“SOSYALİZM VE SOSYALİZMDEN GERİYE DÖNÜŞ SORUNLARI” ÜZERİNE

PROLETERLER DEVRİMCİ İYİMSERLERDİR Bi Şeng

Başkan Mao’nun alınan doğru kararları değiştirmek üzere sağdan esen rüzgarın geri püskürtülmesi için bizzat başlattığı ve yönettiği büyük mücadele, kapitalist yoldaki bir numaralı iflah olmaz parti iktidar sahibi Deng Siao-ping’in proletarya diktatörlüğünü devirme ve kapitalizmi restore etme caniyane planını boşa çıkardı. Bu, Liu Şao-şi ve Lin Piao’nun iki burjuva karargahının Büyük Proleter Kültür Devriminde yıkılmasından sonra parti içindeki burjuvaziye karşı mücadelede kazanılan bir başka büyük zaferdir. Gerçi parti içindeki burjuvaziye karşı mücadelemiz daha uzun bir zaman sürecek ve oldukça dolambaçlı bir hat izleyecektir; gerçi sosyalizmin tüm tarihi dönemi boyunca kapitalizmin restorasyonu tehlikesi var olacaktır, bununla birlikte burjuvazi nihai olarak yenilecek ve proletarya zafer kazanacaktır, -bu, şüphesiz tarihi gelişmenin esas akımıdır.

DEVRİM GERİCİLİĞE KARŞI ZAFER KAZANACAKTIR:

Partide burjuvazinin ortaya çıkması, parti içinde çelişmelerin ve mücadelenin varlığı objektif olgulardır. Her şey kendi içerisindeki çelişmelerin mücadelesi ile gelişmektedir. Parti bunun dışında değildir. Engels’in uzun zaman önce tespit ettiği gibi “proletaryanın gelişmesi her yerde iç mücadelelerle olmaktadır.” “Şayet başkaları da Marks ve ben gibi tüm yaşam boyunca sözde sosyalistlere karşı mücadele etmiş olsalardı (zira bizler burjuvaziyi bir sınıf olarak ele aldık ve asla burjuvalara karşı tek tek mücadelelere girişmedik), işte o zaman kaçınılmaz mücadelenin başladığı şeklinde pek kederlenmeyecektik.” (Engels, August Bebel’e, 28 Ekim 1882). Başkan Mao parti içindeki burjuvaziye karşı mücadeleden söz ettiğinde, şöyle söylüyordu: “Mücadele olmadan ilerleme olmaz.”, “800 milyon insan mücadele etmeden durabilir mi?” Liu Şao-şi, Lin Piao ve Deng Siao-ping ile yeni ve eski burjuvazinin ve diğer sömürücü sınıfların temsilcileri partiyi tehlikeye sokma ve proletarya diktatörlüğünü baltalamada esas gücü oluşturmaktadırlar. Onlara karşı yürüttüğümüz mücadele, sosyalizm döneminde ilk sınıf ve iki yol arasındaki mücadelenin yoğun ifadesidir. Bu mücadele, ülkemizin kaderi ve geleceği açısından belirleyicidir. Kapitalist yoldaki parti iktidar sahiplerinin parti ve devlet yönetimini gasp etme komploları zamanında keşfedilip boşa çıkarılmazsa burjuvazinin proletarya üzerinde diktatörlük kurması kaçınılmaz olacaktır ve iktidar sahiplerinin revizyonist çizgisi eleştirilmezse proleter devrimin gerek üst yapı gerekse de ekonomik temeldeki kazançları yitirilecektir. Mücadele etmeden durulmayacağı açıktır. Ancak parti içindeki burjuvazinin kapitalizmin restorasyonunu önleyebilir ve sosyalizm davasını sürekli ilerletebiliriz. Proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişkiyi inkar etmek ve bu çelişkiye yan çizmek, parti içindeki burjuvaziye karşı mücadele etmekten bırakmak veya ondan korkmak, tam da böyle bir tutum Marksistler için caiz olmayan bir tutumdur.

