“SOSYALİZM VE SOSYALİZMDEN GERİYE DÖNÜŞ SORUNLARI” ÜZERİNE

STALİN’İN HATALARINA SARILMA

Yoldaşlarımızın devlet ve sosyalizmde karşıt sınıfların varlığı konusunda düştükleri hatalar Stalin’in bu konuyla ilgili yanılgılarından kaynaklanıyor. Bu Stalin’in hatalarının değerlendirildiği bir yazı değildir, ama sosyalizmle ilgili söylediklerimiz dolaylıda olsa bu hatalara yönelmiş bir eleştiridir. Yoldaşlarımızın Sovyetler Birliği’ndeki geriye dönüş ve Kültür Devrimi’nin tecrübelerinden sonra bu hatalı görüşlere yönelmeleri elbette tesadüfi değildir. Bu yöneliş, Çin’deki geriye dönüşün yarattığı moral bozukluğu ve güvensizlik duyguları, modern revizyonizmin kazandığı güçlü zaferlerin etkileri sonucu olmuştur. Yoldaşlarımızdaki bu ideolojik gerileme, Stalin savunuculuğu görünümünde, Stalin’in hatalarına sarılarak ortaya çıkmaktadır. Stalin yoldaş hata yapmıştır, ama bunlar bir komünistin yanılgılarıdır. Ve maddi şartları vardı. Sosyalizmin özgül sorunlarının çözümünde birikimin henüz yeterli olmamasındaydı. Ama geçen bunca mücadele tecrübesinden sonra artık aynı yanılgıları tekrarlamak bir komünistin hatası olmaktan çıkacak ve modern revizyonizmin etkisi altında kalmak olacaktır. Çünkü uluslararası komünist hareket içinde bu sorunlar tartışılmış ve Stalin’in yanılgıları belirlenmiş ve bunlardan çıkarılan olumlu dersler, BPKD’nin pratik tecrübeleriyle kanıtlanmıştır. Ve üstelik partimiz tarafından şu ana kadar ve tartışmayı açan arkadaşlar tarafından da bir zamanlar savunulmuş olan bu görüşlerden geriye gitmek ve Stalin’in yanılgılarına sarılmak, sadece BPKD’den bir adım geriye atmak değil, aynı zamanda içinde bulundukları şartlar göz önüne alındığında Marks’tan Lenin’den (sosyalizmde devlet konusunda) bir adım geride olan Stalin’den daha da gerilere düşmek demektir.

Büyük ihtimalle, arkadaşlar, eleştirilerimizi okuduklarında şöyle bir itiraz ileri süreceklerdir: “Hayır, biz Kruşçev revizyonizminin etkisiyle değil, tersine, büyük öğretmen Stalin’in doğru görüşlerine sadık kalarak bu görüşleri söyledik.” Elbette böyle bir itiraz içinde doğruluk taşıyacaktır ama ne yazık ki, üzülerek belirtelim ki, Kruşçev’in tezleri Stalin’in hatalı görüşlerinden bir farklılık taşımamaktadır bu noktada. Stalin’in bu hatalarına modern revizyonistler ve Troçkistler sahip çıkmakta ve mütemadiyen istismar etmektedir. Kapitalizmden komünizme geçiş evresini “sosyalizme geçiş”e indirgeyen ve devletin artık (sosyalizmde), özünde zor olmaktan çıkaran ve devletin varlığını dış şarta, emperyalist kuşatmaya bağlayan anlayışlar da, revizyonist görüşlerin yayılmasında ML saflarda kafaları karıştırmakta, revizyonist ve Troçkist istismarına açık olmaktadır. Mesela bulunduğumuz yerde Troçkistler sosyalizmde burjuvazinin bulunmadığını ve “kapitalizmden komünizme geçiş” evresinin komünizmin alt evresi olan sosyalizme geçmek olduğunu savunmakta ve bunlara yönelen eleştirilere karşı da “siz Stalin’i dahi reddediyorsunuz” diyerek, Stalin’in bu azılı düşmanları onun arkasına sığınmaya çalışmaktadırlar. Bu yalnızca buraya ait değildir, her tarafta ve her zaman, Sovyet revizyonizmine ve geriye dönüşle ilgili yapılan eleştirilere, modern revizyonistler, revizyonizmin etkisi altında olan küçük-burjuva hareketleri sürekli olarak Stalin’in hatalarının arkasına sığınmıştır, onları istismar ederek hatalarını gizlemeye çalışmışlardır. Bunun kendi tabanları üzerinde büyük bir etkisi bulunduğu da bütün yoldaşların hergün karşılaşarak gördükleri bir şeydir.

