İKTİSADİ KRİZDEN GENEL KRİZE İSYANLARDAN DEVRİMLERE!

…..Kongre

… Genel Kurulu’nu düzenleyen ve formaliteleri önceden tamamlanan Parti’nin kuruluşunu ilan eden Kongre, kendisine dâhil olan ya da çalışmalarına aktif biçimde katılma kararı veren güçlerin eylem birliğini sağlayamamıştır. İrade birliğine dair kuvvetli vurgularla yola koyulunmuş ama bunu pratiğe yansıtacak ve orada sınayacak nitelikte/güçte bir eylem hattı örülememiştir

Belli adımlar atılmış olmasına karşın yerelleşme ve kongreyi/mücadeleyi buradan örgütleme ve kurumsallaştırma yolunda istenilen gelişmeyi de gösterememiştir. Platformun merkezindeki Kürt hareketinin motor rol üstlenmesi sağlanamamış, diğer alanlarda devinim içerisinde bulunan güçler hem belli bir potada buluşturulamamış hem de kendi alanlarından yeterince beslenememiştir. Bu nedenle henüz demokrasi mücadelesinde mıknatıs haline gelememiş bulunan Kongre; endişeleri giderme, önyargıları kırma aşamasını geçmeye çalışmaktadır.

Bu durum pratik bakımdan konuya ilişkin merkezi yapıda önderlik rolünün oynanamaması, politika üretiminin zayıf kalmasıyla ilişkilidir. Bu bakımdan en çok dikkat çekilmesi gereken husus, işçi sınıfının sürece hemen hiç dâhil edilememiş olmasıdır (Emek Komisyonu). Diğer önemli alanlardan Kadın ve Gençlik Meclislerinin durumu da bu merkezdedir. Bunların yanında eğitim ve çevre komisyonları kuran, halklar ve inançlar platformu örgütleyen Kongre’nin bugüne kadar ciddi ve çaplı bir kampanya örgütleyememesi, güçleri azami katılım ve seferberlikle bu pratik üzerinden toparlayamamış olması önemli bir eksikliktir.

Tüzük ve programda ifade edilenler doğrultusunda yürütülecek faaliyetin en önemli etkinliklerinden birisini kampanyalar oluşturmaktadır. Çeşitli alan ve konularda egemen sınıfların çaplı saldırı ve saldırı hazırlıkları gerçekleşmektedir. İşçi sınıfına yönelik Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında girişilen çok yönlü operasyon, “Kentsel Dönüşüm” saldırısı ve Suriye’ye karşı savaş hazırlıkları bunların başlıcalarıdır. Bu konuların tümünde, çok daha geniş bir ittifak yaratarak harekete geçme aciliyeti vardır ve Kongre’ye öncülük yapma görevi düşmektedir. Bu pratikler üzerinden inisiyatifin gelişeceği ve demokratik alan mücadelesinde hedefine uygun bir pozisyon alışın sağlanacağı açıktır.

Geçen süre zarfında örgütlenme konusunda atılan adımların yetersizliğinden de bahsetmemiz gerekir. Kongre ilk kurulduğunda belli bir motivasyon yaratmış ve bu örgütlenmeye de yansımıştır. Ancak süreç içinde meclislerin darlaştığına, bu platformlarda yer alan “bağımsız” unsurların uzaklaştığına ve bu örgütlenmelerin adeta siyasetlerin temsilcilerinden oluşmaya başladığına dair tespitte bulunmak gerçekçi olacaktır. Çoğunda il meclisi de oluşturacak biçimde, faaliyette bulunulan il sayısının …’nın üzerine çıkmış olmasını gerçek manada bir ilerleme olarak görmek yanıltıcıdır.

Kürt sorunuyla ilgili yürütmemiz gereken çalışmalar yönünden demokratik mücadele platformu olarak değerlendirilmesinden başka, genel olarak çeşitli alanlarda geliştirilmesi gereken mücadele ve direnişler açısından önemli fırsat ve olanaklar barındıran bu oluşumla ilişkilenme serüvenimize, konuyla ilgili anlayışımızı geniş biçimde açarak yer vermiştik. Geçen zaman diliminde öngörülerimize esas olarak aykırılık teşkil eden bir durum yaşanmamış olmasına karşın, yukarıda değindiğimiz gibi önemli bazı noktalarda işlerin yolunda gitmediği ve işlevine uygun bir konumlanış alamadığını da teslim etmek durumundayız.

Bunun nesnel koşullarla ilgili nedenlerinden olarak, Kürt sorunu dışında ateşleyici ve sürükleyici rol üstlenecek bir dinamiğin etkili biçimde sahne almayışından bahsedilebilir. Bunun yanı sıra yapısı gereği taşıdığı handikaplarla başa çıkma konusunda merkezi düzeydeki çabaların yetersiz kaldığından da söz etmeliyiz. Kendi payımıza yer vermemiz gereken yerel düzey ve bağlı platformlardaki durum açısından ise farklılık taşımakla beraber, genel olarak bir uyumsuzluk ve inisiyatifsizlik yaşanmaktadır.