Proleterler devrimci iyimserlerdir; onlar, parti içindeki burjuvaziye karşı mücadeleden zaferle çıkacaklarına inanıyorlar. “Yeni eskinin yerini alır. Bu evrenin genel ve ebediyen çürütülmez yasasıdır.” (Mao Zedung Çelişki Üzerine.) Yeni, kaçınılmaz olarak çürüyeni, ölmekte olanı alt ediyor; kaçınılmaz olarak devrim, gericiliğe karşı zafer kazanıyor. Parti içindeki ve dışındaki burjuvazi, ikisi de çürüyen üretim ilişkilerini temsil eden ve batan güçlerdir. Burjuvazinin Komünist Partisinde karargah olması, onun gücünün bir belirtisi değildir. Bu sadece, parti dışındaki burjuvaziye karşı sürekli mücadelelerimizden sonra onun yüzünün açığa çıktığını, dolayısıyla kendi bayrağını dalgalandırmasının veya proletaryaya karşı bütün cephelerde açık mücadele denemesi için güçlerini bir araya toplamasının zor olduğunu gösteriyor. Parti içindeki burjuvazinin henüz sağ gerici bir potansiyeli elinde tutmasına ve karşı-devrimci yıkıcı faaliyetleri için belli bir süreye sahip olmasına rağmen, onun iğrenç hareketleri sadece devrik, ölüme mahkum gerici sınıfların çırpınışlarının bir ifadesidir. Tarihteki bütün gericiler gibi parti içindeki burjuvazi de kâğıttan kaplandır ve ondan çekinmek gereksizdir. O, tarihin gelişme yönüne karşı çıkıyor, ve “…. burjuvazinin baskı ve sömürü ideolojisine ve kapitalist sisteme sarılıyor.” Dolayısıyla tarihin tekerleği altında ezilecektir. Sosyalist sistem nihai olarak kapitalist sistemin yerini alacaktır; bu, insan iradesinden bağımsız objektif bir yasadır. Liu Şao-şi, Lin Piao ve Deng Siao-ping gibi revizyonist çizginin ele başları, her ne kadar ümitsizce feryad edip sızlanmışlarsa da, gözü dönmüşçesine mükemmel devrimci duruma saldırıp karalamaya çalışmışlarsa da Çin halkının sosyalist yolda ve proletarya diktatörlüğü altında kararlılıkla devrimi sürdürme isteğini ve zafere olan güvenini sarsamamışlardır.

GÜCÜMÜZÜN KAYNAĞI

Başkan Mao şunu belirtiyor: “Kitlelere ve partiye inanmalıyız. Bunlar iki temel ilkedir. Bu ilkelerden şüphe ettiğimizde hiçbir şey gerçekleştiremeyiz.” (‘Tarımda kooperatifleşme sorunu üzerine’) Partiye ve kitlelere güven, parti içindeki burjuvazinin alt edilmesine bitmez tükenmez bir güç kaynağıdır.

Başkan Mao tarafından bizzat kurulan ve bugünkü büyüklüğüne eleştirilen partimiz, proletaryanın siyasi partisidir. Parti içinde burjuvazinin ortaya çıkması, partimizin proletaryanın öncüsü olan niteliğini değiştiremez ve asla parlaklığını karartamaz. Aksine; parti içinde burjuvazinin ortaya çıkmasını kabul etmesi ve onu açığa çıkarması burada partimizin sahip olduğu büyük gücü göstermektedir. “İdeolojik ve siyasi çizginin doğruluğu veya yanlışlığı her şeyi belirler.” Başkan Mao’nun proleter devrimci çizgisi partiye egemendir ve her gün daha fazla halkın bilincinde kök salmaktadır. Bu, partimiz içerisinde de oluşan burjuvaziyi alt etmenin temel garantisidir. Liu Şao-şi, Lin Piao, Deng Siao-ping ve onların denetimi altındaki dönekler ve ajanların açığa çıkarılıp eleştirildiği Büyük Proleter Kültür Devriminde partimiz daha saf, daha güçlü ve daha dinamik bir hale geldi. O, iç ve dışta proletarya diktatörlüğünün tarihi tecrübelerini özetledi ve özellikle Sovyetler Birliğindeki revizyonist yozlaşmadan tarihi dersler çıkardı. Aynı zamanda oportünizm ve revizyonizme karşı verdiği uzun süren mücadelelerde zengin tecrübeler edindi. Bunlar, partimizin kendi saflarındaki burjuvaziyi yenmesinin önemli şartlarıdır. 55 yıldır partimiz, iki uzlaşmaz sınıf ve iki çizgi arasındaki fırtınalı büyük mücadelelerde ilerlemektedir. Partimizi içeriden bölmek amacıyla birbiri ardına partide ortaya çıkan oportünist ve revizyonist çizginin ele başları son tahlilde hezimete uğramışlardır. Devrimci saflardaki bu “mikrop”ların yok edilmesi sayesinde partimiz, başında Başkan Mao’nun bulunduğu Merkez Komitesi etrafında daha da sıkı kenetlenmiş olup başkan Mao’nun proleter devrimci çizgisi tarafından belirlenen yolda muzaffer bir şekilde ilerlemektedir. Bizlere güven veren tarihi tecrübelerdir. “Partimiz, parlak bir geleceğe sahiptir.”

