Komünist 72’den: Dünyada ve Türkiye’de Durum – I. BÖLÜM

1.8) Emperyalist Rekabet Savaşında Ortadoğu

1.8) Emperyalist Rekabet Savaşında Ortadoğu

Ortadoğu bölgesi gerek jeostratejik konumu ve gerekse de sahip olduğu enerji kaynaklarının doğrudan sonucu olarak, her zaman emperyalist güç odaklarının bir rekabet alanı olmuştur. Bölge bugün de bu özellikleri nedeniyle emperyalistlerin hakimiyet savaşının odağındadır. Emperyalistlerin ve bölge gericiliğinin kendi aralarındaki rekabet ve savaşlar, halihazırda Yemen, Filistin, Libya ve Suriye’de sürmektedir. Bu çelişkilerin yanında Kürt ulusunun emperyalizm ve bölge gericiliğinin kendi varlığına yönelik siyasal köleleştirme ve kimliksizleştirme saldırısına direnişi ve ulusal talepli mücadelesi sürmektedir. Emperyalistlerin ve bölge gericiliğinin uygulamaya koyduğu politikalar, savaşlar beraberinde milyonlarca insanın ölmesi, milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesi, açlık, yoksulluk gibi sorunlara neden olmaktadır.

Yakın tarihin en acı ve insani dramı ABD emperyalizminin 2003 yılında Irak işgali ile başladı. 2001 yılında ABD’nin kendi hakimiyetini kurmak ve diğer emperyalist güçlerin şartsız bir şekilde ABD etrafında birleşmelerini sağlamak için önce Afganistan sonra da Irak işgal edildi. 10 yıl boyunca Irak’ı işgal eden ABD emperyalizmi, resmi olmayan kayıtlara göre 1 milyon insanın ölümüne neden oldu. İşgal 2011 yılında askeri güçlerin çekilmesiyle son bulmuş olsa da geride tam bir yıkım bıraktı.

Emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik krizinden, emperyalizmin bölgeye yönelik uygulamaya koyduğu politikalardan bağımsız olmayan ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan kitle hareketi, Aralık 2010’da başladı. Kitlelerin kendilerine dayatılan yaşama itirazı ve işbaşında olan iktidarlara tepkileriyle yol alan isyan daha sonradan diğer Arap ülkeleri, Libya, Mısır, Bahreyn, Ürdün, Yemen ve Suriye’yi de etkiledi. Arap Baharı ayaklanmalarla başladı. Ancak hiçbir ülkede beklenen toplumsal değişimi gerçekleştiremedi. Emperyalistler ve bölge gericileri, kitlelerin hareketlerini kendi arkalarına yedeklediler ve iktidarlarını yeniden tahkim ettiler. Arap Baharı’nın başlamasıyla, kimi ülkelerde uzun yıllardır tek başlarına yönetimde olan diktatörler devrilmiş olsa da, bunlar demokratik ilerici kazanımlarla sonuçlanmadı. İktidarlar gerici klikler arasında el değiştirdi.

Arap Baharı’nın etkilediği ülkelerden biri de Suriye oldu. Ancak, burada da istenilen sonuç alınmadı ve Suriye iç savaşı başladı. Suriye iç savaşında ABD emperyalizmi savaşın bugüne taşınmasının baş sorumlularından biridir. ABD emperyalizmi, Arap Baharı’nın etkisiyle Suriye’de başlayan gösterileri, Esad iktidarını devirmek için fırsat olarak gördü. Başta TC olmak üzere, bölgede kendisiyle hareket eden gerici Arap devletlerinin aracılığıyla, cihatçı çete gruplarını silahlandırdı ve Esad iktidarının kısa sürede devrileceğini hesapladı. Ancak ABD emperyalizmin bu planı sahada tutmadı. Rusya’nın Esad’a destek vermesinin yanında, Irak işgali sonrası esasta ABD emperyalizmine yönelik kitleler içindeki tepkiyi de kullanan IŞİD sahada önemli bir etkinlik kurdu ve hilafet devleti ilan etti. ABD bu kez kendi yarattığı IŞİD’i gerekçe göstererek bölgede etkin olmaya çalıştı. Esad’ın 2015 yılında Rusya’dan yardım istemesiyle Suriye’de dengeler değişti ve diğer emperyalist güçler Almanya, Fransa ve İngiltere ABD’nin yanında yer alarak, Rusya’nın Suriye’deki etkisini kırmak için çalıştılar.

