“SOSYALİZM VE SOSYALİZMDEN GERİYE DÖNÜŞ SORUNLARI” ÜZERİNE

SOSYALİZM İLE KAPİTALİZM ARASINDAKİ AYIRIM BULANDIRILAMAZ “BEYAZ KEDİ, KARA KEDİ” SAFSATASININ ÇÜRÜTÜLMESİ Cin Ci-Bo

Alınan doğru kararları değiştirmeyi amaçlayan sağdan esen rüzgarı geri püskürtme mücadelesinde başkan Mao, sınıf mücadelesinin esas halka olduğunu inkar eden ve revizyonizmi uygulayan kapitalist yoldaki iflah olmaz parti iktidar sahibi Deng Siao-ping’in özünü temelden açığa çıkararak mahkum etti. Başkan Mao şuna işaret etti: “Bu adam sınıf mücadelesini kavramıyor, bu esas halkadan hiç bahsetmiyor. Demek ki, hala ‘beyaz kedi, kara kedi’, emperyalizm ile Marksizm arasında ayrım yapmıyor.” Başkan Mao’nun bu önemli direktifini titizlikle incelemek, “beyaz kedi, kara kedi” gerici safsatasının eleştirisini derinleştirmek, Marksizm ile revizyonizm, sosyalizm ile kapitalizm ve emperyalizm arasına kalın bir ayırım çizgisi çekmek, partinin temel çizgisini savunmamız ve sosyalist devrimin kararlılıkla uygulanması açısından son derece büyük bir öneme sahiptir.

“BEYAZ KEDİ, KARA KEDİ” SAFSATASININ ARKASINDA YATAN GERÇEK VE ÖZÜ

“Kedi beyaz olmuş, kara olmuş fark etmez, fare yakalayan kedi iyi kedidir” gerici safsatası 1961 yılında ortaya çıktı. O dönem Çin, Kruşçev’in çevresindeki Sovyet dönek kliğini baltalama faaliyetleri ve büyük doğa afetlerinden dolayı geçici ekonomik güçlüklerle karşı karşıya idi ve iki sınıf, iki yol ve iki çizgi arasındaki mücadele keskinleşmiş ve son derece şiddetlenmişti. İç ve dış sınıf düşmanları geçici ekonomik güçlüklerimiz karşısında sevinmişler, Çin’in ekonomisinin “çökmek üzere” olduğu iftirasını yaymışlar ve sosyalist Çin’in bir başarısızlık olduğunu belirtmişlerdir. Parti içindeki revizyonist çizginin elebaşları iç ve dış sınıf düşmanları ile kolkola geçici güçlüklerin temelinde yatanı çarpıtarak, neden olarak sosyalist sistemi, parti çizgisini, ilkelerini ve siyasetini gösterdiler; Sovyet revizyonistlerinin baltalama faaliyetleri ve ciddi doğa afetleri üzerine tek kelime bile sarf etmediler. Durumu yanlış değerlendirerek kapitalizmi yeniden inşa etme zamanının geldiğine inandılar ve azgınca sosyalizme saldırdılar. “Sanayi gibi tarım da, her ev ekonomisi temelinde üretim miktarları tespit edilmesine ve birey ekonomisine kadar uygun bir şekilde geri adım atmalıdır” diye bağırıyordu gizli işbirlikçi, işçi haini ve dönek Liu Şao-şi. Burjuva mevki düşkünü ve komplocu Lin Piao da dünyadaki çeşitli üretim ilişkileri tiplerinden sadece “üretimi artıran tipi seçmeli” şeklinde propaganda yapmaktan çekinmedi. Gerçekte o, kapitalist üretim ilişkilerini kurmak istiyordu. O şartlarda Deng Siao-ping’de kendi konusu “beyaz kedi, kara kedi” ile ilgili görüşlerini açıklamak üzere sahneye çıkıyordu. Anlaşılamama korkusu içinde bir adım daha ileri atarak şu açıklamayı yaptı: “Hangi üretim ilişkileri türü daha iyidir? Öyle görünüyor ki, her yerde üretimin yeniden kurulması ve geliştirilmesini kolaylaştıran türü kullanma tutumunu benimsemeliyiz.” Yine o, “üretimi artırdığı sürece ev ekonomisi de serbesttir” diye belirtmişti. Herhalde artık sosyalist sistemin etkisini yitirdiğini ve “fare yakalamadığını” düşünüyor olmalıydı; onun görüşüne göre, kapitalist sistem daha iyi idi, zira “oldukça iyi fare yakalıyordu.” Bu şekilde o, tüm araçlarla kollektif ekonomiyi birey ekonomisine geri dönüştürmeye ve sosyalist yolda ilerleyen yeni Çin’i kapitalist yola “geri döndürme”ye çabalıyordu.

Sosyalizm mi, yoksa kapitalizm mi daha iyidir? Çin nereye gitmelidir? Bu, çoktan aydınlığa kavuşturulmuş bir sorudur. Uzun zaman önce Başkan Mao berrak ve yanlış anlaşılmaya meydan vermeyecek bir şekilde şu tespitte bulunmuştu: “Ülkemizin bugünkü toplumsal sistemi eski günlerdekinden pek çok üstündür. Böyle olmasaydı eski sistem yıkılmaz, yerine yeni sistem kurulamazdı. Üretici güçlerin gelişmesi için sosyalist üretim ilişkilerinin eski üretim ilişkilerinden çok daha uygun olduğunu söylediğimiz zaman, bunun, üretici güçleri eski toplumda rastlanmayan bir hızla geliştirdiğini söylemek istiyoruz.” (‘Halk içindeki çelişkilerin doğru ele alınması’) Gerçi o dönem Çin geçici ekonomik güçlüklerle karşı karşıya idi. Ancak bu güçlükler ilerleme sırasında karşılaşılan güçlüklerdi ve biz, parti önderliğine, halk kitlelerinin coşkusuna ve sosyalist sisteme dayanarak bu güçlükleri aşabildik. Başkan Mao’nun proleter devrimci çizgisinin önderliğinde partimiz ve tüm ülke halkı, sınıf mücadelesine sarılarak revizyonizmi ve kapitalizmi eleştirdi, bağımsızlık ve kendi gücüne güvenme siyaseti temelinde proletarya diktatörlüğü altında sosyalist sistemi güçlendirerek sağlamlaştırdı, partinin tarım siyasetini pratiğe uyguladı ve temeli üretim grubu olan üç -basamaklı- mülkiyete dayanan kollektif ekonomiyi pekiştirdi. Bütün bunların sonucu olarak kitlelerin sosyalist coşkusu daha da arttı, ekonomi kısa sürede yeniden sıhhate kavuştu ve gelişti ve durum hızla iyileşmeye başladı. O zamandan bu yana, 14 yılda Çin’in tarım üretimi iyi ürün verdi. Sanayideki üretim de yeni atılımlar yaptı. Bu tarihi gerçek, sosyalist sistemin kapitalist sisteme kıyasla eşsiz muazzam bir potansiyel güce sahip olduğunu yeterince göstermiyor mu? Bu, sosyalizmi inkar eden ve kapitalizmi savunan “beyaz kedi, kara kedi” safsatasının çarpıcı bir şekilde çürütülmesi değil midir? Gerçeklerin su götürmez bir şekilde kanıtlandığı gibi “yalnızca sosyalizm Çin’i kurtarabilir.” Deng Siao-ping’in görüşüne uyacak olsak, yani bütün kapitalist “beyaz ve kara kedileri” dışarı salsak, birey ekonomisi ve spekülasyon yapsak ve kendimizi özel teşebbüse versek, işte o zaman kollektif sosyalist ekonomi parçalanır, sosyalizm davası mahvolur ve proletarya diktatörlüğü burjuva devletine dönüşür. Ve Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi ülkemizde de kapitalizmin yeniden inşası gerçekleşir. Çin halkı böyle bir şeyi asla kabul etmeyecektir. Geriye değil, yalnızca ileriye gidebiliriz ve kapitalist yolda değil, yalnızca sosyalist yolda yürüyebiliriz.

“ÜÇ DİREKTİFİ ESAS ALALIM” – “BEYAZ KEDİ, KARA KEDİ” ZIRVASININ BİR DEVAMI

Büyük Proleter Kültür Devrimi sırasında “beyaz kedi, kara kedi” zırvası devrimci kitlelerce ciddi bir şekilde eleştirildi. Gerçi Deng Siao-ping, bu zırvanın “yanlış” olduğunu ve “kendini düzeltme” niyetinde olduğunu sözlü olarak belirtti, fakat gerçekten düzeltti mi? Hayır. İş başına döner dönmez eski hatasını tekrarladı, daha da hararetli bir şekilde eski “beyaz kedi, kara kedi” zırvasının bir devamı ve geliştirilmiş hali idi. O, esas halka olan sınıf mücadelesini bir kenara fırlatarak sosyalist toplumda sınıfların ve sınıf mücadelesinin söndüğü teorisini yaydı. Gerçekte o, bir yandan burjuvaziye proletaryaya saldırması için cesaret verirken, diğer yandan proletaryanın burjuvaziye karşı yürüttüğü mücadeleyi “boğmak” istiyordu.

