“SOSYALİZM VE SOSYALİZMDEN GERİYE DÖNÜŞ SORUNLARI” ÜZERİNE

KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞ

“Bu sosyalizm genel olarak sınıf farklılıklarının (aç-M) ortadan kaldırılması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin alt üst edilmesine varmak üzere, devrimin sürekliliğinin (aç-M) ilanıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak (abç) proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.” (K. Marks Fransa’da Sınıf Mücadeleleri, Sol Yayınları, Sf. 42. Ayrıca bak. Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Marks-Engels-Lenin, Proleter Yol Yayınları Sf. 5)

Marks’ın bu sözlerini, bütün yoldaşların (ve özellikle de komünizme geçiş evresini “sosyalizme geçiş” evresine indirgeyen ve proletarya diktatörlüğünü -Marks’ın- “Sosyalizme geçişin üst yapısı olarak tanımladığını” iddia eden arkadaşların) birçok kez okuyup kavramaya çalışmalarını öneririz. Marks’ın görüşleri açıktır ve “geçiş” hakkında söylediği sözler kadar tarihi bir öneme sahiptirler. Bilinçli bir revizyonist sapma içinde olmayan ve meseleyi gerçekten kavramaya çalışan her arkadaş buradaki ifadenin anlamını kolaylıkla anlayacaktır.

Sosyalizm, üst evre gibi sınıfların tamamen kalkmış olduğu, devletin kendiliğinden kalkmış olduğu bir toplum değildir. Marks’ın belirttiği gibi kapitalizmin bütün kalıntılarını, sınıfları, bunlardan doğan bütün fikirlerin “alt-üst edilmesi”, yani kafa emeği ile kol emeği ve kent-kır arasındaki çelişkilerin de kalkmasını içeren “zorunlu bir geçiş noktasıdır”, bu farklılığın temelini oluşturan bütün farklı üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasını, ve bunların sonucu olarak doğan toplumsal bağımlılığın ve bundan kaynaklanan “bütün düşüncelerin”, “alışkanlık ve geleneklerin” alt üst edilmesine varmak üzere”, yani bütün bunların sağlandığı komünizmin üst evresine olan bir geçiştir. Bu geçişi sağlamanın aracı ise “proletarya diktatörlüğü”dür.

Lenin şunları belirtir:

“Gotha Programının Eleştirisi’nde, Marks şöyle yazar: “Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında birinden ötekine devrim yoluyla geçiş dönemi yer alır, buna, bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.” Şimdiye kadar, bu gerçek, sosyalistler için tartışma götürmezdi ve bu gerçek, muzaffer sosyalizmin gelişerek komünizme varmasına kadar devletin var olacağı olgusunun kabul edilmesini de içerir.” (UKTH, Sf. 159- abç)

“Bu gerçek, (yani kapitalizmden komünizme bir geçiş döneminin bulunduğu ve bunun proletarya diktatörlüğüne tekabül ettiği gerçeği), ‘muzaffer sosyalizmin gelişerek tam komünizme varmasına kadar devletin var olacağı olgusunun kabul edilmesini de içerir” demesiyle Lenin’de, Marks’ın geçiş devletinin tam komünizme kadarki dönem için geçerli görerek, sorunu Marks gibi ele aldığını ve bu geçiş aşaması “gerçeği”nin proletaryanın burjuvaziyi devirmesinden tam komünizme, yani komünizmin son (üst) evresine kadar bir geçiş devletini öngördüğünü gösterir.”

Lenin, “sosyalizm, sınıfların ortadan kaldırılması demektir” derken ve “sosyalizmin nihai amacı sınıfları kaldırmak olduğu”nu belirtirken, yine “sınıfların tüm olarak kaldırılmasının ancak kafa emeği ile kol emeği arasında ve kır-kent arasındaki çelişkilerin çözümüne bağlı” olduğunu söylerken, yukarda aktardığımız görüşlerini daha da netleştirmektedir. Sosyalizm sınıfsız değil, sınıflı toplumdur, “sınıfların ortadan kaldırılmakta olduğu” toplumdur. Sınıflar proletarya diktatörlüğü altında değişmiş fakat yok olmamışlardır ve yeni biçimlerde varlıklarını sürdürmektedir. Proletarya diktatörlüğünün, “zorunlu bir geçiş döneminin” üst yapısını oluşturması da bundan gelir. Bu konulara sosyalizmde sınıfların varlığını ve mücadelesini tartışırken daha etraflı değineceğiz.