ABD emperyalizmi 2011 yılında başlayan iç savaşta cihatçı çetelerin kısa sürede Esad’ı devirmesi ve kendisine bağımlı bir iktidarın ortaya çıkmasını hedeflemişti. Bu olmayınca üstelik de IŞİD gibi bir güç ortaya çıkınca NATO üyesi TC ile birlikte sürece müdahale etmeye çalıştı. Ancak Türk hakim sınıflarının Kürt ulusal sorunu konusundaki tutumu ve Rojava’daki Kürt kazanımlarına yönelik düşmanca yaklaşımı beraberinde ABD ile TC arasında taktik politikada bir çelişkinin ortaya çıkmasına neden oldu. ABD emperyalizmi bölgede kendi çıkarlarını korumak için Kürtlerle ilişki geliştirdi. Önce YPG ardından da SDG’ye askeri yardım gerçekleştirdi. Bu durum Türk hakim sınıflarını daha da endişelendirdi. ABD’ye Kürtleri değil de kendilerini tercih etmeleri konusunda defalarca talepte bulundular.

Yaşanan bu durum genelde Ortadoğu özelde de Suriye iç savaşının kendi içindeki dinamikler, emperyalist güçlerin ve bölge gericiliğinin arasındaki çelişki ve çatışmalardan bağımsız değildir. Kürt Ulusal Hareketi’nin kazanımları, başta TC ve İran olmak üzere bölge gerici devletlerini bir araya getirmektedir. Çünkü her iki devletin ilhak ettikleri Kürt toprakları bulunmaktadır. Ulusal sorunun varlığı bu devletlerin emperyalistlerle ilişkisinde önemli bir gündem olmakta, bu gerici devletler adımlarını buna göre atmaktadırlar. Genelde Ortadoğu, özelde Suriye iç savaşında saflaşmalar bu gibi dinamikler üzerinden yükselmekte, emperyalist güçlerde bu dinamikleri kendi çıkarları için kullanmaya çalışmaktadırlar.

Suriye iç savaşında emperyalist güçlerin, bölge gerici devletleri olan TC, İran gibi güçlerin kendi çıkarları bulunmakta, bu ise saflaşmaları ve yeni çelişkileri ortaya çıkarmaktadır. Saflaşma bir yanda başını ABD emperyalizminin çektiği İngiltere, Fransa, Almanya gibi AB ülkelerinin oluşturduğu ve gerici Arap devletlerinin desteklediği “koalisyon güçleri”yle, başını Rusya’nın çektiği, Suriye, İran ve Türkiye’nin yer aldığı bir görünüm arz etmektedir. Bir NATO üyesi olan TC’nin bu saflaşmadaki yeri konjonktüreldir ve daha çok Kuzey Suriye’deki Kürt Ulusal Hareketi’nin kazanımlarına yöneliktir.

ABD emperyalizmi halihazırda Suriye’de Tabka ve Tanf olmak üzere 15 askeri üs kurmuş ve üs üslerde 2 bin asker konuşlandırmış bulunmaktadır. ABD’nin Suriye’deki hedeflerinden biri de burada bulunan petrol kaynaklarına el koymaktır. Nitekim, Deyr Ez Zor ve çevresindeki petrol kaynaklarını elinde bulunduran ABD gelecekte bu kaynakları işletmek için Rusya’ya baskı yapacaktır. ABD’nin, Suriye’deki bir diğer hedefi de İran etkisini kırmaktır. Rusya karşısında elini güçlü hale getirmek için Soçi ve Astana görüşmelerinde Kürtlerin de olmasını istemektedir. Bununla hem Kürtlerle geliştirdiği ittifakı daha da kalıcı hale getirmeyi hem de Rusya’yı zayıflatmayı hedeflemektedir. ABD kısa bir süre önce Trump aracılığıyla Suriye’den askeri olarak çekileceğini ilan etmiş olsa da gerek bölgede diğer emperyalist güçlerin varlığı ve gerekse de Kürtlerle girdikleri ilişkiler, en azından Irak’ta ve Ürdün’de bulunan askeri üsleri aracılığıyla kalmaya devam edeceğini göstermektedir.

