12. Kürt Ulusal Sorunu: Şiddetini Koruyan Başlıca Çelişkilerden Biri!
İçindekiler
12. Kürt Ulusal Sorunu: Şiddetini Koruyan Başlıca Çelişkilerden Biri!
Türkiye toplumunda başlıca çelişkilerden biri olarak Kürt ulusal sorunu varlığını ve şiddetini korumaya devam etmektedir. Bir imparatorluk bakiyesi olan TC devleti, çok uluslu, milliyetli ve inançlı bir toplum yapısı üzerinde yükselmektedir. Türkiye sınırları içinde ulusal sorunun bir kısmı; Ermeni, Rum ve Süryanilere yönelik gerçekleştirilen soykırımla “çözülmüş”, ancak Kürt ulusal sorunu çözüme kavuşmamıştır. Günümüzde Kürt ulusal sorunu, başta Türk hakim sınıflarının uyguladığı asimilasyon, imha ve çöktürme politikası ve elbette Kürt ulusunun direnişi nedeniyle tüm yakıcılığıyla devam etmekte, ülkenin ve toplumun önemli gündemlerinden biri olmayı sürdürmektedir.
TC devleti, Kürt ulusunu ezilen bağımlı ulus statüsünde tutma politikası sınırları aşmış olduğundan ve Suriye savaşında Kürt ulusunun kazanımlarını kendisine tehdit olarak değerlendirdiğinden, emperyalistler ve bölge gericiliğiyle işbirliği içinde başta Afrin olmak üzere Suriye Kürdistanı’nın bir kısmını işgal etmiştir. Bu politika, Türk hakim sınıflarının ne pahasına olursa olsun Kürt ulusuna ve kazanımlarına yönelik düşmanlığının açık bir göstergesidir.
Ulus ve uluslaşma kavramları kapitalizmin gelişimiyle ortaya çıkan olgular olmakla birlikte, günümüz emperyalizm ve proleter devrimler çağında bu sorun; İbrahim Kaypakkaya’ya atıfla söylersek, eski dönemin çağımıza devrettiği, (…) çağımızı karakterize etmeyen ama yine de Marksist-Leninist-Maoistlerin ele almak zorunda oldukları bir vakıa… olarak varlığını devam ettirmektedir. Ülkemiz açısından değerlendirildiğinde ise karşımıza Kürt ulusal sorunu çıkmaktadır.
Bilineceği üzere; tarihsel olarak Kürdistan denilen bölge, emperyalistlerce dört parçaya bölünmüş ve bu parçalar bölge devletleri tarafından ilhak edilmiştir. Bu parçalardan birisinin Türkiye Kürdistanı olması ve Türk devletinin faşist yapısı bu bölgede Kürt ulusunun en demokratik taleplerinin dahi kitle katliamlarıyla, baskıyla, asimilasyonla yanıtlanmasına neden olmuştur. TC’nin kuruluşundan günümüze yüzbinlerce kişi katledilmiş, milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş, gözaltına alınıp tutuklanmış ve işkenceye uğramıştır. Kürt ulusuna yönelik baskı, imha, inkar ve asimilasyon politikası her dönem uygulanmıştır. Kürt ulusu ise bu faşist politikalara karşı kendi örgütlenmelerini yaratmış ve direnişi seçmiştir.
MLM’ler açısından bulunduğumuz çağda, sömürge, yarı-sömürge ve bağımlı ulusların ulusal mücadelesi artık burjuvazi önderliğinde gelişen burjuva demokratik içerikten çıkmış, kendi bağımsız devletlerini kurma olanakları ortadan kalkmış durumdadır. Bu durum niyetten bağımsız objektif bir gerçeklik olarak ortadadır. Emperyalist kapitalizmin günümüzde ulaştığı aşama ve mali sömürüsünün geldiği nokta; dünya üzerindeki pazarların bu sömürü ağının parçası olarak konumlanmasına neden olmuştur ve bunun dışında “kendi”, “bağımsız” bir şekilde konumlanmaya imkan vermeyecek bir karakter taşımaktadır. Bu durumda, ezilen bağımlı uluslar için iki yol vardır. Bunlardan birisi sosyalist devrim, diğeri ise emperyalizme bağımlı bir devlet kurmaktır. Bir üçüncü yol, ara bir formül bulunmamaktadır.
Bununla birlikte şu gerçeği ifade etmemiz gerekir; İçinde bulunduğumuz emperyalizm ve proleter devrim çağında, emperyalist sermayenin ulaştığı aşamada ulusal sorun, artık bir iç sorun olmaktan çıkmış, doğrudan doğruya emperyalizmle ilgili bir sorun olarak tanımlanmaya başlamıştır. Son 20-30 yıldır Balkanlar ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bunu fazlasıyla göstermektedir. Böylelikle ulusal sorun dediğimiz olgu, burjuvazinin çözemediği ve eski dönemin çağımıza devrettiği bir “burjuva sorun” olarak yaşanmaktadır ve çağımızın karakteri gereği ancak ve ancak proletaryanın çözebileceği bir soruna dönüşmüş durumdadır.
Günümüz emperyalizm ve proleter devrim çağında, ulusal sorun proletaryanın önderliğinde, sosyalist ve demokratik halk devrimlerin bir parçası ve bununla birlikte çözüme kavuşturması gereken bir sorun olarak ortaya çıkmış durumdadır. Günümüz koşullarında ulusal burjuvazinin bu sorunu çözme niteliği kalmamıştır. Bu ise yukarıda değindiğimiz üzere sınıf bilinçli proletaryaya aynı zamanda ulusal sorunları çözme görevini de yüklemiştir.
