Komünist 72’den: Dünyada ve Türkiye’de Durum – II. BÖLÜM

4. Köylülüğün Üretemez Duruma Gelmesi

4.Köylülüğün Üretemez Duruma Gelmesi

Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi haline gelen tarım üzerinde ayrıca durulmalıdır. Emperyalist sermayenin sömürüsünü kolaylaştırmak için uygulamaya konulan politikalar sonucunda yeniden yapılandırma programlarıyla tarımsal alanda köylülüğün tüm destekleme alımları ve primleri ortadan kaldırılmıştır. Böylelikle emperyalist çok uluslu şirketlere pazar alanı açılmıştır. Bunun yanında maliyeti daha düşük denilerek çoğu zaman sıfır gümrükle yapılan ithalatlar sonrasında küçük üreticinin ürettiğinin karşılığını alamaması yıkımın derinleşmesine yol açmıştır.

İşin başka bir boyutu da, dışa bağımlılığın artışına paralel gıda egemenliğinin uluslararası sermayeye geçmesinin ekonomik sonuçlarının yanında bir halk sağlığı sorununa da yol açmasıdır. Toprak gaspı şirketler adına “acele kamulaştırma” kararlarıyla bizzat devlet tarafından yapılmaktadır. Bu uluslararası tarım tekelleri yararına tarımsal üretimin yok edilmesi anlamına gelmektedir. Bu politikalar ile gıda egemenliği tamamen uluslararası şirketlerin güdümüne girmektedir. 1980’lerde başlayan 2000’li yıllarda doruk noktasına ulaşan neo-liberal tarım politikaları, köylüleri bu tekellerin sömürüsü ile başbaşa bırakmakta, gübre, tarım ilacı, mazot gibi girdilerde ithalata bağımlılık ve maliyetler artmaktadır.

Son dönemde tanzim satış noktalarıyla gündeme gelen köylülüğün üretmez duruma getirilmesi gerçekliği durumun vahametini fazlasıyla göstermektedir. TÜİK ve SGK verileri göre Türkiye’de çiftçi sayısı son 10 yılda yüzde 38 azalmış durumdadır. Tarım alanları son 15 yılda yüzde 12, sebze bahçeleri alanı ise aynı dönemde yüzde 15 küçülmüş durumdadır. SGK verilerine kayıtlı çitçi sayısı özellikle son 8 yılda istikralı bir düşüş içindedir. 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı, 2018’de 697 bine kadar düşmüştür. Bu veriler, kayıtlı çiftçi sayısında 2008’den bu yana 430 bin azalma anlamına geliyor. Bu da yüzde 38’lik bir düşüş demektir.

TÜİK verilerine göre tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 2002’de 7 milyon 458 bin iken, 2018 Şubat ayı itibariyle 4 milyon 983 bin kişiye gerilemiştir. Bu da son 16 yılda 2 milyon 475 bin daha az tarım çalışanı anlamına gelmektedir. Rakamlara bakılırsa tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısının yüzde 33 azaldığı ortaya çıkmaktadır. (Servet Yanatma, Euronews, 21.02.19)

Konda’nın yayımladığı “10 Yılda Ne Değişti?” araştırmasına göre son on yıllık süre içinde kırda yaşayanların oranı yüzde 34’ten 16’ya inmiştir. Bunun anlamı da Türkiye’de kırsaldan büyükşehirlere ve şehirlere göçün önemli ölçüde sürdüğüdür. Bu veriler bize kırsal alanda köylülüğün başta geçim sıkıntısı ve tarımsal üretime yönelik ekonomik saldırı politikaları olmak üzere çok çeşitli sebeplerle göç etmeyi sürdürdüğünü göstermektedir.

Bu veriyi aynı araştırmanın meslek grupları bölümünde ifade edilen bilgilerle teyit etmek de mümkündür. Araştırmada meslek grupları içinde çiftçilerin oranının yüzde 10’dan 3’e düştüğü ifade edilmektedir. Tüm bunlar bize son on yıl içinde Türkiye toplumunda tarımla ya da hayvancılıkla uğraşan köylülerin geçim aracı olarak çiftçiliği bıraktığını göstermektedir. Tarımla ve hayvancılıkla uğraşanların oranında yaşanan yüksek orandaki düşüş (% 7), hakim sınıfların köylülüğe yönelik ekonomik sosyal saldırganlığının karşılık bulduğunu ve köylülüğün giderek topraktan ve üretim araçlarından koptuğu anlamına gelmektedir.