İkinci olarak yazılarında yoldaşlar, Stalin’in hataları konusunda kararsız ve açık bir kafaya sahip olmadıkları gibi Sovyetler Birliği’ndeki geriye dönüşün temelindeki ideolojik yanılgıları görememektedirler. Şöyle söylüyorlar:

“Ne var ki, Stalin’in buradaki ifadesi, Sovyet toplumunun genel olarak sınıf çatışmalarından kurtulduğu izlenimini vermesi tek yanlı idi. Sovyet toplumu gerçi uzlaşmaz sınıflar arasındaki çatışmalardan kurtulmuştu, alt yapıdaki ve üst yapıdaki bu kalıntılar kapitalist yol tehdidinin varlığını koruduğunu, kapitalist yol ile sosyalist yol arasındaki mücadelenin sürdüğünü kısaca sınıf çatışmalarının sona ermediğini gösteriyordu…” (Sf. 15)

Stalin’in hataları konusunda berrak olmayan bir görüş -başı sonu birbiriyle çelişmektedir. Eleştirilerin başında “genel olarak sınıf çatışmalarını” (özel olarak sınıf çatışmaları konusunda hangi doğrunun savunulduğu ayrı bir merak konusu) görmediğini söylemesine rağmen hemen ardından Sovyet toplumunu “gerçi uzlaşmaz sınıflar arasındaki çatışmalardan kurtuldu”ğunu söyleyerek, Stalin’in sınıf çatışmaları konusundaki hatalarının sınırlarını çiziyor. Bundan hareketle, uzlaşmaz sınıf çatışmaları kalktığına göre, Stalin’in hatası uzlaşır sınıf çelişkilerini görememiş olmasıdır sonucuna varılabilir. Ama hemen ardından “kapitalist yol ile sosyalist yol arasında mücadelenin sürdüğü” ve bu çatışmanın da Stalin tarafından görülmediği eleştirisi geliyor. Burada yoldaşlar hem sosyalizmde uzlaşmaz sınıf mücadelesinin varlığını kabul ediyor, hem de Stalin’in bu konuda eleştiriyor. Kısacası eleştirinin sonucunda başındakilerden farklı ve çelişkili şeyler söyleniyor. Bu da arkadaşların kafalarının içinde bulunduğu kargaşalığı dile getirir.

Bu tutarsızlıktan ayrı yoldaşlarımızın Stalin’i eleştirisi hatalı bir anlayışın ürünüdür ve bundan dolayı yanlış ve haksız bir eleştiridir. Yoldaşlarımızın Stalin’i eleştirirken hareket ettikleri fikir, daha önce eleştirdiğimiz “uzlaşmaz çelişkinin varlığı için, uzlaşmaz sınıfların varlığı şart koşulmaz” şeklindeki anlayışlarıdır. Stalin’de -arkadaşlarımızın tersine- böyle bir anlayış yoktur ve bu anlayışa sahip olmadığı için de Stalin hatalı değildir. Olmayan sınıfların, ortadan kalkmış sınıfların iktidar mücadelesi yürüteceği anlayışı anti-Marksisttir. Bu anlayış revizyonizm ile Marksizm arasında yalpa yapan küçük-burjuvaların orta yolcu mantığının ürünüdür. Stalin haklı olarak böyle bir ayrıma gitmemiştir. Elbette sosyalizmde uzlaşmaz sınıf mücadelesini kabul etmeyerek büyük bir yanılgıya düşmüştür ama bu onun temel olan yanılgısı değildir. O’nun yanılgısının temelinde sosyalizmde uzlaşmaz sınıf mücadelesi (kapitalist yol ile sosyalist yol arasındaki mücadele)nin varlığını görmemesinin kökeninde, sosyalist toplumda “uzlaşmaz sınıfların” artık bulunmadığını söylemesidir. Burjuvazinin varlığı kabul edilmeyince, onun iktidar mücadelesi yolu da kabul edilemezdi. Bu sonuçtu.

