İsmail Oral
Ölümsüzleştiği tarih: 19 Mayıs 1991
1961 İzmit doğumlu olan İsmail Oral yoldaş, lise son sınıftayken TKP-ML’ye sempati duymaya başladı. TKP-ML’nin bir taraftarı, bir militanı olarak tüm çabasını harcadı. Ancak 12 Eylül geldiğinde belli bir süre durakladı ve geri çekildi. Bu süreçte yakalanıp 5 yıl İstanbul’un çeşitli hapishanelerinde kaldı. 1986 yılında tahliye olduğunda zindanların kendisi için tam bir devrim okulu olduğunu ifade eden İsmail Oral, devrime olan inancını yenilediği gibi kendini daha da geliştirmişti.
1986’da Sağmalcılar Zindanı’ndan çıkar çıkmaz hemen mücadeleye atıldı. TKP-ML’nin aktif bir militanı olarak kendine verilen her göreve dört elle sarıldı. Marmara Üniversitesi’ne girdi. Burada kısa sürede gençliğin önderi oldu. Gençlik içindeki militan önderliği ve örgütleyiciliği ile TMLGB’yi kısa sürede geliştirip güçlendirenler arasındaydı.
TKP-ML III. Konferansı, İsmail Oral’ın bu çalışmalarını dikkate alarak onu Parti Üyeliğine getirdi. Partinin bir kadrosu olarak yaratıcılığı, kararlılığı ve örgütleyiciliğiyle birçok eyleme de imzasını attı.
Polis İsmail Oral’ın peşini bırakmıyordu artık. Tuzla Katliamı‘nda başrolü oynayan Engin Kaya ajanının araştırma ve soruşturmasını yaparken 1989 Şubat ayında İstanbul Kadıköy’de gözaltına alındı. On beş gün işkenceli sorgulardan geçirilen İsmail Oral hiçbir sır vermeyerek tutsak düştü. 7 aylık hapishane yaşamının ardından kendini daha da geliştirerek dışarı çıktı. Hapishaneden çıkar çıkmaz yarım kalan işlerini hızla tamamladı. Yoldaşlarıyla birlikte bu sıkı ve disiplinli çalışmalar sonucunda TKP-ML, 1990-1991 1 Mayıs’ına damgasını vurmuştu. Parti Batıda sadece İstanbul örgütlenmesiyle sınırlı kalmadı. Karadeniz’den Akdeniz’e kadar örgütlenmesini geliştirdi. İsmail Oral’ın önderliğinde yeni örgütlenme alanlarına açıldı.
En büyük korkusu düşmanın onu silahsız yakalamasıydı. Korktuğu oldu ve İsmail Oral, Hasanpaşa’da Hatice Dilek’in evinde silahsız yakalandı. 19 Mayıs 1991 akşamı Hatice Dilek ile birlikte katledildi.
İsmail Oral yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP-ML üyesiydi.
HALKIMIZA AÇIKLAMA:
İŞÇİ-KÖYLÜ KURTULUŞU, Sayı: 102, Haziran 1991, sayfa: 2
[Hatice Dilek ve İsmail Oral yoldaşların katledilmesine dair, 21.5.1991 tarihli ve TKP/ML-MKSB imzalı bildiri]
Hatice Dilek ve İsmail Oral yoldaşla ilgili hazırlanan bir afiş:
“HATİCE DİLEK İSMAİL ORAL
KADIKÖY-HASANPAŞA KATLİAMININ SORUMLULARI,
PARTİMİZ TKP/ML’NİN ELİNDEN YAKASINI
KURTARAMAYACAKTIR…” (“Basım tarihi?)
****
*******
*******
İsmail Oral yoldaşla ilgili bir yoldaşıyla yapılan ve devrimci basında yayınlanan bir söyleşi:
SÖYLEŞİ | İsmail Oral üzerine: “Bu çelik aldığı suyu unutmayacak!”
19 Mayıs 1991 günü… Kadıköy-Hasanpaşa’da bir ev… Kurşun sesleri ile parçalanan bir gece… Ölümsüzleşen iki devrimci… Biri İsmail Oral, biri Hatice Dilek… Proletarya Partisi’nin bu yiğit neferleri, faşizmin katliamında onlarca kurşunla katledilirken bile parti ve devrim davalarına bağlılıklarından asla vazgeçmedi, geri dönmediler.
