Baş Çelişme Nedir?
İçindekiler
Baş Çelişme Nedir?
Yukarıda da gördüğümüz gibi, karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde çok sayıda çelişme vardır.
Herhangi bir süreç içinde var olan çelişmeler arasında karmaşık ilişkiler vardır. Çelişmeler birbirinden kopuk, birbirinden soyutlanarak ele alınamaz. Bunların her birinin gelişmesi ve çözümü, süreç içindeki diğer çelişmelerin gelişmesini ve çözümünü şu veya bu şekilde etkiler. Her şeyin gelişme süreci içinde, içinde bulunulan anda, çelişmelerden bir tanesi öne çıkar; bu çelişmenin varlığı ve gelişmesi, diğer çelişmelerin varlığı ve gelişmesini tayin eder veya etkiler. İşte bu çelişme baş çelişmedir.
Mao Zedung baş çelişme konusunda şunları söylüyor:
“Karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde birçok çelişme vardır. Bunlardan bir tanesinin varlığı ve gelişmesi, öteki çelişmelerin varlığını ve gelişmesini belirler ya da etkiler.
İşte bu daima baş çelişmedir.
Örneğin, kapitalist toplumda birbiriyle çelişen iki güç, yani proletarya ve burjuvazi, baş çelişmeyi oluşturur. Feodal sınıfın kalıntıları ile burjuvazi arasındaki çelişme, köy küçük burjuvazisi ile burjuvazi arasındaki çelişme, proletarya ile köy küçük burjuvazisi arasındaki çelişme, tekelci olmayan kapitalistler ile tekelci kapitalistler arasındaki çelişme, kapitalist ülkelerin kendi aralarındaki çelişmeler ve emperyalizm ile sömürgeler arasındaki çelişme gibi öteki çelişmeler hep bu baş çelişme tarafından belirlenir ya da etkilenirler.
Çin gibi yarı-sömürge bir ülkede baş çelişme ile tali çelişmeler arasındaki ilişki karmaşık bir görünüm doğurur.
Emperyalizm yarı-sömürge bir ülkeye karşı bir saldırı savaşı başlattığında, bazı hainler dışında ol ülkenin çeşitli sınıfları emperyalizme karış bir milli savaşta geçici olarak birleşebilirler. Böyle bir durumda, emperyalizm ile söz konusu ülke arasındaki çelişme baş çelişme haline gelir (1), buna karşılık o ülkedeki çeşitli sınıflar arasındaki bütün çelişmeler (daha önce baş çelişme olan feodal sistem ile geniş halk kitleleri arasındaki çelişme de dahil) geçici olarak tali ve tabi bir duruma düşerler (2). Çin’de 1840’taki Afyon Savaşında, 1894’teki Çin-Japon savaşında ve 1900’deki Yi Ha Tuan Savaşında böyle olmuştu; bugünkü Çin- Japon Savaşında da durum böyledir.
Ama bir başka durumda, çelişmeler yer değiştirir. Emperyalizm zulmünü savaş yoluyla değil de, daha yumuşak yollarla -Siyasi, iktisadi ve kültürel- sürdürdüğünde, yarı sömürge ülkelerdeki hakim sınıflar halk kitlelerini ortaklaşa ezmek üzere bir ittifak kurarlar. Böyle bir durumda, kitleler genellikle emperyalizm ile feodal sınıfların ittifakına karşı iç savaşa başvururlar; emperyalizm ise genellikle yarı-sömürge ülkelerdeki gericilerin halkı ezmesine yardım etmek için doğrudan eylemde bulunmaktansa, dolaylı yöntemlere başvurur. Bunun sonucunda da iç çelişmeler özellikle şiddetlenir. Çin’de 1911’deki Devrimci Savaşta, 1924-27’daki Devrimci Savaşta ve 1927’den sonraki on yıllık Toprak Devrimi savaşında böyle olmuştur. Yarı-sömürge ülkelerdeki çeşitli gerici hakim gruplar arasındaki savaşlar, yani Çin’deki savaş ağaları arasındaki savaşlar bu sınıflamaya girer.
Bir devrimci iç savaş bizzat emperyalizmin ve onun uşaklarının, yerli gericilerin varlığını tehdit eden bir noktaya ulaştığında, emperyalizm genellikle hakimiyetini koruyabilmek için başka yöntemlere başvurur. Ya devrimci cepheyi içeriden bölmeye çalışır ya da yerli gericilere doğrudan doğruya yardım etmek üzere silahlı kuvvetlerini gönderir. Böyle bir durumda, yabancı emperyalizm ve yerli gericilik açıkça bir kutupta, halk kitleleri de öteki kutupta yer alır ve böylece diğer çelişmelerin gelişmesinin belirleyen ya da etkileyen baş çelişmeyi oluştururlar. Ekim Devriminden sonra çeşitli kapitalist ülkelerin Rus gericilerine yaptıkları yardım, silahlı müdahalenin bir örneğidir. Çan Kay-Şek’in 1927’deki ihaneti ise, devrimci cepheyi bölmenin bir örneğidir.
Ama ne olursa olsun, bir sürecin gelişmesindeki her aşamada önder rolü oynayan sadece tek bir baş çelişmenin bulunduğu kesindir.
Bu nedenle, eğer bir süreçte birkaç çelişme varsa, bunlardan bir tanesi önder ve belirleyici rolü oynayan baş çelişme olarak, diğerleriyse tali ve tabi bir durumda bulunacaktır. Dolayısıyla, içinde iki ya da daha fazla çelişme bulunan karmaşık bir süreci incelerken, bütün çabamız o sürecin baş çelişmesini bulmaya yöneltmemiz gerekir. Bu baş çelişme bir kere kavrandığında, bütün meseleler kolayca çözülebilir. Marks’ın kapitalist toplumu incelerken bize öğrettiği yöntem budur. Aynı şekilde Lenin ve Stalin de emperyalizmi, kapitalizmin genel buhranın ve Sovyet ekonomisini incelerken bize bu yöntemi öğretmişlerdir. Bu yöntemi kavramayan binlerce bilim adamı ve eylem adamı vardır. Bunun soncunda bunlar sisler içinde kaybolur, meselenin özünü kavrayamaz ve elbette o meselenin çelişmelerini çözmenin yolunu bulamazlar.” (*)