Deng Siao-ping başka konuda da aynı gevezelikleri yaydı ve bütün alanlarda Başkan Mao’nun proleter devrimci çizgisinin yerine revizyonist çizgiyi yerleştirmeye çalıştı. O, açık bir şekilde “apolitik ve uzman bilgi, bunlar Çin Halk Cumhuriyeti’ne yararlıdır, ……. Bunlar geliştirilmeli ve övülmelidir.” diye belirtti. Onun kışkırtması ile “çizginin kara veya kızıl olması önemli değil, önemli olan çizginin, becerikli ve bir şeyler yapabilecek yetenekte insan yetiştirmeye elverişli olmasıdır” gibi çeşitli yanlış iddialar öne sürüldü. Kızıl ve uzman veya apolitik ve uzman sorunu, sosyalist yoldan mı, yoksa kapitalist yoldan mı yürünüleceği sorunudur. Aydınlar ancak kararlılıkla sosyalist yolu izledikleri, işçi köylü kitleleri ile birleşmeyi savundukları ve siyasi açıdan kızıl ve uzman niteliklere sahip oldukları sürece sosyalist devrim davasına ve sosyalist inşaya katkıda bulunabilirler. İnatla kapitalist yolda yürüyen diğer aydınlar ise, ne kadar uzman bilgiye sahip olurlarsa olsunlar, bir işe yaramadıkları gibi proletarya diktatörlüğü ve sosyalist devletimiz için zararlıdırlar da. Başkan Mao’nun belirttiği gibi “bu kişiler, proletarya diktatörlüğü devletimizden hoşnut değiller ve eski topluma bağlılar. Ellerine bir fırsat geçtiğinde karışıklık yaratmak istiyor ve Komünist Partisini devirmeye ve eski Çin’i kurmaya çalışıyorlar. Proleter yoksa burjuva, sosyalist yoksa kapitalist çizgiyi mi izlemek seçeneği ile karşı karşıya olan bu kişiler, inatla ikinci çizgide karar kılan kişilerdi.” (‘Bütün ülke konferansında ÇKP’nin propaganda faaliyeti üzerine konuşma’) Bütün bunlar gerçek değil midir? 1957 yılında bazı sağ unsurlar kültür, eğitim, bilim ve teknik alanında tam da “apolitik, fakat uzman” konusunda parti ve sosyalizme karşı direnişin çıkmaz sokağına daldılar. Bu gibi kişiler kapitalizmin restorasyonunda Liu Şao-şi, Lin Piao ve benzerlerinin toplumsal temeli ve aracıdırlar. Bir faydaları dokunuyorsa, o da yalnızca kapitalizmin yeniden inşası ve proletarya diktatörlüğünün devrilmesinde oluyor. Ülkemiz aydınlarının ezici çoğunluğu Büyük Kültür Devriminde çelikleştikten sonra şu veya bu şekilde ilerleme kaydettiler. Onlar, sosyalizme hizmet etmek ve işçi-köylü kitleleri ile birleşmek istiyorlar, fakat henüz birçok eski burjuva düşünceyi barındırıyorlar ve dünya görüşlerini dönüştürmeye devam etmelidirler. 1957 yılında Başkan Mao şu samimi dilekte bulundu: “(aydınlarımızın, Ç) gelişmeye devam ederek çalışma eğitim yoluyla adım adım komünist bir dünya görüşüne ulaşacaklarını, Marksizm-Leninizmi daha iyi kavrayacaklarını, işçi ve köylülerle tam bir birlik içine gireceklerini ummaktayız. Yarı yolda kalmayacaklarını, ya da daha kötüsü geriye gitmeyeceklerini umarız; yoksa kendilerini tam bir çıkmazda bulacaklardır.” (‘Halk içindeki çelişkilerin doğru ele alınması üzerine’) Bir yandan artan sayıda aydın başkan Mao’nun öğretisi ile uyum içerisinde siyasi yönden kızıl ve uzman olma çizgisini izlerken, diğer yandan Deng Siao-ping de apolitik ve uzman olmanın “yararlı” olduğu propagandasını yaptı, böylece gerçekte aydınların parti tarafından ideolojik eğitime tabi tutulmalarına karşı mücadele etti ve ilerlemek isteyen geniş aydın kitlelerini tekrar Büyük Kültür Devrimi’nden önceki revizyonist yola çekmeye ve onlardan kapitalizmin restorasyonundan yararlanmaya çalıştı. Ne sinsilik!

Deng Siao-ping daima “yüreklilik birinci sırada ele alınmalı” ve “yüreklilik her şeyin üzerinde olmalı” şeklindeki propaganda yaptı. Hangi sınıfa hizmet etmemiz, hangi yolda yürümemiz ve hangi çizgiyi izlememiz hakkında bir şey söylemedi. Onun görüşüne göre bir işe girişme cesareti tek başına övülmeye değer bir şeydi. Özünde bu, “beyaz kedi, kara kedi” zırvası türünden bir zırvadır. Sınıflı toplumda soyut ve sınıflar üstü bir “yüreklilik” değil, aksine somut bir “yüreklilik” vardır. Bizler, proletaryanın korku bilmez devrimci ruhundan yanayız: “Kucaklarız dokuz kez yukarıdaki Ay’ı, ve yakalarız kaplumbağaları boş denizin derinliklerinde” Komünizmi gerçekleştirme mücadelemizde, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, bütün düşmanlara, bütün zorluklara ve engellere göğüs germe, eski düzenlerin hepsini parçalama ve yeni bir dünya kurma cesaretini göstermeliyiz. Fakat Deng Siao-ping büyük bir gayretle “yüreklilik her şeyin üzerinde olmalı” ve “özel hayatı dikkate almadan karar vermeli ve sıkı çalışmalı” şeklinde propaganda yaptı. O, neden bu kadar sıkı çalışmayı istiyordu acaba? Kapitalist yoldaki bir avuç iflah olmaz iktidar sahibi, “özel hayatı dikkate almadan” proletarya ile boy ölçüşmeleri, revizyonizmi uygulamaları ve kapitalizmi restore etmeleri için kışkırtmak istiyordu. Sosyalist yolda yürümek isteyen halktan oldukça tecrit olduklarından dolayı doğru kararları ortadan kaldırmak ve kapitalizmi restore etmek isteyenler, bu amaçlarını pratiğe uygulamaya çekiniyorlar. Deng Siao-ping bu kişilerin ruh halini yakından tanıdığı için var gücüyle “yüreklilik her şeyin üzerinde olmalı” şeklinde propaganda yapıyor ve bu şekilde onları, doğru kararların ortadan kaldırılmasına yönelik sağ rüzgarı estirmek, Büyük Kültür Devriminin doğru değerlendirmesini değiştirmek ve Kültür Devrimi ile hesaplaşmaları için desteklemek ve yüreklendirmek istiyordu.

BURJUVA FELSEFESİ PRAGMATİZMİN BİR SERGİLENİŞİ

Deng Siao-ping’in “beyaz kedi, kara kedi” zırvası felsefe ile uğraşmamakla birlikte yine de bilgi teorisindeki gerçeğin objektif kriteri önemli sorunu ile ilgilidir. “Fare yakalayan her kedi iyi kedidir” sözü “yararlı olan her şey aynı zamanda gerçektir de” şeklinde vaaz eden ve sınıflar üstü bir felsefe olmakla övünen kötü ünlü burjuva felsefesi pragmatizmden başka bir şey değildir. Pragmatizm gerçekte tepeden tırnağa subjektif-idealizmdir. O, gerçeğin nesnelliğini ve milyonların pratiğinin gerçeğin biricik kriteri olduğu olgusunu temelden reddediyor. Bu felsefeye göre doğru e yanlış, burjuvaziye yararlı olup olmadığına göre değerlendirilir. “Gerçek” hakkındaki bu gerici anlayışa göre, dedikodu ve saçmalamalar, hile ve tertipler için yararlı oldukları sürece gerçek olurlar; emekçilerin vahşice sömürülmesi burjuvaziye yarar sağladığından gerçektir; sınıf mücadelesinin söndüğü teorisi ve üretici güçler teorisi her ikisi de kapitalizmin restorasyonu açısından gerçektir. Açıktır ki, burjuvaziyi ve kapitalist sistemi meşrulaştıran bu felsefe son derece abes ve gericidir. Pragmatizm, tam da burjuvazinin çıkarlarının korunmasına hizmet ettiğinden ve bir dereceye kadar aldatıcı olduğundan revizyonistlerin restorasyon ve gerileme isteklerine uygun düşmektedir. Onlar proletaryaya saldırmak için sık sık burjuvazinin cephaneliğindeki bu eskimiş silahlara başvururlar. Deng Siao-ping “üretimi arttırma” uğruna birey ekonomisini desteklemekle sosyalist yolu reddetti; “kızıl ve uzman” siyasetini reddederek, yararlı olduğu gerekçesi ile “apolitik ve uzman” siyasetini savunmuştu; O, proletaryanın burjuvazi ve bütün diğer sömürücü sınıfların devrilmesine yönelik yılmaz devrimci ruhuna karşı mücadele etti ve “sorunları çözebilir” gerekçesi ile burjuvazinin proletaryaya karşı saldırgan “gözüpek” ruhunun reklamını yaptı. Bütün bunlar eski pragmatizme sarıldı, gerçeğin objektif kriterini ve toplumsal gelişmenin objektif yasalara dayandığı olgusunu inkar ederek sınıf tahliline dayanan Marksist yöntemi bir kenara fırlattı. Bu, onun nereye kadar battığını gösteriyor!