İşçi, yoksul köylü ve aşağı orta köylü kitleleri, parti içindeki burjuvazinin alt edilmesinde esas güçtürler. Başkan Mao altını çize çize şunları belirtti: “Demokratik devrimden sonra işçiler, yoksul köylüler ve aşağı orta köylüler oldukları yerde durmadılar, onlar devrim istiyor.” “100 yıl sonra devrim gerekecek mi? 1000 yıl sonra da devrim gerekli olacak mı? Devrim her zaman gereklidir. İnsanların bir bölümü daima kendilerini baskı altında hissedecek; küçük memur, öğrenci, işçi, köylü ve askerler büyük hayvanların baskısı altında bulunmak istemiyorlar. İşte bunun için onlar devrim istiyor.” Liu Şao-şi, Lin Piao ve Deng Siao-ping gibi burjuvazinin partideki “büyük hayvanlar”ı iktidarlarını, restorasyon ve gerilemeyi gerçekleştirmek ve devrime karşı direnmek için kullandılar. Halk kitlelerinin ezici çoğunluğunun isteğini hiçe saydıklarından kaçınılmaz olarak mücadele ile karşılaştılar ve tecrit oldular. Büyük Proleter Kültür Devrimi parti içindeki burjuvaziye karşı mücadelede halk kitlelerinin muazzam gücünü berrak bir şekilde gözler önüne serdi. Liu Şao-şi, Lin Piao ve Deng Siao-ping, bir müddet gövde gösterisinde bulunmakla beraber halk kitleleri kendilerine karşı ayaklandığında birbiri peşi sıra devrildiler. Titizlikle okuma ve inceleme, Marksizmin öğrenilmesi, revizyonizme karşı verilen büyük mücadelenin pratiğine katılma sayesinde yüz milyonlar, sınıf mücadelesi ve iki çizgi mücadelesine ilişkin bilinçlerini, aynı şekilde Marksizm ile sahte Marksizm arasında ayrım yapma yeteneklerini önemli derecede yükselttiler. Bizler kesin olarak inanıyoruz ki, parti içindeki burjuvazi hangi tertip ve entrika peşinde koşarsa koşsun, yüksek siyasi bilince sahip devrimci halk kitleleri tarafından tekrar açığa çıkarılıp mücadele ile mahkum edileceklerdir. Sağdan esen rüzgarı geri püskürtmek için verilen şimdiki mücadelede basit işçiler, köylüler, HKO militanları, öğrenci ve yüksek okul öğrencileri ile temel birimlerden çok sayıda kadrolar herkesten önce Deng Siao-ping’in piyasaya sürdüğü “üç direktifi esas halka alalım” revizyonist programına karşı ayağa kalktılar ve onu eleştirdiler. Onlar, bu kahraman mücadelenin öncüleridirler. Oldukça cesaret verici bir şey; Tarih, proletaryanın burjuvaziye karşı muazzam sınıf savaşında kaçınılmaz olarak kitlelerin arasında Başkan Mao’nun devrimci çizgisini yükselten mükemmel kitle temsilcilerinin, proleter devrim davasının milyonlarca halefinin ortaya çıktığını kanıtlamış ve kanıtlayacaktır. Onlar, proleter devrimcilerin eski neslini başlattığı büyük davayı sona erdireceklerdir.

EDEBİYAT VE SANATTA DEVRİMİN REDDİ KAPİTALİZMİN RESTORASYONUNU AMAÇLIYOR:

Büyük önderimiz Başkan Mao’nun alınan doğru kararları ortadan kaldırmak üzere sağdan estirilmeye başlanan rüzgara karşı bizzat başlattığı ve yönettiği büyük mücadele giderek gelişiyor.