19 Mayıs 2018
İsmail ve Hatice’nin katledildiği Hasanpaşa katliamı, TC devletinin karanlık tarihinin sayfalarındaki “yargısız infazlar”ından yalnızca biri idi. Faşizmin döktüğü her devrimci kanı, hesabı sorulacak yeminlerimize bir yenisini eklerken, faşizmin bu yoldaşlarımızı hedef almasına neden olan devrimcilikleri ise önümüzde bir okul olarak var oluyor. O halde onları tanımak, anlamak da görev olarak… İsmail Oral’ı birlikte faaliyet yürüttüğü bir yoldaşından dinliyoruz.
ÖG: İsmail Oral’la hangi süreçte, nasıl tanıştınız dönemde kolektifin çalışması ne durumdaydı?
– İsmail yoldaşla nerede nasıl tanıştık tam hatırlamıyorum ama bir araya geldiğimiz süreci hatırlıyorum. Biz 86’larda cezaevinden tahliye olduk. O dönemlerde bir af yasası çıkmıştı. Bu vesileyle birçok yoldaş tahliye olmuştu. İsmail yoldaş da o tarihsel kesitlerde tahliye olan yoldaşlarımızdan biriydi. Ama o zamana kadar ben, İsmail yoldaşı ismi dışında ne görmüştüm ne de tanıyordum. Aynı cezaevinde olmamıza rağmen farklı koğuşlardaydık.
Dışarıda parti örgütüne kesintisiz bir şekilde mücadeleye devam etmek istediğimizi söyledik. Ben zaten çıkmadan önce arkadaşlara bu talebimi dillendirmiştim. Arkadaşlar da çıkar çıkmaz randevu ayarladılar ve ben bu şekilde çok kısa süre içinde partiyle bağ kurmuş oldum. Fakat bu dönemde partinin faaliyeti çok alt düzeydeydi. İstanbul’daki faaliyetinde komiteleşme bile çok dar bir alandaydı. Çok sınırlı sayıda ilişkimiz vardı. Daha çok şahıslar üzerinden yürütülen bir faaliyet şeklindeydi. Fakat bizim avantajımız şu olmuştu; o tarihsel kesitte, 84’lerden sonra, tekrar devrimci mücadelede belli bir ivme yakalanmış ve yükselişe geçerek toparlanmıştı.
Dışarıya çıktığımızda içerde birbirimize karşı yoldaşça, son derece sıkı bağlarla örülmüş bir ilişkimiz vardı. Biz bunu dışarıya da taşıyabildik. O dönemin önder kadrolarının da tahliye olması (en azından belli bir kesimin) bize avantaj sağlamıştı. İsimlerini zikredebileceğim Ünal Küçükbayrak, Ali Rıza Boyoğlu, Mehmet Kemal Yılmaz gibi yoldaşlar konferans delegeleri olarak Dersim’e gittiklerinde çatışmada şehit oldular. Bu yoldaşlarda aynı dönemde tahliye olmamız bizim için büyük bir avantajdı. Biz doğrudan yoldaşlarla bağ kurduk, görüşmeye başladık.
İşte ben bu süreç içerisinde, 86 yıllarında İsmail Oral’la tanıştım. İsmail’le tanışmamız hatırlayabildiğim kadarıyla alt bölge konferans hazırlıklarında oldu. Bildiğiniz gibi 86-87’lerde Doğu Bölgesinde Doğu Anadolu Bölge Komitesinde büyük sıkıntı ve sorunlar vardı. 2. Konferans’ın seçtiği merkezi önderliğe karşı da açıktan muhalif bir pozisyon almışlardı. Aynı zamanda merkezi önderliğe karşı da hemen hemen tüm bölgelerin ciddi eleştirileri söz konusuydu.
– Dönem 3. Konferans hazırlıklarının yapıldığı bir dönemdi sanırım…
– Genelde, 2. MK’nın revizyonist olduğu noktasında eleştiriler söz konusuydu. Bizim bakış açımız 2. Konferans’ın önderliğinde belli bir sağa kayışının olduğu, dolayısıyla da partinin ana çizgileri konusunda yetersiz olduğu, bunu uygulama konusunda ısrarcı olmadığı, mücadeleyi yükseltme konusunda bir çabasının olmadığı, olayları akışına bıraktığı sürecin peşine takıldığı şeklindeydi. Ama yine de o süreçte biz bir yandan özellikle batı bölgesindeki faaliyeti toparlamaya işleyişini ve hukukunu oluşturmaya çalışırken bir yandan da kendi mecrası içinde 3. Konferans çalışmalarına dahil edildik.