Şimdi yoldaşlarımızın ne söylediklerin görelim:

“… Marks, proletarya diktatörlüğünü proletaryanın devrilmiş olan burjuvaziyi baskı altında tutmak için kullandığı özel bir baskı aracı olarak, sosyalizme geçiş döneminin üst yapısı olarak tanımlar.” (abç)

“Kapitalist toplumda komünist toplum arasında, birinden diğerine devrimci dönüşüm dönemi vardır. Buna, aynı zamanda, devletin, proletarya devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olmayacağı siyasi dönüşüm dönemi tekabül eder.” (Marks, GPE)

“Gotha Programının Eleştirisi’nde Marks, sosyalizmden, komünizmin ilk aşaması olarak söz eder. Dolayısıyla Marks’ın burada, ‘kapitalizmden komünizme geçiş dönemi’ ile kastettiği, KOMÜNİZMİN ALT AŞAMASI- YANİ SOSYALİZME GEÇİŞTİR. (abç) (Zaten Marks bunu, Gotha Programının ne proletarya diktatörlüğü, ne de komünist toplumun ilk aşamasındaki “devlet” konularını ele almamasını eleştirirken, bu ikisi arasında ayrım yaparak da vurguluyor.)…” (Sosyalizm ve Sosyalizmden Geriye Dönüş Sorunları. I. Bölüm, Sf. 23)

“Sosyalizme geçiş dönemi bir yandan devrilmiş olan burjuvaziyle uzlaşmaz çelişkinin ortadan kaldırılması, diğer yandan küçük-burjuvazi ile uzlaşır çelişkinin çözümü sürecidir.” (21)

“En genel hatlarıyla söyleyecek olursak, sosyalizme geçiş aşaması, sosyalist devrimin görevlerinin tamamlanması sürecidir. (abç) Bu görevler, bütün özel mülkiyetin, iktisaden burjuvazinin yok edilmesini kapsar…” (Sf. 10)

Yoldaşlarımızın Marks’dan da aktarma yaparak açıkladıkları kapitalizmden komünizme geçiş konusunda görüşleri bunlardır ve hemen söyleyelim ki bu görüşler. Marksizmi devrimci özünden soyutlayan ve onun burjuvazinin kabul edebileceği bir duruma sokan, bilinen revizyonist görüşlerdir. Yine bu görüşler proletarya diktatörlüğünü savunuyor gözükmelerine rağmen özünde proletaryanın diktatörlüğünü reddeden görüşlerdir.

Bilinen revizyonist görüşler, ne yazık ki yoldaşlarımız tarafından kabul etmemiz için bize önerilmektedir.

Burada, Marks’ın “proletarya diktatörlüğünü… özel bir baskı aracı olarak, sosyalizme geçiş döneminin üst yapısı olarak tanımladığı” iddiası (ki ilerde bu konuya döneceğiz) çürük ve sahte bir iddia olduğu, yukarda Marks’tan ve Lenin’den yaptığımız alıntılara bir göz atmayla hemen anlaşılacaktır. Marks, sosyalizmin, sınıfları, bunları doğuran ve bunlardan kaynaklanan bütün sebep ve sonuçlarıyla her türlü eşitsizliğin ortadan kaldırılması için proletarya devrimci diktatörlüğünün ilanı olduğunu söylerken, açıkça, proletarya diktatörlüğünü “sosyalizme geçiş” diye ileri sürülen aşamanın değil, sosyalizmin üst yapısını oluşturduğunu, özlü bir biçimde ama tam olarak ifade ediyor. Lenin ise, Marks’ın geçiş ile ilgili, arkadaşlarımızın da aktardığı sözlerinden, arkadaşlarımızın çıkardığı sonuçtan farklı bir sonuç çıkarıyor ve “muzaffer sosyalizmin gelişerek tam komünizme varmasına kadar devletin var olacağı” sonucuna varıyor. Yine proletarya diktatörlüğünün “geçiş dönemine”, tam komünizme kadar genişletmeyenlerin oportünistler olduğunu söyleyerek proletarya ve burjuva anlayışın arasında belirgin bir sınır çiziyor. Demek ki, proletarya diktatörlüğü “sosyalizme geçiş”in üst yapısını değil, tam komünizme kadar gelişecek “muzaffer sosyalizmin üst yapısıdır. Bunu “sosyalizme geçiş” aşamasının üst yapısına indirgemek, modern revizyonist doğrultuda, onu reddetmek, burjuvazinin onu kabul edebileceği bir duruma sokmak anlamına gelir.

Fakat biz burada tartışmak istediğimiz esas konumuza gelelim: Marks’ın “kapitalizmden komünizme geçiş aşaması” olarak tanımladığı evrenin, “kapitalizmden sosyalizme geçiş aşaması” haline nasıl getiriliyor?

Yoldaşlarımız, kapitalizmden komünizme zorunlu bir geçiş aşaması olduğuna göre ve bu, “sosyalizm komünizmin ilk evresi olduğu” için, kapitalizmden komünizme geçmek de, komünizmin ilk aşamasına geçmek anlamına gelir -diyorlar yazılarında. Marks’ın kapitalizmden komünizme geçiş anlayışını, kapitalizmden, komünizmin alt evresine geçme olarak görüyor ve göstermeye çalışıyorlar. Yani bu anlayışa göre, kapitalizm ile komünizmin alt evresi arasında, bundan ayrı bir evre daha var ki, bunu ilk ve en yüksek evreleriyle komünizm izler.

