Komünist 72’den: Dünyada ve Türkiye’de Durum – I. BÖLÜM

Emperyalistler Arası Çelişkiler, Rekabet ve Pazar Paylaşımı

1.5) Emperyalistler Arası Çelişkiler, Rekabet ve Pazar Paylaşımı

Günümüz dünyasında emperyalist güç ve bloklar olarak ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve sosyal emperyalist Çin’in başını çektiği ŞİÖ ve Japonya ön plana çıkmaktadır. Bu devletler, emperyalist sistemin güçleri olarak dünyadaki tüm politikalara yön vermekte, etkin ve tek güç olma mücadeleleriyle aralarındaki çelişki ve çatışmalar tüm hızıyla sürmektedir.

Emperyalistler arası çelişkinin temelinde, pazarlara sahip olma mücadelesi yatmaktadır. Daha fazla kâr elde etmek için politik hegemonya mücadelesi dünyayı yönetme çelişkinin temelini oluşturmaktadır. Emperyalistler arası çelişkinin günümüzde ulaştığı aşamayı Mayıs 2018’de Münih’te yapılan Güvenlik Konferansı sonrası bu konferansın direktörlüğünü yapan Wolfgang Ischinger’in Der Spiegel’in kendisiyle yaptığı röportajda şöyle özetlemektedir: ”Bir paradigma değişimi yaşıyoruz. Sovyetlerin yıkılmasından sonra dünyadaki durum hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Her şeyden önce karşılıklı güven yok oldu. Dünyada yeni bir siyasal döneme benzeyen gelişmeler yaşanıyor. Rusya’nın yeni rolü, Çin’in saldırılarını, Suriye’de olduğu gibi, dünya çapındaki savaşları Avrupa’dan hissediyoruz. Güvenilir partner Türkiye sallantıda, AB istikrarlaşıyor. Ancak hiçbir politikacı dünyayı Trump kadar güvensizleştirmedi. Ocak 2017’den beri görevde ve bütün liberal dünya düzeni tehlikede.”

Wolfgang Ischinger, emperyalistler arası çelişkiyi böyle dile getirirken, açıkça emperyalist-kapitalist sistemin çelişkilerini uzlaşma içinde çözmesini istemekte, ABD ve AB arasındaki çelişkiyi çözerek, diğer rakip emperyalist güçlere karşı, Çin ve Rusya’ya karşı daha güçlü olmalarını arzulamaktadır. Ve bu çelişkilerin çözülmemesi durumunda dünyanın yeni bir felakete sürükleneceğinin mesajını emperyalistlere vermektedir.

Emperyalistler arasındaki çelişkiler süreklidir. Bu süreklilik hali, kendi aralarındaki çatışmanın da temelini oluşturmaktadır. Emperyalist sistem var oldukça bu çelişki de varlığı sürdürecektir. Emperyalist güç odaklarının bir kesimi, ABD ve onun öncülüğündeki Batılı emperyalistlerin bir kısmı (dönemin Sovyetler Birliğine karşı) belli konularda uzlaşarak, dünyayı ortak çıkarları üzerinden yönetmek ve elbette neo-liberal politikaları hayata geçirmek için çeşitli örgütlenmelere gitmişlerdir. Başını ABD emperyalizminin çektiği bu güçler, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden ekonomik gelişmelere yön verirken, bir savaş durumunda oluşturdukları NATO ile askeri olarak müdahale etmeyi hedeflemişlerdir.

Sovyetler Birliği’nde yaşanan sosyalizmden geriye dönüş ile birlikte değişen dünya dengeleri farklı emperyalist oluşumları da beraberinde getirdi. Örneğin G8 örgütlenmesi, bu oluşumlardan biri olarak uzun süre değişmeden devam etti. Ancak Sovyetler Birliği’nin mirası üzerinden yükselen ve yeni bir emperyalist güç olarak “güneş altında kendine bir yer kapmak” isteyen Rusya’nın güçlenmesi, başını ABD’nin çektiği emperyalist bloğu rahatsız etti. Rusya’nın Ukrayna askeri müdahalesi ve Kırım’ı ilhakı, G8 içindeki diğer emperyalist güçleri hareket geçirmiş ve yükselen Rus emperyalizminin önünü kesmek için Rusya’nın G8’den çıkartılmasına karar vermişlerdir. Bu şekilde bir üyesi eksilen G7 örgütlenmesi, ABD ve Batılı emperyalist güç odaklarının dünyaya yön vermede kullandıkları bir diğer oluşum olarak varlığını sürdürse de ABD’nin bu oluşum içindeki tek güç olma istemi diğer emperyalist güçler tarafından kabul edilmemektedir.

Emperyalist sistem aynı zamanda kriz demektir. Krizin boyutu ve çapı, sistemin geleceği açısından da belirleyici özellikler taşımaktadır. Krizin atlatılmaması, emperyalistler arası çelişkilerin giderek büyümesi ile bu çelişkilerin ”barış içinde çözülememesi”, silahlanmanın devasa boyutlara varması, emperyalist ülkelerde ve sömürge ve yarı sömürge ülkelerdeki sınıf mücadelelerinin aldığı boyut emperyalist savaşların çıkma sebebidir.

Bugün açısından emperyalist güç odakları bir tüm sertleşmelere, çekilen restlere karşın dünya savaşına ihtiyaç duymuyor görünmektedir. Çözümü daha çok vekalet savaşlarında bulmaktadırlar. Son yaşanan Suriye savaşı bunun örneğini oluşturmaktadır. Vekillerinin yetmediği durumda kendilerinin de doğrudan sahaya indiği bir sürecin içindeki Suriye üzerinden bu hesaplaşmalar devam etmektedir. Ancak bu durumdan, böyle bir olasılığın –emperyalist savaş- gerçekleşmeyeceği sonucu da çıkartılmamalıdır. Emperyalist sistem var oldukça yeni bir emperyalist savaş olasılığı da her zaman vardır.