Komünist 72’den: Dünyada ve Türkiye’de Durum – I. BÖLÜM

Emperyalist-Kapitalist Sistemin Yeni Sömürü Yöntemlerine Dair

1.4) Emperyalist-Kapitalist Sistemin Yeni Sömürü Yöntemlerine Dair

Emperyalist-kapitalizmin krizi ve neo-liberalizmin iflasından bahsederken, sistemin kendiliğinden ortadan kalkmayacağı da bilinmektedir. Aksine bir yandan kriz sürer ve artık süreğen hale gelmişken diğer yandan da emperyalist tekellerin yeni sömürü yöntemleri denedikleri ve kârlarına kâr kattıkları da akıldan çıkarılmamalıdır. Sistemin sürekli kriz üretmekle birlikte kendiliğinden ortadan kalkmayacağının göstergesi olan bu durum ayrıca incelenmeye değerdir.

İlginç bir örnek olması açısından son dönemde Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde gündeme gelen taksi şoförü-Uber şoförü kavgası sermayenin sürekli yayılma içgüdüsü doğrultusunda yeni sömürü yöntemlerinin bir ürünüdür ve kısaca değinmeyi hak etmektedir. (Verilen örneklerde Murat Çakır’ın Yeni Yaşam, 16 Eylül 2018 tarihli “Emperyalist tekellerin yeni sömürü metotları üzerine” başlıklı yazısından yararlanılmıştır.)

Yeni bir sömürü metodu olarak ortaya çıkan Uber uygulaması sadece ulaşım sektörüne ait görünse de gerçekte, özellikle de teknolojide yaşanan gelişmelerle birlikte diğer sektörlere de yayılmakta ve emperyalist sermayenin yeni sömürü yöntemlerini oluşturmaktadır. Aynı zamanda emperyalist sermayenin yeni tekelleşme örneklerine dair de belli bir fikir vermektedir.

“Fikir basit-uygulama muazzam” şeklinde propaganda edilen Uber tekeli, Apple, Microsoft, Facebook, Amazon ve Google gibi emperyalist tekellerden daha saldırgan bir politika izlemekte ve uluslararası finans tekellerine yeni “yatırım” olanakları sunan bir sömürü yöntemi olarak ortaya çıkmış görünmektedir. Uber vb. emperyalist tekellerin üzerinde yükseldiği bu yöntem, “share economy” (paylaşım ekonomisi) adı altında, “her şeyi paylaşıyoruz” şiarı ile propaganda edilmekte ve gerçekten basit bir teknolojiyle “herkes katılabilir, herkes kazanabilir” görüşüyle, bu sömürü yöntemi ve tekelleşme yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Uberizasyon adı verilen bu sistem, internet üzerinden tüketiciler ile hizmet ve ürün satıcıları arasında ara buluculuk yapan sektör olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye’de örneklerini Uber, Yemek Sepeti veya Booking.com gibi markalarla bildiğimiz bu emperyalist tekellerin en büyükleri arasında Uber (ulaşım hizmetleri), Airbnb (otel veya özel oda kiralama hizmetleri), Deliveroo (yemek siparişi), Netflix (internet yayıncılığı) veya Parship/Elite Partners (çöpçatanlık servisleri) yer almaktadır. Bu emperyalist tekeller farklı isimlerle, farklı sektörlerde, dünyanın pek çok yerinde faaliyet sürdürmektedirler.

Bu emperyalist tekellerin ortak özelliği, belirli bir büyüklüğe kadar riziko yatırımcılarından, belirli bir büyüklüğe eriştikten sonra ise uluslararası bankalar ve finans kurumlarından, Facebook veya Google’den, uluslararası sanayi tekellerinden kredi ve hissedar almalarıdır. Diğer bir ifadeyle, biraz büyüyüp serpildikten sonra emperyalist tekellere, finans kurumlarına vb. eklemlenmekte, onların birer uzantısı haline gelmeleridir. Şirketlerin bir diğer özelliği ise, rakip şirketleri düşük fiyatlarla alaşağı etmek ve dünya çapında yayılmak için uzunca bir süre yüksek seviyede borçlu olmayı kabullenmeleridir.

