Anti-Emperyalist Mücadeleden Ne Anlıyoruz?

Giriş

Kapitalizm, bir dünya sistemidir. Emperyalizm ise ayrı bir toplum olmayıp, kapitalizmin en gelişmiş özgün bir aşaması, mali sermayenin egemenliği, asalak-çürüyen ve en önemlisi de tekelci kapitalizm demektir. Bu kısa belirlemeden de anlaşılacağı gibi, her gerçek ve tutarlı bir anti-emperyalist mücadelenin aynı zamanda, genel anlamda ve özünde anti-kapitalist olduğu sonucu çıkar.

Bizim için, ülke bazında emperyalizme karşı mücadele, yeni demokratik devrim mücadelemizin ayrılmaz parçasını ifade eder. Çünkü yarı-sömürge, yarı-feodal iktisadi-toplumsal yapıya sahip ülkemizde asgari devrim programımız Yeni Demokratik Devrimdir. Bu devrim öncelikli olarak anti-feodal, anti-emperyalist çelişmeleri çözmekle görevlidir. Bu görev, ülkemizdeki üç büyük düşmanı yenmeyi, tasfiye etmeyi emrediyor.

Bu görev, halkımızın en büyük düşmanı emperyalizmi ülkeden kovmayı ve ülkemizdeki sosyal dayanakları olan büyük toprak ağaları ve komprador burjuva sınıflarının egemenliğine son vermeyi emrediyor. İşte, bizim ülke bazında anti-emperyalist mücadelemizin genel stratejik çerçevesi budur. Bu stratejik çerçeveyi belirleyen temel olgular ise, toplumumuzun iktisadi-toplumsal gelişme düzeyi ile egemen sınıf ilişkileridir.

Emperyalizm ve proleter devrimler çağında ileri kapitalist ülkeler ile, yarı-feodal yarı-sömürge ülkelerde ki anti-emperyalist mücadelenin biçim-leri ve somut hedefleri bir ve aynı değildir. Bunun nedeni kapitalizmin mutlak yasasının bir sonucu olarak, ülkelerin farklı ekonomik-toplumsal gelişme düzeyinde bulunmaları ve bundan kaynaklı olarak ayrı devrim (sosyalist, yeni demokratik devrim) süreçlerini ve farklı tarihsel koşulları yaşıyor olmalarıdır.

İleri kapitalist ülkelerde anti-emperyalist mücadele direkt anti-kapitalist mahiyette olup, tekelci burjuvaziyi iktidardan al-aşağı edip sosyalist devrimi ön görürken; emperyalist tahakküm altında ezilen ve geri bıraktırılmış yarı-sömürge yarı-feodal ülkelerde ise, proletarya önderliğinde emperyalizmi ve onun o ülkedeki toplumsal dayanakları olan büyük toprak ağaları ve komprador burjuvazinin egemenliğine son veren yeni demokratik devrimi (anti-feodal, anti-emperyalist demokratik mahiyette) ön görmektedir.

Tarihsel koşulları farklı olsa da, günümüz çağında her iki devrim süreci de dünya sosyalist (proleter) devriminin bileşenini ifade etmekte ve proletarya diktatörlüğünü kurmayı hedeflemektedir. Proletarya diktatörlüğüne geçişte birincisi dolaysız ve ittifakları dar iken, ikincisinde geçiş dolaylı ve ittifaklar geniştir.  Her ikisi de (geçiş süreci farklı olsa da) burjuvazinin sınıf egemenliğine son verip, proletaryanın sınıf egemenliğini kurmayı ve sınıfsız-sömürüsüz-devletsiz bir toplumu, komünizmi hedeflemektedir.

İçinde bulunduğumuz çağda gerçek manada anti-emperyalist mücadele veren ve bunda en tutarlı olan hareketler, işçi sınıfının bilimi MLM rehberliğinde sınıfsız-sömürüsüz-devletsiz bir toplum olan komünizmi amaç edinmiş, gerici sınıfların (tekelci burjuvazi, komprador burjuvazi, büyük toprak ağaları…) siyasal iktidarını parçalayan, toplumu iktisadi olarak devrimci tarzda değiştiren ve yerine Sosyalizmi ve Sosyalizm perspektifli Yeni Demokratik Devrimi hedefleyen komünist parti ve örgütlerdir.

Yanı sıra emperyalizme ve uşaklarına karşı sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren küçük-burjuva, ulusal güçler de anti-emperyalist devrim-ci güçlerdir. Ancak bunların anti-emperyalistlikleri dar ve sınırlıdır. Bu güçler emperyalist egemenliğe ciddi darbeler vurabilir ve bu kapsamda önemli gelişme sağlayabilirler. Hatta küçük-burjuva veya ulusal devrimci nitelikte devrim de yapabilirler. Fakat proleter (komünist) ideoloji ve nitelikten yoksun oldukları için gerçekleştirdikleri devrimi daha ileriye, burjuvazinin sınıf egemenliğine son verecek düzeye taşıyamazlar.

Yaşanmış deneyimlerde görüldüğü gibi, bu hareketler ilerlemenin belirli bir aşamasında emperyalist-kapitalist sistem içerisinde kendilerine bir yer bulup entegre olurlar. Bu güçler devrimci niteliklerini korudukları müddetçe, anti-emperyalist devrimci mücadelede en yakın müttefiklerimizdir.

Emperyalizme, iş-birlikçilerine ve uşaklarına karşı sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesini devrimci tarzda yürütmeyen; ele aldığı tüm ekonomik-toplumsal sorunları sınıf mücadelesi çerçevesinde ele alıp sorunun kaynağına (emperyalist-kapitalist sisteme) ve siyasal iktidara yönelmeyen ve esas dayanışmasını bu nitelikteki mücadeleler ile yapmayan bir hareket, başka ne tür yararlı faaliyetler yürütürse yürütsün anti-emperyalist değildir.

Çünkü her çeşit sömürü ve zulmün, yoksulluk ve sefaletin, haksızlık ve adaletsizliğin kaynağı emperyalist-kapitalist sistemdir. Bu gerici sistemin sahipleri de emperyalist burjuvazi, onun iş-birlikçileri ve uşaklarıdır. Dolaysıyla bu gerici sınıfların ekonomik-toplumsal-siyasal-ideolojik-kültürel-askeri egemenliğine son vermeden, devletini parçalayarak yerine proletarya önderliğinde sömürülen ve ezilenlerin diktatörlüğünü kurmadan bağımsızlık ve özgürlük, gerçek manada barış ve kardeşlik mümkün değildir.

Günümüzde bir çok yararlı faaliyet yürüterek, kendisini anti-emperyalist demokratik nitelikte göstermeye çalışan örgütler de var. Bunlara ilişkin ön-gördüğümüz anti-emperyalist demokratik olmanın ölçütü şudur; Gerici iktidarları yıkmayı hedefleyen sosyal ve ulusal kurtuluş hareketlerinin devrimci mücadelesini haklı ve meşru görmeleri ve de destekle-meleri; yüzlerce ekonomik-toplumsal-siyasal… sorunların emperyalist-kapitalist sistemden kaynaklandığını kabul etmeleri; ve tüm bu sorunları demokratik zeminde ama sınıf mücadelesini ilerletme perspektifiyle ele almalarıdır.