3.Konferans çalışmalarını sürdürürken doğallığında çalışmanın bir gerekliliği olarak batı bölgesinde, alt bölge konferans çalışmalarını da yürütmemiz gerekiyordu. O dönemin önder kadroları arkadaşlar bizim de bu çalışmalara dâhil olmamızı istedi. Bunun sebebi cezaevindeki gelişmemizin ivmesi, mücadele azmimiz, davaya bağlılığımız kararlılığımız diyebiliriz. O dönemde İsmail Oral, Manuel Demir, Fevzi Yalçın, Reha Şen, Kemal Soğukpınar, Perihan Çolak gibi yoldaşlar doğrudan sürecin omuzlayıcısı, sürükleyici olarak öne çıktılar. Faaliyete katılım gösterdiler, dolayısıyla hem kendi gelişimleri açısından hem de örgütün toparlanması ve mücadeleyi yükseltmesi adına çok önemli bir rol üstlenmiş oldular. Önder kadrolarda bu gelişmeyi göz ardı etmediler ki özellikle o dönemde Ünal Küçükbayrak, Ali Rıza Boyoğlu, Mehmet Kemal Yılmaz‘ı bir kez daha anmak istiyorum. Alt bölge konferansı sürecinde yoldaşlar parti aday üyesi ve üye oldular.
Delege kayıplarından sonra yedek üyeler öne çıktı. İsmail ve benim gibi yoldaşlar daha önemli sorumluluklar üstlendi. Bu dönemde bütün yük bizim gibi “yeni” insanların üzerine kalmış oldu. Biz çok kısa sürede Batı Anadolu Bölgesi’nde faaliyeti organize ettik, ona belli bir işlerlik kazandırdık ve belli bir atılım sağlandı. O dönem hem gözlemlerimiz hem öngörülerimiz şuydu, gerek yoldaşların gerekse de ilişkide olduğumuz tüm kesimlerin bize karşı bir güven ilişkisi vardı. Biz yoldaşlarımıza güveniyorduk, yoldaşlarımız bize bağlıydı, aynı zamanda yığınlar, kitleler açısından bakarsak (aileler, çalışanlar, işçiler, öğrenciler vs.) yeni bir anlayış ve yeni bir ruhun şekillendiğinin farkındaydılar.
Bize bu çok ciddi avantaj sağlıyordu. Sıkı çalışıyorduk ve disiplinliydik. Kısa sürede ilişkiler sağlıyorduk, çok çabuk atılım sağlayabiliyorduk, onları faaliyete aktarabiliyorduk. Hemen bir örgütlenme ağı içerisine çekebiliyorduk, bu örgütlenme ağı vesilesiyle de batıdaki faaliyet belli bir gelişim, hız ve donanım kazanmıştı. Bu ileriye doğru bir adımdı.
O tarihsel kesitlerde 3. Konferans gerçekleştirildi. 3. Konferansta “revizyonistlere teslim olacağımızı” iddia eden Doğulu arkadaşlar konferans delegelerinin şehit düşmesi sonrasında merkezi yapıyı tanımadığını, ayrıldığını ilan etti. Buna rağmen Doğu bölgelerinden bir kısım delege yoldaş 3. Konferans çalışmalarına katıldılar. Doğuda kalan delegeler ve diğer kesim kendi hukuk ve iradelerini oluşturdular. Ayrılık tavrı alındı, alınacakken Manuel Demir’i gönderdik. Çünkü sağ oportünist önderliğe teslim olacağımızı iddia eden arkadaşlar bizim sürece ilişkin parti ilkelerine dair birçok kararı ana yönleriyle hâkim kıldığımızı gördüler gözlemlediler.