Uber uygulaması örneğinde bu özellikler net olarak görülmektedir. Emperyalist kapitalist sistemin 2008 krizinden bir yıl sonra New York’ta kurulan Uber; son derece basit bir sistemle, internet sitesi ve akıllı telefon uygulamaları üzerinden araç paylaşımı hizmeti sunmak için kurulmuştur. Yapılan işlem basittir. Bir müşteri ile araç sahibi arasında ilişki sağlanmakta, gidilecek mesafeye ilişkin ücret belirlenmekte, ücretin ödenmesine aracılık edilmekte ve ücret üzerinden belli bir komisyon alınmaktadır.

Uber bu hizmeti sunarken kendi mülkiyetine ait tek bir araca dahi sahip değildir. Bir nevi özelleştirmenin kişiselleştirilmesi, en tabana yayılması söz konusudur. Bu sayede Uber, 70 ülkeye yayılmış ve 2017 yılında yaklaşık 70 milyar dolar değerindeki bir dünya tekeli haline gelmiş durumdadır. Uber hissedarları olan bankaların desteğiyle oluşturulan şirketler ağı sayesinde vergi ödemeleri neredeyse sıfırlanmıştır. Uber Technologies Inc. adını taşıyan holdingin merkezi, ABD vergi cenneti Delaware’de iken, ABD içinde ve dışında kurulan toplam 135 şirket üzerinden para akışları örgütlenerek, Hollanda’nın haricinde hiçbir ülkenin vergi yasalarına uymamaktadır. Sadece yüzde 1 vergi alan Hollanda devletinin yardımıyla Uber’in gelirleri diğer ülkelerin maliyeleri için görünmez kılınmaktadır.

Örneğin İstanbul’da Uber aracına binen bir kişi, kredi kartıyla ödeme yaptığında, bu para Amsterdam’daki Uber tahsilat şirketine gitmektedir. Ödenen ücretin yüzde 80’i Amsterdam’daki şirket tarafından Uber şoförünün hesabına gönderilmekte, geri kalan para ise çeşitli Uber şirketleri üzerinden buharlaştırılmaktadır.

İşin asıl ve önemli yönü ise taşıma ücretinin yüzde 80’ini alan Uber şoförünün şirket karşısında hiçbir hakkının bulunmamasıdır. Şirketle uber şoförü arasında herhangi bir sözleşme olmadığından, şoför kendisine ait olan Uber’e kayıtlı aracın tüm masraf ve sorumluluğunu karşılamakla yükümlüdür. Örneğin New York’taki 80 bin Uber şoförü, tüm giderlerini ve sosyal sigorta ödemelerini kendileri karşılamaktadırlar. Uber uygulamasının olduğu diğer ülkeler için de geçerli olan bu durum sonucunda araç sahipleri şoförler güvencesiz, düşük ücretli ve haklarından mahrum çalışma koşulları içinde kendilerini bulmaktadırlar. Bu istihdam modeli ve çalışma koşulları Uber vb. emperyalist tekeller sayesinde dünya çapında yaygınlaştırılmaktadır.

Üstelik bu çalışma koşullarına mahkum edilen araç sahipleri Microsoft’un geliştirdiği Cognitive Services programı ile 24 saat gözlem altında tutulmaktadırlar. Uber emperyalist tekeli, bu şekilde sadece şoförlerin rakip şirketler adına çalışmalarını engellemekle kalmamakta, hem sürücüyü hem de müşteriyi sürekli gözlemleyerek, sömürüsünü artırmak amacıyla alışkanlıklar üzerine yeni algoritmalar geliştirmekte ve toplumsal tüketim ve kullanım alışkanlarının daha yoğun biçimde kapitalist sermaye birikim süreçlerinin boyunduruğunun altına sokulmasını hızlandırmaktadır.