Kapitalist yoldaki bir numaralı iflah olmaz parti iktidar sahibi Deng Siao-ping, “üç direktifi esas halka alalım” revizyonist programını ortaya atmış ve yalnızca eğitim, bilim ve teknikte proletaryaya karşı bir saldırıya girişmekle kalmamış, fakat aynı zamanda edebiyat ve sanatta da sağ rüzgarı estirmeye başlamıştır. Saldırısının sivri ucu büyük önder Başkan Mao’ya yöneliyordu. O, Başkan Mao’nun edebiyat ve sanat alanındaki proleter devrimci çizgisine; devrimci sahne sanatının örnek eserlerine ve edebiyat ve sanattaki proleter yönetime saldırmış ve 1966 yılında Büyük Proleter Kültür Devriminin başlamasından önceki 17 yıl süresince edebiyat ve sanatta egemen olan revizyonist çizgiye ilişkin doğru kararları yok etmeye çalışmıştır. Onun caniyane hedefi, edebiyat ve sanat alanında ve genel olarak siyasette kapitalizmi yeniden inşa etmekti. Başkan Mao’nun devrimci çizgisini savunmak, edebiyat ve sanat alanında devrimin yönünde sebat etmek, devrimin bu alandaki kazançlarını pekiştirmek ve geliştirmek ve burjuvazi üzerinde topyekün diktatörlük uygulamak üzere, doğru kararları feshetmek için sağdan esen rüzgara karşı mücadele edilmelidir.

BUGÜN DÜNDEN DAHA İYİDİR

Kapitalist yoldaki bir numaralı iflah olmaz parti iktidar sahibi Deng Siao-ping, karalayıcı bir ifade ile edebiyat ve sanattaki devrimin başarısızlıkla sonuçlandığını ve bunun bir “çizgi sorunu” olduğunu iddia etti. Bunun arkasından bazıları Büyük Kültür Devriminden önceki 17 yıllık edebiyat ve sanat çalışmalarının “yeniden değerlendirilmesi”ni bile talep ettiler.

Proletarya devriminin edebiyat ve sanattaki çizgisi doğru mudur? Edebiyat ve sanat cephesindeki bugünkü durum geçmişe kıyasla daha mı iyidir, yoksa daha mı kötü? Bunlar haklılık ve haksızlık arasındaki ilke sorunlarıdır ve açıklığa kavuşturulmalıdır.

Büyük Proleter Kültür Devriminden önce Liu Şao-şi’nin burjuva karargahı edebiyat ve sanattaki yönetimi denetliyor ve karşı-devrimci revizyonist bir çizgi izliyordu. Liu Şao-şi ve kafadarları “sosyalist sanat yerine hararetli bir şekilde feodal ve kapitalist sanatı ilerletme”ye çalışıyorlardı. Eski Kültür Bakanlığı gerçekten de “imparatorlar, krallar, generaller, şansölyeler için bir bakanlık, genç alimler ve zarif güzellikler veya ölü yabancılar için bir bakanlık” haline gelmişti. Üst yapının bir bölümü olan edebiyat ve sanat, o zamanlar işçi, köylü ve askerlere proleter siyasete, sosyalizme ve ekonomik temelde hizmet etmiyor, aksine mahvedici bir rol oynuyordu. Dolayısıyla bu alanda devrimci bir dönüşüm gerekmez miydi? Tabii ki devrimci bir dönüşüm zorunluydu.

Büyük Proleter Kültür Devriminde proletarya, edebiyat ve sanatta yönetimi yeniden ele geçirerek bu alanda revizyonist çizginin egemenliğine son verdi. Devrimci sahne sanatında örnek eserlerin yaratılmasıyla karakterize edilen edebiyat ve sanattaki devrim sayesinde, tiyatro, edebiyat, film, müzik, sahne dansları, Tjüyi (balad ve hikayeler), güzel sanatlar vs… temelden dönüşüme uğradı. Bu alanlarda, özellikle de sanatsal faaliyetteki yön, çizgi, ana fikirle, aynı şekilde sanat biçimleri ve yazar, sanatçı kontenjanlarının oluşturulması ile ilgili olarak muazzam değişiklikler oldu. İmparatorlar, krallar, generaller ve şansölyeler, alimler ve zarif güzellikler sahneden kovuldu, işçi, köylü ve askerlerin kahraman figürleri edebiyat ve sanatta belirleyici karakterler haline geldiler. Binlerce yıldır baş aşağı duran tarih, yeniden ayakları üstüne dikildi. Edebiyat ve sanatımız Çin devriminin mücadele yolunu yansıtmakta, sosyalist devrim ve sosyalist inşayı dile getirmekte, işçi, köylü ve askerlerin hayat ve mücadelelerini göstermekte, yeni devrimci şeylerin güçlenmesini övmekte ve Başkan Mao’nun devrimci çizgisinin büyük zaferleri üzerine şarkılar bestelemektedir. Edebiyat ve sanattaki birçok mükemmel eser keskin hançer gibi mızrağın ucunu sömürücü sınıflara yöneltiyor. Savaş işaretleri gibi yüz milyonlarca insanı devrimi sürdürmek üzere ileri atılmaya teşvik ediyor.