O dönemin sağ oportünist olarak değerlendirdiğimiz önderliği yeni bir önderliğin denetimi sevk ve idaresi altında görev almayı kabul etmişlerdi. Önderliğimizle, kadrolarımızla “sempatizanlarımızla, savaşçılarımızla ana gövdemizi kırda, köylük alanlarda inşa edeceğiz” dedik gerçekten güçlerimizin önemli bir kısmını buraya taşıdık. Burada yeniden gerilla birlikleri oluşturuldu, yeniden örgütlenmeler oluşturuldu, kitle ağı genişledi. Bizim o günkü süreçte siyasal perspektifin alt yapısını Ünal yoldaş alt bölge konferansında çok açık bir şekilde ortaya koymuştu. Hem genel bir parti tarihi aktarmıştı hem de genel sürece dair perspektifte sunmuştu. Bizim o dönemde iki temel hedefimiz vardı:
Bir, örgütü toparlamak örgütü yeniden hareketli canlı hale getirmek ve bunun pratik faaliyetçileri olmak, deneyimlerimizi örgüte sunmak. Diğer yandan mücadeleyi silahlı mücadeleye taşımak. (Halk Savaşı) Gerilla savaşına uygun bir şekilde örgütlenmeye çalışmak -bunu başardık diyebiliriz- DABK her ne kadar partiden kopmuş olsa da. Bu tarihsel kesitte 3. Konferans gerçekleşti.
“İsmail dinamik, sağlam ve inançlı bir gençlik önderidir”
– Oral, Gençlik Birliği’nin kurulmasında ve tarih sahnesine çıkmasında yoğun emeği olan bir devrimci. Faaliyete oldukça yoğunlaştığı anlaşılıyor…
– İlk bakışta İsmail, genç temiz yüzlü militan bir yoldaş olarak göründü. Ki daha sonra özellikle gençlik içinde örgütlenme ve siyasal faaliyetlerinde çok sayıda hayran olunası özelliği olduğunu gözlemledim. İsmail Oral, o tarihsel kesitte abartılı olmasa tek başına gençlik faaliyeti örgütleyen bir yoldaştır. Hem onun siyasal perspektifini oluşturma hem onun örgütsel hukukunu oluşturma yani tüzüğünün hazırlanması anlamında hem de pratikte örgütlenme anlamında muazzam emeği ve çabası olan bir yoldaştı. Marmara Üniversitesi öğrencisiydi. Bazı görüşmelerimizi üniversitede yapıyorduk. İsmail’in gençlik içinde yaptığı atılımlarla hem gençliğinin tecrübesizliğini tolere etti hem de kendine has yeni özellikler kattı.
İsmail’in en sevdiğim yanlarından biri, yoldaşlarına karşı önyargısız, sıcak sevecen bir insan olmasıydı. İkincisi, kararlı bir duruşu vardı. Üçüncüsü, insanlarla çok çabuk iletişim kurabilen, hemen onlarla kaynaşabilen, onlarla politik sorunları hemen konuşabileceği bir ortam yaratabilen bir insandı. Sorunları çabuk kavrıyor ve buna uygun pratik kararlar almada inisiyatif takınabiliyordu.
Gençlik örgütlenmesi içinde hemen hiçbir üniversitede, hiçbir örgütlenmemiz yokken kısa sürede hem de birkaç üniversitede kurumsallaşmış anlamda örgüt ağı yarattı. Biz ikimiz farklı alanlarda faaliyet yürütüyorduk ama sürecin getirdiği özelliklerden dolayı sık sık iletişim halindeydik. İsmail 12 AFC koşullarında cezaevinde birkaç yıl kalan bir yoldaş. İlk düştüğünde işkencehanelerde kısmi anlamda olumsuzluğu olan bir yoldaştı ama sonrasında kendini çok hızlı bir şekilde toparladı, geliştirdi.
Biz yoldaşların tavsiyesiyle profesyonel bir çalışma için İsmail’le Kurfalı tarafında bir örgüt evi kiraladık. Yoldaşların tavsiyesiyle daha profesyonel çalışma için bir ev kiraladık. Bu evi öğrenciyiz diye kiraladık İsmail’in ailesini getirip komşularla tanıştırdık. Bulunduğumuz ev yoğun şekilde polislerin kaldığı lojmanlar grubundaydı. Hatta daha sonra Metris firarilerin önemli bir kısmını o eve götürdük, birkaç gün de orada kaldılar ve hiçbir sorun yaşamadık.
Bir kere örgütümüzün toparlandığını, geliştiğini ve serpildiğini görüyorduk; bunun da bilfiil içindeydik. Ayrıca İsmail, bulunduğu alanlarda belli bir kıpırdanma olduğunu fark ediyordu. Yaşanan sorunlara çözüm üretme, müdahale etme anlamında oldukça gelişkin bir yapısı vardı. Örneğin, alanda hiçbir ilişki yoksa diğer siyasetteki insanlarla dostane, sıcak ilişkiler geliştiriyordu. Selamlaştığımız, konuştuğumuz tüm insanlarla bağlantı kurmaya çalışıyorduk. Bu esasta okulda oluyordu ama bunun dışında okul dışında da onlarla iletişimi güçlendirmeye çalışıyorduk. Ayrıca tutum ve davranışlarımıza da dikkat ediyorduk. Örnek olmaya çalışıyorduk, bu insanlar dürüst, çalışkan, üretken insanlar fikriyatını aşılayabilmek açısından davranışlarımızda buna göre hareket ediyorduk.
