ÇELİŞME, BAŞ ÇELİŞME, DÜŞMAN VE BAŞDÜŞMAN MESELESİ ÜZERİNE

Çelişme Nedir?

Çelişme Nedir?

En kısa tanımıyla: Çelişme her eşya (ve süreç) içinde var olan hem birbirinin varlığına ihtiyaç duyan hem de birinin varlığı, diğerinin varlığını reddeden zıt(lar) (karşıtlar) arasındaki ilişkidir.

Mao Zedung Ağustos 1937’de yazdığı “Çelişme Üzerine” adlı yazısında şöyle diyor:

“Şeyler içinde var olan çelişkinin kanunu; ya da (başka bir deyişle-ÇN) Zıtların (Karşıtların) birliği kanunu, materyalist diyalektiğin temel kanunudur. Lenin ‘gerçek anlamda diyalektik, eşyanın bizzat özünde var olan çelişmenin incelenmesidir” der. (*)

Diyalektik materyalistler şeylerin gelişmesinde tayin edici olmanın; şeylerin içinde var olan çelişmeler, yani iç çelişmeler olduğu görüşünü savunurlar. Her şeyin kendi içinde bir dizi zıtlar vardır. Bu zıtlar arasında bir mücadele söz konusudur. İşte bu mücadele sonucu şeyler gelişir ve değişikliğe uğrar. Diyalektik materyalistler, bu gelişme ve değişmeyi, yalnızca (büyüme, küçülme, yer değiştirme, vs. gibi) nicel olarak kavramazlar. Şeyler içindeki zıtların mücadelesi, kendine uygun dış şartları bulduğu; dış şartlar her şeyin içinde var olan zıtların mücadelesini olumlu yönde etkilediği zaman; şeylerde nitel bir, değişmeye yol açar. Eski şey, yerini kendi konumu içinde barındırdığı, nitel olarak kendisinden bütünüyle değişik yeni bir şeye terk eder. Bu yeni şeyde, kendi içinde yeni zıtlar ve zıtların mücadelesini barındırır. Zıtların mücadelesi belli bir aşamaya geldiği; şey içindeki zıtların mücadelesi dış şartlar tarafından nitel, değişme yönünde olumlu etkilendiği zaman, bu yeni (eski) şey; yerini bir şeye terk eder. Ve gelişme böylece sürüp gider.

Şeylerin gelişmesinde tayin edici olanın, şeylerin iç çelişmeleri olduğu gerçeğine tabiattan örnek verelim:

Bir tavuk yumurtası alalım. Bu tavuk yumurtasını, bir kuluçka makinesine koyalım. Bu yumurtayı bir anaç tavuğun vücut ısısına uygun bir ısı ve rutubette tutalım. Yumurtaların anaç tavuğun yaptığı gibi arada bir döndürelim. 21 gün sonra bir civcivin yumurtayı kırıp, çıktığını görürüz. Burada kuluçka makinesinde yarattığımız şartlar dış şartlardır. Bu dış şartlar, yumurtanın içinde tohum olarak var olan (yeni) civcivin gelişmesi için uygun şartlardır. Bu şartların sonucunda yumurtanın içinde var olan çelişme (yumurtanın yumurta olarak varlığı ile/yumurtanın içinde tohum olarak var olan ama gelişmesi için uygun şartlara ihtiyaç duyan civciv arasında çelişme/ya da eski (yumurta) ile/yeni (civciv) (arasındaki çelişme) civciv lehine çözümlenmiş; yumurta nitel değişikliğe uğramıştır. Artık eski şey değil, yeni bir şeyin varlığı söz konusudur. Şimdi denebilir ki, eğer dış şartlar uygun olmasa idi, yumurtadan civcivin çıkması imkansız olacaktı. O halde, dış şartlar esas olandır. Gerçekten de yumurtayı kuluçka makinesi yerine mesela buzdolabına koysaydık, ya da ortada bıraksaydık-yıllarca da beklesek, yumurtadan civciv çıkmazdı.