Sosyalizm ve kapitalizm birbirine tamamen zıttır. Aralarında sürekli uzlaşmaz bir mücadele hüküm sürer. Mücadelenin sonucu ancak ve ancak bir tanesinin gelişmesi ve diğerinin yok olması, birinin diğeri tarafından, “yutulması” şeklinde olabilir. Fakat bütün revizyonistler bu mücadeleyi inkar etmeye çalışırlar. Başkan Mao’nun söylediği gibi, “revizyonistler sosyalizm ile kapitalizm, proletarya diktatörlüğü ile burjuva diktatörlüğü arasındaki farkı bulandırırlar. Gerçekte onların savundukları sosyalist çizgi değil, kapitalist çizgidir.” (‘Çin Komünist partisi Milli Konferansında Propaganda faaliyeti üzerine konuşma’) Deng Siao-ping, “beyaz kedi, kara kedi” zırvasından “üç direktifi esas halka alalım” programına kadar her zaman kapitalist, revizyonist bir çizgi izlediğini kanıtladı. Bu çizgi, proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişmenin sosyalist toplumun baş çelişmesi olduğunu inkar ediyor; sosyalist sistem yerine kapitalist sistemi, proletarya diktatörlüğünün yerine de burjuvazinin diktatörlüğünü geçirmek hedefine ulaşmak için Büyük Kültür Devriminin doğru değerlendirmesini değiştirmeye ve onunla hesaplaşmaya çalışıyor.

Bizler, olumsuz öğretmenlerin önemini iyi kavramalıyız. Eski ve yeni revizyonistler, soyut kavramlar kullanarak, bunları sınıflar üstü gibi göstererek daima sosyalizm ile kapitalizm, proletarya diktatörlüğü ile burjuva diktatörlüğü arasındaki ayrım çizgisini bulandırır ve Marksist-Leninist çizgiyi revizyonist çizgi ile değiştirirler. Liu Şao-şi, yeni demokratik devrimden sosyalist devrime geçişe karşı direnerek var gücüyle “kapitalist sömürünün bir suç olmadığı, aksine yararlı yönleri” olduğunun propagandasını yaptı ve “ne kadar çok insan sömürülürse halk için o kadar yararlıdır” diyerek beyhude sosyalist devrime zarar vermeye çalıştı. Bu, bize sınıf mücadelesi ve çizgi mücadelesi gibi sorunlarda açık bir ayrım çizgisi çekmenin ne kadar önemli olduğunu öğreten olumsuz bir örnektir.

“Peking Rundschau”

20 Nisan 76, Sayı: 16

 

TIENNANMEN MEYDANINDAKİ OLAY NEYİ GÖSTERİYOR?

Başında büyük önderimiz Mao’nun bulunduğu Parti Merkez Komitesi önderliğinde kahraman başkent halkı Tiennanmen meydanındaki karşı-devrimci siyasi olaya bir darbede son vermiştir. Bu etkili mücadele Tienanmen meydanına daha parlak ve daha muhteşem bir çehre kazandırmıştır. Beş kızıl bayrak dalgalanmakta, büyük halk kongre binası heybetli bir şekilde yükselmekte ve halk kahramanları abidesi sarsılmaz olarak durmaktadır. Tüm ülke coşkuyla Parti Merkez Komitesi’nin iki kararını desteklemekte, bir avuç sınıf düşmanın karşı-devrimci faaliyetini kesinlikle mahkum etmekte ve öfkeyle Deng Siao-ping’in suçlamaları ve proletarya diktatörlüğünü devirip kapitalizmi yeniden inşa etme çabasını eleştirmektedir. Halkın, partinin ve parti üyelerinin yürekleri güneşe dönen ayçiçeği gibi başkan Mao’ya ve Parti Merkez Komitesine yönelmektedir. Kararlılıkla devrimi sürdüren ve restorasyon ve gerilemeye karşı savaşan yüzlerce milyon ordu mensubu ve sivil halkın devrimci ceryanı durdurulamazdır. Sınıf düşmanları korkudan tir tir titriyorlar. Yanıltılan az sayıda insan çabuk uyandı. Durum mükemmel.

Tienanmen meydanındaki karşı-devrimci siyasi olay son derece öğretici olumsuz bir örnektir. Tüm açıklığıyla sosyalizmin tarihi dönemindeki sınıf mücadelesinin özelliklerini ve yasalara dayalı olduğunu gösteriyor. Bizler tüm ülke halkının proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştırmada ve kapitalizmin restorasyonuna karşı savaşmada canlı bir şekilde eğitmek için bu olumsuz öğretici örnekten yararlanabiliriz.

Birincisi bu olay, bir kere daha burjuvazinin komünist partisinin göbeğinde olduğunu gösteriyor. Parti içindeki iki çizgi mücadelesi iki uzlaşmaz sınıf proletarya ile burjuvazi arasındaki bir ölüm kalım mücadelesidir. Başkan Mao’nun da belirttiği gibi: “Sosyalist devrim yapılıyor ve burjuvazinin nerede olduğu bilinmiyor; O, komünist partisinin göbeğindedir -onlar kapitalist yoldaki parti iktidar sahipleridirler. Kapitalist yoldaki iktidar sahipleri hala bu yolda yürümektedirler.” Kapitalist yoldaki iktidar sahiplerinin parti içindeki burjuvaziyi oluşturduğunu ve proletarya diktatörlüğü altında sürdürülen devrimin esas konusu olduğunu daha önce kavramamış olan varsa o zaman Tienanmen meydanındaki karşı-devrimci siyasi olay bu kişilerin gözünü açmalıdır. Acaba bu karşı-devrimci unsurlar neden Deng Siao-ping’i öne çıkararak onu boşuna Macaristan’daki karşı-devrimci darbenin elebaşısı Nogy gibi yapmaya çalıştılar? Çünkü Deng Siao-ping kapitalist yoldaki bir numaralı parti iktidar sahibidir, doğru kararları kaldırmaya yönelik sağ rüzgarın perde arkasındaki sorumlusudur. Onun izlediği karşı-devrimci revizyonist çizgi konsantre bir biçimde, parti içi ve dışındaki yeni ve eski burjuvazinin, aynı şekilde eğitilmemiş toprak sahipleri, zengin köylüler, karşı-devrimciler, kötü ve sağcı unsurların çıkarlarını temsil etmektedir. Bu sebepten burjuvaziye bütün sınıf düşmanları restorasyon ümitlerini ona bağlamışlardı. Geçen yaz Deng Siao-ping ateşli bir şekilde alınan doğru kararları kaldırmaya yönelik sağ rüzgarı estirmeye başladığında bu unsurlar ne neşeliydiler. Bu rüzgara karşı mücadele başladığında ve Deng Siao-ping eleştirildiğinde onu haklı çıkarmışlar, açık karşı-devrimci sabotajlara bile girişmişlerdir. Bu, sağdan esen rüzgara karşı mücadelenin burjuvaziye öldürücü darbe indirdiğini ve bir avuç sınıf düşmanının en hassas noktalarından yakalandığını gösteriyor. Onlar kaçınılmaz olarak ümitsiz bir mücadele yürütecek ve çılgınca saldırılara girişeceklerdir. Deng Siao-ping gibi kapitalist yoldaki iktidar sahipleri, burjuva sözcüleri ve burjuvazinin proletarya ile boy ölçüşmesinde ve Çin’de kapitalizmi yeniden inşa çabasında esas gücüdürler.

Başkan Mao her şeyi görüyor. Geçen yıl Sinhua Üniversitesi’nde bazı kişiler yazdıkları mektuplarda gerçek dışı suçlamalarla mızrağın sivri ucunu Başkan Mao’ya yöneltmişlerdir. Başkan Mao bütün bunların arkasında Deng Siao-ping’in bulunduğunu ve proletaryaya karşı topyekün bir saldırıyı başlattığını anlamıştır. Başkan Mao son derece isabetli bir şekilde “Sinhua ile ilgili sorun tecridi bir sorun değil, aksine şimdiki iki çizgi mücadelesinin bir yansımasıdır.” Sınıf mücadelesinin gelişmesi Başkan Mao’nun tesbitini tamamen doğrulamıştır. Sinhua’daki suçlama mektuplarından Tienanmen meydanındaki karşı-devrimci siyasi olaya kadar her olay derin bir siyasi arka temele ve derin sınıf köklerine sahiptir ve hepsinin de sorumlusu Deng Siao-ping’dir. Deng Siao-ping’e karşı olan sınıf mücadelemizde aynı derecede keskindir.