Biz İsmail’le kaldığımız süre boyunca kendi okumalarımızı yapıyorduk. Marksist klasikler ve genel kültürü geliştirecek her şeye ağırlık vermişizdir. Bilim teknik dergileri, şiir, kültür-sanat dergilerini İsmail eve getirirdi. O benden daha çok yazı yazardı. 87’de İsmail, genç birkaç arkadaşla Kadıköy Moda’da bir korsan örgütlemişlerdi. Buna benzer çalışmaların örgütlenmesinde oldukça faaldi. Hatta Karadeniz’de örgütlenme çalışması için gitti, örgütlendi de. Zaafları ve eksikleri de vardır, olabilir ama ben bu mücadele azmi içinde çok hızlı bir şekilde aşabileceğine inanıyordum, öyle de oldu. Ki yaşamını nasıl kaybettiğini hepimiz biliyoruz, Kadıköy’de faşist devlet güçleri tarafından kurşunlarla katledildi. Ev içinden dışarıya çıkarılıyor, sokakta infaz ediliyor.
– İsmail Oral’ın bir günü nasıl geçerdi, yaşamını nasıl örgütlerdi?
– Genelde sabahları erken kalkardı, sabah 6-7 gibi. Bir yere gideceğimiz zaman çevreyi kolaçan ederdik. Randevularda, hiçbir zaman randevu noktasında inmezdik ya öncesinde ya sonrasında inerdik. Randevuya giderken bölgeyi, çevreyi denetlerdik ondan sonra randevu yerine gideceksek giderdik. Onun zamanının önemli bir kısmı okulda geçiyordu. İsmail hakkında olumsuz görüş belirtecek, şu yönü kötü, beğenmiyorum şeklinde yorum yapabilecek çok az insan vardır. Faaliyetinin ciddi bir faaliyet olduğunun farkındaydı, bu yüzden faaliyetinin tüzüğünü, programını, konferansını örgütlemek için yoğun bir uğraş veriyordu. Fedakâr bir yoldaştı, gençliğin ihtiyaçlarını karşılamak adına zamanının büyük bir kısmını buraya ayırırdı.
Üniversiteye gittiğinde kimseyi tanımıyor. Mutlaka bir saflaşma oluyordu, Kürtler, Aleviler, sağcısı-solcusu şeklinde. Mesela orda çok hızlı bir şekilde iletişim kurma kaynaşabiliyordu.
Mesela Tuzla Şehitlerinin ihbarcısını tespit eden açığa çıkanlardan biri de odur. Onun ilişkide olduğu insanlardan biri de Engin Kaya ile Mustafa Curnaz’dı. Tuzla Katliamı olunca yoldaş kimle, ne zaman nasıl görüşüldüğünü tartışıyor. Kafasında tartıyor, Engin Kaya için kafasında soru işareti ortaya çıkıyor. Belki de Engin Kaya için yakaladığı başka şeyler vardı. Bunu dillendirdiğini hatırlıyorum. O arada Dev-Sol’cular Engin Kaya’yı yakaladı, istedik vermediler. Kendilerinin sorgulayacağını söyleyip cezalandırdılar.
İlkbahar aylarıydı, bir gün sokakta kalmıştık. Harbiye-Taksim civarındayız gece 12 filan, “ne yapalım” dedik. Taksim’den Karaköy’e Eminönü Cankurtaran derken Bakırköy’e kadar yürüdük, sabah da oldu. Kahvaltı yaptık, peynir ekmekle yan yana yürümenin tadını çıkardık. Fedakâr ve duyarlı bir yoldaştı, bir gençlik örgütlenmesini ayağa dikmek herkesin yapabileceği bir iş değildir.
İsmail yoldaş yiğit bir militan, partili bir kadro, sımsıcak kucaklanması gereken bir gençlik önderiydi.
Anısına saygıyla….
(ÖG Gazetesi, 19 Mayıs 2018)
******