Uber uygulamasını emperyalist sermaye açısından cazip kılan husus, dünya çapındaki tekelleşme süreçlerini hızlandıran özellikler taşımasıdır. Örneğin Uber, yatırımcı olarak kazandığı uluslararası sermaye gruplarının desteğiyle mesafe ücretlerini sübvanse ediyor. Böylelikle Uber müşterileri aynı mesafe için ticari taksi müşterilerinden daha az ücret ödemektedirler. Plaka parası, maaşlar, sigorta, bakım masrafları, vergi vs. ödemek zorunda olan ticari taksi sahipleri ve çalışanlarının böylesi bir rekabete uzun süre dayanma şansları kalmamaktadır. Bu ise dünya üzerinde tekelleşmeyi hızlandırmaktadır.

Uber uygulamasının bu özelliklerinin diğer emperyalist tekelleri harekete geçirmemesi düşünülemezdi. Nitekim sermayenin sürekli yayılma içgüdüsü, bu emperyalist tekellere Uber’in rantlara ve kârlılığa ivme kazandıran bir kapı açtığını görmüş durumdadırlar. Bu nedenle Uber’e hissedar olan Wellington, Blackrock, Goldman Sachs, Morgan Stanley, Saudi Public Investment ve Springer gibi büyük sermaye gruplarının yanısıra, uluslararası otomotiv tekelleri de bu tekelleşme sürecine dahil olmaktadırlar.

Almanya’da bu tekelleşme sürecine dair örnekler yaşanmaktadır. Daimler emperyalist tekeli, Uber ile anlaşmıştır ve akıllı telefonlar için geliştirdiği MyTaxi uygulamasını yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. MyTaxi uygulaması üzerinden araç çağıranlar, mesafe ücretlerinin yarısını ödemektedirler. Geri kalan kısım Daimler tarafından taksi şirketine ödeniyor. 2018 Mart’ında Almanya’nın en üst mahkemesi BGH bu sübvansiyonu onaylayarak, Daimler’in önünü açmış durumdadır.

Bir diğer örnek ise Volkswagen tekelinin uygulamasıdır. Volkswagen 2018 Temmuz’unda yaptığı bir açıklamayla, kısa bir süre önce kurduğu Moia-Ulaşım Hizmetleri adlı şirketinin minibüslerle dolmuşçuluğa başladığını ilan etmiş durumdadır. Şu anda sadece Hannover kentinde test edilen ve Shuttle-Service olarak da adlandırılan dolmuşçuluk, aynı Uber veya MyTaxi’de olduğu gibi, internet üzerinden (Moia App) yürütülmektedir. Müşteriler, akıllı telefon uygulaması (kredi kartı bağlantısı) ile ücreti ödemekte, ancak sabit bir ücret bulunmamaktadır. Çünkü mesafe ücretleri güne, saate ve talebe bağlı olarak değişmektedir. Moia’nın tek farkı, şoförlerine -şimdilik- saatte 12.00 Euro maaş ödemesi ve sosyal güvence vermesidir. Uzun vadede Almanya’nın bütün kentlerine yayılmayı planlayan Moia, şimdiden ticari taksi şirketlerinin protestolarıyla karşılaşmaktadır.

Uber uygulaması üzerinden yaşanan bu tekelleşme süreci sadece ulaşım sektöründe yaşanmamaktadır. Diğer sektörlerde de benzer uygulamalar üzerinden bir tekelleşme ve yeni sömürü yöntemleri söz konusudur. Genel olarak yöntem aynıdır. “Teknolojik yenilik”, “internet üzerinden sipariş”, “kolaylık veya teslimat yaparak para kazanma” gibi söylemler eşliğinde proleterleşme ve güvencesizliğin yaygınlaştırılması üzerinden sömürü ve rant sistemleri kurulmaktadır. Örneğin internet üzerinden yemek siparişi sektöründe küresel tekel haline gelmiş olan Delivery Hero da benzer bir sömürü ve rant gerçekleştirmektedir. Dünya çapındaki şirketlerinde sadece 6 bin personel çalıştıran tekel, aynı ABD’li Deliveroo şirketi gibi, uluslararası büyük sermaye gruplarının desteğiyle kurulup, genişlemiştir. Delivery Hero’nun kendi açıklamalarına göre, halen 40’dan fazla ülkede on binlerce bisiklet kuryesi internetten sipariş edilen yemekleri müşterilere götürmektedir. Bahsi edilen bu şirket, Türkiye’de faaliyet gösteren Yemek Sitesi adlı portalında sahibi durumundadır. Çalıştırılan kuryeler, örneğin İngiltere’de, sipariş başına ödeme almaktadırlar. Kuryelerin bekledikleri süreler ödenmemektedir. Kuryeler bisikletleri, telefonlarını, sigortalarını kendileri karşılamak zorundadırlar.