Sorunu böyle koyduğumuzda ülkemiz açısından çözüme kavuşturulmamış olan Kürt ulusal sorununun çözümünün de proletaryanın omuzlarında bir görev olarak durduğu anlaşılmalıdır. Sorunun aldığı biçim ve bununla eş güdüm halinde bütün Kürt ulusunun demokratik taleplerinin faşist zor ve şiddetle bastırılması olması beraberinde proletaryanın bu iki özelliği birlikte ele almasını getirmektedir. Bu anlamıyla günümüz Türkiye toplumunda, odağında Kürt ulusal sorununun olduğu ezen ulusla ezilen ulus ve milliyetler arasındaki çelişme başlıca çelişmeler içinde ortaya çıkmaktadır. Bu sorun; Türkiye demokratik halk devriminin çözebileceği bir sorun olmasından ve aynı zamanda devrimci sürecini etkileyen bir niteliğe sahip olmasından dolayı demokratik halk devrimi sürecinin başlıca çelişmelerinden biri olarak ele alınmalıdır.
Günümüzde Kürt halkı ve Kürt Ulusal Hareketi’yle ilişkilenmeyen, bu hareketin emperyalizmin ve TC faşizminin saldırılarına karşı mücadelesine kayıtsız kalan bir anlayışın bırakalım komünistliğini devrimciliği bile tartışmalıdır. Komünistler açısından durum net olmak zorundadır. Bir yandan Türkiye devrimi açısından başlıca çelişmeler içinde yer alan ezen ulus ile ezilen ulus arasındaki çelişmenin çözümü için mücadele etmek, bu görevi asli görevlerinden biri olarak görmek; diğer yandan ise Kürt Ulusal Hareketi ile her alanda dayanışmak, birlikte mücadelenin koşul ve olanaklarını yaratmak…
Kürt Ulusal Hareketi’nin Rojava ulusal demokratik devrim süreciyle Kuzey Suriye’de elde ettiği kazanım ve ortaya çıkan durum, kuşkusuz Türkiye devrimine yeni fırsatlar sunmaktadır. En önemlisi, faşist TC devletinin bu bölgeyi işgaline karşı savaşmak, Kürt Ulusal Hareketi’nin demokratik kazanımlarını korumak komünistlerin görevinden biri olarak görülmelidir. Bölgede emperyalistlerin varlığı, Ulusal Hareket’le geliştirdikleri ilişki vb. komünistlerin ezilen mazlum bir ulusla dayanışmasına, saldırılara karşı mücadele etmesine eleştiri hakkıyla birlikte engel olmamalıdır.
Kürt Ulusal Hareketi’nin, Suriye Kürdistanı’nda elde ettiği kazanım ve yine Irak Kürdistanı’nda öteden beri elde ettiği mevziler beraberinde dört parçada ayrı ayrı uluslaşan Kürt ulusunu etkilemiş, ulusal birlik yönünde önemli adımların atılmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan bu durum, Kürtler için yeni fırsat ve olanaklar anlamına gelmektedir. Tek tek her parçada ayrı fırsatlar olduğu kadar “Birleşik Kürdistan” düşüncesini pratikleştirme, Kürtler arasında düne nazaran bugün daha fazla görünür ve tartışılır olmuştur.
Kürt Ulusal Hareketi ortaya çıkan bu durumu, fiili olarak “demokratik özerklik” yaklaşımıyla, “devletsizlik” vb. üzerinden teorize etmektedir. Bunun ne kadar gerçekleşebilir olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Bizler açısından pratikte dikkate alınması ve değerlendirilmesi gereken husus, Birleşik Kürdistan meselesini ele alıştır. Birleşik Kürdistan yaklaşımı kuşkusuz ki ulusal kapsamlı bir görevdir. Komünistlerin bu kapsamda bir görevi programlarına alması eşyanın tabiatına terstir. Komünistlerin Kürt ulusuna yönelik gerçekleştirilen bu tarihsel haksızlığı giderme yönlü politik bir hedefi olamaz. Onlar öncelikle kendi siyasi coğrafyaları içinde devrimci sürece ve yaşanan ulusal soruna odaklanmalıdırlar.
Ancak Türkiye devriminin başlıca çelişmeleri içinde yer alan Kürt sorununun diğer ilhaka uğramış parçalarındaki kazanımları ya da olası etkilerine kayıtsız kalmak da doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Her şeyden önce bu türden gelişmeler, Türkiye’deki Kürt ulusal sorununu doğrudan etkilemektedir. Tersi de doğrudur. Net olarak ifade etmek gerekir ki; herhangi bir parçadaki Kürtler içinde gelişen hareket, diğer parçalar üzerinde de ideolojik, politik, örgütsel ve kültürel olarak etki etmekte, her parçada bu ideolojik şekilleniş doğrultusunda politika yapma ve örgütlenme zemini sunmaktadır.
Komünistler bu gerçeğe ve imkanlara uzak durma lüksüne sahip değillerdir. Dolayısıyla bu türden etkileme ve yeni olanaklara kapı aralayan duruma yönelik bir yaklaşım içinde olmak doğru olandır. Ki Kürt Ulusal Hareketi’nin pratik süreci, deneyimleri ve kazandığı mevziler ortadadır ve de bu süreç hala devam etmektedir. Bu gözden kaçırılmamalı ve değerlendirilmelidir.