aralık-1990, sayfa 36

 

Perihan Çolak yoldaş hakkında, “KÜRDİSTAN DAĞLARININ Savaşçı Kızı BERİVAN Vuruldu!” ikk-sayı-96_Aralık-1990, sayfa 35
Perihan Çolak yoldaş hakkında, “KURTULUŞUN ŞAH DAMARI PERİHAN ÇOLAK ÖLÜMSÜZLÜĞE UĞURLANDI” ikk-sayı-96_Aralık-1990, sayfa 9

Perihan Çolak yoldaşın ölümsüzleşmesinin ardından “arkadaşı, yoldaşı ve abisi”  İsmet Çolak’ın yazmış olduğu mektup

*****

“Bir ailenin, devrimcinin sorunu varsa birlikte çözülüyordu hangi fraksiyondan olduğunun bir önemi yoktu”

Perihan Çolak

-Ben Perihan’ı yine Cezaevi’nin kapısında, Metris’in kapısında tanıdım. Eşim cezaevine düştüğü zaman daha çok aileyi tanıyordum. Perihan o zaman cezaevindeydi, daha sonra çıktı. Ondan sonra cezaevlerinde direnişler başladı. Baskılar, işte su kesmeler, ailelerin götürdüğünü içeri almama, aileler aranırken onur kırıcı bir şekilde aramalar ve bir de esas olarak içerideki insanları sürekli getirirken, görüşe getirirken dövmeler..

Bütün aileler İHD çatısı altında örgütleniyordu. Orada ben de Cezaevi Komisyonu’ndaydım. Ailelerle birlikte basın açıklamaları, savcılarla görüşmeler, cezaevi idaresi ile görüşmeler, aydın-yazarlarla görüşmeler falan başlamıştı. Birçok kez basın açıklaması yaptık özellikle cezaevinin kapısında, Metris’in. Biz o dönemde Metris ailesiydik ama Diyarbakır’dan da haberler geliyordu başka birçok yerden de. 3 gün biz orada oturma eylemi kararı almıştık. İki gece biz orada yaptık yani.

– Bu sıra Perihan seninle mi?

– Perihan da orada. Ben, Perihan yani bizim çevreden aşağı yukarı 15 kişi, biz 50-60 kişiydik zaten aileler olarak. Didar Şensoy vardı, MLSPB anneleri de vardı, bizim ailelerden de Menekşe teyze vardı, Menekşe Edeş. Orada 3 gün oturduk. O dönemde 3 tane oğlu içerideydi. Kızı da yanındaydı. Yani bizimle birlikteydi. Orada 3 gün oturduktan sonra 2 gece orada kaldık. Üçüncü gecenin sabahı bitirecektik. Gözaltına almak istediler. Kimse gözaltını kabul etmedi direndik, kenetlendi aileler sonra pazarlıklar yapıldı. O arada yanlış hatırlamıyorsam Akın Birdallar da gelmişti. Sultanahmet Meydanı’nda oturuyoruz. O zaman bizim Yeni Demokrasi dergisi vardı. Onlar da gidip geliyorlar. Burada Tuncay Çarıkçıoğlu vardı. Ama o bizimle oturmuyordu. Organize edenlerden biriydi ama oturmuyordu. Öyle karar çıkmıştı,

– Perihan’ın tavrı nasıldı, neler yapıyordu?

– Ne yapıyorduk? Oturuyorduk, Ara ara cezaevlerinden gelen mektuplar okunuyordu. Ara ara şiirler okunuyordu, türküler söyleniyordu, Sonra Laleli’de bir tane sendikaya gittik. Polis etrafımızı çevirdiği zaman çok kalabalıktık. İnsanlar gece kalmıyordu ama bayağı ziyarete gelen kalabalık vardı. Yürütmede Tuncay ile başka bir kadın arkadaş vardı. Oradan bir kaç gün sonra Ankara’ya yürüyüş kararı alındı.