Fransa, eski sömürgesi Suriye üzerinde sürekli bir “hakkı” olduğunu ileri sürercesine başından itibaren Esad’ın devrilerek kendisine de bir pay düşeceğini hesaplamıştır. Fransa şu anda 800 civarında bir askeri güçle işgal ettiği Suriye’de, ABD ile birlikte Suriye ve Rusya’ya karşı bir hakimiyet mücadelesi vermektedir. Fransa da, tıpkı ABD gibi, İran’ın bölgede zayıflaması ya da rejimin yıkılması için çalışmaktadır. Tarihsel olarak bölgede etkin bir güç olan İngiltere, Avrupa Birliği’nde bulunduğu süre içinde tek başına hareket etmekten oldukça rahatsızdı. AB’den çıkmaya karar veren İngiltere yeniden Ortadoğu’da etkin bir güç olmak için, ABD’yle güçlü bir ittifak içine girmek istiyor. Bunun ilk adımı olarak da ABD ile birlikte Nisan 2018 tarihinde Suriye’ye füze saldırısı gerçekleştirmek oldu.

Suriye’de en etkin aktör ise Rusya’dır. 2015 tarihinde Suriye iç savaşına dahil olan Rusya, 3 bin askeri gücüyle Suriye’nin geleceğini tayin etmede Esad’ın da sözcüsü durumundadır. Rusya Suriye’nin geleceğini tayin ederek, enerji kaynaklarına sahip olmasıyla büyük bir ticari kazanç elde etmeyi ve Suriye’deki nüfuz alanlarını genişletmeyi planlıyor. Rusya Sovyetler Birliği döneminden kalan Tartus’ta deniz ve Lazkiye’de Hmeymim hava üssünü, bu vesileyle daha da tahkim etmiş durumdadır. İran, nükleer silah üretimine “ara vermesi”yle üzerindeki ablukayı kırdıktan sonra, bölgede daha etkin bir güç olmak için Rusya’yla birlikte hareket etmektedir. Devrim Muhafızları ve denetimindeki Hizbullah güçleriyle Esad’a destek veren İran, Suudi Arabistan ve İsrail karşısında güçlü bir konuma gelmek istemektedir.

Faşist Türk devleti Esad’ın devrilmesi için başından itibaren IŞİD ve El-Nusra ve diğer cihatçı çetelere başta silah ve para olmak üzere lojistik destek sundu. Çetelerin sınırdan geçişini, tedavi edilmelerini, TC topraklarının cephe gerisi gibi kullanmalarını sağladı. 2012 tarihinde Kürtlerin Rojava’da elde ettiği statünün yıkılması için tüm gücüyle cihatçı çeteleri destekledi. Bunda başarılı olamayan Türk devleti kah ABD’nin yanında kah Rusya’nın yanında yer alarak Kürtleri ezmek istedi. Türk devleti, Cerablus-Bab işgali ve ardından Efrin işgaliyle planlarını kısmi olarak hayata geçirmeye çalıştı.

Suriye iç savaşında en başarılı konumda olan ise Kürtlerdir. Kürtler tarihi bir fırsatı lehlerine çevirerek Rojava’da önemli bir statü elde etmiş durumdadırlar. Bunu korumaya kararlı olan Kürtlerin “başına yeni bir felaket” gelmediği sürece Rojava’da ilerleyecekleri açıktır. Ancak bu noktada devreye yine emperyalistler ve başta Esad olmak üzere bölge gericileri girmektedir. Sürecin nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek zor olsa da Kürt ulusunun emperyalizm ve bölge gericiliğinin siyasal köleleştirme ve kültürel kimliksizleştirme saldırısına yönelik direnişleri tarihseldir.