Bu görüşler yüzeysel bir yaklaşımda olduğu gibi gözükmektedir. Ancak Marksizm’de, komünizmin nasıl değerlendirilip, hangi dönemden itibaren başlatıldığı, devletten devletsizliğe geçişin hangi aşamada tamamlandığını vb. geçiş sorununun ayrıntıları hakkındaki çözümlemelerle birlikte ele alındığında, yoldaşların vardıkları bu sonucun, kelimelerin ayrılığından demogojik yararlanmadan ibaret olduğu görülecektir. Marks, yukarda aktarılan proletarya diktatörlüğüne ilişkin tarihi sözlerini söylerken acaba amaç olarak belirttiği komünizmden neyi kastetmektedir? İddia edildiği gibi komünizmin alt evresi mi, yoksa tam gelişmiş bir toplum haliyle en yüksek evreyi mi? Burada Marks’ın kastettiği, sınıflı toplumun bütün etkilerinden arınmış tam komünizm aşamasıdır.

Marks’ta kapitalizm ile komünizm arasında komünist toplumdan ayrı bağımsız bir evre yoktur. Ve komünizmin ilk evresi de, bu “geçiş” aşamasının sonunda başlamaz. Marks’ta komünist toplum, kapitalizmden itibaren başlayan, kapitalizmin içinde doğan ve doğduğu şekliyle doğum lekelerini üzerinde taşıyan bir toplum olarak görür, Lenin Marks’tan şu görüşleri aktarır:

“Bizim burda (işçi partisinin programını tahlil ederken) ilgilenmek durumunda olduğumuz şey, kendi temelleri üzerinde geliştiği haliyle değil de, tersine kapitalist toplumdan çıkış biçimiyle komünist bir toplumdur; bu toplum, her yönüyle iktisadi olarak, törel ve entellektüel yönden, hala rahminden çıktığı eski toplumun doğru damgasıyla damgalıdır.”

“Marks’ın komünist toplumun “birinci” yada alt evresi olarak deyimlendirdiği, kapitalizmin rahminden dünya yüzüne hemen çıkmış bulunan (abç) ve her yönüyle eski toplumun doğum damgalarıyla damgalanmış olan bu komünist toplumdur.” (Burjuva demokrasisi ve Pro. Diktatörlüğü, Lenin, Sf. 108. Ayrıca bkz. Devlet ve İhtilal Sf. 101)

Buradan da anlaşılacağı gibi, komünizmin “ilk” evresi (sosyalizm) kapitalizmin rahminden “hemen çıkmış” yeni toplumdur. Demek ki arkadaşlarımızın iddiasının tersine, komünizmin ilk aşamasıyla kapitalizm arasında bir “geçiş aşaması” Marksist anlayışta yoktur: komünizm, “kökeninin kapitalizmde olduğu, kapitalizmden tarihsel olarak geliştiği, kapitalizmin ortaya çıkardığı toplumsal bir gücün eyleminin sonucu” (Lenin, Devlet ve İhtilal) gelişen bir toplumdur ve tarihsel olarak kapitalizmden başlar

Marks’ın belirttiği kapitalizmden komünizme geçiş evresi, kapitalizmden “hemen çıkmış” olan komünizmin ilk evresidir. İlk evre, kapitalizmden tam komünizme geçiş için, kapitalizmin kalıntılarının, burjuva alışkanlıklarını, geleneklerinin ve halen varlığını sürdüren burjuva hukukunun, tam olarak sınıfların yok edilmesi için proletarya diktatörlüğü dönemini ifade eder.

Rusya’da Büyük Ekim Devrimi’nden sonra, Lenin komünizmin ilk evresinin gelişiminden şöyle söz eder:

“Rusya’da komünizmin ‘ilk adımları’ndan söz ettik (1919 Mart’ında benimsenen parti programımızda da böyle konmuştur), çünkü bütün bunlar ülkemizde ancak kısmen gerçekleşmiştir, ya da başka türlü koyarsak, başarıları ancak kısmen gerçekleşmiştir, ya da başka türlü koyarsak, başarıları ancak ilk aşamalarındadır. Genel olarak hemen başarılabilecek her şeyi, bir devrimci darbede, hemen başardık; örneğin, proletarya diktatörlüğünün ilk gününde 26 Ekim- 8 Kasım 1917’de toprağın özel mülkiyeti büyük toprak sahiplerine tazminat ödenmeksizin kaldırıldı- büyük toprak sahipleri mülksüzleştirildi. Bir kaç aylık zaman içinde hemen hemen bütün büyük kapitalistler, fabrika, anonim şirket, banka, demir yolu, vb. sahipleri de tazminat ödenmeksizin mülksüzleştirildi. Saniyede büyük üretimin devletçe örgütlenmesi ve fabrikaların ve demir yollarının “işçilerce denetimi”nden, “işçilerin yönetimi”ne geçiş- bu da genellikle şimdiden başarılmıştır: ama tarımla ilgili olarak daha yeni başlamaktadır…” (Lenin BD ve PB. Sf. 206)