İkincisi; olay, karşı-devrimci eylemleri, kapitalist yoldaki parti iktidar sahiplerinin restorasyon ve gerilemeyi hedefleyen tertipleriyle yakından ilgili olan karşı-devrimcilerin bulunduğunu yeterince göstermektedir. Tiennanmen meydanındaki karşı-devrimci siyasi olay uzun zamandır bilinçli bir şekilde planlanmış bir olaydır. Eski ve yeni burjuva unsurlar, gerici, kelimelerle oynayan yazarlar ve cani, zırdeli vurucu tipler olanca güçleriyle sahneye çıktılar. Daha geçen yılın Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında siyasi dedikodular yayarak kamuoyunda çeşitli karşı-devrimci fikirler oluşturdular. Çin Ming bayramından önce ve sonra bir dizi karşı-devrimci sabotaj eylemlerini gerçekleştirmek üzere ortaya atıldılar. Bazıları mektuplar yoluyla Parti Merkez Komitesi’nden Deng Siao-ping’in “başbakan olması”nı istemek amacıyla gizli bir mektup kampanyası için yaygın temaslar sağlamaya çalışırken, diğer bazıları bilinçsizce Deng Siao-ping’in karşı-devrimci revizyonist çizgisini överek ona destek oldular, vurucu kırıcılara karşılık yaratmada omuz vermek için gizli tertip peşinde koştular, ve yine de diğer bazıları herkesin gözü önünde rezil davranışlara girdiler, gerici slogan ve şiirler okuyarak, gerici kışkırtıcı konuşmalar yaptılar ve hayasızca karşı-devrimci zehir kustular. Onlar proletarya diktatörlüğünü devirmek ve kapitalizmi yeniden inşa etmek için gösterdikleri çılgın çabada büyük önderimiz Başkan Mao ve Merkez Komitesinden diğer önder yoldaşlara saldırdılar. Onlar Komünist Partisine halka ve sosyalizme karşı duran bir karşı-devrimciler çetesidir. Saldırıların hedefi ve caniyane amaçları Deng Siao-ping’inki ile tamamen uyum içindedir. Deng Siao-ping türünden kapitalist yoldaki iktidar sahipleri olduğu sürece toplumdaki karanlık güçler karışıklık yaratacak ve proletaryaya saldıracak ve emperyalistler, revizyonistler ve gericilerde buna uygun tepki göstereceklerdir. Sovyet revizyonist dönek kliği bu kez “sağlıklı güçler”inin başarılı olacakları inancıyla bir süre sevinçten çılgına dönmüşlerdi. Ancak onlar, Deng Siao-ping’in bu kadar çabuk yenilgiye uğrayacağını beklemediklerinden daha onu alkışlama imkanına sahip olmadan seslerini kesmişlerdi. Olay, tüm iyi niyetli insanların kavrayışını yükseltmeli, bakışlarını keskinleştirmelidir.

Olay, üçüncü olarak, bir kere daha her karşı-devrimin ömrünü kısa olduğunu ve fazla ileri gidemediğini göstermektedir. Geniş halk kitleleri devrim istiyorlar ve karşı-devrimci eylemlere asla izin vermeyeceklerdir.

Başkan Mao on yıl önce şu tespitte bulunmuştu: “Eğer Çin’de sağcılar anti-komünist bir devlet darbesi düzenlerlerse, o zaman eminim ki, onlar da aynı şekilde rahat olmayacaklar ve hakimiyetleri büyük bir olasılıkla çok kısa yaşayacaktır; çünkü nüfusun yüzde 90’ından çoğunun çıkarlarını temsil eden devrimciler buna izin vermeyecektir.” Tienanmen meydanındaki karşı-devrimci eylemlerde bir avuç sınıf düşmanı dışa karşı son derece küstah bir tavır takınmalarına rağmen gerçekte oldukça zayıftırlar. Bütün imkanlarını kullanmaları gerçeği, onların yenik, ölmekte ve ümitsiz, batmakta olan bir sınıftan olduklarını göstermektedir. Halk kitleleri onların geriye yönelik eylemleri karşısında son derece hiddetlenmişler ve kararlılıkla onlara karşı proletarya diktatörlüğünün uygulanmasını istemişlerdir. Halk kitleleri bizzat silaha sarılarak onlara karşı kahramanca mücadele etmişlerdir. Oraya buraya kılıç sallayan vurucu kırıcılar çok kısa zaman içerisinde halkın çelikten yumruğunun darbeleri altında parça parça olmuşlar ve kitlelerin hedefi haline gelmişlerdir. Her kim ki gelecekte bu tür olaylar tezgahlamaya cesaret eder işte o mutlaka aynı rezil sona sahip olacaktır.

Zehirli otlar güllere dönüştürülebilir. Tiennanmen meydanındaki karşı devrimci siyasi olay kötü bir şey olmakla birlikte aynı zamanda iyi bir şeydir de. Bu olay düşmanı gün ışığına çıkarmış, kadroları ve kitleleri eğitmiştir. Bizler titizlikle Başkan Mao’nun sosyalizm döneminde sınıflar, sınıf çelişkileri ve sınıf mücadelesi üzerinde teorisini incelemeli, sınıf mücadelesi, çizgi mücadelesi ve proletarya diktatörlüğü altında devrimin sürdürülmesi için bilincimizi yükseltmeliyiz. Başkan Mao’ya saldıran, Parti Merkez Komitesini bölmeye çalışan ve alınan doğru kararları değiştirmeyi hedefleyen sağdan esen rüzgarı, karşı-devrimci sloganlar atan, karşı-devrimci bildiriler dağıtan, karşı-devrimci siyasi dedikodular üreten, karşı-devrimci imzasız mektuplar yazan ve karşı-devrimci gruplar örgütleyen bir avuç karşı-devrimci ile kavga çıkaran, ortalığı velveleye veren ve yağmalayan kişileri baskı altına almalıyız. Kitlelere güvenmeli, kitlelere dayanmalıyız. Özünden birbirinden farklı iki tür çelişki arasında kesin ayrım yapmak ve onları doğru ele almak zorunludur. Dedikodulara inanan ve yanıltılan az sayıda insan arasında ideolojik çalışmayı sürdürmeli ve bilinçlerini yükseltmeleri, kendileri ile düşman arasına kalın bir çizgi çekmeleri ve düşmanın kötü etkilerini tamamen yok etmelerinde onlara yardımcı olmalıyız.

Devrimci yoldaşlar; kesinlikle mücadelenin esas yönüne sadık kalalım. Tek bir yürek gibi düşmana karşı mücadelede birleşelim ve Deng Siao-ping’in eleştirilmesi ve sağdan esen rüzgara karşı mücadeleye yeni atılım kazandıralım!

“Peking Rundschau”

27 Nisan 76, Sayı: 17

 

Kapitalist yoldaki bir numaralı iflah olmaz parti iktidar sahibi Deng Siao-ping, nihayet “üç direktifi esas halka alalım” revizyonist programını yumurtladı ve karşı-devrimci revizyonist çizgi izledi. Onun gerici programı ve gerici çizgisi, başkan Mao’nun proleter devrimci çizgisine zıt düşüyor, siyasi açıdan parti içi ve dışı burjuvazinin çıkar ve isteklerini temsil ediyor, ve proletarya diktatörlüğünü devirerek kapitalizmi restore etme yönünde beyhude bir çabayı dile getiriyor; ideolojik, yani teorik yönden Marksizmin üç unsuru felsefe, ekonomi-politik ve bilimsel sosyalizmin topyekûn bir revizyonunu içeriyor. Şimdi, alınan doğru kararları değiştirmeyi hedefleyen sağ rüzgara karşı ve Deng Siao-ping’in revizyonist çizgisinin eleştirilmesi yönünde zafer dolu büyük bir mücadele gelişiyor. Deng Siao-ping’in geçmişi ile hesaplaşmak için onun Marksizme ihanetinin gerici özünü ideolojik, yani teorik olarak derinlemesine açığa çıkarmak ve eleştirmek son derece zorunludur.

I.

Proletarya diktatörlüğü öğretisi, Marksizmin özü ve bilimsel sosyalizmin en önemli unsurudur. Proletarya diktatörlüğünü savunmak veya ona karşı mücadele etmek daima Marksizm ile revizyonizm arasındaki mücadelenin odak noktasını oluşturur.