Örneğin Deliveroo kendi bisikleti olmayan kuryelere günlüğü 5.00 Euro’dan bisiklet kiralamaktadır. Benzer koşullar Almanya’da da vardır. Kuryelerin çoğunluğu ayda 450.00 Euro civarında para kazanabilmektedir. Buna karşın şirket yönetimlerine ise milyonlar ödenmektedir. Örneğin Deliveroo’nun İngiltere şefi 2017’de maaşına yüzde 500’lük zam almıştır. Maaşı 212.000.00 GBP’dan 1.14 milyon GBP’a çıkartıldı ve “bonus” olarak belirli bir oranda hisse senedi verildi. Ancak tüm bunlar, uluslararası sermayenin tekelleşme süreci içerisinde orta ve uzun vadede elde edeceği rantlar ve kârlar karşısında oldukça önemsiz rakamlardır.

Bununla birlikte önemli olan bir başka husus ise emperyalist tekellerin uygulamaya koyduğu bu yeni sömürü yöntemleriyle birlikte toplumsallaşma yerine bireysellik yaygınlaştırılmakta ve kendi hesabına çalıştırılan şoför, kurye ve hizmet sunucularının örgütsüzlüğü üzerinden kolektif hak arama yolları kapatılmaktadır. Örneğin holding bünyesinde dünya çapında sadece 7 bin civarında personel çalıştıran Uber, gerek kendi personelinin, gerekse de Uber şoförlerinin herhangi bir örgütlenmeye gitmelerini engellemek için görevlendirdiği uluslararası avukatlık firmalarına milyonlarca dolar ödemektedir.

Nihâyetinde hizmet ve ürün satıcılarının akıllı telefon uygulamalarını geliştiren tekellere komisyon ödemek zorunda kalmaları, bilhassa küçük işletmelerin iflasına yol açarak, yaşamın her alanında büyük tekellerin hakimiyeti sağlanmaktadır.

Tüm bu hizmetlerin ortak özelliği güvencesizlik, yarı zamanlılık, geçicilik, mevsimlik, kayıtdışılık, sigortasızlık vb.dir. İngiltere’de bunun bir örneğini sıfır saat sözleşmesi oluşturur. Belirli saatler ya da vardiyalarda çalışmak yerine sıfır saat çalışanlar sürekli patronlarının emrinde bulunmak zorundadır. Bir telefon geldiğinde çalışmak zorundadırlar ve sadece fiilen çalıştıkları sürenin ücretini alırlar. Bekleyerek geçirdikleri sürenin değil… Böylece içiler hem daima sömürüye açık hale gelir hem de güvencesizlik normalleşmiş olur.

Sonuç olarak neo-liberalizmin iflas ettiği ve kapitalist emperyalist sistemin kriz içinde bulunduğu koşullarda dahi, emperyalist tekeller sömürülerini sürdürmek için yeni yöntemler devreye sokmaktadırlar. Dolayısıyla kapitalizmin krizinin onun kendiliğinden çöküşe yol açacağı yanılgısı içine düşülmemelidir. Kapitalizmin neo-liberal politikalarında yolun sonuna gelinmiş ise de çok çeşitli yöntemlerle sömürüsünü devam ettirmekte kendini yeniden üretmektedir.