Görüldüğü gibi, komünizm kapitalizmin hemen akabinde, yapabileceği şeyleri yapmış ve ilk adımlarını atmıştır. Büyük özel toprakları, bütün büyük kapitalistlerin mülkiyeti, fabrika, anonim şirket, banka, demiryolları, vb… üzerindeki özel mülkiyet komünist mülkiyete dönüştürülmüştür. Ama proletarya diktatörlüğü her şeyi bir anda yapamaz, bütün bu başarıların yanında küçük üretim varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Kapitalizmin “her alandaki” kalıntılarını bir anda yok edemez. İşte bu doğum lekelerinin silinmesi, sınıfları tamamen ortadan kaldırmak, komünizmin ilk evresinin hedefidir. Başka bir deyişle komünizmin ilk evresi kapitalizmden komünizme geçiş aşamasıdır. Bu aşamada, büyük ölçekli üretim araçlarının mülkiyetinin kollektif mülkiyete dönüşmesinden sonra, küçük köylü mülkiyetinin kollektif mülkiyete dönüşmesi izler; böylece üretim araçları üzerindeki mülkiyet esas olarak komünist mülkiyete dönüştürülmüştür. Sınıfların ortadan kaldırılması açısından önemli bir adım olmasına rağmen, bu, sınıfların ve sınıf mücadelesinin sonu değildir. “Sınıfların tam olarak ortadan kaldırılabilmesi için, …. kol işçileri ile kafa işçileri arasındaki ayrım olduğu gibi, kent ile kır arasındaki ayrımı da yok etmek gerekir.” (Lenin)

Sınıflar ve sınıf mücadelesi proletarya diktatörlüğü altında sürekli olarak biçim değiştirirler. Burjuvaziyi mülksüzleştirmek, onu iktisaden ortadan kaldırmak, sınıf olarak onun varlığına son vermek anlamına gelmez, o; halen siyasi ve ideolojik alanda varlığını korumakta, burjuva hakkı gibi bir ekonomik temele dayanmakta, halen sahip olduğu burjuva hayat tarzı alışkanlıkları ve geleneklerinin varlığı devam etmekte ve bunlardan doğan “güç”, Lenin’in ifadesiyle “en tehlikeli güç”ü oluşturmaya devam etmektedir. Bütün bu kalıntılar onu halen ayakta tutmakta ve komünizme karşı sert direnişine temel teşkil etmektedir. Sınıfların varlığını, onların üretim araçları üzerinde özel mülkiyetine bağlayan yoldaşlar büyük bir hata işlemektedir. Onların bu konuda Lenin’i nasıl yanlış anladıklarını ve yorumladıklarını ilerde belirteceğiz. Hemen belirtelim ki, zengin bir çeşitlilik gösteren “kapitalizmden komünizme geçiş evresi”, sınıfların tamamen ortadan kaldırılmasını kapsadığından, kapitalizmin bütün kalıntılarını, kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkiyi, kent ile kır arasındaki çelişkiyi çözmeyi ve artık burjuvazinin kalmadığı, geri dönüş tehlikesinin tamamen ortadan kalktığı bir topluma geçiş için proletarya diktatörlüğüdür. Ancak bu geçiş aşamasının içinde, daha dar kapsamlı, özel hedeflere yönelen geçiş evreleri vardır; bu tip geçişler Lenin’in ifadesiyle “geçiş içinde geçiş”leri anlamına gelmezler. Bir bütün olarak proletarya diktatörlüğü dönemi kapitalizmden komünizme geçiş dönemidir. Bunun böyle olduğunu arkadaşlar da yazılarının bir yerinde kabul ediyorlar.

“Tam da bu noktada vurgulamalıyız ki, proletaryanın iktidarı ele geçirmesinden “herkesten yeteneğine göre herkese ihtiyacı kadar” şiarının gerçekleştiği komünist toplumun üst aşamasına kadar olan bütün geçiş aşaması (abç) da kapitalist restorasyon tehlikesine karşı bilinçle mücadele edilmesi gereken bir dönemdir.” (Sf. 14)

Burada arkadaşlar, kapitalizmden tam komünizme kadar ki bir tarihi evreyi “geçiş” evresi olarak kabul etmek zorunda kalıyor ve bu tarihsel dönemde geriye dönüş tehlikesine karşı uyarıda bulunuyorlar. Ne kadar güzel!… Bu görüşlere biz tamamen katılıyoruz. Ancak bu görüşler arkadaşların diğer görüşleriyle çelişki halindedir ve yazının içinde bir “yama” gibi durmaktadır.