Deng Siao-ping, proletarya diktatörlüğüne ihanet etti. O, sosyalist toplumda sınıf mücadelesini reddederek proletaryanın burjuvazi üzerindeki topyekün diktatörlüğüne karşı savaştı ve boşuna proletarya diktatörlüğünü devirmek ve kapitalizmi restore etmek için çalıştı ve böylece Marksizmin proletarya diktatörlüğü hakkındaki öğretisine topyekün ihanet etti.

Proletarya diktatörlüğünün zorunluluğu ile ilgili olarak Lenin şunları belirtmiştir:

“Proletarya diktatörlüğü, yeni sınıfın, daha güçlü bir düşmana karşı devrilmesiyle (tek bir ülkede bile olsa) direnme gücü on kat artan ve gücünü yalnızca uluslararası sermayenin gücünden, uluslararası bağlantıların gücü ve dayanıklılığından değil, aynı zamanda alışkanlık kuvvetinden, küçük üretim gücünden alan burjuvaziye karşı verdiği en kararlı, en acımasız bir savaş anlamına gelir. Ne yazık ki, küçük üretim hala dünyada yaygın haldedir ve küçük üretim, sürekli olarak, her gün, her saat, kendiliğinden ve yığın halinde kapitalizmi ve burjuvaziyi doğurmaktadır. Bütün bu nedenler, proletarya diktatörlüğünü gerekli kılmaktadır…” (Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, Sf. 12. Lenin)

Başkan Mao, Büyük Ekim Devriminden bu yana proletarya diktatörlüğünün olumlu ve olumsuz tecrübelerini özetleyerek proletarya diktatörlüğü üzerine Marksist-Leninist teoriyi devraldı, savundu ve geliştirdi. O, sosyalist toplumda sınıf mücadelesinin yasalara göre hareket ettiğini derinlemesine açıkladı, proletarya diktatörlüğü altında devrimin sürdürülüp sürdürülmemesi, devrimin kime karşı yöneleceği ve nasıl gerçekleştirileceği, proletarya diktatörlüğünün nasıl sağlamlaştırılarak kapitalizmin restorasyonunun engelleneceği ve sosyalizmin inşa edileceği sorularını teorik ve pratik açıdan çözümledi. Başkan Mao daha 1949 yılında bütün Çin’de iktidarın ele geçirilmesinden sonra ülkede baş çelişmenin proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişme olduğuna işaret etti. Üretim araçları mülkiyetinin sosyalist dönüşümünün hemen hemen tamamlanmasından sonra bir dizi yazı ve direktifte Başkan Mao, sosyalizmin tüm tarihi dönemi boyunca sınıfların, sınıf çelişmelerinin var olduğunu, proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişmenin baş çelişme olduğunu tekrar tekrar açıkladı. O, partimiz için hedefi proletarya diktatörlüğünde sebat ve kapitalizmin restorasyonunun engellenmesi olan bir temel çizgi hazırladı. Başkan Mao özellikle parti içerisindeki burjuvaziye karşı mücadele sorununu tahlil etti. O, Ocak 1965 tarihli ve sosyalist eğitim hareketi üzerine bir bölgede şunu dikkate çekiyordu:

“Bugün hareketin esas saldırı hedefi, kapitalist yolu tutan parti içindeki iktidar sahipleridir.” Geçenlerde de şu açıklamayı yaptı: “Sosyalist devrim yapılıyor ve burjuvazinin nerede olduğu bilinmiyor; O, komünist partinin göbeğindedir, onlar, kapitalist yoldaki parti iktidar sahipleridir. Kapitalist yoldaki parti iktidar sahipleri hala bu yolda gidiyorlar.” Başkan Mao, yalnızca proletarya diktatörlüğünün nasıl sağlamlaştırılacağı sorununu teorik olarak çözümlemekte kalmamış, fakat aynı zamanda bu teoriye uygun olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi, Lin Biao ve Konfüçyüs’ü eleştirme hareketi, proletarya diktatörlüğü teorisini inceleme hareketi, “Liangşan-Moor’dan Hikayeler” romanını eleştirme ve şimdi sağ rüzgara karşı yürütülen mücadele gibi bir dizi siyasi hareketi bizzat başlattı ve yönetti. Bütün bu hareketler proletaryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesi demektir ve proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasına ve kapitalizmin restorasyonunun engellenmesine hizmet ediyor.

Deng Siao-ping, sosyalist toplumda sınıf mücadelesini inkar etmekle, partimizin yirmi yıllık teori ve pratiğine ihanet etmiş oluyor. Üretim araçları mülkiyetinin sosyalist dönüşümü esas itibarıyla zafer kazandığında, o, Liu Şao-şi’nin izinden giderek “sınıf mücadelesinin söndüğü” teorisini savundu. O, “sınıf çelişmeleri günümüzde hemen hemen çözümlenmiştir”, “sınıflar hemen hemen yok olmuştur, onun için artık sınıf mücadelesini vurgulamak gerekir” gibi iddialar öne sürdü. Büyük Kültür Devrimi ile onun revizyonist bakış açısında bir değişiklik olmadı. Tekrar iş başına gelir gelmez, “üç direktifi esas halka alalım” revizyonist programını piyasaya sürdü. Bununla sınıf mücadelesinin esas halka alınmasını reddetmiş ve partinin temel çizgisini değiştirmiş oluyordu. O, “nasıl gün be gün sınıf mücadelesinden bahsedebilir ki?” gibi bir iddiada bile bulundu. Bu Marksizme açık ihanet demektir.

Deng Siao-ping’in “sınıf mücadelesinin söndüğü teorisi”ni savunması, özünde proletarya diktatörlüğüne ihanet etmektir. Lenin’in belirttiği gibi; “proletarya diktatörlüğü sınıf mücadelesinin sona erdirilmesi değil, aksine yeni biçimlerde sürdürülmesidir. Proletarya diktatörlüğü, zafer kazanan, siyasi iktidarı ele geçiren proletaryanın, yenilen fakat yok edilmeyen, yok olmayan, direnmekten vazgeçmeyen, direnişini güçlendiren burjuvaziye karşı sınıf mücadelesidir.” (‘Halkın özgürlük ve eşitlik şiarları ile aldatılması’ başlıklı konuşmanın yayınlanmasına önsöz.) Proletaryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesini red ve buna karşı mücadele kaçınılmaz olarak proletarya diktatörlüğünü red ve buna karşı mücadele anlamına gelir. Proletarya diktatörlüğüne ihanet eden revizyonistler, proletarya diktatörlüğünün açıkça terkedilmesinin ve buna karşı mücadelenin yanı sıra, sık sık “proletarya diktatörlüğü”nü dillerine dolamak gibi araçlara başvururlar, gerçekte ise, onun devrimci özünü boşaltır, çarpıtır ve değiştirirler. Bu da onların, “sınıf mücadelesinin söndüğü teorisi”ni savunmalarında, proletaryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesini ve burjuvazi üzerindeki diktatörlüğünü inkar etmelerinde ve sadece devlet yönetiminde ekonomik inşadan söz etmelerinde ifadesini bulur. Bu sahtekar oyun ile onlar, proletarya diktatörlüğünün burjuva diktatörlüğü doğrultusunda bir evrimini amaçlarlar. Sovyet revizyonist kliği, “sınıf mücadelesinin söndüğü teorisi” gibi bir sis perdesi ardında Sovyetler Birliği’nde Lenin’in bizzat kurmuş olduğu proletarya diktatörlüğünü devirerek, o günden bu yana tekelci bürokrat burjuvazinin diktatörlüğünü burjuvazinin diktatörlüğüne çevirme entrikalarında bu taktiğe başvurdular. Deng Siao-ping, onların geride bıraktığı mirası devraldı.

Başkan Mao, sağdan esen rüzgarı eleştirirken şuna dikkati çekti:”1949 yılında ülkede baş çelişmenin proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişme olduğu tespit edildi. 13 yıl sonra sınıf mücadelesi sorunu tekrar ortaya atıldı, aynı şekilde durumun iyileşmeye başladığı sorunu da. Büyük Kültür Devrimi nedir? Sınıf mücadelesidir. Liu Şao-şi sınıf mücadelesinin söndüğü teorisinden söz etti, fakat kendisi bile onu söndüremedi. O, bir avuç haini ve yeminli taraftarını korumak istiyordu. Lin Biao, proletaryayı devirmek istedi ve bir darbe düzenledi. Bütün bunlar sönmek mi demektir? “Başkan Mao’nun bu sözleri tam hedefini bulmakta ve Lin Biao ve Deng Siao-ping’in piyasaya sürdükleri “sınıf mücadelesinin söndüğü teorisi”nin gerici özünü açığa çıkarmaktadır. Deng Siao-ping burjuvazinin proletaryaya karşı yürüttüğü sınıf mücadelesini asla söndüremedi. O, sağdan esen rüzgarın başlatılmasında başı çekti, revizyonist bir çizgi izledi ve Büyük Kültür Devriminin doğru değerlendirmesini ortadan kaldırmaya ve onunla hesaplaşmaya çalıştı. Bütün bunlar, onun burjuvazinin temsilcisi olarak proletaryaya karşı dizginsiz bir saldırıya giriştiğini ifade etmektedir. Sözleri ve yaptıklarından da görüleceği gibi, üst yapıdan ekonomik temele kadar, proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasına ve kapitalizmin restorasyonunun engellenmesine yarayan ne varsa hepsine saldırdı ve mücadele etti, kapitalizmin restorasyonuna yarayan ne varsa da hepsini alkışladı ve her bakımdan destekledi.