O halde, diyalektik materyalistlerin, iç çelişmelerin gelişmenin, değişmenin tayin edici unsuru olduğu yolundaki tezleri yanlış değil midir? Hayır değildir. Diyalektik materyalistler, gelişmede; değişmede dış şartların etkisini kesinlikle inkar etmezler; ama iç çelişmeleri gelişmenin temeli, yani tayin edici unsuru; dış etkileri ise gelişmenin şartı olarak kabul ederler. Eğer kuluçka makinesine koyduğumuz yumurta içinde sonradan civciv olarak karşımıza çıkan şey tohum olarak olmasa idi; biz yıllarca da beklesek, civciv çıkmazdı. Mesela kuluçka makinesine, tavuk yumurtası dışında herhangi bir şey koyalım (Peynir, Portakal, Tabak, Taş, Altın vs. ne istersek koyalım) Sonra, yumurtadan civciv çıkması için yarattığımız dış şartları aynen yaratalım. 21 gün bekleyelim. Göreceğiz ki, civciv çıkmayacaktır. Bir portakaldan dış etkiler nasıl olursa olsun civciv çıkması imkansızdır.

Ama değişik dış ortamlar eğer uygun ısı ve rutubeti sağlıyorsa ister kuluçka makinesi, isterse anaç tavuk olsun bir tavuk yumurtasından civciv çıkacaktır.

Ama bir tavuk yumurtasından, yani civcivi tohum olarak içinde barındıran bir şeyden etkiler uygun olunca civciv çıkacaktır. Görülüyor ki gelişme ve (nitel) değişmede, tayin edici olan şeyin kendi içindeki çelişmelerdir.

Gelişme ve (nitel) değişmede, tayin edici olanın, iç çelişmeler, yani maddenin (şeyin) kendi içinde var olan zıtlar ve bunların birbiri ile mücadelesi olduğuna tabiattan binlerce örnek verilebilir. Ama bu gerekli değildir.

Yukarıdaki örneklerde şeylerin gelişmesinde bir mesele daha gözümüze çarpmış olması gerekir. O da şudur: Herhangi bir şey, yerini yani bir şeye terk etmeden önce, ya da herhangi bir şey nitelik değiştirmeden önce (Herhangi bir nitelik/yeni bir niteliğe dönüşmeden önce) de birtakım değişiklikler geçirmektedir.

Mesela, kuluçka makinesi içindeki yumurta içinde; tohum olarak var olan civciv, önce yumurtanın sarısı ortasında ufacık bir nokta iken, dış etkenlerin gelişmesini olumlu etkilemesi sonucu büyümeye, zaman içinde civciv şeklini almaya başlar. Gelişmenin belli bir noktası, yumurtanın yumurtalıktan çıktığı, civcive dönüştüğü; nitel değişikliğe uğradığı noktadır. Bu nitel değişiklik, daha önce var olan nicel birikimin sonucu olarak ortaya çıkar.

Nicel birikimlerin nitel değişmelere yol açması bir sıçrama, bir patlama şeklinde olur. Civciv örneğinde bu sıçrama, bir patlama şeklinde olur. Civciv örneğinde bu sıçrama noktasını, civcivin yumurtayı kırıp kendi başına (yumurta ortamından bağımsız) yaşamaya başladığı an olarak tespit edebiliriz. Bu sıçrama şeklinde gerçekleşen nitel değişme, daha karmaşık süreçlerde daha kolaylıkla görülebilir.

Şimdiye kadar söylediklerimizi özetlersek:

Her şey içinde çelişmelerin varlığı söz konusudur.

Şeylerin gelişip değişmesi, şeyler içindeki zıtların mücadelesinden kaynaklanmaktadır.

Şeylerin nitel değişmesinin temeli, şeylerin iç çelişmeleri, değişmenin şartı ise dış etkenlerdir.

Şeylerde nitel değişiklik, nicel bir birikimin sonucunda ortaya çıkmaktadır ve nitel değişiklikler sıçramalar halinde gerçekleşir.

Tüm doğa olayları için geçerli olan bu sonuçlar, toplumsal olaylar ve toplumsal gelişme için de geçerlidir.