Yoldaşlar, “Kapitalizmden komünizme geçiş” evresini “sosyalizme geçiş”e indirgerken, hem yukarda aktardığımız görüşleriyle çelişkiye düşmekle kalmıyor aynı zamanda kendilerine kelimelerin görünüşteki ayrılığını hareket noktası olarak almış oluyorlar. Marks’ın sözlerini, görüşlerinin bütünlüğü içinde ele almayan yoldaşlar, kendileriyle durmadan çelişkiye düşmektedirler. Bir yandan “sınıfsız sosyalist toplum”dan bahsederken, diğer yandan Lenin’in “sosyalizm sınıfların ortadan kaldırılması demektir” sözleriyle, sınıfların tamamen ortadan kalkmasının ancak komünizmin şafağında mümkün olacağına ilişkin sözlerini hiçbir anlam vermeden tekrarlamaktadırlar; bir yandan sosyalizmde burjuvazinin sınıf olarak yok edildiğinden söz ederken, diğer yandan geriye dönüşü mümkün görmekte; bir yandan uzlaşmaz sınıf çelişmelerinin sosyalizmde kalktığını söylemekte, ama diğer yandan sosyalizmde, kapitalist yol ise sosyalist yol arasındaki mücadeleden söz etmektedirler. Meselenin daha başlangıcında sapan yoldaşlar, ilerde daha da sapmakta ve Kruşçevci revizyonistlerin zeminine kaymakta, Kruşçev’in gerici burjuva niteliği çoktan açığa çıkartılmış “bütün halkın devleti” revizyonist tezini savunur duruma düşüyor ve Marksizmin devlet anlayışını çarpıtmaktan çekinmiyorlar. Biz yine bunların ayrıntılarına girmeyi ileriye erteleyelim ve yeniden başa gelelim.

Yoldaşlarımız, “zaten Marks bunu, Gotha Programı’nın ne proletarya diktatörlüğü ne de komünist toplumun ilk aşamasındaki “devlet” konularını ele almasını eleştirirken “bu ikisi arasında ayrım yaparak da vurguluyor” diyerek Marks’ın, iki ayrı devlet biçimini (hemen nitelik bakımından farklı) belirttiğini iddia ediyorlar. Marks’ın burada sözünü ettiği “komünist toplumun gelecekteki devleti”nden, “proletarya diktatörlüğü” devletinden mi söz etmektedir?

Lenin Devlet ve İhtilal’de, Marks’ın “komünist toplumun gelecekteki devleti”ne ilişkin görüşlerine değiniyor ve “devlet” sözcüğünün programdan çıkarılmasını isteyen Engels’in görüşleriyle arasındaki “ayrılığı” ve ortaklığa açıklık getiriyor.

“Engels, Bebel’i devlet üzerindeki bütün gevezeliği kesmeye programdan devlet sözcüğünün büsbütün atılıp, yerine “ortaklık” sözcüğünün konmasına çağırır; komün artık gerçek anlamda bir devlet olmadığını bildirmeye dek gider. Buna karşılık, Marks’da, ‘komünist toplumun gelecekteki devletinden’ söz etmeye dek gider, yani komünist rejimde bile devletin zorunluluğunu kabul etmişe benzer.

“Ama bu görüş biçimi adamakıllı yanlış olacaktır. Daha dikkatli bir inceleme, Marks ve Engels’in devlet ve devletin sönmesi üzerindeki düşüncelerinin adam akıllı uyumlulaştığını ve Marks’tan aktarılan deyimin, salt sönme yolundaki devlete uygun düştüğünü gösterir.” (Lenin Sf. 112)

Görüldüğü gibi, Marks’ın sözünü ettiği “komünist toplumun gelecekteki devleti”, Engels’in “sönme” yolundaki devletiyle aynı anlamda kullanılmıştır. O halde Engels’in “sönme” yolundaki devletten ne kastettiğini ve geçiş devleti ile arasındaki ilişkiyi saptarsak, biraz dolambaçlı yol ile de olsa (arkadaşlarımızın proletarya diktatörlüğü devletinden ayrı bir devlet biçimi olarak ele aldıkları) Marks’ın “komünist toplumun gelecekteki” devleti ifadesinin anlamını doğru olarak kavramamıza yardım edebilir.

Lenin aynı eserinde Engels’in devletin “sönmesi” üzerine görüşlerine hayranlık verici bir açıklık getirir. Daha açık ve anlaşılır olması nedeniyle Lenin’in Engels’e getirdiği açıklamalardan aktaralım:

Birinci olarak; usavurmasının başında, Engels, proletaryanın devlet iktidarını eline geçirerek, “böylece devlet olarak devleti ortadan kaldırdığını” söyler…

“Engels burada, proletarya devrimiyle burjuvazinin devletinin ‘ortadan kaldırılması’ndan söz eder; oysa “sönme” üzerine söylediği şeyler, sosyalist devrimden sonra, proleter devletten ne kalmışsa onunla ilgilidir. Engels’e göre, burjuva devlet “sönmez”, devrim sırasında proletarya tarafından “ortadan kaldırılır.” Bu devrimden sonra sönen şey, proleter devlet, başka deyişle bir yarı devlettir.