Başkan Mao “proletarya, kültürün çeşitli sektörleri de dahil olmak üzere, üst yapı alanında burjuvazi üzerinde topyekün bir diktatörlük uygulamalıdır” diye belirtti. Burjuvazi, proletaryanın iktidarı ele geçirmesinden sonra da kültürün çeşitli sektörleri de dahil olmak üzere üst yapı alanında halen oldukça büyük bir güce sahiptir. Bu durum tamamen değişmediği sürece, proletarya diktatörlüğü sağlamlaştırılamaz. Tüm üst yapı alanlarında, sosyalist devrimin yapılıp yapılmayacağı, proletaryanın burjuvazi üzerinde topyekün diktatörlük uygulayıp uygulamayacağı, proletarya diktatörlüğünü savunmanın veya ona karşı mücadele etmenin bir kıstasıdır. Deng Siao-ping ve onun gibileri, açıkça bilim ve teknik alanında proletarya diktatörlüğünden söz edilmemesi gerektiğini söylediler. O, var gücüyle okulların proletarya diktatörlüğünün bir aracına dönüştürülmesine karşı çıktı, eğitim, edebiyat, sanat ve sağlık hizmetleri alanında devrime karşı mücadele etti ve Büyük Kültür Devrimi’nden önceki 17 yılda sahip olduğu revizyonist çizgisine itibar kazandırmaya çalıştı. Bütün bunlar, burjuvazinin diktatörlüğünün bu alanlarda yeniden kurulmasına yönelikti.

1974 yılı sonunda Başkan Mao, tüm ülke halkına çağrıda bulunarak “neden Lenin burjuvazi üzerinde diktatörlük uygulamasından söz ediyordu?” sorusunun açıklığı kavuşturulmasını istedi ve burjuva hakkının kısıtlanması sorununu ortaya attı. Bu, revizyonizmle mücadele ve ondan sakınılması için ve proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasına yönelik esaslı bir tedbirdir. Burjuva hakkı sosyalist toplumda varlığını sürdürdü. Ve bu, burjuvazinin ve kapitalizmin sürekli ortaya çıkmalarının zemin ve şartlarını oluşturur.” Dolayısıyla, Li Piao gibi kimseler için, iktidara geldiklerinde kapitalist sistemi hakim kılmak kolay olacaktır.” Burjuva hakkının kısıtlanıp kısıtlanmayacağı konusundaki tutumuyla son tahlilde, proletarya diktatörlüğüne ihanet eden Deng Siao-ping, bu noktada da gerici özünü açığa vurdu. Onun, hararetli bir şekilde burjuva hakkının kısıtlanmasına karşı mücadele etmesi ve çeşitli noktalarda burjuva hakkını kısıtlayan sosyalist yeni şeylere kin duyması, proletarya diktatörlüğü konusundaki gerici görüşünden kaynaklanıyor.

Başkan Mao’nun tespit ettiği gibi: “Burjuvazinin, partiye, hükümete, orduya ve kültürün çeşitli alanlarına sızmış olan temsilcileri, bir avuç karşı-devrimci revizyonistlerdir; şartlar kendileri için olgunlaştığında, siyasi iktidarı ele geçirecek ve proletarya diktatörlüğünü burjuva diktatörlüğüne dönüştüreceklerdir.” Deng Siao-ping’in gerici suçları ve Nisan ayı başında tezgahlanan Tienanmen meydanındaki karşı-devrimci siyasi olay bir kere daha Başkan Mao’nun bu tezinin son derece bilimsel ve tamamen doğru olduğunu kanıtlıyor. Deng Siao-ping’in, revizyonist bir program ve çizgiyle proletarya diktatörlüğünü burjuva diktatörlüğüne dönüştürme doğrultusundaki entrikaları teşhir edilip boşa çıkarıldıktan sonra, onun sözcülüğünü yaptığı parti içi ve dışı burjuvazi, eğitilmemiş toprak ağaları, büyük köylüler, karşı-devrimciler, kötü ve sağcı unsurlar birdenbire proletaryaya karşı azgın bir saldırıyı başlattılar. Onlar, boşuna proletarya diktatörlüğüne saldırarak Deng Siao-ping’ Çin’in Ngy’si yapmaya, karşı-devrimci bir darbe tezgahlamaya ve burjuvazinin diktatörlüğünü kurmaya çalıştılar. Bu, Deng Siao-ping’in, proletarya diktatörlüğüne karşı düşmanlık besleyen bütün gerici güçlerin baş temsilcisi olduğunun bir başka örneğiydi. Proletarya diktatörlüğü Çin’de, Başkan Mao’nun önderliğinde uzun yıllar süren devrimci mücadeleler sayesinde kurtulmuş ve geniş halk kitleleri arasında derin kök salmıştır. Büyük Kültür Devrimi ile daha da sağlamlaşmış ve güçlenmiştir. Deng Siao-ping ve bir avuç sınıf düşmanı, çırpınış mücadelelerinde sadece kendi ayaklarına düşen bir taşı kaldırdılar. Sonuç tam bir fiyasko oldu.

II.

Proletarya partileri için Marksist ekonomi-politik, çizgi ve siyasetlerini oluşturmalarında önemli bir teorik temeldir. Proletarya diktatörlüğü teorisi, Marks’ın kapitalist üretim ilişkilerinin gelişme yasalarının tahlilinden çıkardığı zorunlu bir sonuçtur. Deng Siao-ping, yalnızca proletarya diktatörlüğü teorisine değil, fakat aynı zamanda Marksist ekonomi politiğin temel ilkelerine de ihanet etti.

Marks ve Lenin, evrenin temel yasası olan zıtların birliği yasasından hareketle sosyalist toplumu derin bir tahlile tabi tuttular. Onlar, sosyalist toplumun henüz eski toplumun izlerini taşıdığını ve tüketim maddelerinin dağıtımında burjuva hakkının henüz varlığını sürdürdüğünü üzerine basa basa açıkladılar. Ayrıca Lenin şu noktaya dikkati çekti: “… sadece burjuva hakkı değil, aynı zamanda burjuvazisiz burjuva devleti de varlığını sürdürmektedir!” (Devlet ve Devrim)

Başkan Mao, Lenin’den sonra edinilen pratik tecrübeleri özetledi, sosyalist toplumda üretim ilişkilerini derin bir şekilde tahlil ederek Marksist ekonomi politiği geliştirdi. O, şu açıklamayı yaptı: “… sosyalist üretim ilişkileri kurulmuş bulunuyor. Bunlar üretici güçlerin gelişmesine uygun düşmekle beraber mükemmel olmaktan uzaktır.” (‘Halk içindeki çelişkilerin doğru ele alınması üzerine’) Teoriye ilişkin önemli direktiflerinde başkan Mao, şunları belirtti: “Tek kelime ile Çin sosyalist bir ülkedir. Kurtuluştan önce hemen hemen kapitalistti. Şimdi bile sekiz dereceli bir ücret sistemi, herkese yaptığı işe göre dağıtım ve para karşılığında değişim uygulanmaktadır; bütün bunlar eski toplumdan pek farklı değildir. Farklı olan mülkiyet ilişkilerindeki değişikliktir.” “Bugün ülkemizde diğer şeylerin yanı sıra meta sistemi de sekiz dereceli ücret sistemi olarak eşit değildir. Proletarya diktatörlüğü altında bunlar sadece kısıtlanabilir.” Bu bilimsel tezler, sosyalist toplumda üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çelişkinin ifadesi, iki sınıf, proletarya-burjuvazi arasındaki mücadeledir: herkese yaptığı işe göre dağıtıp, aynı değerlerin mübadelesi ve insanlar arasındaki ilişkilerde varlığını sürdüren burjuva hakkı da özel mülkiyetin belli kalıntılarının yanı sıra yeni burjuva unsurların oluşması için gerekli zemin ve şartların bir parçasıdır; revizyonizmin toplumsal temelini parçalamak ve burjuvazinin var olamayacağı ve yeniden ortaya çıkamayacağı şartları hazırlamak için proletarya diktatörlüğünde burjuva hakkının kısıtlanması zorunludur.” Başkan Mao’nun bu sözleri, uzun zamandan beri ekonomi politik alanında var olan metafizik görüşleri çürüterek her türden revizyonist anlayışa ağır darbe indirdi.