Kongre’deki temel meseleyi, eylem birliğine dair farklı yaklaşımlar ve kültürel şekillenişten kaynaklanan problemlerden öte, hem demokratik mücadeleye dair anlayış sorunları hem de Kürt sorunuyla ilgili konumlanışa dair sıkıntılar oluşturmaktadır. Birbirine bağlı bu durum, Türkiyeli devrimci, ilerici, demokrat çevrelerin, Ulusal Hareket güçleriyle birlikte hareket etmek için mi onlara destek amacıyla mı bir araya geldiklerine yönelik kafa açıklığı içinde bulunmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu sorun, Kongre’yi oluşturan bütün yapılar açısından geçerlidir.

Son kongrede ortak çalışma noktasında belli bir yol kat edilmesine karşın grupsal yaklaşımların tümüyle bertaraf edilemediğine dair belirlemede bulunulmuştur. Bu sorunun tümüyle ortadan kaldırılması bileşenlerin sınıfsal kimliğinden ötürü imkânsızdır. Bu, kurumun işlevli olabilmesi ve randımanlı çalışabilmesi için şart da değildir. Ama saptanan politikalar ve eylem pratiğinde birlik sağlanmadan, etkili olabilme şansı da yoktur. Ortada, esas olarak eyleme dair bir ittifak, ortaklaşılan hedeflere karşı birlikte yönelme iradesi vardır. Dolayısıyla, hassasiyetin ve ilkeli hareketin hangi eksende yol alacağı da anlaşılmak zorundadır.

Kongre’yi başından itibaren “Kürt kuyrukçuluğunun adresi”, “reformizmin yuvalanması” mealinde yorumlarla dışlayanlar, şimdi de “etkisiz bir reformist odak” demektedir. “Etkisizlik”, kuruluş aşamasında bulunan bir kurum açısından insafsızca yapılmış, karalamacı bir değerlendirmedir. Etkisini “reformizm” olarak kodlayanların bu eleştiri ve hatta kaygısı da ilginçtir. Açık ya da gizli reformizme/ekonomizme her yönüyle batmış olanların, kendilerinin aksine reformist temelli bir mücadele zemininde faaliyet yürüteceğini açıkça ilan etmiş bir kurumu suçlamasının, kendisiyle ilgili bir sorunu açığa vurduğunu tespit etmek durumundayız.

Ancak sorun bununla bitmemekte, işin içine itiraf etmekten kaçınamadıkları Kürt sorunu girmektedir. Her ne kadar pek çoğu bu sorunda en azından (kâğıt üzerinde kalsa da) kendisini aşan bir performans sergilemeye başladıysa da sosyal şovenizmden kurtulabilmiş değillerdir. Kongre’ye karşı mesafe ve alerjinin ana sebebi Kürt sorunudur. “Kuyrukçuluk”, herhangi bir konuya hakkını vermeye başladığınızda, gereken ilgiyi göstermek için harekete geçtiğinizde, ilk karşılaşacağınız ithamlardan birisi olmaktadır.

İlk tespitimize dönersek, hemen her alanda çelişkilerin keskinleştiği ve buna paralel biçimde çatışmanın boy verdiği bir süreç yaşanmaktadır. Bunun yüzeye vurduğu yerlerde gelişen mücadele ve direnişler küçümsenmeyecek bir potansiyeli açığa çıkarmaktaysa da, genel olarak örgütsüz ama daha çok parçalı ve yönsüz direnişler, faşist rejim tarafından kolaylıkla elimine edilmektedir. Burada sorun, hareketlerin zafiyetini gidermek ve tümünü bir potada toplamak üzere devreye girmenin başarılabilmesindedir.

Bileşenlerin toplamı olarak Kongre buna muktedir bir yapı görüntüsü verdiği halde bu rolü oynayamıyorsa, henüz amaca uygun ve kurgusuna layık bir örgüt olamamış demektir. Dolayısıyla, merkezi düzeyde böyle bir sorun vardır ve eğer kurulan partiye ağırlık verilecekse, zaten yakalanamamış olan olgunluk düzeyine ulaşma şansı giderek azalacak demektir. Burada gündemleştirdiğimiz sorun, yeni kurulan parti ile Kongre arasında tüzükte tarif edilen ve son kongrede de yeniden altı çizilen ilişkinin doğru temelde kurulup kurulamayacağı ile ilgilidir. Bu manada, Parti eş genel başkanının da açıkça vurguladığı gibi (18.12.12), “Kongre tek bir siyasi programı hedefleyen bir hareket değil. Kongre partileşiyor söylemi de yanlış.”tır.

Bunun başarılamadığı koşullarda Kongre’nin bütünüyle gereksizleşmesi ve nihayetinde sönmesi kaçınılmazdır. Partinin güçlü bir gelişim göstermesi halinde Kongre’nin feda edilmesi belki çok da önemsenmeyecektir ama seçim dışı faaliyet açısından böyle bir partinin varlığı ve güçlenmesi, mevcut bileşenlerin kurumsal gerçekliği devam ettiği sürece imkânsızdır. Dolayısıyla Parti’nin işlevi ve yerine dair durumun netleştirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde sonu şimdiden belli hesaplar/hayaller yalnızca Parti’yi değil Kongre’yi de bitirecektir.