Komünist 72’den: Dünyada ve Türkiye’de Durum – I. BÖLÜM

1.6) Pazar Paylaşımında Yeniden Latin Amerika

1.6) Pazar Paylaşımında Yeniden Latin Amerika

ABD emperyalizmi Suriye’den istediği sonucu alamayınca, güç ve pazar savaşını Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya kaydırmış görünmektedir. Bunun son örneğini Venezuella oluşturmaktadır.

Mayıs 2018 tarihinde ikinci kez seçimleri kazanan Nicolas Madura’ya karşı muhalefetin başlattığı boykot ve ülke içinde yapılan protestolarda 4 kişinin hayatını kaybetmesini gündeme getiren ABD, N. Madura’nın meşru devlet başkanı olmadığını açıkladı ve kendisini yeni devlet başkanı ilan eden Juan Guaido’nun Venezüella’nın yeni devlet başkanı olduğunu ilan etti. Bir anlamda ABD emperyalizminin Venezüella’ya “kayyum ataması” olan bu hamleyi, bir dizi ülke ABD’nin arkasında yer alarak destekledi. Buna karşı Rusya, Çin, Meksika, Küba, İran ve Türkiye ise Madura’yı meşru devlet başkanı olarak tanımaya devam ettiler.

ABD emperyalizminin Venezuela’ya müdahalesi elbette ki yeni değildir. ABD 2002 yılında da bir darbe girişimiyle Devlet Başkanı Hugo Chavez’i 47 saat tutuklanmış, ancak gerek ordunun ve gerekse de halkın desteği sayesinde Chavez darbeyi bastırabilmiştir.

ABD’nin Venezuella’ya müdahalesinin gerekçesi ne “anti demokratik seçimler” ne de “kitle gösterilerinde ölenler”dir. ABD’nin esas ve nihai hedefi Venezuella petrolüdür. Bölgenin en zengin petrol rezervlerine sahip olan Venezuella, bu zenginliğin faturasını ödemektedir. ABD emperyalizmi Venezuella’da Madura’yı devirmek ve böylece kendi denetiminde bir hükümet aracılığıyla petrol alanlarının emperyalist petrol tekellerine peşkeş çekilmesini istemektedir.

Rusya ve Çin’in Madura’yı desteklemelerinin arkasında elbette ki emperyalist güçler arasında rekabet ve bu iki ülkenin Venezuella olan ekonomik ilişkileri yatmaktadır.  Bu ilişkilerin geçmişi ise Chavez’e kadar uzamaktadır. Chavez, ABD emperyalizmiyle olan ilişkilerini bitirerek, alternatif olarak Çin ve Rusya’yla ilişkiler geliştirmiş ve bunu “21. yüzyıl sosyalizmi” olarak propaganda etmişti. Rusya enerji şirketleri üzerinden Venezuella’yla ilişkilerini geliştirirken, Çin ise 2007 yılından bu yana Venezuella’ya 70 milyar dolar borç vererek buradaki varlığını pekiştirmiştir. Gerek Rusya gerekse de Çin, böylece Venezuella’nın petrol işletmesinde pay sahibi iki emperyalist güç olmuşlar ve ABD’nin “arka bahçesi”nde kendileri için birer mevzi edinmişlerdir.

ABD emperyalizmi “arka bahçesi” konumunda olan Latin Amerika üzerindeki hegemonyasından hiçbir zaman vazgeçmemiştir, geçmesi de mümkün değildir. Bu nedenle de Latin Amerika her zaman ABD’nin gündeminde olmuştur. ABD emperyalizmi bizzat kendi örgütlenmeleri ya da işbirlikçileri aracılığıyla darbeler gerçekleştirdiği ve yarı-sömürge haline getirdiği Latin Amerika ülkelerini ekonomik olarak kendisine bağımlı kılarak, başta petrol olmak üzere tüm zenginlikleri sömürerek, bu coğrafyayı yoksulluk ve işsizlikle boğuşan bir coğrafyaya dönüştürmüştür.

Ancak Latin Amerika’da da ABD tek bir güç değildir. Çin faktörü Latin Amerika’da, ABD’nin karşısında durmaktadır. Çin, tüm pazar alanlarında sessiz ve derinden bir yol alarak, yatırımlara girişmekte ve hegemonyasını böylelikle geliştirmektedir. Çin’in son 20 yılda en büyük ekonomik yatırımlarının olduğu coğrafyalardan biri de Latin Amerika oldu. 2000 yılında Çin’in Latin Amerika ülkeleriyle ticareti 10 milyar, 2012 yılında ise bu hacim 270 milyar dolara ulaştı. Çin ekonomisindeki yavaşlamaya rağmen, 2017 yılında Çin’in Latin Amerika ülkelerine yaptığı yatırım 270 milyar seviyelerinde seyretti ve Latin Amerika ülkeleriyle olan ticaret hedefi 2025 yılında doğrudan 500 milyar, ihracatı ise 250 milyara çıkarmayı hedeflemiş bulunuyor. Çin’in Latin Amerika stratejik planı; Brezilya, Arjantin, Meksika, Şili ve Peru’yla geliştirdiği ilişkilerle, bu ülkelerde yatırım ve ticaret yaparak, ülke içindeki şirketleri ve bankalarıyla, doğal kaynaklara ve pazara erişim sağlamak olarak şekillenmektedir. Bunun için doğrudan yatırımlarla birlikte, bu ülkeleri borçlandırarak kendisine bağımlı kılmaktır. Çin, bu girişim ve yatırımlarıyla Avrupa Birliği ülkelerini geride bırakarak tek rakibi ABD ile yarışmaktadır.