“İkinci olarak; devlet “özel bir baskı gücüdür”. Engels’in bu hayranlık verici ve son derece derin tanımlaması burada en yetkin açıklıkla dile getirilmiştir. Bundan şu sonuç çıkar: proletaryaya karşı burjuvazi tarafından milyonlarca emekçiye karşı bir avuç zengin tarafından kullanılan ve “özel baskı gücünün (proletarya diktatoryası) geçmesi gerekir. ‘Devletin devlet olarak ortadan kalkması’nın anlamı, işte budur. Ve “toplum adına üretim araçlarına el koyma” eyleminin de anlamı budur.” (Devlet ve İhtilal, Sf. 28-29)

Engels’in devletin “sönmesi”ne ilişkin görüşlerini Lenin böylece açıklığa kavuşturuyor. Ve buradan açıkça anlaşılacağı gibi, “devletin sönmesi”, proletaryanın iktidarı ele almasından, çoğunluk azınlık üzerindeki diktatörlüğünün kurulmasından itibaren başlar ve tam komünizmin hemen öncesinde bu sönme eylemi de tamamlanır. “Sönme yolundaki devlet” kelimenin gerçek anlamında bir devlet değildir, devletin devletsizliğe geçiş devletidir, kapitalizmden komünizme geçiş devleti, devrilmiş azınlığa karşı proletarya diktatörlüğünün devletidir.

Marks’ın komünist toplumun gelecekteki devleti, arkadaşımızın tırnak işareti içine aldıkları ve tüm toplumun tek tek yoz unsurlar üzerindeki diktatörlüğü türünden bir “devlet” olmayıp proletaryanın burjuvazi üzerindeki sınıf diktatörlüğünden başka bir şey değildir. Ve Marks burada, “geleceğin devleti” derken proletaryanın gelecekteki devrimini izleyecek devleti ifade etmektedir. Arkadaşların bunu anlamamaları, ya da diğer bütün söylenenlere kulak tıkamaları, görmezlikten gelmeleri izlenmesi gereken doğru yol değildir. Marks, diğer eserlerinde (dilimize çevrilmiş olanlar ölçüsünde) böyle bir ayırma, yani proletarya diktatörlüğünün üst yapısını oluşturduğu “geçiş devleti” ile artık -arkadaşlarımızın yazılarında ifadelerine göre- proletaryanın burjuvazi üzerinde bir diktatörlüğü olmayan, tüm toplum üyelerini kapsayan bir “devlet”in komünizmin birinci evresinin üst yapısını oluşturduğu anlayışına sahip değildir. Marks’da proletaryanın devleti ile “bütün halkın devleti” anlayışı bir arada bulunmaz. Ondan, biçimi ne olurla olsun, özünü proletaryanın devrilmiş ama henüz yok edilmemiş olan burjuvazi üzerindeki diktatörlüğünün oluşturduğu proletarya devleti anlayışı vardır. Ve bu devlet emekçi çoğunluğun sömürücü azınlık üzerindeki baskısının bir aracı olarak sözcüğün gerçek anlamında bir devlet olmayıp “devletten devletsizliğe geçiş devletidir”, “sönme” yolunda olan bir devlettir.

Marks, arkadaşlarımızın tersine meseleyi mekanik olarak ele alamaz, basitten karmaşıklığa küçükten büyüğe doğru gelişen ve gelişme seyri içinde bazı uzuvları gereksiz hale gelerek atılan ve yeni yeni tarihi şartların gereği olarak biçim değiştiren ve sürekli gelişme ve değişme içinde olan bir olgu olarak ele alır. Ve bunun sonucudur ki, komünizmi kapitalizmden itibaren gelişen bir toplum olarak ele alır.

Lenin’de, “kapitalizmden komünizme geçiş, kuşkusuz son derece bol ve çeşitli siyasal biçimler gösterir, ama özü kaçınılmaz olarak aynı kalacaktır: proletarya diktatörlüğü.” (Devlet ve İhtilal) diyerek aynı anlayışı devam ettirmektedir. Lenin’in bu sözlerinde belirttiği “son derece bol ve çeşitli siyasal biçimler” göstermesi tespiti, farklı ölçülerin gelişen farklı somut şartlarından doğan “bol ve çeşitliliği” kapsadığı ya da ifade ettiği gibi, bir tek ülkede sosyalizmin inşa süreci içerisinde, yani devrimin başlangıcından bu sürecin sonuna kadarki dönemde gelişmenin ve değişmenin sonucu olarak, devlet, son derece bol ve çeşitli biçimlere bürünmesini de ifade eder. Sosyalizme geçiş dönemi, yani, üretim araçları mülkiyeti üzerinde sosyalist dönüşümün tamamlanması sürecinde devlet elbette bazı değişiklikler gösterecek ve sınıf mücadelesi biçim değiştirecektir, ama devletin özü yine proletarya diktatörlüğü olarak kalmaya devam edecektir. Arkadaşlarımız, bu iki dönemdeki devlet biçimleri arasında nitelik itibarıyla bir farklılık görmektedirler; sosyalizmdeki devletin özünde proletaryanın burjuvazi üzerindeki diktatörlüğü olarak görmemektedirler, tüm toplumu kucaklayan bir demokrasi olarak, yani “tüm halkın devleti” olarak görmektedirler.