Ayrıca Stalin’in devlet konusunda düştüğü yanlışlar hakkında şöyle bir açıklama da bulunuyorlar:

“Stalin … pratikte emperyalist kuşatma nedeniyle, içe karşı olmasa dahi, dışa karşı askeri bastırma işlevinin süreceğini belirtti. Hatta emperyalist kuşatma sürdüğü takdirde, komünizme ulaşılsa dahi bu işlevin de süreceğini vurguladı. Ancak Stalin bunu devletin asil işlevi olarak değil, ikinci görevi olarak koymuştur. (Bkz. S-LS. Sf. 729-732) Bu noktanın üzerinde önemle duruyoruz, çünkü Stalin’in sosyalizmde sınıf mücadelesi hakkındaki görüşlerini çarpıtarak sözde “savunma” yeni-Troçkist görüşler bunun tersini iddia etmekte ve sosyalizm şartlarında devletin varlığını esas olarak emperyalist “kuşatma ile açıklamaktadırlar.” (Sf. 14)

Burada, Stalin’e uzun süredir Marksistler tarafından yöneltilen bir eleştiriye cevabı buluyoruz. Stalin, sosyalizmde devletin varlığını dış şartlara bağlayarak hataya düşmüştür. Yeni Troçkistler (sadece yeni Troçkistler değil aynı zamanda modern revizyonistler de) Stalin’in bu hatasını kendi ihanetleri doğrultusunda sömürerek kullanmaktadırlar. Stalin’in bu hatasını görmek yerine arkadaşlarımız hatayı çeşitli yorumlarla düzeltmeye çalışmaktadırlar. Hiç kuşkusuz, modern revizyonizme ve Troçkizme karşı böyle bir mücadele yöntemi Marksizm-Leninizme zarar verecek ve onların etkinliğinin giderek güçlenmesine yol açacaktır.

Yoldaşlarımızın, bakmamız için işaret ettikleri “Leninizmin Sorunları”nın aynı sayfalarına bakıldığında Stalin’in sosyalist toplumda devletin varlık sebebinin ve onun esas işlevinin pek de burada iddia ettikleri gibi olmadığı kolayca görülür.

“Devlet, toplumun düşman sınıflara bölünmesinden doğdu; sömürülen çoğunluğun sömürücü azınlık yararına baskı altında tutulması için doğdu. Devlet iktidarının belli başlı aletleri, ordu, cezai organlar, casusluk örgütleri, hapishaneler idi. Devlet etkinliğini iki özsel işlev niteler bir iç (baş) işlev- sömürülen çoğunluğu baskı altında tutmak ve bir de dış (baş olmayan) işlev- kendi sınıfının, egemen sınıfın topraklarını, başka devletlerin toprakları zararına genişletmek, ya da kendi devletinin topraklarını başka devletlerin saldırılarına karşı savunmak. Kölelik ve feodalizm rejiminde bu böyle idi. Kapitalist rejimde de böyledir. (abç)” (Stalin, LS, Sf. 729)

Stalin burada, “kölelik-feodal ve kapitalist” toplumlardaki devletin esas işlevi (yani onun varlık şartı) üzerinde duruyor ve bunlarda belirleyici olanın iç etkenlerin olduğunu söylüyor. Peki ya sosyalist devlette durum nedir? Sosyalist devlet konusunu da çeşitli dönemlere ayırıyor: “Ekim Devriminden bu yana, sosyalist devletlerimiz, gelişmeleri içinde başlıca iki evreden geçti.”

“Birinci evre, Ekim Devriminden sömürücü sınıfların ortadan kaldırılmasına değin uzanan dönemdir. Bu dönemin başlıca görevi devrik sınıfların direncini kırmaya, müdahalecilerin saldırılarına karşı ülke savunmasını örgütlemeye, sanayi ve tarımı eski durumuna getirmeye kapitalist unsurların ortadan kaldırılması için zorunlu koşulları hazırlamaya dayanıyordu.”

