Komünist 72’den: Dünyada ve Türkiye’de Durum – I. BÖLÜM

b) Çin Sosyal Emperyalizmi: “Çin Malı” Ejderha

b) Çin Sosyal Emperyalizmi: “Çin Malı” Ejderha

İçinde bulunduğumuz koşullarda Çin sosyal emperyalizmi, tartışmasız olarak diğer tüm emperyalist güçler ve ülkeler tarafından yükselmesi engellenemeyen bir güç olarak kabul edilmektedir. Yükselen emperyalist bir güç olarak Çin; nüfusu, sanayi üretimi ve dünya pazarlarındaki payı, sahip olduğu nükleer güç, sermaye ihracatı, Afrika’daki nüfus etkinliği; AB, ABD’deki yatırımları ve sahip olduğu para rezervi Çin’in yükselmesindeki etkenler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, Çin ile diğer emperyalist ülkeler arasındaki çelişkinin de temelini oluşturmaktadır.

Emperyalist güçler arasındaki bloklaşma içerisinde Çin-Amerika karşıtlığı (çelişkisi) temeli oluşturmaya başlarken diğer emperyalist-kapitalist devletler bu eksen etrafında saflaşmaya gitmek zorunda kalacaklar/kalıyorlar. İçinde bulunduğumuz koşullarda tarafların “nükleer güç” olmaları nedeniyle bir sıcak savaş durumu yoksa da, sorun ve çelişkiler şu anda bölgesel savaşlar, ekonomik yaptırımlar çerçevesinde “çözülmeye” çalışılsa da bu bir savaş ihtimalini dışlamamaktadır.

Emperyalist güçler arasında saflaşmanın ABD-Çin arasında yaşanması nedensiz değildir. ABD ekonomisi daralma yaşarken Çin ekonomisi özellikle 2004’ten sonra büyük bir hızla büyümüştür. 2000 yılında ABD’nin GSYİH’i 10 trilyon dolar iken Çin’inki 1 trilyon dolar seviyesindeydi. 2016’ya gelindiğinde ABD’nin GSYİH’i, 18 trilyon dolara çıkmışken Çin’inki de 11 trilyon doları aşmıştır. (31.03.2018, T. Akyol) ABD’nin Çin karşısında ticaret açığı 2017’de 376 milyar dolara ulaşmış durumdadır. Tam da bu nedenle Trump başkan olduktan sonra ticaret açığını kapatmak ve ABD tekellerini koruma altına almak amacıyla Çin’e karşı yeni gümrük vergilerini 24 Eylül 2018’de devreye sokmuştur.

Çin sosyal emperyalizmi, yaşadığı istikrarlı ekonomik büyüme nedeniyle dünyanın ekonomik “motoru” olarak kabul edilmektedir. Bu ekonomik büyüme nedeniyle dünyanın birçok ülkesindeki tezgahlarda ürünlerin alt kısmında “Made in China” yazmaktadır. Çin devletinin sağladığı kolaylıklar ve elbette son derece ucuz işgücü sayesinde birçok Amerikan markası Çin’deki üretim bantlarında üretilmektedir. Çin’in şu an için önemli sloganlarından biri “Made in China 2025” olarak açıklanmıştır. Bu slogan altında, sadece “dayanıklı tüketim malları”nda değil, “yapay zeka, robotik, havacılık” vb. alanlarını da kapsamaktadır.