Kapitalizmden komünizme geçiş konusunda son olarak Lenin’den bazı tamamlayıcı bilgiler aktaralım. “Devlet konusunda Marksizm Defteri”nde Lenin, Marks’ın Gotha Programının Eleştirisinin bütün bir değerlendirmesini yapıyor ve tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde meseleye açıklık getiriyor.

“Demek ki, proletarya diktatörlüğü bir ‘siyasal geçiş dönemi’dir, besbelli ki bu dönemin devleti de devlet ile devletsizlik arasında bir geçiştir, yani, ‘sözcüğün tam anlamıyla bir devlet değildir!… Bu bakımdan Marks ve Engels arasında bu sorunda hiçbir görüş ayrılığı katiyen yoktur.

“Ama Marks ‘komünist toplumdaki geleceğin devleti’nden söz etmeye devam ediyor. Demek ki, “komünist toplumda” bile devlet olacaktır! Burada bir çelişki yok mudur? Hayır.

“1. Kapitalist toplumda sözcüğün öz anlamıyla devlet: (burjuvazi devlete muhtaç)”.

“2. Geçiş, proletarya diktatörlüğü. Geçiş tipi devlet. (Artık sözcüğün öz anlamında bir devlet değildir): (proletarya devlete muhtaç).”

“3. Komünist toplum: devletin yok olmaya yüz tutması: (devlete gerek kalmadı, devlet yok olmaya yüz tutuyor).”

“Mantıki sonuç ve mutlak açıklık!!!”

“Başka bir deyişle”: demekle Lenin ve yukarda maddelerin ne anlama geldiğini, değişik ifadelerle yeniden açıklamaktadır.

“1. Sadece zenginler için ve proletaryanın küçük bir tabakası için demokrasi. (Yoksullar onun kapsamına girmez.)”

“2. Yoksullar için, nüfusun 9/10’u için demokrasi, zenginlerin direnmesinin zorla bastırılması.”

“3. Alışkanlık halini alan ve dolayısıyla yok olmaya yüz tutan “herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre” ilkesini uygulayan tam demokrasi. (abç) (Lenin, Burjuva Demok. ve Proletarya Diktatörlüğü, Sf. 269. Ayrıca bkz. Got. Erf. Prg. Eleştirisi- ekler)

Bir kısmını daha önce de aktarmış olmamıza rağmen, konunun bütünlüğünü bozmamayı daha uygun görüp, biraz uzunca aktardığımız bu görüşlerde varılan sonuçlar, tartışma yazısının yazarlarını çürütüyor ve onların Marks’ın sözlerini nasıl da hatalı yorumladıklarını gözler önüne seriyor.

Buradaki açıklayıcı şemalardan da anlaşıldığı gibi, kapitalizm ile komünizm arasında, proletarya diktatörlüğünün üst yapısını oluşturduğu “geçiş tipi devlet” yer almaktadır ki bu, “nüfusun 9/10’u için demokrasi”dir. “Komünizm”den kastedilen şey de, daha önce yapıldığı gibi “burada komünizmin birinci evresinden sözediliyor” gibi demogojilere yer vermeyecek kadar açık ve nettir: “Alışkanlık halini alan ve dolayısıyla yok olmaya yüz tutan ‘herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre’ ilkesini uygulayan tam demokrasi.”

Demek ki, a) Kapitalist devlet, b) Kapitalizmden komünizme geçiş devleti ve c) Artık devlete gerek kalmadığı komünist toplumun yüksek evresi şeklinde bir tarihsel demokrasi şeması çıkıyor ortaya… Arkadaşlarımızın anlayışına göre bir demokrasi şeması çıkarılırsa, o zaman geçiş demokrasisini küçültmek ve kapitalizm ile komünizmin alt evresi arasına sıkıştırmak suretiyle ve ek olarak komünizmin ilk evresinde değişik bir demokrasi biçimi eklemek suretiyle dört ayrı biçimde oluşan bir şema elde etmiş oluruz.

Buradan çıkan diğer önemli bir sonuç da Marks ve diğer ustalar kapitalizmden komünizme geçişten bahsederken, komünizmden anladıkları, komünizmin ilk evresini de içine alan, henüz gelişme halinde bir toplumu değil, gelişmiş ve tam olarak yerleşmiş bir toplumu, yani tam komünizmi kastettikleri noktasıdır.

Demek ki, “kapitalizmden komünizme geçiş” aşaması, komünizmin ilk evresi olan sosyalizme “geçiş” değil, kapitalizmden itibaren başlayan ve tam komünizme kadar sürecek olan komünizmin ilk evresinin bizzat kendisidir. Başka ifadeyle, kapitalist toplumdan “herkese ihtiyacı kadar” ilkesinin uygulandığı tüm komünizme kadarki evreyi kapsıyor ve sözü edilen “geçiş” evresi…

Yoldaşlarımızın görüşüne göre ise, kapitalizm ile tam komünizm arasında, nitelik olarak birbirinden farklı olan iki aşama ve iki devlet biçimi vardır: Sosyalizme geçiş aşaması ve (proletarya diktatörlüğü) devleti ve sosyalizm (ve bütün halkın devleti) “devleti”! Bu görüşler Lenin’in özetlemeleriyle karşılaştırılınca, “kapitalizmden komünizme geçiş” evresinin nasıl değiştirildiği, proletarya diktatörlüğünün nasıl kısırlaştırılıp reddedildiği göze görünür şekilde ortaya çıkıyor.