“İkinci evre, kent ve kır kapitalist unsurlarının ortadan kaldırılmasından, sosyalist iktisat sisteminin tam zaferine değin, yeni anayasanın kabulüne değin uzanan dönem oldu. Bu dönemin özsel görevi sosyalist ekonomiyi ülkenin tümünde örgütlemek ve kapitalist unsurların son kalıntılarını ortadan kaldırmak: kültür devrimini örgütlemek, ülkenin savunması için kusursuz olarak yerleştirilmiş bir ordu örgütlemek idi.”

“Sonuç olarak, sosyalist devletimiz işlevleri değişmiştir. Sömürü kaldırıldığına, sömürücüler artık var olmadığına ve artık baskı altında tutulacak kimse bulunmadığına göre, ülke içindeki askeri bastırma işlevi gereksiz duruma gelmiş ortadan kalkmıştır. (abç) Bastırma işlevi yerini kamu malı hırsız ve aşırıcılarına karşı, sosyalist mülkiyetin korunması işlerine bırakmıştır. Ülkenin dış saldırıya karşı askeri savunma işlevi (abç), olduğu gibi korunmuştur.”

“Görüldüğü gibi, şimdi yepyeni bir devletimiz, tarihte benzeri olmayan ve biçimi ve işlevleri bakımından, birinci evrenin sosyalist devletinden gözle görülürcesine ayrılan sosyalist bir devletimiz var.” (age, Sf. 730-731)

Sömürücü sınıfların iktidarda olduğu toplumlarda ve sosyalist toplumun ilk evrelerinde (sosyalizme geçiş dönemi) devletin varlık sebebi iç sebepleri olarak belirtiliyor. Ancak sosyalizmde “baskı altında tutulacak kimse olmadığından” askeri bastırma işlevinin gereksiz duruma geldiğini ve “ortadan kalktığı”nı söylemektedir. Bu halde devletin var olmasının iç sebepleri kalkmıştır ama Stalin’e göre henüz emperyalist kuşatma devam ettiği müddetçe devlet olacaktır. Hatta komünizmin üst evresine varılsa bile yine, kapitalist kuşatma altında devlet olacaktır. (Devletin bu biçimi imkansız, olamaz bir şey değildir.) Stalin’in ifade ettiği tipte bir devlet olabilir. Bu konuda konuşmayı daha çok erken buluyoruz. Ancak sosyalizmde devletin esas işlevi dış işlev değildir. Başka bir deyişle burada devlet halen proletarya diktatörlüğü ise, ülke içindeki uzlaşmaz karşıtlıkların varlığı üzerinde yükselir. Stalin sosyalizmde, baskı altında tutulacak kimsenin artık olmadığını, geriye dönüşü sağlayacak ve örgütleyecek bir gücün varlığını görmeyerek, bunlara karşı uygulanması zorunluluğu halen devam eden proletarya diktatörlüğünü kaldırmakla ve demokrasiyi tüm toplumu kucaklayacak şekilde genişletmekle, Marksizmin diğer ustalarından ayrılmış, hataya düşmüştür.

Stalin, eğer sosyalist kuşatma kapitalist kuşatmanın yerini alırsa, devlet ortadan daha komünizmin ilk evresinde kalkabileceğini söylüyor. Bu görüşleriyle Stalin devletin sosyalizmde var olma şartlarında belirleyici olanın değiştiğini, eskinin iç şartların yerine sosyalizmde kapitalist saldırı tehlikesinin aldığını açıkça belirtiyor. Stalin’in bu açıklamalarına rağmen halen yoldaşlarımızın, sosyalizmde de devletin esas işlevinin iç işlev olduğunun Stalin tarafından belirtildiğini iddia etmeleri ve bu konuda yeni Troçkistlere yersiz bir saldırı başlatmaları yanlıştır. Yeni Troçkistler hatayı istismar ediyorlar.