Revizyonistler daima, üretim araçları mülkiyetinin sosyalist dönüşümünün gerçekleştirilmesinden sonra, üretim ilişkileri ve üst yapıya ilişkin devrimin sona erdiğini iddia ederler. Ve dolayısıyla derler, üretici güçlerin gelişmesi en önemli hatta biricik görevidir. Deng Siao-ping üretici güçler teorisinin inatçı bir propagandacıdır. Daha 1956 yılında O, Liu Şao-şi ile birlikte ülkede baş çelişmenin “ilerici sosyalist sistem ile toplumun geri üretici güçleri arasındaki çelişme” olduğunun ve “devrim esas itibarıyla tamamlandığından, gelecekteki görevin inşa görevi olduğu”nun reklamını yaptı. Geçen yıl yeniden üretici güçler teorisini piyasaya sürdü ve bu teoriyi kendi revizyonist çizgisinin teorik temeli olarak ele aldı. O, “üç direktifi esas halka alalım” programını ortaya atarak, sınıf mücadelesinin esas halka olduğunu reddetti. Deng Siao-ping, üretici güçler teorisine (tarım, endüstri, savunma, bilim ve tekniğin modernleştirilmesi olan) dört modernleştirme etiketini yapıştırarak bir “ekonomi kasırgası” ile bir “uzman faaliyet kasırgası” estirmek için çağrıda bulundu. Gerçekte ise o, proletarya diktatörlüğü teorisini inceleme hareketini bir kenara fırlatmaya, böylece burjuva hakkını korumaya ve burjuvaziye, özellikle de parti içi burjuvaziye kan sağlayan ekonomik temeli muhafaza etmeye çalıştı.

Üretici güçler teorisi, sosyalist toplumda üretim ilişkileri ile üretici güçler, üst yapı ile ekonomik temel arasındaki çelişmenin var olmaya devam ettiğini ve üretici güçlerin çeşitli unsurları arasında belirleyici olanın şeyler değil, insan faktörünün olduğunu temelden reddeder. Dolayısıyla, üretici güçlerin ancak ve ancak sınıf mücadelesi esas halka alınarak ve proleter siyasete sarılarak, sosyalist devrimin esaslı uygulanması ve kitlelere güven temelinde ve kitlelerin harekete geçirilmesi sayesinde geliştirilebileceğini reddeder. O, kapitalizmin izlerinin sosyalist üretim ilişkilerinde var olmaya devam ettiğini ve sosyalist üretim ilişkilerinin gelişmesi için iki imkanın bulunduğu gerçeğini inkar eder: Proletarya devriminin sürdürülmesinden yana olmaz, burjuva hakkını kısıtlamaz ve parti içi burjuvaziye karşı mücadele etmezse, sosyalizm sadece komünizme doğru ilerlememiş olmakla kalmaz, aynı zamanda yeniden kapitalizme dönüşür. Açıktır ki, Deng Siao-ping’in üretici güçler teorisinin peşinden gidecek olsak, kurulu sosyalist üretim ilişkilerinin paramparça olmasının yanı sıra üretim ilişkilerinde varlığını sürdüren ve eski toplumdakinden pek farklı olmayan şeyler de ebediyen korunur ve geliştirirler. Böylece kapitalizm ve yeni burjuva unsurlar bu zemin üzerinde, -burjuva hakkı üzerinde- daha çabuk filiz verir ve kapitalizmin restorasyonu için gerekli toplumsal temel yaratılmış olur.

Deng Siao-ping’in hoşuna giden cümlelerden biri de şu cümle idi: “Kedi, beyaz olmuş kara olmuş fark etmez, fare yakalayan kedi iyi kedidir.” Bu cümle birçok makaleden daha özlü bir biçimde üretici güçler teorisinin revizyonist özünü dile getirmektedir. Başkan Mao, Deng Siao-ping’i eleştirirken şuna dikkat çekti: “Bu adam sınıf mücadelesini kavramıyor, bu esas halkadan hiç bahsetmiyor. Demek ki, hala ‘beyaz kedi, kara kedi’, emperyalizm ile Marksizm arasında ayrım yapmıyor. “Deng Siao-ping, revizyonist ve emperyalist şeyleri gözbebeği gibi korudu. Maddi teşvik, kara önem verilmesi, yabancı olan şeylere tapma felsefesi, etek yakalama vs. gibi şeyler, onun için vazgeçilmez şeylerdi. Deng Siao-ping’in revizyonist çizgisinden hareketle, sosyalist üretimi geliştirmek asla mümkün değildir. Yalnızca sosyalizm, yalnızca Marksizm-Leninizm Mao Zedung Düşüncesi Çin’i kurtarabilir. Tarih ve olgular bunun böyle olduğunu çoktan kanıtladı. Bu bakımdan Deng Siao-ping’in, üretici güçlerin sözüm ona gelişmesi ve dört modernleştirmenin gerçekleştirilmesi üzerine kopardığı feryat bir aldatmacadan ibarettir ve onun gerçek niyeti kapitalizmin restorasyonudur. Aramızdaki ayrılık noktaları, dört modernleştirmenin gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği, üretici güçlerin geliştirilip geliştirilmeyeceği noktasında değil, daha çok sosyalist yolda mı yoksa kapitalist yolda mı yürüneceği noktasında toplanmaktadır.

Deng Siao-ping, burjuva hakkını daha da güçlendirmek ve genişletmek amacıyla maddi teşviğin reklamını yaptı. Maddi teşvik üzerine olan teori, revizyonist ekonomi politiğin önemli bir yönüdür. Sovyet revizyonist dönek kliği, imtiyazını korumak, hayasızca Sovyet proletaryasının emeğinin ürününe el koymak ve sömürüyü haklı çıkarmak için daima bu teoriden yararlandı; aynı zamanda, emekçileri mücadele azimlerini kaybetmeleri ve baskı ve sömürüye boyun eğmeleri için burjuvazinin çıkarcı yoz düşünceleri ile doldurmaktadır. Lenin şuna işaret etti: “Oportünizm ile sosyal-şovenizmin ekonomik temeli aynıdır; ayrıcalıklı işçilerin önemsiz bir tabakası ile kendi ulusal burjuvazilerinin egemen ulus durumundan yararlanarak öteki ulusları soymasından paylarına düşecek kırıntılar…” (‘Sosyalizm ve Savaş’) Sosyalist toplumda revizyonizmin oluşumunun bir sınıf temeli ve ekonomik şartlarını korumak ve genişletmek amacıyla maddi teşviğin reklamını yaptı. Bu, işçiler, köylüler, devrimci kadrolar ve devrimci aydınların çıkarlarına tamamen zıttır. Başkan Mao’nun belirttiği gibi “siyaset kumanda edendir, candır.” “Siyasi faaliyet her türlü ekonomik faaliyetin can damarıdır.” Yirmi yıllık pratiğimizin de kanıtladığı gibi, ancak ve ancak proleter siyasete sarılarak gerçekten geniş halk kitlelerinin sosyalist inisiyatifini geliştirebilir ve sosyalizmin geniş halk kitlelerinin sosyalist inisiyatifini geliştirebilir ve sosyalizmin geniş yolunda onlara önderlik edebiliriz. Bunun karşısında maddi teşviğin savunulması, yalnızca burjuva hakkının genişletilmesine ve özel mülkiyet düşünce eğilimine sürükler; sonuç olarak giderek sosyalizmden uzaklaşır ve kapitalizme doğru yol alırız. Sovyetler Birliği’ndeki durum bunun aynısıdır. Orada, maddi teşvikin girmediği delik kalmamış ve sonuçta bir avuç tekelci bürokrat kapitalistin zenginleşmesi karşısında geniş emekçi kitleleri daha fazla yoksulluğa itilmişlerdir. Maddi teşvikten hangi sınıfın yarar sağladığı ve hangi sınıfın sıkıntı çektiği ve bu durumda söz konusu olanın Marksizm mi yoksa revizyonizm mi olduğu açık değil mi? Deng Siao-ping bütün gücüyle maddi teşviğe sarılıyor. Bu, onun Marksizme ihanet ettiğinin ve revizyonist olduğunun açık bir delilidir.

III.

Siyasi çizgiler arasındaki mücadele genellikle felsefi alandaki iki çizgi mücadelesine bağlıdır. Çen Du-siyu ve Vang Ming’den Liu Şao-şi ve Lin-Piao’ya kadar partimiz içindeki tüm oportünist çizgilerin elebaşları, felsefi alanda Marksist diyalektik ve tarihi materyalizme ihanet ettiler, idealizm ve metafiziği oportünist çizgilerinin temeli olarak aldılar. Deng Siao-ping de aynı şeyi yaptı. Felsefi alanda Marksizme ihanetinin açık belirtisi, idealizm ile materyalizme karşı mücadele etmesi ve eklektisizmi diyalektiğin yerine geçirmesidir.