Edebiyat ve sanattaki devrim on yıldan bu yana oldukça zigzaglı bir yol izlemiş olup bugün zengin meyvalarını vermektedir. Edebiyat ve sanatın her alanında gerek nitelik gerekse de nicelik yönünden ilerleme kaydedilmiştir. Devrimci sahne sanatının örnek eserlerinin teşviki ile yaratılan çok sayıda eserin ideolojik ve sanatsal seviyesi eskiye oranla çok yüksektir. Çok sayıda ideolojik ve sanatsal film çevrildi. Edebiyat ve sanatta işçi, köylü ve askerlerin amatör faaliyetleri gelişiyor. Sanatla ilgili toplantıların ağırlık noktası temele dayanmaktadır. Edebiyat ve sanat, işçi, köylü ve askerlerin, proleter siyasetin ve sosyalizmin hizmetinde muzaffer bir şekilde ilerliyor olup sosyalizmin ekonomik temelinin ve proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasında güçlü bir araç haline gelmişlerdir. Bu durumu, her yerde zehirli otların boy gösterdiği ve cinlerin raks ettiği, edebiyat ve sanatın az sayıda bazı kişilere hizmet ettiği ve burjuvazinin proletarya üzerinde diktatörlük uyguladığı Büyük Kültür Devriminden önceki durumla kıyaslamak mümkün müdür? Kitleler şöyle diyorlar: “Önceleri insan ne kadar tiyatro eseri izlerse o kadar çok öfkeleniyordu; şimdi ise o kadar çok neşeleniyor.” Deng Siao-ping, burjuvazinin gerici bakış açısından hareketle edebiyat ve sanatta çizgi sorununun henüz çözümlenmemiş olduğunu iddia etti. Bu onun, Başkan Mao’nun devrimci çizgisine taban tabana zıt bir revizyonist çizgi izlediğini gösteriyor.

Tabii ki edebiyat ve sanattaki devrim, diğer yeni şeyler gibi gelişmesini sürdürmelidir. Edebiyat ve sanatımız geniş kitlelerin arzularına ve gelişmekte olan mükemmel duruma ayak uyduramamaktadırlar. Henüz sıkı çalışmamız gerekiyor. Fakat edebiyat ve sanatın yönü ve çizgisi tamamen doğrudur.

“Aşırı sol”a karşı mücadele görünümü altında doğru kararların revizyonu ve eskiye dönüş -işte bu, Deng Siao-ping’in sinsi oyunudur. “Bahar filizleri” (Çun Miao) adlı filmi “aşırı sol” olarak karalayarak küstah bir şekilde daha film sona ermeden salonu terk etti. Geniş kitlelerin selamladığı bu filmin onu öfkelendirmesinin nedeni nedir? Bunun nedeni, filmin coşkuyla Büyük Proleter Kültür Devrimini övmesi, Büyük Kültür Devriminde ortaya çıkan yeni neslin bir temsilcisi olarak Tien Çun-Miao’yu başarı ile canlandırması ve kapitalist yoldaki parti iktidarı sahiplerini eleştirmesi ve böylece onu en hassas yerinden vurmasıdır. Bu filme “aşırı sol” diye saldırıya geçmesi, Deng’in aşırı sağ bakış açısını ortaya sermektedir. Onun görüşüne göre yalnızca “Bahar Filizleri” filmi değil, fakat aynı zamanda genel olarak edebiyat ve sanattaki devrim ve bir bütün olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi “aşırı sol”dur. O, Büyük Kültür Devriminden önce edebiyat ve sanatta revizyonist bir çizginin ve parti içindeki kapitalist yoldaki iktidar sahiplerinin olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi. Onun görüşüne göre Büyük Kültür Devrimi proletaryanın burjuvaziye karşı bu büyük siyasi devrimi- tamamen yanlıştı. Kapitalist yoldaki iktidar sahiplerinin eleştirilmesi “aşırı sol”du. Kitle eleştirisinin beyaz perdede gösterilmesine nasıl tahammül edebilirdi ki?