Sosyalizmde devlet konusunda Stalin’in görüşlerine devam edelim: Daha önceki sayfalarda da Stalin yoldaş, bazı Bolşevik parti üyelerinin ağzından konuşarak, şöyle söylüyor: “Devlet üzerindeki Marksist öğreti, komünist rejimde devletin olmadığını söyler. Neden sosyalist devletimizin ortadan kalkması için çalışmıyoruz? Devleti asar-ı antika müzesine kaldırmanın zamanı gelmedi mi?” (age, Sf. 728) Fakat tarihsel koşulları göz önüne almadıklarını, “kapitalist kuşatmayı ve sosyalizm ülkesi için bu kuşatmadan doğan tehlikeleri unutmuş bulunduklarını da göster”diğini söylüyor. Böylece Stalin bazı Bolşeviklerin devlet üzerindeki anlayışlarına katılarak hataya düşüyor. Stalin’in görüşlerini aktardığı Bolşevikler, gerçekte Stalin’in yaptığı övgüye hak kazanmış değiller ve bu sözler, onların Marks’ın Engels’in devlet konusundaki görüşlerini hiç de özenle öğrenmediklerini gösteriyor. Çünkü proletarya diktatörlüğünün ve devletin asar-ı antika müzesine kaldırılması komünizmin ilk evresinde değil, yüksek evresine geçişle olacak (Bkz. Lenin, Devlet ve İhtilal, Sf. 113 ile karşılaştır) bir şeydir ve ustalarda bunu böyle öğretmişlerdir. Bu durumda komünizmin ilk evresinde, devletin kalkması gerektiğini söyleyenlere yöneltilecek eleştiri Stalin yoldaş gibi dış tehlike gösterilerek değil, kapitalizme geriye dönüşün halen mümkün olduğunu ve bunu yaratacak güçlerin halen varlıklarını değişik biçimlerde, sinsi bir biçimde sürdürdüklerini göstererek ve bunun halen sosyalizm boyunca devletin varlığını zorunlu kılacağını söyleyerek eleştirilmeli ve aydınlatılmalıydılar.

Ama Stalin’in bu Bolşeviklerden farklı olarak düşündüğü ise yine kendi açıklamalarından görüldüğü gibi kapitalist kuşatmanın bulunması görüşüdür. Bu ayrı yan bir yana bırakılırsa Stalin’in de Marks’ı, Engels’i, bu Bolşevikler gibi anladığı açıktır. Zaten yazının devamında, Engels’in Dühring’e karşı söylediği devletin sönmesine ilişkin sözlerini aktarır ve bu sözlerden sosyalizmde (komünizmin ilk evresi) devletin ortadan kalkacağı sonucunu çıkarır ve şöyle söyler:

“Engels’in tezi doğru mudur?”

“Evet doğrudur, ama şu iki koşuldan biriyle: a)-Eğer sosyalist devlet, uluslararası etken önceden bir yana bırakılarak ve, çözümleme kolaylığı bakımından, ülke ve devlet uluslararası konjonktür dışında göz önünde tutularak sadece ülkenin iç gelişmesi açısından irdelenirse ya da, b)- Eğer sosyalizmin tüm ülkelerde, ya da ülkelerin çoğunda zafer kazanmış bulunduğu; kapitalist kuşatma yerine sosyalist kuşatma olduğu; artık dıştan saldırı tehlikesi bulunmadığı, ordu ve devleti pekiştirmenin artık gerekmediği varsayılırsa.”

“Ve eğer sosyalizm ancak tek başına alınmış bir tek ülkede zafer kazanmışsa ve bunun sonucu, uluslararası durumu bir yana bırakmak kesinkes olanaksızsa böyle bir durumda ne yapmalı? Engels’in formülü bu soruya yanıt vermez.” (abç, age, Sf. 727-728)

Görüldüğü gibi, devletin tamamen ortadan kaldırılması olarak yorumlanan Engels’in sözlerinin doğruluğu iki şarta bağlanıyor ve tek ülkede sosyalizmin inşası sırasında devletin varlığı sorunudur, Engels’in sözlerini eksik ve geçersiz bulur.