Marksistler daima tarihi yaratanın halk kitleleri olduğu fikrini savunmuşlardır. Başkan Mao’nun söylediği gibi “halk ve yalnızca halk dünya tarihini yaratan itici güçtür.” (Koalisyon hükümeti üzerine) Ayrıca şunu da belirtti: “Gerçek kahramanlar kitlelerdir, bizlerse ekseriyetle gülünç duruma düşecek kadar safız.” (‘Köyde ilişkilerin araştırılması’na önsöz) Çalışma ve planlama gibi yaptığımız, aslında halk kitlelerinin taleplerinin yansımasından başka bir şey değildir. Kitlelerden kitlelere- bu, bizim temel yönetme metodumuzdur. Aynı zamanda, dünyayı materyalist diyalektik ile uyum içerisinde tanımamız ve değiştirmemiz için biricik doğru ideolojik çizgidir. Bu Marksist-Leninist çizginin aksine bütün revizyonistler tarihi idealistlerdir. Onlara göre tarihi köle değil de, onların yerine birkaç kahraman yaratmıştır. “Gerçek kahraman kitledir” gerçeğini asla kabul etmezler. Kitle hareketinden çok korkarlar ve bir hareket başladığında da tüm araçlarla onu bastırmaya çalışırlar.

Bu anlamda Deng Siao-ping muazzam bir gövde gösterisinde bulundu. Tarımın sosyalist dönüşümü sırasında kooperatifleşmeye karşı savaştı. Liu Şao-şi ile birlikte Büyük Kültür devriminin başlangıcında burjuva gerici bir çizgi izleyerek devrimci kitleleri baskı altına aldı. Şimdi de alınan doğru kararları ortadan kaldırmaya yönelik sağ rüzgarı estirmeye başladı. Büyük Kültür Devrimini inkar ederek sosyalist yeni şeyleri reddetti e tüm yürekten işçi sınıfına ve diğer emekçilere dayanılmasına karşı çıktı. Böylece kendisini bir tarihi idealistten çok daha fazla açığa çıkardı.

Marksist felsefe zıtların birliği yasasının, evrenin temel yasası olduğu görüşünü savunur. Birbirleri ile çelişen zıtların arasında hem birlik hem de mücadele vardır, ve bu da şeylerin gelişmesine yol açar. Karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde bir dizi çelişki vardır ve bunlardan birisi baş çelişkiyi oluşturur; baş çelişkinin varlığı ve gelişmesi, diğer çelişkilerin varlığı ve gelişmesini belirler veya etkiler. Toplum temel yasanın ışığında ele alındığında, sosyalist toplumda ülke içinde baş çelişkinin proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki olduğu görülür. Bu baş çelişki sıkıca kavrandığında, ve proletaryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesi esas halka alındığında her şey rayına oturur ve tüm diğer çelişkiler doğru bir tarzda çözümlenebilir. Deng Siao-ping, utanmadan bu temel teoriyi değiştirerek esas halkanın yerine birlik ve istikrara ve ekonominin gelişmesine önem verdi. Böylece baş çelişkiyi ve zıtların birliği yasasını -bu temel yasayı- reddederek eklektizmin çıkmaz sokağına girdi.

Eklektizm, revizyonizmdir. Deng Siao-ping, üç direktifi de aynı kefeye koymuş, siyaseti ekonomi ile aynı seviyede ele alarak siyaseti uzman bilgi ve teknik ile özdeşleştirmiş ve sofist bir tarzda baş çelişkiyi ve çelişkinin başlıca yanını hasıraltı etmiştir. Buharin’i eleştirisinde Lenin şuna işaret ediyordu: “hem biri hem de diğeri’, ‘bir yandan -diğer yandan’- bu, Buharin’in teorik pozisyonudur. İşte eklektisizm budur.” (‘Bir kere daha sendikalar, şimdiki durum ve Troçki ve Buharin’in hataları üzerine’) Bu sözler Deng Siao-ping tam bir betimlemesidir. Bu olgu, revizyonistlerin zavallı tabiatlarını ortaya koymaktadır. Esasen onlar, Marksizm-Leninizm ve Mao Zedung düşüncesinin teorik olarak çoktan çözümlediği sorunları bir yana itmek ve onları revizyonist teori ile değiştirmek istiyorlardı. Fakat revizyonizmi uygulamak işçiler, köylüler, askerler, devrimci kadrolar ve devrimci aydınların, yani halk kitlelerinin yüzde 95’inin çıkarlarına zarar vermektedir. Bu, halkın iradesine aykırıdır. Revizyonistler açık tavır almaya cesaret edemediklerinden eklektisizmi uyguladılar, zira “Marksizmin oportünist tahrifatı ile diyalektiğin eklektik tahrifatı sayesinde kitleler en kolay bir şekilde aldatılabiliyor.” (Lenin, Devlet ve Devrim) Fakat sınıf mücadelesine giderek daha fazla bilinçlenen geniş halk kitlelerinin karşısında revizyonistlerin taktikleri tamamen yararsızdır.

IV.

Lenin’in belirttiği gibi “oportünistlerin biçimsel olarak işçi partilerinden oluşan, -objektif olarak- onların, burjuvazinin siyasi bir müfrezesi, onun etkisinin yükselticisi, onun işçi hareketi içindeki ajanları olduğu gerçeğini asla ortadan kaldırmaz.” (II. Enternasyonalin çöküşü) Oportünistler ve revizyonistler, burjuvazinin çıkarlarını savunan siyasi çizgiyi sürdürmek için sürekli Marksizmin üç unsuruna saldırmakta ve onları değiştirmektedirler. Bernstayn’dan bugünkü Sovyet revizyonist dönek kliğine kadar hepsi, Marksizmin eskidiği bahanesi altında Marksizme topyekün ihanet ettiler. Liu Şao-şi ve Lin Piao’nun başarısızlığından sonra bu sefer de Deng Siao-ping olumsuz öğretmen olarak sahneye çıktı. “Boş laf yerine yeni şeyler söylemek gerekli” diyen o değil miydi? Yukarıdaki değerlendirmeden de görüleceği gibi, onun “boş laf” ile kastettiği Marksizmin temel ilkeleri ve “yeni şeyler” ile kastettiği de “sınıf mücadelesinin söndüğü teorisi” ve üretici güçler teorisi, idealizm, eklektisizm diğer revizyonist pislikti. Bu “teoriler”, sınıf düşmanlarının elinde proletarya diktatörlüğüne karşı saldırılarında bir silah haline geldiklerinde, karşı devrimci siyasi Tiennanmen meydanı olayında da görüldüğü gibi, en gerici ve en adi siyasi sloganlara dönüştüler. Olayı tezgahlayan bir avuç karşı-devrimci “gerçek Marksizm-Leninizmi istiyoruz” diye feryat etti. Komünizme ve halka karşı amansız bir kin besleyen bu gericilerin istediği şey, saf revizoynizm ve faşizmdi. Onlar, saldırılarının esas yönünü büyük önderimiz Başkan Mao’ya ve başında başkan Mao’nun bulunduğu Parti Merkez Komitesine yönelttiler ve Deng Siao-ping’i destekleme bayrağını göndere çektiler. Bütün bunlar bu karşı-devrimcilerin “izm”lerinin Deng Siao-ping’in revizyonizmi olduğunu gösteriyor. Bu, Deng Siao-ping’in Marksizme topyekün ihaneti ve revizyonizmi uygulaması ile parti içi ve dışı burjuvazinin ve ülke içindeki ve dışındaki sınıf düşmanlarının çıkarlarını temsil ettiği gerçeğini daha açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır.

Şimdiki durumda sağdan esen rüzgara karşı verilen mücadele büyük zafer kazanmıştır. Parti Merkez Komitesi, büyük önderimiz Başkan Mao’nun önerisi üzerine Deng Siao-ping’i parti içi ve dışı olmak üzere tüm görevlerinden azletme kararını almıştır. Bu, devrimci kitlelerin mücadele ruhunu son derece yükseltmiş ve sınıf düşmanlarının gerici küstahlıklarını gözle görülür bir şekilde sindirmiştir. Fakat mücadele henüz sona ermemiştir. İdeolojik, yani teorik açıdan, Deng Siao-ping’in revizyonist çizgisini derinlemesine eleştirmek hala yerine getirmemiz gereken önemli bir mücadele görevidir.

Lenin’in belirttiği gibi, Marks’ın öğretisi “yaşadığı sürece, her adımı mücadele yolu ile kazanmak zorunda kalmıştır.” (‘Marksizm ve revizyonizm’) Burjuvazi ve revizyonistler, Marksizm’in ilerlemesi ve zaferleri karşısında asla seyirci kalmayacaklardır. Onlar, Marksizme karşı saldırılarını mutlaka sürdürecekler ve onu değiştirmenin yollarını arayacaklardır. Ancak tarihin de kanıtladığı gibi Marksizm, revizyonizme karşı her mücadeleden daha da çelikleşerek ve güçlenerek çıkmıştır. Marksizm, tam da revizyonizme karşı mücadele içinde durmadan ilerliyor. Revizyonizm ve onun temsil ettiği burjuvazi yozdur ve yok olmaya mahkumdur.

“Peking Rundschau”

8 Haziran 76, Sayı: 23