Deng Siao-ping, “alınan kararı çiğnemeyeceği”ne dair defalarca teminat verdi; gerçekte ise o Büyük Kültür Devriminden hoşnut değildi ve onunla hesaplaşmak istiyordu. Ortaya attığı “üç direktifi esas halka alalım” programı yayınlanır yayınlanmaz bazı kişileri gizli faaliyet içerisinde yönetti, onların çalışmalarını ve dedikodu yaymalarını sağladı. Hedefi, edebiyat ve sanatta devrimin ve Başkan Mao’nun bu alandaki devrimci çizgisini geçersiz kılmaktı. Edebiyat ve sanatı, Büyük Kültür Devriminden önceki revizyonist hatta geri çekmek, edebiyat ve sanatı yeni baştan kitleleri zehirlemek için bir zemine dönüştürmek ve kapitalizmin restorasyonuna hizmet eder hale getirmek istiyordu. Fakat doğru kararların revizyonu ve kapitalizmin restorasyonu halkın isteğine ters düşmektedir ve bir hayal olarak kalacaktır.

EDEBİYAT VE SANAT ALANINDAKİ ÇALIŞMADA SINIF MÜCADELESİ ESAS HALKA OLARAK KAVRANMALIDIR:

Devrimci sahne sanatının örnek eserleri Başkan Mao’nun “Yenan edebiyatı ve sanat üzerine forumunda konuşmalar”ının ve edebiyat sanattaki proleter devrimin birer meyvalarıdır. Bu örnek eserlerin nasıl değerlendirileceği sorunun, iki sınıf, iki yol ve iki çizgi mücadelesinin odak noktasını oluşturur. Bu eserlerin mükemmelleştirilmesi sürecinde Çin’de edebiyat ve sanat alanındaki çalışma için büyük öneme sahip değerli ve zengin tecrübeler edinildi.

Deng Siao-ping, sinsi bir şekilde devrimci sahne sanatının örnek eserlerinin sadece “tek bir çiçeğin yaprakları” olduğunu söyledi. Batı rüzgarının hemen ardından soğuk bir yağmur yağmaya başladı. Bir avuç kişi onun izinden giderek saçma sapan şeyler yaydılar. Onlar, devrimci sahne sanatının örnek eserlerinin yaratılmasından edinilen tecrübeleri kötülemeye, bu eserlerin önder rolünü inkar etmeye ve temel ilkelerini çarpıtmaya çalıştılar. Bu, proletaryanın edebiyat ve sanat cephesinde burjuvaziye karşı yürüttüğü şimdiki mücadelenin bir ifadesidir. Burjuvazinin saldırısının sivri ucu yoğun olarak edebiyat ve sanat alanındaki çalışmada sınıf mücadelesini esas halka almamız ve proleter kahramanları canlandırmamız demek olan temel bir soruna yöneliyor.

Sosyalist toplumda sınıf mücadelesi var olmaya devam eder mi? Yenilik sömürücü sınıfların mensupları henüz hayattalar ve yenilgiyi kabul etmiyorlar; küçük-burjuvazi büyük çapta varlığını sürdürüyor, eğitilmemiş çok sayıda aydın mevcut; alışkanlığın gücü ve küçük üretimin geleneksel etkisi var olmaya devam ediyor; kapitalist yoldaki parti iktidar sahipleri hala bu yolda yürüyorlar, -bütün bunlar sınıf mücadelesinin sönmediğini gösteriyor. Edebiyat ve sanat alanındaki çalışmada yazar ve sanatçılar sınıf mücadelesini esas halka almalı, “günlük olayları bir noktada toplamalı ve onların içerdiği çelişmeleri ve mücadeleleri canlandırmalıdırlar.” Çalışmalarında şimdiki sınıf mücadelesini, özellikle de proletaryanın ve devrimci halk kitlelerinin kapitalist yoldaki parti iktidar sahiplerine karşı verdiği mücadeleyi yansıtmaya ve açık ve canlı bir şekilde sosyalist devrimin özü, nesnesi, görevi ve perspektifini anlatmaya çalışmalıdırlar. Edebiyat ve sanat yoluyla sınıf mücadelesinin yansıtılması zorunluluğunu reddeden görüşler, edebiyat ve sanatta sınıf mücadelesinin söndüğü düşüncesinin bir ifadesi ve bugünkü şartlarda uyum teorisinin yeni bir baskısıdır. Gerçekte onlar, burjuvazinin proletaryaya karşı mücadelesini destekliyorlar. Bu tür şeyler yayanlar burjuvazinin proletaryaya karşı mücadelesini değil, aksine proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesini sürdürmek istiyorlar; yalnızca “her gün” bunun “sözünü etmek”le kalmıyorlar, aynı zamanda “hayatları pahasına” bu mücadeleyi yürütüyorlar da!