Lenin, “Gotha Programının Eleştirisi’ndeki görüşleri tahlile devam ediyor ve Marks’ın şu sözlerini aktararak, aynı sonuçlara başka bir yönden varıyor.

“Ama bu gibi kusurlar uzun ve sancılı bir doğumdan sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekliyle komünist toplumun birinci aşamasında kaçınılmaz şeylerdir. Hukuk, hiçbir zaman toplumun iktisadi durumundan ve ona tekabül eden uygarlık derecesinden daha yüksek olamaz.”

“Komünist toplumun daha yüksek aşamasında bir şeylerin iş bölümüne ve onunla birlikte kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkiye kölece boyun eğişleri sona erdiği zaman…” (GEFE, Sf. 146- abç)

Marks’tan yaptığı bu alıntıların karşısına Lenin şu notu düşmüştür:

“Demek ki:

I)- Uzun ve ıstıraplı bir doğum.

II)- Komünist toplumun birinci aşaması.

III)- Komünist toplumun en yüksek aşaması” (age)

Lenin burada, deminki şemadan farklı olarak, komünist toplumun gelişme evresinde geçirdiği, ekonomik, hukuki, siyasal vb. bütün yönleriyle toplumsal aşamaları belirtiyor. Daha yukarda ise sadece devletin (demokrasinin) göstereceği gelişmelere işaret etmişti. Burada da dikkat edilmesi gereken şey, “sosyalizme geçiş evresi” diye bir evrenin yer almamasıdır. Revizyonistler ve Troçkistler gerçi “uzun ve ıstıraplı bir doğum”u sosyalizme geçiş aşaması olduğunu iddia ediyorlar ama bu onların şanına yaraşan adi bir sahtekarlıktan ibarettir. Lenin, “uzun ve ıstıraplı bir doğum”dan, proletaryanın egemen olduğu herhangi bir toplumsal evreyi değil, komünizmin kapitalizm içinde gelişmesini ve doğmasını (devrim anı) ifade ediyor. Zaten Lenin burada kendisi yeni bir şey söylemiyor, sadece Marks’ın söylediklerini maddeleştiriyor. Burada Marks’ın” uzun ve sancılı bir doğumdan sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekliyle komünist toplumun birinci aşamasında…” sözlerinden hareket ediyor ve notunu tam da bu satırların karşısına düşüyor. Marks’ın sözleri açıktır. Diğer yandan komünist toplumun birinci aşaması kapitalizmden çıktığı andan (“uzun ve ıstıraplı doğumdan”) itibaren başladığı oldukça açık bir tarzda Marks tarafından belirtilmiştir. Burada da komünist toplumun birinci aşaması kapitalist toplum ile tam komünizm arasındaki bir dönemi bir geçiş dönemini ifade etmektedir ve ilk şemaya tam bir uygunluk içindedir.

Buraya kadar, yoldaşlarımızın kapitalizmden komünizme geçiş üzerindeki hatalı görüşlerini belirttik. Uluslararası planda mazisi eski olan ama partimiz saflarında ilk olarak savunulan bu görüşler, partimizin temel görüşlerine ters ve Marksizm-Leninizmin görüşleri değil, Kruşçev’den bu yana tüm revizyonistlerin görüşlerine, Zaradovların ve Suslovların teorilerine uygundur. Saflarımızda bu görüşlerin savunulması, son zamanlarda (Çin ve Arnavutluk’ta) geçici de olsa zaferler kazanan modern revizyonizmin ve Troçkizmin, partimiz saflarına yaptığı etkinin açık ve önemli bir belirtisidir. Bu etkinin varlığı küçümsenmemeli tersine büyük bir önemli üzerine gidilmeli, en ince noktasına kadar araştırılıp, tartışılıp, çürütülmelidir. Bütün yoldaşlar bu görevi mutlaka yapmalıdırlar. Çünkü sosyalizmin dünya çapında kurtarılmış alanları olan Çin, Arnavutluk, Vietnam ve Kamboçya’nın düşürülmesiyle büyük bir zafer kazanmış olan modern revizyonizmin ve Troçkizmin saflarımızı etkilemesi ne kadar kaçınılmazsa, bu etkileri bugün modern revizyonizme karşı ideolojik mücadelenin yeterince verilmediği bir dönemde gelişmesi ve güçlenmesi de beklenebilir bir şeydir. Buna karşılık revizyonizme karşı ideolojik mücadeleye ağırlık verilmeli, uluslararası komünizmin revizyonizme karşı verdiği mücadeleyi toparlamalı ve gerekli dersleri çıkarmalı, BPKD’nin tecrübeleriyle silahlanmalıyız. Saflarımız ideolojik olarak bu mücadeleden çelikleşmiş olarak çıkacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.