Şunu belirtelim ki, Engels’in Stalin tarafından aktarılan görüşleri, Lenin tarafından “Devlet ve İhtilal”de aktarılmış ayrıntılı ve yaratıcı bir çözümlemesi verilmiştir. Lenin, Engels’in bu görüşlerinden hiç de Stalin gibi sonuçlar çıkarmaz. Tersine Engels’in “devlet olarak devleti ortadan kaldır”mayı proletaryanın iktidarı olmasından itibaren başlatır ve Engels’in burada (Stalin’in iddia ettiği gibi bu formülüyle ülkelerin çoğunda meydana gelebilecek bir devrimle değil, kapitalist kuşatma altında olan ve hunharca bastırılmış bulunan) Paris Komünü deneyini dile getirdiğini söylemektedir. Devletin devlet olarak ortadan kalkmasının anlamı bir avuç zenginin milyonlarca emekçi üzerindeki “özel baskı gücünün” yerini emekçi çoğunluk tarafından sömürücü azınlığa karşı “özel bir baskı gücünü” geçirmektedir. Lenin’in bu tanımı ile Engels’in formülü “kapitalist kuşatma” altında olan sosyalist bir ülkenin sorunlarına cevap verecek niteliktedir.

Stalin, Engels’in “devletin devlet olarak kalkması” ve “uykuya dalmasını” sosyalizmde devletin (proletarya devletinin) tamamen ortadan kalkması olarak anlıyor ve itiraz ediyor: “Engels sosyalizmin bütün ülkelerde ya da ülkelerin çoğunda az çok aynı zamanda zafer kazandığı varsayımından yola çıkar.” Ama Lenin, tam da bu formül için şunları söyler: “Aslında, bu sözler, kısaca, proleter devrimlerin en büyüklerinden birinin deneyimini… 1871 Paris Komünü deneyimini dile getirir.” (D. ve İ. Sf. 23) Engels’e göre, komünizmin alt evresinde devlet olarak ortadan kalkan, burjuva devlettir ve bunun yerini alan çoğunluk demokrasisi, başka deyişle gerçek bir devlet olmayan proleter devleti yer alır ve bunun ortadan kalkması ise, bütün sınıfların tamamen ortadan kaldırıldığı ve artık baskı altında tutulacak kimsenin kalmadığı “gerçek demokrasi”de mümkün olduğunu ve devletin bu dönemde asar-ı antika müzesine kaldırılacağını söyler. Lenin ise Devlet ve Devrim’de Engels’in bu sözlerini daha da geliştirerek, komünizmin alt evresinde, neden proletarya diktatörlüğünün halen devam etmesi gerektiğinin ekonomik temelini ayrıntılı olarak açıklar. Lenin’in devletin varlığını tam komünizm evresinin hemen öncesine kadar ki bir dönem için öngörülen görüşlerine rağmen Stalin yoldaşın daha komünizmin alt evresinin henüz başı sayılabilecek bir yerde, devleti ortadan kaldırmanın iç şartlarının olgunlaştığından ve devletin bu işlevinin ortadan kalktığından bahsetmesi, Stalin’in bu konuda Lenin’den ayrı düşündüğünü gösterir. (Stalin ile Lenin arasındaki anlayış farklılığı gayet açıktır.) Ve Stalin, Engels’i, hem de Lenin’in yaratıcı açıklamalarına rağmen anlayamamıştır; hatalı görüşlerinin temelinde de bu yanılgılar vardır. Bütün arkadaşlar Lenin’in Devlet ve Devrim’inde “Devletin Sönmesi ve Zora Dayanan Devrim” bölümü ile Stalin’in “Leninizmin Sorunları”nın sayfa: 725-732 arasındaki bölümün dikkatli bir karşılaştırmasını yaparlarsa bu farklılığı göreceklerdir. Ayrıca Lenin’in devletin sönmesinin ekonomik temeli ve komünizmin alt evresinde devletin durumu ile ilgili bölümleri okurlarsa konuyu daha ayrıntılı karşılaştırma imkanına sahip olurlar. Yoldaşlar, hatalara karşı doğru komünist tavır, “cesur ve amansız” olmaktır. Hatayı yapan kişi Marksizmin bir ustası da olsa bu ilke değişmeyecektir. Tersine, bütün dikkatimizle bunun üzerinde durmalıyız. Büyük komünistlerin yaptığı hataların vereceği zarar da daha ağır olacaktır. Bu ise bizim daha dikkatli ve kararlı olmamızı emreder.