-Bütün bu anlattığın anılarda Perihan da var…

-Var hepsinde var. Perihan her dönemde vardı yani Cezaevi etkinliklerinin hepsinde vardı. O dönemde, bugünkü gibi değil, bütün herkes vardı. Bütün aileler de birbirine kenetlenmişti. Bir ailenin, devrimcinin sorunu varsa birlikte çözülüyordu hangi fraksiyondan olduğunun bir önemi yoktu, tutsaklar söz konusuysa. Benim çocuklarda küçük bir yere giderken basın açıklamasına birinden birini alıyordum çoğunlukla. Hemen koşuyordu anne, sen çok yoruldun biraz da ben alayım kucağıma.

-Ailelerin devrimcilerin genel tutumu nasıldı o dönem?

Yani o dönemdeki aileler daha diriydi. O cezaevlerindeki baskılara karşı, aileler de içeridekilerde hem çok daha diriydi, birlikte hareket etmede, birlikte birbirine kenetlenmede daha çok güçlüydü. Sonra Ankara yürüyüşünden Çanakkale’ye, Çanakkale cezaevinin önünde basın açıklaması oradan işte Aydın Cezaevine uğrandı. Aydın cezaevinde de bayağı işkenceler yapılıyordu tutsaklara. Ankara’da 1 Eylül de Meclis’in önünde eylem orada koyuldu. Zaten Didar Şensoy da orada şehit düştü. Su vermediler, şeker hastasıydı da. Perihan’la ondan sonra diyaloğumuz daha da gelişti. Ankara dönüşünden sonra Didar Şensoy’un Şişli Camii’nden cenazesi kalktı, Feriköy Mezarlığına götürüldü.

Binlerce insan katıldı o zaman. Didar abla, bir MLSP’li devrimcinin Hasan Şensoy’un ablasıydı. Bütün insanlarla diyalog kurabiliyordu. Onlar göçmendi. Onun verdiği bir şey de vardı. Her yerde ona söz veriliyordu, “siz konuşun” diye. Daha derli toplu konuşan, daha Türkçesi daha düzgün olunca hep ona veriliyordu. Zaten gençler biraz biz arkada kalıyorduk.

O dönemde Selimiye’ye insanlar, Gayrettepe’den getiriliyordu. O zaman birinci şube, ikinci şube diye vardı, İkinci şube bu Sansaryan, Birinci şube de Gayrettepe’dekiydi. Oradan getirildikten sonra bazen 2 ay, bazen 3 ay Selimiye kışlasında tutuyorlardı.

Orada da insanlara işkence yapıldığına dair dışarıya sürekli bilgi geliyordu avukatların görüşünden. Biz bir sefer onunla 15-20 kişiydi gittik. 6 kişi girdik görüşmeye oranın komutanıyla. “Komutan isterseniz götüreyim, size göstereyim” dedi. Didar, “evet” dedi kabul etti. “Buyurun gidelim, tutuklular bize desin ki işkenceyi yapmıyorlar bize”. Ondan sonra “yok ben sizi oraya nasıl götüreyim? Benim böyle bir şey yasal yetkim yok” dedi, vazgeçti. Perihan o zaman dışarıda kaldı, ben girmiştim içeriye. Perihan’ın abileri içerideydi İsmet’le. Metris firarından sonra bizde kalmaya başladı. O zaman ben anladım ki Perihan çok farklı sorumluklar almaya başlamıştı.

Sanırım 3 ay kadar bizde kaldı, bu sürede dışarı çıkamıyordu hatta…

-Aranır durumda mıydı?

-Aranır, duruma düştü. Ev de basılmıştı ailenin. Ondan sonra bizden gittikten sonra ben başka şehre gittiğini düşündüm. Sonra biz aileler olarak İHD’de açlık grevindeyken Perihan’ın yaşamını yitirdiğini öğrendim. O akşam gözaltına alındık. Ondan sonra ertesi sabah bırakıldık. Zaten aile gidip cenazeyi almıştı Dersim’den, geldiğinde cenazeyi kaldırdık.

Bir yoldaşı

22.01.2024″

*****