Yazar ve sanatçılar, tipik proleter kahramanları canlandırmalı mıdırlar? Bu önemli sorunda söz konusu olan hangi sınıfının edebiyat ve sanata egemen olacağı, proletaryanın üst yapıda burjuvazi üzerinde topyekün bir diktatörlük uygulayıp uygulamayacağıdır. Devrimci sahne sanatının örnek eserleri bir dizi proleter kahramanı canlandırmış, komünist devrimci ruhu vurgulamış, burjuva düşünceleri ve Konfüçyüs ve Mensiyus’un doktrinleri gibi gerici yoz ideolojileri temelden eleştirmiştir. İşte tam da bundan dolayı edebiyat ve sanat proleter kahramanları canlandırırsa sadece “benzer” şeyler ortaya çıkar diye iddia eden revizyonistler, bu eserleri suçlamaktadırlar. Bu, devrimci edebiyat ve sanatı karalamaktır. Proleter kahraman tipleri “ortak yana” sahiptirler, örneğin ortak karakter gibi. Fakat devrimci sahne sanatının örnek eserlerindeki kahraman tiplerin ortak yanları her biri bireyde bulunmakta, her tip açık olarak kendi karakterini ve değişmez niteliklerini barındırmaktadır. Devrimci sahne sanatının örnek eserleri sadece on yıllık bir geçmişe sahip olmakla beraber önemli konuları işlemiş ve birçok canlı kahraman tipleri yaratmışlardır.

Devrimci sahne sanatının örnek eserlerinin devrimci edebiyat ve sanatta yüz çiçeğin açmasında yardımcı oldukları şüphe götürmez. Fakat Deng Siao-ping’in gözünde neden “tek bir çiçeğin yaprakları” olarak görünüyorlar? O, proleter edebiyat ve sanatta gerçekten yüz çiçeğin açması için mi çalışıyordu? Hayır, geçmişte bugün yaptıkları, onun, parti içi ve dışı burjuvazinin bir temsilcisi olarak sosyalist edebiyat ve sanatın güzel kokulu çiçeklerini reddettiğini ve bunun yerine feodal, burjuva ve revizyonist edebiyat ve sanata hayranlık duyduğunu kanıtlıyor. Proletaryanın güzel kokulu çiçeğini kökünden koparmak, feodal, burjuva revizyonist zehirli yaban otlarının her yerden fışkırmasını sağlamak, edebiyat ve sanatı kapitalizmin restorasyonunun bir aracına dönüştürmek, -işte onun yapmak istediği şeyler bunlardı.

EDEBİYAT VE SANAT ALANINDA ÇALIŞANLARIN SAFLARININ BİÇİM DEĞİŞTİRMESİ ZORUNLUDUR:

Deng Siao-ping, “üç direktifi esas halka alalım” revizyonist programını gerçekleştirmek için “bütün alanlar”ın “düzeltilme”si gerektiğini iddia etti. Edebiyat ve sanat alanında “düzeltme” şiarı altında yönetici organlardan edebiyatçı ve sanatçı kontenjanlarının kurulmasına kadar her şey eski hatta geri çekilmek isteniyordu. O, intikam hırsıyla proletaryaya karşı saldırıya girişti ve Başkan Mao’nun edebiyat ve sanat alanındaki devrimci çizgisini değiştirmeye çalıştı.