Toplumda da aynı doğada olduğu gibi çok çeşitli çelişmeler vardır.

Toplumdaki gelişme ve değişmeler, toplum içinde var olan çok çeşitli zıtların birbirleri ile mücadelesinden kaynaklanmaktadır.

Toplumdaki değişikliğin temeli toplum içindeki çelişmeler, yani toplumun kendi iç çelişmeleridir. Dış etkenler değişmenin şartlarını oluştururlar değişikliğin temeli toplum içindeki çelişmeler, yani toplumun kendi içi çelişmeleridir. Dış etkenler değişmenin şartlarını oluştururlar.

Toplumlarda da nitel değişiklikler (buna devrim diyoruz) nicel birikimler sonucu ortaya çıkar.

“Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumdaki maddi üretim güçleri, var olan üretim ilişkileriyle, (ya da aynı şeyin hukuki ifadesi olan) eskiden içerisinde bulundukları mülkiyet ilişkileriyle çatışır. Bu ilişkiler, üretim güçlerinin gelişme şekilleri olmaktan çıkar, üretim güçlerinin gelişmesini engelleyici zincir haline gelirler. İşte o zaman toplumsal devrim dönemi başlar.” (*) Burada şunu belirtmekte yarar var ki, toplumlardaki nitel değişmeler barış içinde değil; çok çeşitli biçimlere bürünen zorlu sınıf mücadeleleri sonucu ortaya çıkar. Eskinin sürmesinden menfaati olan sınıflar, bugüne dek hiçbir toplumda, yerlerini yeninin temsilcisi olan sınıflara barış içinde terk etmemiştir. Bu anlamda Marks “Şiddet, yeni bir topluma gebe olan her eski toplumun ebesidir.” der. (*)

Toplumların gelişmesi de toplumların kendi içindeki gelişmelerin sonucu ortaya çıkar dedik. Nedir toplumların gelişmesine damgasını vuran çelişme? Bu çelişme en genel ifadesi ile eski ile yeni arasındaki çelişmedir.

Bu çelişme ekonomik alanda genel bir şekilde iade edilirse; üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişmedir. Eğer üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesini engelliyorsa; bu üretim ilişkileri (hukuki ifadesi: mülkiyet ilişkileri) devrimle değiştirilmek; üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki bir uyum sağlamak zorundadır. Toplumların gelişmesine damgasını vuran çelişme sınıf açısından ifade edilirse; eskiyi temsil eden sınıf ve tabakalarla, yeniyi temsil eden sınıf ve tabakalar arasındaki çelişmedir. İşte her toplumun gelişmesi, bu çelişmelerin iki yönünü teşkil eden zıtların mücadelesi tarafından tayin edilir.

Açıktır ki, birbirinden değişik toplumsal ve ekonomik yapıya sahip olan toplumlarda çelişmeler genel anlamda birbirine benzese de özelde birbirinden ayrılırlar. Çelişmelerin birbirleri ile olan ortak yanlarını bulup çıkarmak ne kadar önemli ise; birbirinden ayrıldıkları noktaları da bulup çıkarmak o kadar önemlidir. Unutulmamalıdır ki, bir toplumu değiştirmede insanlar aktif rol oynarlar ve toplumu değiştirmek isteyen insanların bilinçli mücadelesi, toplumun değişme şartlarından en önemlilerinden biridir. Toplumu değiştirmek isteyenler ise, önce değiştirmek istedikleri toplumu kavramak zorundadırlar. İçinde yaşadıkları toplumdaki çelişmelerin özelliklerini kavramak; mücadelelerini buna göre yürütmek zorundadırlar. Marksizmin özünün ‘somut şartların somut tahlili olduğu bir an bile akıldan çıkarılmamalıdır. Her toplumdaki, her çelişme ayrı ayrı ele alınarak incelenmelidir.

Eski ile yeni arasındaki mücadelenin her topluma somut olarak nasıl yansıdığı; eski ile yeni arasındaki mücadelede, çeşitli zıtların durumu araştırılmalıdır.