Bu sektörlerde de özellikle kadın ve çocuk emeği alabildiğine yoğun bir şekilde sömürülmektedir. Örneğin Guangdong bölgesindeki Guiyu şehri civarına her yıl nerede ise 1 milyon ton teknik atık boca edilmekte; atıkları tasnif etmek ve parçalara ayırmak için 150 bin insan çalışmaktadır. Bunların çoğu küçük aile şirketleri, kadınlar ve çocuklardır. Bilgisayarlar, ekranlar, telefonlar, yazıcılar, piller vb.leri küçük aletler vb. çıplak elle toplanıp parçalara ayrılmakta; örneğin bir çipi çıkartmak için devre kartları kaynatılmakta, metalden ayrıştırmak için kablolar yakılmaktadır. Bunun sonucu olarak toprak kurşun, krom, bakır ve diğer ağır metallerle tıka basa dolmuş durumda. Bu bölgelerdeki çocukların kanındaki kurşun miktarı diğer bölgelere göre % 88 daha yüksek. Bunun yanısıra işçi sınıfının sömürülmesinin nadide örnekleri de azgınca uygulanmaktadır. Örneğin iPhone üreticisi Foxcoon 6 ay gibi bir sürede 14 işçisi çalışma koşulları yüzünde intihar edince ücretleri % 30 artırmış ama sözleşmeye şu maddeyi eklemiştir: İntihar etmeyeceklerine dair imza atılmış, ettikleri takdirde ailelerine mümkün olan en düşük tazminatın ödeneceği belirtilmiştir.

Çin sadece ekonomik anlamda adımlar atmamaktadır. Önceden bulunmadığı pek çok ülkeye altyapı ve ticaret adı altında girmiştir. Hızlı tren yolları, limanları, enerji santralleri, petrol-gaz boru hatları gibi yatırımları finanse ederek pek çok ülkenin pazarına giriş yapmıştır. Bu altyapı projeleri ile ülkeleri kısa sürede aşırı oranlarda borçlandırmaktadır. Örneğin son yıllarda “Bir Kuşak Bir Yol” projesini hayata geçirmek için adımlar atmaktadır. Bu projenin özelliği Çin’den Avrupa’ya kadar dikey olarak uzanan ve çevresindeki ülkelere dal budak salan sadece bir ekonomik proje olmasının ötesinde “askeri-ekonomik-siyasi” hakimiyet projesi olmasıdır. Projeyle hegemonya-bağımlılık ilişkilerinin yenilendiği, el değiştirdiği bir süreç hedeflenmektedir. Proje incelendiğinde tıpkı emperyalizmin ilk gelişim sürecinde olduğu gibi, projenin inşa edilmesinden işletilmesine ve gerçekleştirildiği bölgelerde yer altı ve yer üstü kaynaklarının metalaştırılmasına, ulusal sınırlar içinde üretilen metaların pazarlanması ve ortaya çıkan kârın sahiplenilmesine kadar bir dizi hedefi içermektedir. Açıktır ki proje bu haliyle yeni pazarlara hakim olma, rakip emperyalist güçlerden pazar kapma amacı gütmektedir.

Çin sadece karada değil denizde de adımlar atmakta, dünya pazarlarına hakim olmak için yavaş ancak kararlı bir şekilde ilerlemektedir. Bu adımlardan bir tanesi de uluslararası deniz taşımacılığında önemli olan liman işletmeleridir. Çin, dünyanın birçok yerinde liman işletmelerini satın almakta ya da işletme hakkını elde etmektedir. Bu amaç doğrultusunda, Sri Lanka’da, Pakistan’da, Yunanistan’da (Pire Limanı) ya liman satın almış ya da yüzyıllara varan sürelerde kiralamış durumdadır. İsrail’de Hayfa, Cibuti’de Darelah Limanı’nı uzun yıllar boyunca kiralamaya çalışmaktadır.

Pakistan, Sri Lanka limanları gibi limanları kiralarken ya da başka anlaşmalar yaparken sermaye ihracının “borçlandırma” yöntemini gayet başarılı bir şekilde uygulamaktadır. Emperyalist mali sermayenin borçlandırma yöntemiyle ülkeleri yarı sömürgeleştirmesi ya da yeni pazar alanlarına açılması bilinen bir yöntemdir. TC devletinin de Çin’le 3 milyar dolarlık bir kredi anlaşması yaptığı koşullarda, “Çin dünyadaki bütün kapılar yüzüne kapanan başka bir kaynaktan kredi bulamayan ülkelerin mecburiyetten kapısına dayandığı bir ülke” haline gelmiş durumdadır. (12.08.2018, Kamuran Kızlak) Çin, emperyalistler arası rekabette borçlandırma yöntemini incelikle uygulamakta ve kendisi için yeni mevziler kazanmaktadır.