Deng Siao-ping, edebiyat ve sanattaki yönetici organların bir işe yaramadıklarını, hatta onların iyi bir derginin yönetimi ile başa çıkamayacak kadar yeteneksiz olduklarını iddia etti. Aynı zamanda eski Kültür Bakanlığı’nın sözde hizmetlerine övgüler dizerek edebiyat ve sanatta yönetimi işgal edebilmeleri için şu restorasyoncu “uzmanlar”ı yeniden dümen başına oturtmaya çalıştı. Şayet bu komplo gerçekleşseydi, burjuvazi edebiyat ve sanatta proletarya üzerinde yeniden diktatörlük uygulamaya başlayacaktı.

Oldukça tehlikeli bir durum!

Büyük Kültür Devriminde ve edebiyat ve sanat alanındaki devrimci pratikte çelikleşen ve Başkan Mao’nun edebiyat ve sanattaki devrimci çizgisini hayata geçiren bir edebiyatçı ve sanatçılar kontenjanı yavaş yavaş oluşuyor. Sayısız işçi, köylü asker edebiyat ve sanat yönünde faaliyet gösteriyor. Geniş edebiyatçı ve sanatçı kitlesi Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Başkan Mao’nun eserlerini inceliyor, sınıf mücadelesi, üretim mücadelesi ve bilimsel deney gibi üç büyük devrimci hareketin en ön saflarında yürüyor ve işçi, köylü ve askerlerle birlik yolunda ilerliyorlar. Bu şekilde düşüncelerinde büyük dönüşümler olmaya başladı. İşçi, köylü ve askerlerden öğreniyor, onlar üzerine yazılar yazıyor ve onlar tarafından destekleniyorlar. Burjuvazi kendi sınıfsal önyargılarından ve gerici zevklerinden hareketle proleter olan her şeye saldırıyor, devrimci edebiyatçı ve sanatçıların seviyesini “düşük” olarak tanımlıyor ve yeni oluşan devrimci gücü gemlemeye çalışıyor, ancak onun çabaları bir hayal mahsulü olarak kalacaktır.

Edebiyat ve sanat, sömürücü sınıfların at oynattığı bir alandı ve feodalizm, kapitalizm ve revizyonizmin zehirli etkisi bu alanda oldukça uzun zaman derin kök salmıştı. Büyük Proleter Kültür Devriminden önce Liu Şao-şi ve kafadarlarının revizyonist çizgisinin egemenliği altında birçok kimse bu alanda “Mandarin gbi davrandılar, işçi, köylü ve askerlere yanaşmadılar ve sosyalist devrim ve sosyalist inşayı yansıtmadılar.” Büyük Kültür Devriminde edebiyatçı ve sanatçılar dünya görüşlerini dönüştürme yönünde ilerleme kaydettiler. Fakat burjuva siyasi görüşler, burjuva hakkına ilişkin düşünceler, edebiyat ve sanat konusunda burjuva kavrayışlar ve burjuva yaşam tarzı henüz büyük çapta varlığını sürdürüyor. Bu durum değişmediği takdirde yazar ve sanatçılar proleter devrimin edebiyat ve sanat alanındaki tarihi görevini göğüsleyemeyeceklerdir. Şayet Ding Siao-ping, edebiyatçı ve sanatçıların dönüşmelerine karşı çıkıyorsa, onları proletaryanın tarafından burjuvazinin tarafına çekmek ve kapitalizmin restorasyonunun toplumsal temeline dönüştürmek istediğindendir.

Deng Siao-ping’in edebiyat ve sanat alanında doğru kararları değiştirmek üzere sağ rüzgarı estirmeye başlaması tesadüf ve tecrit edilmiş bir şey değildir. Bu, onun Başkan Mao’nun devrimci çizgisine karşı gelmek için izlediği revizyonist çizginin ayrılmaz bir parçasıdır. Burjuvazi edebiyat ve sanatı, kamuoyunun bu önemli mevzisini tekrar ele geçirmeye ve kapitalizmin restorasyonunun hizmetine sunmaya boşuna çalışmıyor. Sağdan esen rüzgarı geri püskürtme mücadelesi, özünde edebiyat ve sanatta iki sınıf, iki yol ve iki çizgi mücadelesinin, ve Büyük Proleter Kültür Devriminin bir devamı ve derinleştirilmesidir. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürmemiz gerekiyor.

“Peking Rundschau”

7 Eylül 76, Sayı: 36

 

 

Komünist, Sayı: 12