Örneğin Çin’in, Sri Lanka’daki yöntemi liman yapımı için kredi vermek olmuştur. Kredi anlaşması koşulları içinde malzemelerin Çin’den alınmasından, inşaatı Çinli firmaların yapmasını da içeren pek çok madde yer almıştır. Ancak koşulları içinde “limanı Sri Lanka yapamaz ise” etrafındaki 110 hektarlık alanla birlikte Çin’e 100 yıllığına kiralamak zorunda kalacağı da belirtilmiştir. Şu anda liman ve çevresi Çin’in bir askeri üssü durumundadır.

Benzer bir durumu Pakistan’da yaşanmıştır. Pakistan’da elektrik santralleri, yol-köprü-tünel inşaatları, demir yolu modernizasyonu projeleri yürüten Çin’den birkaç milyar dolar kredi alan Pakistan devleti borcunu ödeyemediği için elektrik santralleri ve demiryolu işletmelerini uzun yıllara varan süreler için Çin’e devretmek zorunda kalmıştır. Ancak Çin bununla da yetinmemiş, Pakistan’ın Arap Denizi’ne açılan kapısı olan Gwadar Limanını da almıştır. “O liman tıpkı Sri Lanka’daki gibi, aynı zamanda bir askeri üs olacaktır.” (agy)

Çin, Venezüella’da da benzer bir hareket tarzı izlemiştir. ABD, Venezüella’da darbe yapmanın yollarını arar ve Maduro’yu devirmeye çalışırken “Çin ulusal petrol şirketi Venezüella petrol şirketi Sinuvensa’nın % 9.9 hissesini daha alarak payını % 49’a yükselt”miştir. (27.09.2018, Ergin Yıldızoğlu, Anti-emperyalist denilen Venezüella’nın petrol şirketinin % 49’unun Çin’e ait olması ise ayrı bir tartışma konusudur.) Bununla yetinmeyen Çin devleti son on yılda Venezüella’ya 50 milyar dolar kredi vermiş durumdadır. Venezüella bu borcun ancak 30 milyar dolarlık kısmını ödeyebilmişken son Çin ziyaretinde Maduro beş milyar dolar tutarında ek bir kredi anlaşması yapmıştır. Yukarıda verdiğimiz Sri Lanka, Pakistan örnekleri Venezüella’nın borcunu ödeyemediğinde karşılık olarak yeraltı-yerüstü zenginliklerinin bir kısmını Çin’e devretmek zorunda kalacağını göstermektedir.

Çin askeri alanda da kendisini sürekli yenilemektedir. Kendi savaş uçağını, uçak gemisini, nükleer denizaltısını vb. yapmakta ve sayısal olarak zaten büyük olan ordusunu teknolojik olarak da geliştirmektedir. Uzay programı sayesinde artık bir uzay gücü haline gelmiştir ve ayrıca kendi uzay istasyonunu kurmayı planlamaktadır. Teknolojik olarak bu gelişmeyi gösteren Çin’in ilk askeri üssü (sınırlarının ötesinde) Cibuti’de bulunuyor. Bu bölgedeki Dorelah Limanı’nın işletmesini ele geçirmeye çalışmaktadır. Böylelikle ABD’nin Cibuti’deki Camp Lemoniere Üssü’nü denizden çevirme imkanına sahip olmayı hedeflemektedir.

Çin devleti, ordusunu geliştirir ve dünyanın çeşitli yerlerinde askeri-yarı askeri üsler oluştururken, Çin’in Suriye Büyükelçisi’nin “Çin’in askeri güçleri, İdlib’de ve Suriye’nin başka bölgelerinde, Suriye ordusunun yanında terörizme karşı, doğrudan savaşmaya hazırdır” diye açıklama yapması son derece anlamlıdır. (9.08.2018, Ergin Yıldızoğlu) Bu açıklamanın bir yanında Çin’in Suriye’de kendine alan açması varken esas olarak yaşanabilecek olası sıcak çatışmalara hazır olduğunun ifade edilmesi vardır.